• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: BULGULAR

4.1. ÖĞRENCİLERİN DENEYİMLERİNE İLİŞKİN BULGULAR

4.1.2. Okul Disiplin Uygulamalarının İyatrojenik Etkisi

ilgilidir. Bu durum, disiplin algısının öğrenciler tarafından olumsuz kavramlarla ilişkilendirildiğini açıkça ortaya koymaktadır.

“Derste konuşmak, sürekli derste konuşmak, derste ayağa kalkmak, hocaya saygısızlık etmek çok var.” (Polat)

Öğrencilere aşılanan bu inanç her ne kadar kendilerinden beklenen davranışları sergilemelerine olumlu katkı yapsa da bu disiplin algısı bastırılma, engellenme gibi sonuçlara yol açmaktadır. Bu baskı sosyal çekilme, akademik performans düşüklüğü ve düşük psikososyal işlevsellik gibi öğrenciler üzerinde olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Çalışmanın bir sonraki bölümünde diğer bir alt tema olan okuldaki mevcut disiplin uygulamalarının öğrenciler üzerindeki olumsuz etkisine ilişkin bulgular tartışılacaktır.

barındırmaktadır. Dahası öğrenciler, yaşadıkları bu baskıdan ötürü içlerine kapanmakta ve öğrenmeye katılmamaktadırlar. Bunun bir sebebi de öğrencilerin sıkı denetimlerin nedenini anlayamamaları ve kendilerine güven duyulmadığını hissetmeleridir. İçe kapanma okula karşı aidiyet sorunu yaşama, öğretmen ve akranlarına karşı soğuma ve en olumsuzu ise korku yaşamalarına neden olmasıdır.

“Yani korkuda biraz var. Niye var çünkü baştan aşağıya arıyorlar. Yanlış bir şey mi çıkacak çantamdan, biri bir şey mi koymuş diye.” (Metehan)

“Korku. Daha çok suskun kalıyorlar, konuşamıyorlar. Ders öyle bir hale geliyor ki dersin başlamasıyla çocuk direkt kafasını koyup uyuyor. Yanlış bir şey derim diye, sınıftan atar ya da yok yazar diye. Böyle bir etkisi de var.” (Bayram)

Geleneksel disiplin yöntemlerinin pozitif öğrenme ortamı oluşturmada yetersiz kaldığı diğer önemli bulgulardan biridir. Cezanın aksine problem ortaya çıkmadan başlaması gereken disiplin süreçleri, ceza olarak aldığından öğrenciler üzerinde korkuya ve sosyal çekilmeye yol açmaktadır. Öğrencilerin sessiz kalması, ders esnasında uyuması, öğretmenleriyle ilişki kurmaktan kaçınması gibi okul kültürü ve iklimine uygun olmayan sonuçlara neden olmaktadır.

29 Kasım 2017 tarih ve 79523799-902.02-E.20315468 sayılı genelgede güvenlik görevlilerinin okullarda görev yapabilmesi konusunda mevzuat değişikliğine gidilmiştir. Ancak bu görevlilerin öğrenci üzerinde öngörülemeyen olumsuz etkileri de olabilmektedir:

“Okulun bir güvenliği var zaten akıllara zarar herkes korkar ondan sigara içeni görsün tütününü yediriyor ona o derece manyak. Genelde ara sokaklarda, yemek yenilen yukarı tarafta falan…” (Metehan)

“Buna müdürde bir şey diyemiyor. Çünkü sesini çıkartmıyor çünkü S.P.’nin adamı olduğu için onun kolu olduğu için sesini çıkartmıyor böyle bir şey var okulda…” (Muhammet Ali)

Michel Foucault (1977), panoptikon9 teorisinde panoptikonu bir metafor olarak kullanmakta ve herhangi bir disiplin durumunda insanların sosyal kontrolü

