• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM:

3.1. On Sekizinci Yüzyıl

Etiyopya, XVIII.yüzyıla zayıf ve dağılmaya müsait bir Afrika imparatorluğu olarak girdi.

Đmparatorlar ve yöresel soylular arasında daha önceki yüzyıllarda başlayan güç mücadeleleri, daha sonra da göreceğimiz gibi, on sekizinciyüzyılda hayati ve belirleyici bir döneme girdi.Đmparatorlar güçlerini sağlama alma derdindeydiler.Bu karmaşık iç siyasi iklim, Đmparatorların güçlü bir dış politikaya sahip olmalarına engel oldu.

XVIII.yüzyıla baktığımızda,aynı koşulların Osmanlı Đmparatorluğu’nda da geçerli olduğunu görebiliriz. XVIII.yüzyılda Etiyopya’nın zayflaması aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine denk gelmiştir.Osmanlı Devleti’nin bu dönemdeki politikası fetih politikasından ziyade elindeki toprakları korumak olmuştur.Bu sebeple Habeş gibi uzak ve devlet için bir getirisi olmayan eyaletlerin yönetimine yeterli hassasiyeti göstermemiştir.Bu dönemdeki Osmanlı Devlet’inin Etiyopya’ya karşı politikasını ve Habeş Eyaletinin genel durumun Orhonlu ise bize şu şekilde aktarmıştır:

“Bu yüzyılda eyaletin önemi kalmamıştı.Đsmen mevcut olan eyalet Cidde sancağı ile birlikte tevcih edilmekte olup, tayin olunan beylerbeyler, hiçbir zaman oraya gitmeyerek yerlerine vekil(mütesellim) göndererek idare ediyorlardı.Bunun anlamı gelirin çok düşük olduğu ve giderini karşılayacak bir durumda olmadığıdır.Daha XVII. Yüzyıl başlarında eyalet idarecileri,Habeş topraklarında yayılma azaminse erişmiş olduklarının farkına varıp ellerindekini muhafazaya çalışmışlardı.’Bunda,Osmanlı devletinin başka yönlerde,başka meselelerle uğraşmak zorunda kalmasının Habeş eyaletini mahalli idarecilerin yönetimine terk

edilmesinde rolü olmakla beraber,esas olarak, kıtalar arsı ticaretin gelişmesinin ,müstemlekeci tüccar devletlerin tesiri olmuştur.’Eyaletin merkez ile ve büyük üslerle irtibatı devletin gösterdiği ilgi nisbetinde azalmış ve eyalet idaresinde giderek mahalli unsurlar rol oynamaya başlayarak idare mahallileşmeye başlamıştır.

Bunun sonunda burada görev yapan asker ve memurlar , yerlilerle evlenerek yeni bir içtimai sınıf meydana getirmişlerdir”(Orhonlu:1996:129).

Bunun dışında bu dönemde Habeş eyaletinin idari mahiyetinde de bazı değişlikler olduğunu göruyorüz.Orhonlu ise bizi konu hakkında şu şekilde bilgilendiriyor:

“Bu yüzyıl başında Habeş eyaletinin idari mahiyetinde değişiklik olmuştur;1701 yılına kadar Cidde sancak beyliği ile Mekke Şeyh-ül haremliği tek bir ünite olarak tevcih edile gelmiştir.1701 Ekim ayı sonlarından itibaren (Evahir-i Cemaziyü’l-evvel 1113)Habeş eyaleti müstakil olarak değil başka bir idari ile birleştirilerek tevcih edilmeye başlanmıştır; zikredilen tarihte Habeş eyaleti Rumeli beylerbeyi payesi ile Cidde-i mamure sancağına mutasarrıf olup Mekke-i Mükerreme Şeyh-ül Haremi olan Süleyman Paşa ya tevcih edilmiştir. Bu tarihten itibaren eyalet, Cidde sancağı ile birlikte tevcih edilmeye başlanmıştır . Bu tevcih Habeş eyaleti sancağı ilahkı Cidde-i Ma’mure sancağı ile Mekke-i Mükerreme Şeyhü’l-Haremi şekline oluyordu.Bununla beraber Ayni Ali ye göre Habeş eyaleti XVII. Yüzyıl başlarında da Cidde sancağı ile tevcih edilmiştir. Fakat devamlı olarak ,yukarıda belirtilen 1701 tarihinden itibaren tevcih edilmiştir”(Orhonlu,1996:132-133).

