• Sonuç bulunamadı

Ortadoğu’nun İstikrarı, Bölgesel Güç Birliği ve Küresel Enerji Güvenliği

6. ORTADOĞU’NUN ENERJİ KAYNAKLARINDAN ZENGİN OLMASI:

6.3. Ortadoğu’nun İstikrarı, Bölgesel Güç Birliği ve Küresel Enerji Güvenliği

117 Tablo 6.9. Ortadoğu Körfez Ülkelerinin Genel Olarak Enerji Kaynakları Açısından Güçlü ve Zayıf Yönleri, Risk ve Tehditleri

Güçlü Yanları Zayıf Yanları

Zengin petrol kaynakları rezervleri İmalat Sanayi ilerlememiş (Petro kimya ürünleri, kimyasal, gıda, ileri teknoloji ürünleri vs.)

Petrol ve doğal gaz ticareti yüksek Petrol ve doğal gaz üretim ve tüketim oranları düşük

Enerji ticaretinin kavşak noktası Savunma sanayileri ilerlemiş

Güneş enerjisi potansiyeli yüksek Yenilenebilir enerji teknolojisi zayıf veya kullanılmıyor

Petrolden dolayı gelirleri yüksek (Özellikle Kişi Başına Düşen Milli Gelir yüksek)

Ekonomik çeşitliliğin zayıf olmasından ekonomik kırılgan bir yapıya sahip

Genç Nüfus oranı yüksek Nüfus yoğunluğu düşük ve çoğunluğu

yabancı uyruklu işçilerden oluşmaktadır BM gibi ulusüstü kuruluşlara üyelikleri

ve kuruluşunda da bulundukları OPEC gibi kuruluşlara üyelikleri var

Siyasi rejim zayıf, heterojen sosyal yapı, etnik çeşitlilik ve mezhep çatışmaları mevcut

Tarım alanı sınırlı, çöl iklimi hakim Su kıtlığı var

Gıda, sağlık, iletişim gibi yaşamsal ürünlerin ithali yüksek

Risk ve Tehditler

Ekonomik krizler (enerji fiyat dalgalanmaları, fiyatların düşmesi) Enerji çatışmaları

Terör Saldırıları

Organize suç örgütlerinin varlığı (terör, uyuşturucu kaçakçılığı vs. )

Çevresel bozulmalar

Kaynakların sınırlı olması ve tükenme olasılığı

6.3. Ortadoğu’nun İstikrarı, Bölgesel Güç Birliği ve Küresel Enerji Güvenliği

118 hayatını kaybederken, yaklaşık 1.5 milyon Iraklı 2006 dan sonra diğer komşu ülkelere göç etmiştir. Toplam nüfusun 23’ ünü oluşturan, yaklaşık 7 milyon Iraklı ise yoksulluk içinde yaşamaktadır (Goldberg, 2011). Irak’ın işgalinde yukarıda verilen bu rakamların daha fazlası hala kesintisiz Ortadoğu topraklarında yaşanıyor. Bu yangından kaçan mültecileri, Türkiye dışında Avrupa ve diğer devler kendi ülkelerinin güvenliğine bir tehdit olarak görüyor ve kabul etmemektedirler. Kabul edilseler de olumsuz hayat koşulları altında barınıp toplumsal eziyet ve zulüm altında yaşıyorlar. Mültecilere insanlık yardımını maalesef Türkiye dışında, diğer devletler üstlenmemektedir.

Üstlenseler de çok düşük seviyelerde yardımda bulunmaktadırlar. Türkiye’nin hem dünya ülkelerine hem de Ortadoğu ülkelerine sürekli çağrıda bulunduğu uzlaşma ve ortak bir dille konuşma talebine, dünya ve ayrıca diğer Müslüman ülkelerin çoğunluğu sessiz kalmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Katar’da çıkarılan siyasi ve ekonomik kriz, hala tüm şiddeti ile devam eden Myanmar’da katledilen Müslümanlar ve Kuzey Irak’ta mezhep çatışması, Suriye ve Yemen’deki İç Savaş nedeninin arka planında kaynak paylaşımı olduğu bilinmektedir. Hegemon güçler sırf gelecek nesilleri için ve mevcut enerji ihtiyaçları için bu çatışmalara ve insanlık dramlarına göz yummaktadır.

Tüm bu yaşanan insanlık trajedilerin son bulması ve dünya enerji güvenliğinin geleceği açısından acilen dünya devletleri arasında bir uzlaşma sağlanması gerekliliği zorunlu hale gelmiştir. Yukarıda da anlatıldığı üzere küresel güçler enerji kaynakları üzerinde hakimiyet kurma politikaları bölgeyi istikrarsız hale getirmektedir. Bu yüzden Ortadoğu’da yaşayan halkların ve devletlerin kendi varlıklarını sürdürebilmesi ve sahip oldukları kaynaklara sahip çıkabilmeleri için bölgesel güç birliğinde ortak ekonomik, kültürel işbirliği poltikalarını gerkli kılmaktadır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki yıllarda da sürekli dünya enerji güvenliğinde ve küresel barışta devletleri uzlaşmaya çağırdığı bilinen bir gerçektir. Ancak son Myanmar ve Katar olaylarından sonra 10.09.2017 tarihinde Kazakistan’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Konferansında “Barış ve istikrar olmadan hiçbir zaman kalkınma olmayacağı ve İslam Ülkelerini ayrışmaya değil birleşmesi gerektiği” hususunun önemle altını çizmiştir (haber7, 2017b).