9 Panoptikon: Bir metafor olan panoptikon kavramı İngiliz filozof Jeremy Bentham tarafından ortaya atılmıştır. Sosyal reformcu olan Bentham tasarladığı hapishane modeli tasarısına göre az sayıda gardiyandan oluşan bir denetim evi ile çok sayıda mahkûm izlenebilirdi. Dairesel bir

olarak tanımlamaktadır. Bu görüşe göre güç ve bilgi insanları gözetlemekten gelmektedir. Bu durum, tüm adımların gözetlendiği ve her olayın kaydedildiği disiplinsel güce geçiş anlamına gelmektedir. Gözetlemenin sonucu ise yumuşak başlılık ve kuralların kabulüdür. İnsanların artık uygun davranışlar sergilemeye başlaması gözetleme yoluyla değil bu panoptik disiplinle ve bu gerçekliğin içselleştirmesiyle mümkün olmaktadır. Gözetleyici insanların davranışlarını izleyerek harekete geçmektedir. Bilginin güç ile ilişkili olduğunu öne süren Foucault “bir kişi ne kadar gözetlerse o kadar güçlü hale gelmektedir” şeklinde yorum yapmaktadır. Bilgi ve güç birbirlerini pekiştirmektedir. Disiplin ve Ceza (Foucault, 1977) eserinde vebaya karşı alınan tedbirleri tasvir ederek başlayan Foucault karantina ve arındırma süreçlerini ele almaktadır. Veba tedbirlerinin amacı ise disiplinli bir toplum yaratmaktır. İnsanların normal olmayan davranışlarını kontrol etmeye yönelik modern mekanizmaların bu yaklaşımlardan meydana geldiğini öne sürmektedir.

Panoptikon teorisine paralel olarak 2017 yılında İçişleri Bakanlığınca10 Türkiye’de gerek kamu alanlarında gerekse de okullarda güvenlik kamera sistemlerinin yaygınlaştırılması öngörülmüştür. Okulların da bu panoptikon sisteme dahil edilerek KGYS11 ile tek merkezden izlenebilmesi artık mümkün hale gelmiştir. Öğrenciler, tek bir noktadan gözetlenmeyi mümkün kılan bu kamera sisteminden çok çekinmektedirler. Tek merkezden izlendikleri için okul bahçesinde ve okul içerisinde riskli davranışlar sergilememe eğilimi göstermektedirler. Dahası, öğrenciler kameradan ve davranışlarının izlenmesinden korkmaktadırlar. Panoptikon teorisinin ilkeleri bağlamında kamera sistemiyle öğrencilerin davranışları kontrol edilerek disiplinli bir okul yaratma girişimi de kısmen başarı sağlamaktadır. Ancak zaman içerisinde

denetim evinin ortasına yapılacak bir kule ile tek bir noktadan gardiyanlar tüm hücreleri rahatlıkla izleyebilecekti. Mahkûm bu sayede kendi hareketlerini kollamak zorunda olacaktır.

Foucault, fikirlerini Bentham’ın panoptikon kavramı üzerine şekillendirmektedir.

10 İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yazılan 22/11/2018 tarih ve E.10766 sayılı yazısında Kent Güvenlik Yönetim Sistemleri kapsamında hem MEB hem de yerel imkanlara okul kamera güvenlik sistemlerinin kurulmasını öngören bir yazıdır.

11 KGYS: Kent güvenlik ve yönetim sistemi olarak bilinen bu projenin amacı kent içinde belirli noktalara yerleştirilen güvenlik kameralarının tek merkezden izlenebilmesine olanak sağlamaktır.

öğrencilerin bu sistemden dolayı riskli davranış gösteren öğrencilerin (sigara içme, kavga etme, vb.) disiplin süreçlerine dahil olmaması kamera ile izlemenin sözkonusu öğrenciler üzerindeki etkisi azalmaya başlamaktadır. Bu etki azaldıkça, kameraların görmediği noktalarda riskli davranış gösteren öğrenciler bu davranışlarına kameranın görüş açısı dahilindeki yerlerde de devam etmektedirler. Modern davranış kontrol araçlarından biri olan kamera sistemi de böylece işlevini yitirmektedir.

“Araştırmacı- Başka var mı peki kıyafetin dışında. Sigarayı söyledin.

Okul malına zarar verme.