Bu durumlar ışığında, bu dönemde Etiyopya-Osmanlı ilişkilerindeki gelişmelere bir göz atalım.Bir önceki bölümde de bahsedildiği gibi, Đmparator I.Đyâsu’nun Hıristiyan Avrupa’yla çok eskilere dayanan ilişkileri yeniden rayına koymak gibi bir hayali vardı.Böylece öncellerinin uyguladığı katı anti-Avrupa politikasını sonunda gevşetti.Onun döneminde, Etiyopya ve Fransa arasında diplomatik ilişkiler kurma adına iki denemeye girişti.Birinin komik, diğerininse trajik sonuçları oldu.Lafın kısası, iki deneme de başarısız oldu; ancak hikayeleri anlatmaya değerdi67.

Etiyopya’dan ihraç edilmeleri ve ardından Papa tarafından Etiyopya’da başka misyoner faaliyetler adına aldıkları emirler, Cizvitlerin henüz akıllarından çıkmamıştı. XIV. Loiu’nun Cizvit danışmanları, kaybolan prestijlerini yeniden kazanmak için bir plan oluşturdular.

Fransız kralını, Ortodoks Etiyopya ile diplomatik ilişkiler kurmasının ve ardından da Etiyopya kralını Katolikliğe döndürmesinin ona dünya çapında büyük bir Katolik kral

67Üçüncü bölümün bu kısmı, temel olarak Poncet’in seyahatinin Đngilizce çevirisinin Hakluyt Derneği baskısına dayanmaktadır.Bkz.Foster,1949.

olarak prestij kazandıracağına inandırdılar. Bu nedenle, Kahire’deki Fransız konsolos Monsieur de Maillet’e XIV. Loui tarafından uygun bir elçi bulması ve bu elçiyi Etiyopya Đmparatoru’na yollaması konusunda bir talimat verildi. Neyse ki, Đmparator Đyâsu’nun Hacı Ali ismindeki bir elçisi o dönemde Kahire’deydi ve Etiyopya Đmparatoru’nun ciddi derecedeki deri hastalığına çare bulması için bir hekim arıyordu(Foster,1949:11).

Kahire’de yaşayan Poncet isminde bir Fransız eczacı vardı. De Maillet Hacı Ali ile irtibata geçti ve onu Poncet ile tanıştırdı. Hacı Ali’nin Etiyopya’nın başkenti Gondar’a kadar Poncet’e eşlik etmesi planlanıyordu68.Poncet’in elinde de Maillet tarafından sağlanan ve Arapça gizli görevlerinin yazılı olduğu bir mektup ve yanında da Brevedent isminde, hizmetkarı kılığında bir Cizvit bulunuyordu.Delegasyon Sudan üzerinden güvenli şekilde Etiyopya’ya ulaştı. Etiyopya’ya varışından kısa bir süre sonra Brevedent talihsiz şekilde dizanteriden hayatını kaybetti; ancak Poncet yoluna devam etti, Gondar’da sıcak şekilde karşılandı ve imparatoru başarıyla tedavi etti69(Foster,1949:11,144-45).

Poncet’in Gondar’a yaptığı ziyaret,Đmparator Đyâsu’nun daha önce tahayyül edilemez şekilde Kral XIV. Loui’ye bir büyükelçi göndermeye karar vermesi adına önemlidir. Bu, iki yüzyıl önce Ermeni Mattew’in Portekiz’e yaptığı ziyaretten bu yana bir Roma Katolik devletine gönderilen ilk elçi heyetiydi.Etiyopyalı ruhban sınıfından yükselecek muhalefetten ve elçi heyetinin Müslüman komşularından karşılaşacakları tehlikelerden haberdar olan Đyasu, büyük bir gizlilik içerisinde hareket etti.Delegasyonun Katolik yanlısı karakterini gizlemek adına Ermeni bir diplomat göndermeye karar verdi.

Elçi,ülke dışındaki işleriyle uğraşması için seçtiği kişilerden,Müslüman bir Ermeni olan Murad isminde biriydi ve daha önceleri Suriye’deki bir Fransız tüccarın aşçılığını

68Gondar, Đmparator Fasiladas tarafından 1636 yılında kurulmuş, kuzeybatı Etiyopya’daki tarihi bir şehirdir. Gondar, iki yüzyıldan daha fazla bir süre Etiyopya’nın imparatorluk başkenti olmuştur.Bkz. Pankhurst,1982:117.