Ortadoğu ülkelerinin sosyo-ekonomik yapıları daha önceki başlıklarda incelendiği üzere; özellikle Basra Körfezi ülkelerinin gelirleri ortalama yüzde 70 ile 90 arasında oranlarda petrol ve doğal gazdan oluşmaktadır. Ancak petro-kimya sanayi de dahil

119 sanayi ve diğer hizmet sektörleri gelişmemiştir. Tarım yapan ülke sayısı ise coğrafyadan ötürü çok az sayıdadır. Savunma sanayi Suudi Arabistan ve BAE dışında hemen hemen hiç gelişmemiş olup, enerji kaynaklarının yoğun olduğu bölgelerinin güvenliği, çoğunlukla NATO ve ABD tarafından sağlanmaktadır. 2016 SIPRI (Stokholm Internatıoanal Peace Research Instıtute ) verilerine göre Suudi Arabistan ve BAE, en yüksek askeri harcamalar yapan ilk 15 ülke arasındadır. %3.8 ile Suudi arabistan 4.

sırada %1,3 ile BAE 14. sırada yer almaktadır (www.sipri.org, 05.04.2018).

Ortadoğu petrolleri çoğunlukla uluslararası sermaye şirketleri tarafından işletilmektedir. Her ne kadar Ortadoğu devletlerinin bu şirketlerle Üretim Paylaşım Antlaşmaları mevcut ise de en büyük üretim payını bu şirketler almaktadır. Ortadoğu’da enerji arz eden ülkeler kalkınmışlık ve sosyo-ekonomik durumlarına bakıldığında kaynakları işleyip pazarlayacak teknolojiyi ve ekonomik güce sahip değillerdir. Zira yüzyıldır ilki İran’da kurulan petrol şirketi İngiltere ortaklığı ile üretime başlamıştır.

Sonraki yıllarda ve günümüze kadar Ortadoğu enerji kaynakları enerji bağımlılığı yüksek olan gelişmiş ülkeler veya sermaye gruplarına ait şirketlerin kontrolü altına girmiştir.

Tüm bu gelişmelerin tersine son yıllarda Katar, Kuveyt teknoloji transferleri ile bu dezavantajı aşmak hedefinde ve çabası içerisinde ilerledikleri görülmektedir. Hatta son yıllarda Türkiye’nin birçok sektörde ekonomik işbirliği çerçevesinde ticari yardımları olmuş, işgücü eğitimlerinde ve güvenlik konularında destek vermiştir. Bu minvalde Ortadoğu devletlerinin kalkınma sürecinin sağlanabilmesi için bölgenin kaynakları, stratejik coğrafyası kültürel zenginliği gibi dinamikleri harekete geçirecek yani lokomotifi olacak Türkiye gibi bağımsız bir rejim ile yönetilen devletlerin mihmandarlığında bölgesel bir güç birliğinin oluşturulması mümkün olabilir.

Ortadoğu (özellikle Körfez Bölgesi) hemen hemen güvenlik risk ve tehditler ve Tablo 6.9’da tespiti yapılan zayıf ve güçlü yönlerinin ortak olduğu görülmektedir.

Birbirlerine coğrafi, kültürel ve soyal benzerliği bulunan söz konusu bu devletlerin işbirliği ekonomik ve siyasi zayıf olan yönlerinin güçlendirilmesinde önemlidir.

Nitekim Kophenhag Okulunun bölgesel güvenlik kompleksi analizinde öngören bölgesel güvenlik tanımında ifade edilen ortak güvenlik sorunları, coğrafi yakınlık, güvenlik ihtiyaçları ve ortak düşman aktörlerinden mütevellit bölge devletlerinin işbirliğinin gerekliliği (Balamir Coşkun, 2014: 181,182) bağlamında Ortadoğu önemli

120 bir örnek teşkil etmekte olup bölge devletleri kendi aralarında ortak ekonomik pazar oluşturarak politik işbirliği ile bölgesel ekonominin güçlendirilmesi sağlanabilir.

Böylece, ekonomik ve sosyal, siyasal yapı iyileştikçe bölgenin istikrarı sağlanmış olacak, istikrarın ve demokrasinin hakim olduğu bölgede terör, organize suçlar, çatışma gibi küresel enerji güvenliği tehditleri de en aza inecektir.

Genel olarak enerji güvenliği kapsamında uluslararası örgütler ve ülkeler kendi iç poltikalarında bazı programlar çerçevesinde çalışmalar yürütmekte olup, genel olarak bu çalışmalar yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve küresel çevre sorunlarının önlenmesi ve çözümü kapsamında yürütülmektedir. Küresel enerji güvenliğinin sağlanmasında çatışmanın önlenmesi gibi konular bazı uluslararası zirve ve NATO gibi güvenlik kuruluşlarının son yıllarada bildiri ve kararlarında yer verilmektedir. Ancak Ortadoğu üzerindeki politikalar Ortadoğu’da yaşanan çatışma ve istikrarsızlık (Filistin-İsrail sorunu, İran’a yapılan yaptırımlar, Suriye, Yemen iç savaşı, Irak’ta mezhep ve etnik çatışmalar vs. gibi) göz önünde bulundurulduğunda uzlaşmadan çok çatışmadan yana bir durum olduğu sonucunu vermektedir. Ancak dünya enerji ihtiyacı olan enerjinin üçte ikisinin Ortadoğu’da bulunması hem Ortadoğu’da istikrarın sağlanması hem de devletlerin küresel uzlaşmayı sağlayacak ortak poltikalar uygulaması gerekliliğini zorunlu kılmaktadır.