Okan- O çok var. Sıralara, kalorifer peteklerine, lavabo camlarına, kavga eden camı kırıyor.

Araştırmacı- ilgili bir şey yapılıyor mu peki?

Okan-Kamera var ama yine bakıp bulamıyorlar veya bulduklarında ceza vermiyorlar”

Cameron ve Sheppard’a (2006) göre okul disiplin uygulamaları sosyal hizmet araştırmacıları tarafından çok az ilgi görmektedir. Sosyal hizmet alanında bu konuda çalışmaları olan ve öne çıkan araştırmacılar Dupper (1994) ile Dupper ve Meyer-Adams (2002) olarak ortaya çıkmaktadır. Cameron ve Sheppard (2006), okul sosyal hizmet uzmanlarının disiplin üzerine yapılan araştırmalardan haberdar olamayacağı gibi disiplini okul problemlerine karşı bir çare olarak görebileceğini öne sürmektedir. Bu durumun aksine sosyal hizmet uzmanları, disiplinin öğrencilere zarar verebileceğini de hesaba katmalıdır. Bu farkındalık, uzmanların müdahale planı hazırlamada öğrencilerin psikososyal işlevselliklerini arttırmaya yönelik etkin önlemler almasını kolaylaştıracaktır.

Okul disiplin uygulamalarının öğrenciler üzerindeki olumsuz etkisini anlamaya yönelik literatürde üç farklı yol önerilmektedir: (1) zararlı okul disiplininin psikolojik sekelleri12 olarak olumsuz öğrenci davranışına ilişkin teori ve araştırma, (2) okul disiplininin istenmeyen bir ürünü olarak öğrencilerin olumsuz davranışları öğrenme ihtimali olduğu edimsel koşullanma ve sosyal öğrenme teorisi, (3) disipline maruz kalan öğrencinin okul ile olan ilişkisinin problemli

12 Sekel: hastalığın bıraktığı iz. Sekel kavramı burada okul disiplininin öğrenci üzerinde bıraktığı psikolojik iz anlamıyla kullanılmaktadır.

doğasına odaklanan sosyal ve politik teoriler (sf.16). Bu yöntemler, öğrencilerle çalışan sosyal hizmet uzmanlarına önemli tavsiyeler içermektedir.

Okul disiplinini deneyimleyen öğrenciler, güçlü ancak açıkça ifade etmediği kızgınlık, korku, utanç, kaygı, aşağılama gibi duygularla disiplin uygulamalarına tepki gösterebilirler (Rothstein, 1984; akt. Cameron ve Sheppard, 2006). İçe dönük davranış problemleri olarak tanımlanan bu sorunlar okul disiplininin çıktıları olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Araştırmacı: Peki bu disiplin yöntemlerinin disiplin sorunlarını azalttığını düşünüyor musun? Sence genel olarak…

Tolga: Yani üzerinde daha çok korku saldığı için daha çok oturup kalkmasını bilen kişiye dönüştürebiliyor kendini…”

Söz konusu öğrenci daha önceden disiplin cezası almış olup kendisi gibi disiplin süreçlerinden geçmiş öğrencilerin sonrasında korku ve kaygı yaşadıkları görülmektedir. “Oturup kalkmasını bilmek” deyimi toplumsal değerlerimize göre kabul gören davranışları sergilemek olarak nitelendirilmektedir. Ancak öğrenci esasında bu bölümün başında geleneksel disiplinle ilgili tartışmada ifade edildiği gibi “sessiz, sakin ve bir şey yapmayan” öğrenciyi kastetmektedir. Öğrencilerin geleneksel disiplin uygulamaları karşısında bastırılmış negatif duygular yaşadığı görülmektedir. Ergenlik döneminde kişilik üzerine yapılan çalışmalarda bireyin sosyalleşme sürecinin temelini oluşturan kavramlardan biri prososyal davranışlardır. Literatürde bir bireyin başkalarının yararına olan ve hiçbir baskı altında kalmadan özgür iradesiyle gerçekleştirdiği davranışlardır (Eisenberg ve Müssen, 1989; akt. Çekin, 2013). Prososyal davranışlar, uzun vadede öğrencilere okula uyum, akademik başarı, sosyal ve psikolojik iyilik hali açılarından önemli katkılar sağlar (Caprara vd., 2000; Jones vd., 2015).