69 Poncet 21 Temmuz 1699’da Gondar’a vardı ve orada Eylül 1700’e kadar kaldı. Poncet 1704 yılında Paris’te ziyaret kayıtlarını yayınladı.Bkz.Foster,1949:11.

yapmıştı((Foster,1949:154-55)70.Murad,Đmparator’un teşekkürlerini içeren Arapça mektuplar,bazı hediyeler, ufak tefek eşyalar, birkaç Etiyopyalı köle ve genç bir fille birlikte yola koyuldu. Poncet ve Murad bunun ardından Kahire’ye geçtiler. Burada, talihsizlikler baş göstermeye başladı. Fil öldü; Murad ihtiyatla, gönderildiğinin kanıtı olarak filin kulaklarını kesti. Cide’ye vardıklarında Mekke Şerifi kölelerin üçüne el koydu. Ufak eşyalar Kızıl Deniz’deki bir fırtınada kayboldu(Foster,1949:141-42).Poncet Kahire’ye vardığında de Maillet Etiyopya kralından gelen mektupları görmeyi talep etti. Poncet mağrurca bu mektupları yalnızca Fransa kralının görebileceğini söyledi. Meraklanan de Maillet, Mısır Paşasını mektuplara el koyması için teşvik etti. Bunu duyan ve De Maillet’in rolünden habersiz olan Cizvitler, bu durumu Osmanlı’ya haber ettiler. Fransa’yla bir kriz yaşanacağı ihtimali yüzünden paniğe kapılan Bab-ı Ali, bu durumu araştırması için bir komisyon gönderdi. Paşa gerçeği açığa vurdu ve Bab-ı Ali,Osmanlı hukukunda suçlular üzerine yıkıldığı üzere, de Maillet’e komisyonun harcamalarını karşılamasını emretti.Azimle, Poncet ve Murad yolculuklarına devam etti.Kahire’den ayrılırken otoriteler ellerindeki son Etiyopyalı köleyi de aldı.Sonunda,Versailles Sarayı’na vardılar ve Fransa kralının konsolosu ve Kahireli eczacı Monsieur Poncet, Etiyopya Đmparatoru’nun elçisi ve eski aşçı olan Ermeni Murad’ı takdim ettiler ve o da Etiyopya Đmparatoru’nun gönderdiği hediyeler arasında elinde kalan son şey olan filin çürüyen kulaklarını sundu(Foster,1949:160,163-64,170-71).

Poncet ve Murad’ın ziyaretlerinden memnun kalmayan Fransız hükümeti,Monsieur du Roule ismindeki bir başka diplomatın önderliğinde Etiyopya’ya bir delegasyon daha gönderdi.Du Roule hırslı ve kabiliyetli bir genç adam olmasının yanında, ziyaret ettiği

70Murad bin Maldum, Murad bin Mazlum, “Genç” Murad, Murad ibn Magdelon ve Murad Çelebi adlarıyla da anılmaktaydı.Diyarbakır’da doğmuş ve 1707’de Umman’ın Maskat şehrinde hayatını kaybetmiştir.Murad bin Maldum, Hoca Murad’ın yeğeniydi.Foster’a göre, 1700 yılında Hoca Murad yolculuk için çok yaşlı olduğundan kendi görevini yeğeni “Genç” Murad’a devretmişti.

Bkz.Foster,1949:141-42,145-47; Chaudhury and Kévonian,2008:138.

ülkelerin örf ve adetlerinden bihaberdi ve Fransız olmayan her şeye küçümsemeyle yaklaşıyordu.Aslında, geçeceği bölgelerdeki Afrikalı kralların sevgisini kazanabilecek bir kişi değildi(Foster,1949:159; Bruce,1805,IV:13).

Bu yüzden, De Roule her yerde nezaketsiz davranışlarla karşılandı, devamlı beklemeye maruz bırakıldı ve gümrük geçişlerinde yüklü miktarlarda paralar ödemeye zorlandı.Tüm bunlara rağmen, Sudan’a varmayı başardı. Kral, ona sıcak bir karşılama düzenledi ve kralın eşleri de bu beyaz tenli yabancıya büyük bir nezaket gösterdi.Onları memnun etmek amacıyla, Du Roule Etiyopya Đmparatoru’na sunacağı hediyeleri ortaya çıkardı.Oldukça ahmakça bir hediye seçiminde bulunmuştu: ana kalem, görüntüyü saptıran aynalardı.Aynalarda grotesk yansımalarını gören siyah kadınlar, du Roule’un bir büyücü olduğunu söyleyerek dehşetle bağrışmaya başladılar. Du Roule’a şüpheyle bakılır oldu.

Birçok kez oradan ayrılmak istedi; ancak bu istekleri geri çevrildi. Sonunda, Du Roule ve heyeti sokak ortasında öldürüldü(Bruce,1805,IV:17; Budge,1928:435).

Du Roule, ölümünden önce Sudan’dan Ermeni tercümanı Elias’ı yardım etmesi amacıyla Đmparator Đyasu’nun yanına gönderdi.Imparator Đyasu, Elias’ı du Roule’e, Mısır Paşasına ve Sudan Kralına mektuplar vermesi için geri gönderdi. Ancak Elias başkentten fazla uzaklaşmadan, Đyâsu’nun oğullarından biri olan Takla Haymanot tarafından öldürüldüğünü ve onun yerine geçtiğini öğrendi.Elias talimatlarını yeni krala onaylatmak için başkente geri döndü.Takla Haymanot mektupları okudu ve altlarına kendi isminin yazılmasını istedi(Pankurst,1967:131; Bruce,1805,IV:15).Bu mektuplar yazıldığında du Roule çoktan ölmüştü.Buna ek olarak, Etiyopya-Fransa ilişkileri adına bu mektuplar herhangi kayda değer bir rol oynamadı71.

71Etiyopyalıların nefret duydukları kişiler,yalnızca Batı Avrupa Hıristiyanlarıydı. Poncet’in aktardıklarına göre, Hoca Murad’ın dışında Etiyopya yöneticilerinin hizmetinde olan birkaç tane daha Osmanlı Sultanı’nın tebaasına mensup Ermeni ve Yunanlı vardı. Poncet, Kızıl Deniz’de ticari yetkili olarak görev yapan Agapyri adında bir Ermeni’den daha bahseder. Bunlara ilaveten, Đmparator Đyasu’nun görevlerini yerine getiren bir Yunanlı yetkili daha vardı ve 1702 yılına gelindiğinde Etiyopya’ya yedi ya da sekiz yıl hizmet etmiş olmuştu. Poncet onun Đyasu’nun vekillerinden biri olduğunu dile getirmiştir ve herhangi bir açıklamada bulunmaksızın onun için

“ülkemizin bir düşmanı” ifadesini kullanmıştır. Tıbbi hizmetlerde bulunan ve belki de aslında aynı

“düşman” kişi olan bir Yunanlının daha bahsi geçer. Fakat ticari yetkililer Avrupa’daki sefirler gibi

Önceden de bahsedildiği gibi,Imparator Đyâsu, oğullarından biri tarafından tahtından indirildi ve ardından da öldürüldü.Ölümü ve ölüm şekli, on beş yıllık bir karışıklık ve belirsizlik dönemini de beraberinde getirdi. Bu on beş yıl boyunca, dört imparator kısa ve sıkıntılı yönetim süreleri geçirdiler(Bruce,1805,III:525).I.Tekele Haymanot 1706’dan 1708’e kadar tahtta kaldı ve ardından da bıçaklanarak öldürüldü. 1708-1711 arasında hüküm süren Tevoflos, muhtemelen zehirlenmişti.Yostos 1711-1716 yıllarında yönetimin başındaydı ve o da mevkisini bırakmaya zorlandı. III. Davit beş yıl boyunca (1716-1721) tahtta bulundu ve gizemli şekilde öldürüldü(Bruce,1805,IV:14-17;Budge,1928:425;440;Pankhurst,1982:142-46).72

Bu karışıklık ve belirsizlik döneminde başkent Gondar, Hıristiyan teolojisinin şiddetli ihtilafları yüzünden harabeye dönmüştü. Haydutlar ve hırsızlar taşrada yeniden ortaya çıktı.

Bu dengesiz dönem, 1721’de I. Đyâsu’nun bir diğer oğlu olan Bakaffa’nın tahta çıkmasıyla sona erdi. Bakaffa, tahtı 1730’da oğlu II. Đyâsu’ya(1730-1755)devretti(Bruce,1805,IV:76;Budge,1928:440;).