Prososyal davranış örüntüsü gelişmeyen öğrencilerin anti-sosyal davranışlar gösterme, özgüven, örseleyici ilişkiler, korku ve endişe gibi durumlarla karşı karşıya kalmalarına yol açmaktadır. Bu doğrultuda gerçekleştirilen araştırmalar, cezaların öğretmen ve yönetime korku ve endişe duyma gibi sonuçları olabileceğini ortaya koymaktadır (Dubanoski, Inaba ve Gerkewicz,1983;

Cameron ve Sheppard, 2006). Görüşme yapılan öğrencinin deneyiminden

anlaşıldığı üzere disiplin yöntemlerinin öğrencilere korku salması bu araştırma sonuçlarıyla paralellik göstermektedir.

Öğrencilerin, disiplin uygulamalarından ötürü sosyal çekilme sorunu yaşadıkları anlaşılmaktadır. Sosyal olarak dışlanan öğrenciler içe kapanık hale gelmekte ve öğrenme konusunda isteksiz hale gelmektedirler. Böyle öğrencilerin akademik başarıları ve sosyal ilişkileri oldukça zarar görmektedir.

Öğrenci komple kapatıyor kendisini bu sefer dersi de öğrenmiyor. Yani öğrenmek isteği de duymuyor, kendi içine kapanıyor. (Metehan)

Okul disiplinine ilişkin geleneksel yaklaşımların ortaya çıkardığı bir başka sorun ise okul veya öğretmenlerin değerlerinin disiplin uygulamalarına etkisidir. Bu bağlamda okul yönetiminin ve öğretmenlerin ders içerisinde veya okul içerisinde cinsiyetlerinden ötürü öğrencilere karşı tutumu öğrencilerin kendilerini baskı altında hissetmelerine yol açabilmektedir. Bu yaklaşım mevcut disiplin uygulamalarının bir başka zararlı boyutunu oluşturmaktadır. Disiplin cezalarında böyle bir yaptırım olmaması rağmen öğrencilerin davranışlarının toplumsal değerlere göre kontrol edilmeye çalışılabilmektedir.

Şu an olay olmadığı için iyi. Okulda şöyle kötü konuşuluyor mesela Bir erkekle normal arkadaş olsa bile görünmesi disiplin suçu, okul formasıyla yani hiçbir şey yapamazsın. Mesela bizim hoca diyor ki Okul dışında da buluşamazsın hafta sonları. Mesela beni abimle gördüğü zaman ilk başta, saat o zaman 4-5 civarıydı, bana o saatte ne işin var bir erkekle demişti. Ben de demiştim saat daha 5 hem de o benim abim istesem ağabeyimle akşama kadar gezerim istersem gezmem. Çünkü sonuçta abim annemin bildiği biri ve en yakın olduğum biri, ondan sonra demişti ki o saatte kimseyle gezemezsin saat 5 olmuş. İlk başta demişti ki böyle bir rüya gördüm, rüyamı anlatayım mı size demişti. İlk başlarda diyen bizim bölüm öğretmeni. Böyle bir rüya gördüm saat 4-5 civarlarında rüyayı gördüm. Rüyayı gördüğünde saati nasıl hatırlıyor onu anlamıyorum. Ondan sonra diyor ki bir tane Betül'ün üstündeki gibi krem rengi giyen bir öğrenci var yanında paten Kayan biri var. Ondan sonra pateni duyduktan sonra o benim abim dedim, rüyasını anlatır gibi yapıyor ama öğrenciye laf demeye çalışıyor. Ben demiştin abim dedim, hatta yanıma da gelebilirsiniz hocam dedim. Sonuçta abim annemin bildiği. Okula annemin geldiği zamanlarda oluyor. Konferanslara annemin gelmedi zamanlar Ordu’ya İstanbul'da gittiği zamanlar oluyor, konferansa abim geliyor ya da çay olduğu zaman. Hoca gördüğü halde abin gibisinden şey yapmıştı, Hoca o saatte gezemezsin demişti, bende ona dedim ki; o benim abim ister gezerim ister gezmem. O benim bileceğim bir şey ben ona güvendiğim için annemin de çocuğu olduğu için sonuçta ben de onun çocuğuyum değişik bir şey yok, erkekle buluşmuyorum sonuçta abim, gezemezsin edemezsin demişti. İstersem