I.Đyâsu’ya düzenlenen suikastı takip eden kırk yıl içerisinde Etiyopya-Osmanlı ilişkilerinde kayda değer herhangi bir gelişme olmadı. 1740’lı yıllarda ise, bir takım tarihi öneme sahip hadiseler Etiyopya-Osmanlı ilişkileri üzerinde etkilerde bulundu. 1745 yılında üç Müslüman ile birlikte üç Hıristiyan rahip, Etiyopya Ortodoks Kilisesi’ne yeni bir Başpiskopos bulmak adına Gondar’dan Mısır’a doğru yola çıktı. Bununla birlikte, Nâip tarafından önlerine birçok engel koyuldu.73II.Đyâsu ve heybetli nâip-annesi Đmparatoriçe Mentvab bunu duyduklarında, Massava limanına saldırması için Bahır Negaş Solomon’a Tıgray’ın yöneticisi Ras Mikael Suhul ve Decazmaç Basiliyos ile güçlerini birleştirmesini değillerdi ve ciddi diplomatik ve siyasi etkinlikler içine girmek bir kenara, yekpare görevleri hoş sözler sarf etmek ve hediye alış verişinde bulunmaktı.Bkz,Foster,1949:116,140,169.

72I.Tekele Haymanot ve III. Davit, I. Iyâsu’nun oğulları olmalarının yanı sıra, Tevoflos Đyâau’nun kardeşiydi ve Yostos da torunuydu.Bkz.Bruce,1805,IV:14-17.

73Özerkleşen bölgesel yöneticilerin lehinde merkezi otoritenin çöküşü, Massava,Arkiko ve nadiren ciddi çatışmalara sahne olan deniz ve dağlar arasındaki ovalarda nâibin denetim gücünü arttırdı.

James Bruce 1768’te Massava’ya vardığında, nâibin Osmanlı’nın limanın otoritesini verdiği Cidde Paşası’na ya da Etiyopya kralına herhangi bir vergi ödemediğini gördü.Bkz.Bruce,1805,IV:145.

emrettiler. Vakanüvisin “şeytanın insan şekline girmiş hali” olarak belirttiği Nâip ve limanın “kötücül sakinleri”, bu duruma heyetleri zincire vurarak karşılık verdiler(Pankhurst,1967:125-129).

Devamında meydana gelen olaylar, müdahale tehdidinin belirleyici olduğunu düşünen Bruce tarafından kayıt altına alındı.Bununla birlikte, müdahale henüz gerçekleşmeden Nâip

“rahipleri huzuruna çağırdı”, üzerlerindeki paraları ona vermelerini emretti ve ardından da onları alelacele bir tekneye bindirerek Mısır’a gönderdi. Bunun akabinde de kurnazca Ras Mikael ve Bahır Negaş’a, tutsaklarının “sağ salim yolculuklarına çıktıklarını ve kendisinin de kralın emirlerine uyduğunu” bildirdi. Altı aylık tecritten sonra, Etiyopya dini delegasyonu sonunda Mısır’a doğru ilerleyebildi. Ancak, olaylar bu şekilde son bulmadı.

Bir sonraki yıl, delegasyonun hayatta kalan kısmı Abba74 Yohannıs ismindeki yeni Başpiskoposla Đskenderiye’den dönerken, Massava’da bir kez daha Nâip tarafından esir alındı ve burada beş ay boyunca tutuldu. Bu beş aylık süre dolmak üzereyken, kiliselerinin başının bu şekilde tutsak edilmesinden ötürü endişelenen Debra Bizen Manastırı mensubu Abba Ewostateweos ve Abba Gebre Mariam adındaki iki papaz, limana doğru yol aldı.

Gece geç saatlerde Başpiskoposu esaretten kurtarmayı başardılar75 (Pankhurst,1967:125-129; Budge,1928:454) .

II.Đyâsu bu durumdan ötürü tam anlamıyla çileden çıkmıştı. Nâibin üzerinde büyük bir etkiye sahip olan Tıgray valisi Ras Mikael Suhul’la bir işbirliğine girmeden onun bu denli küstahça bir davranış sergileyemeyeceğinden emindi. Durumu açıklaması için Michael’ı Gondar’a çağırdı.Ras Mikael Suhul buna karşı çıktı.II. Đyâsu onun üzerine yürüdü, onu yenilgiye uğrattı ve dizlerinin üzerine çökmesini sağladı. Ancak daha sonra, son derece budalaca bir davranışla onu eyaletine yeniden atadı ve bunun yanında diğer birkaç eyaletin yönetimlerini de yine ona bıraktı(Bruce,1805,IV:147).Ras Mikael Suhul artık krallığın en güçlü adamıydı.Takazze nehrinin kuzeyinde kalan tüm Etiyopya toprakları artık onun

74Abba peder, rahip anlamındadır.

75Delegasyonun başına gelen talihsiz olaylar, II. Đyâsu’nun Kraliyet Vakayinamesi’nde detaylı bir biçimde anlatılmıştır.Bkz.Pankhurst,1967:125-129;Ras Mikael Suhul’un sorumlu tutulduğu ve cezalandırıldığı,J.Spencer Trimingham tarafından açığa çıkarılmıştır. Bkz.Trimingham,1952:105.

yönetimi altındaydı. Bunun yanı sıra Massawa üzerinde de büyük bir nüfuza sahipti ve böylece Etiyopya’nın tüm dış ticaretinin yönetiminin de başındaydı. Gümrük vergilerinden kendine büyük bir kar sağladı. Tüm bunların yanında, ateşli silahların Etiyopya’ya ithalatının kontrolü de ondaydı ve ordusunu imparator ve diğer valilerden çok daha etkin bir biçimde silahlandırmayı başardı. Artık tek yapması gereken doğru bir fırsatı kollamaktı(EMAKA,1278).

II. Đyâsu yirmi beş yıl yönetimde kaldı ve yerini, on dört yıl görevde kalacak olan oğlu Đyoas’a bıraktı76.1769’da Ras Mikael Suhul iki kralın (Đyoas ve II.Yohannis’in) infaz emrini vermesiyle onların yerine, kendisinin emrinde ve güçsüz bir yönetici olan II.

Yohanns’in oğlu II. Tekle Haymanot’u tahta çıkarmasıyla gücünün sınırlarını ortaya koydu.

Ras Mikael Suhul erken 1770’lere, yani rakiplerinin oluşturduğu bir koalisyonun onu mevkisini bırakmaya zorlamasına değin, görevde kaldı ve ardından da ölümüne kadar Tıgray’da yaşadı(Bruce,1805,IV:170-80).

Ras Mikael’in yüzsüzce iki kralın ölüm emrini vermesi ve Gonder’de açık açık tahtın belirleyicisi olarak öne çıkması, Etiyopya tarihinde “Zemene Mesafınt” (“Prensler Çağı”) olarak bilinen, Etiyopya kralları kukla konumuna düşerlerken askeri işlev ve gerçek gücün güçlü soylular üzerinde toplandığı dönemin başlangıcına işaret ediyordu.1769-1855 arasındaki bu dönem boyunca, Etiyopya krallığı artık siyasi ve askeri etkinlik içinde olan birleşik bir erk olma hüviyetini yitirdi.Çok sayıdaki prenslikler otonom soylular tarafından yönetiliyordu ve savaşlar sürekliydi77.Kısacası, yukarıda da bahsettiğimiz gelişmelerden

76II.Đyâsu ve ardılı Đyoas’ın dönemlerinde ülkenin gerçek yönetim gücü, anneleri olan Bakaffa’nın eşi Mentevab’daydı. Etiyopya tarihinde görülmemiş bir şekilde, Mentevab hem oğlunun hem de torunun yönetimlerinde tahtı paylaştı.Kadınsı duruşunun arkasında, Mentevab erkek akrabalarının aracılığıyla devletin tüm organlarında güçlü bir nüfuza sahip oldu.Bkz.Bruce,1805,IV:147.

771769-1772 yılları arasında Etiyopya’da yaşayan Đskoç gezgin James Bruce’un kaleme aldığı beş ciltlik Travels to Discover the Source of the Nile “Nil’in Kaynağını Keşif Yolculukları”başlıklı eserde,krallığı kasıp kavuran kanlı çatışmalar ve kişisel mücadelelerin bazılarının betimlemelerini görebiliriz.En karışık dönem olan 1800 yılı civarında, tamı tamına altı rakip imparator bulunuyordu.Savaşan beyler kendi bölgelerinin mutlak yöneticileriydi; ancak etraftaki eyaletlerin saldırıları altındaydılar. Köylüler çoğu zaman asker veya haydut olmak adına topraklarını terk ediyordu.Bkz,Bruce,1805,III,IV.

ötürü Etiyopya ve Osmanlı Đmparatorlukları arasındaki ilişkiler söz konusu olduğunda on sekizinci yüzyıl, önceki yüzyıllardan daha az hadiseli bir dönemdi.

Benzer Belgeler