akşam 8-9’a kadar gezerim çünkü benim özgürlüğüm var ne yapacağımın bilincindeyim küçük de değilim şu bu olmaz falan gibisinden gezdiğim çevremde iyi benim açımdan. (Arzu)

Arzu, gerek yerel kültür gerekse de öğretmenlerin değerlerinden ötürü disiplinsiz bir öğrenci olduğu gerekçesiyle baskılandığını ifade etmektedir. Ergenlik dönemi psikososyal gelişim özelliklerini taşıyan öğrenci bu duruma isyan ederek baskılanamayacağını ve özgür olduğunu açıkça belirtmektedir. Ancak bu tutumunun devam etmesi nedeniyle öğrenci disiplin cezası aldığını belirtmiştir.

Görüşmenin ilerleyen dakikalarında öğrenci daha öğretmenleriyle iletişime girmediğini ve kabuğuna çekildiğini söylemektedir. Edimsel koşullanma yoluyla öğrencinin öğretmenleriyle münakaşaya girme davranışı sona ermiştir. Ancak aynı öğrenci artık okul içi ilişkilerinin düzelmeyeceğini, “adı çıkan” öğrencilere yönelik öğretmenin yaklaşımlarının değişmeyeceğine inanmaktadır. Bu durum öğrencinin okula aidiyet duygusunu olumsuz etkilemiştir.

Okula aidiyet duygusu, öğrencilerin kendilerini okul ortamında kabul görme, saygı duyulma, dahil edilme, destekleme gibi duygularının karşılanma derecesi olarak açıklanmaktadır (Goodenow ve Grady, 1993; akt. Ma, 2003). Maslow’a göre (1962; akt. Ma, 2003) diğer ihtiyaçların karşılanması için aidiyet ihtiyacının karşılanması gereklidir. Finn’in (1989) tanımlama-katılma modeline göre öğrenciler kendilerini okulla iyi bir şekilde tanımlanmadıkça (iyi karşılanma, saygı ve değer görme) öğrenmeye katılımları daima sınırlı kalacaktır. Okula aidiyet duygusu zedelenen öğrencinin okul başarısı ve okul içi ilişkileri de paralel şekilde zarar görecektir.

Öncelikle bir insanın bir öğrencinin eğitim hayatını bitirmek çok kolay olmamalı diye düşünüyorum, sonuçta her öğrenci genç daha çoğu çocuk veya ergenliğe girmiş olduğu için duyguları her yetişkin insan gibi olmuyor farklı düşünebiliyorlar, o yüzden yani bir insanın eğitim hayatını bitirmek kolay olmamalı. Mesela, İki kere kavgaya karışmış diye. Her insan anlayabilir bir şey, uyarıyla anlayabilir diye düşünüyorum öylece iki kere kavgaya karıştı diye eğitim hayatını bitirmek doğru bulmuyorum yani. (Sevda)

Disiplin uygulamalarının çok ağır olduğuna inanan Sevda, cezalarla ilgili eleştirisini dile getirmektedir. Öğrenci, ağır cezalarla davranış kontrolünün sağlanması istenirken eğitim hayatının bitmesinin doğru olamayacağına inanmaktadır. Öğrenci, bu noktada hem cezaların öğrenciler üzerindeki

iyatrojenik etkisine atıfta bulunmakta hem de ilişkilerin önemine dikkat çekmektedir. İlişkilerin onarılmasının daha öğretici olacağını düşünen Sevda, deneyimleri ile onarıcı adalet teorisinin ilkelerine uygun düşünceye sahip olduğu ifade edilebilir.