KÜRESELLEŞMENİN SAVUNUSU VE ELEŞTİRİSİ
2.2 Küreselleşme Eleştiriler
2.2.2 Neo-Aydınlama Düşün:
Aydınlanma değerlerinin yeniden canlandırılmasıyla küreselleĢmenin yarattığı sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlara çözüm üretilebileceğini düĢünenlerin oluĢturduğu bu düĢünce ekolü küreselleĢme eleĢtirilerinin önemli bir veçhesini oluĢturmaktadır. Habermas‟ın “Modernlik: TamamlanmamıĢ Bir Proje” tezinden mülhemle Neo-aydınlanmacı düĢünürler, küreselleĢmenin yarattığı olumsuzluklara yönelik çözüm önerileri içerisinde demokratik siyasetin yeniden canlandırılması, ulus devlet temelinde yer alan cumhuriyet değerleri sayesinde ulus devletin dinamik hale getirilmesini, sivil toplum örgütlerinin etkin kılınmasını, müzakere, uzlaĢma ve diyalog gibi demokratik mekanizmaların icra edildiği düĢünülen “agora” geleneğinin yeniden iĢlevselleĢtirilmesi, araçsal aklın “ben” merkezli bakıĢ açısından iletiĢimsel eylemin “biz” merkezli bakıĢ açısına geçilmesi, Üçüncü Yol ile sosyal demokrasiyi yeniden iĢlevselleĢtirilmesi, bilim ve siyasetin modernite bağlamında düĢünümselliği ve sanayileĢme yerine daha fazla modernleĢme bulunmaktadır.
Neo aydınlanmacıların sunduğu önerilerin anlaĢılabilmesi küreselleĢmeye yönelik eleĢtirilere yakından bakmakla mümkündür. Mevcut küreselleĢmenin yarattığı olumsuzlukların baĢında siyasetin sonuna gelinmesi, sivil toplum örgütlerinin önemsizleĢmesi, siyasetin ekonomiye bağımlı hale gelmesi, ulus devletin varlık koĢulu olan cumhuriyet değerlerinin zayıflaması, çevresel kıyımların yaygınlaĢması, yeni kabileciklerin doğarak ulus devleti parçalaması, küresel kapitalizmin endiĢe yaratacak boyutlara varması, bireyselleĢmenin yanlıĢ yönde seyretmesi, araçsal aklın yaĢamsal alanları tehdit eder hale gelmesi gibi sorunlar gelmektedir.
Ġktidarın büyük bir kısmının siyaset dıĢına çıkarıldığı küreselleĢme dünyasında yaygın bir güvensizlik, belirsizlik ve endiĢe hâkim olmuĢtur. KüreselleĢmenin belirsizlik ve endiĢenin kaynağı olmasının nedeni “Ģeylerin kontrolden çıktığına” dair verdiği derin histir. Bu, dünya meselelerinin ele alınamaz ve kendi baĢına buyruk hale gelmesi sorunundan kaynaklanmaktadır (Bauman, 2010: 69). KüreselleĢmenin yarattığı belirsizlik, endiĢe ve güvensizliğin ortadan kaldırılmasını sağlayan kollektif davranabilme yeteneklerimizin kaybedilmesi sorunların artmasını pekiĢtirmektir. Bireylerin kendi dertlerini küreselleĢmeyle birlikte özelleĢtirerek toplumsal yapıdan ayrı görmeye baĢlaması belki de küreselleĢmenin problemli bir süreç hale gelmesinin baĢında gelmektedir. Dolayısıyla sözkonusu bireylerin hayat biyografileri ile toplumsal yapı arasında kaybettikleri bağ sonucunda “kamusal iyi”
anlayıĢlarının tükendiği görülmekte ve bu en çok problem edilen sorunların baĢında gelmektedir. BaĢka bir ifadeyle ortak davalara hep birlikte çözüm üreten mekânizmalar ortadan kalkmaktadır. Ortak sorunlarla hesaplaĢan cemaatvari duyguların yoğunlaĢtığı yerlerin olmaması “askı tarzı cemaatlerin” oluĢmasına neden olmakta ve bunlar sorunlara tatmin sağlayıcı çözümler bulamamaktadır. Bundan dolayı küreselleĢen sermayenin yarattığı belirsizliğin kaynağına yönelik sağlam bir dayanağın bulunmaması problemin bir yönü iken, bu sağlam dayanağın olması durumunda belirsizliğe yönelik yapılacak hiçbir Ģeyin olmadığına dair insanların güvenlerini kaybetmeye baĢlaması da problemin bir diğer yönüdür (Bauman, 2012: 16-58). Bu yüzden araçsal aklın yol açtığı metalaĢma yerine eleĢtirel aklın devreye girmesi gerekmektedir. O halde özerkliğin ve özgürlüğün kamusal alanda kolektif düzeyde gerçekleĢmesi ve siyasetin sağlam bir zemine kavuĢturulması belirsizliğin ve endiĢenin panzehiridir (Boz: 2007: 86). Çünkü kamusal iyiyi temsil edebilecek ortak ütopyaların ortadan kalkmasıyla birlikte insanlar güvenliklerini özgürlüklerine kurban etmektedirler (Boz, 2007: 25-29). Bu dönemler insanlığın ortak davalara ortak çözümler üretebilme gücüne ihtiyaç duyduğu zamanlardır. Tarihin hiçbir döneminde rastlanılmayan birbirinden ruhen bu kadar uzak bulunan insanlığın bir arada yaĢamasının yegâne Ģartı olarak görülür (Boz, 2007: 61).
Küresel sermayenin dizginlenemez gücüne karĢı panzehir olabilecek siyasi kurumların -Ģirketlerin neoliberal ilkeler doğrultusunda yaptığı çok yönlü anlaĢmalar sayesinde- elleri ve kollarının bağlanması mevcut belirsizliğin ve bundan kaynaklı endiĢenin kaynağıdır. Ekonominin politikadan ayrılması ve yahut ekonominin politikanın düzenleyici gücünden muaf tutulması toplumsal gücün dağılmasının önemli nedenidir (Bauman, 2010: 80). Bunun karĢısında cumhuriyetçilik bireylerin özgürlüklerini iĢleyerek toplumu kendi kendini denetleyen bir cemaate dönüĢtüren ortak iyiyi sağlamaya dönük çabaların imkânı olarak görülür. Cumhuriyetçi değerlerle bağın kopması durumunda ise birey ile toplum, özel çıkar ile kamusal çıkar, eĢitlik ile özgürlük arasında çeliĢkiler baĢ göstermeye baĢlar (Bauman, 2012: 175-176). Bu süreç içerisinde sadece ulusal hükümetler değil aynı zamanda aile, sendika, kooperatifler, dernekler de zayıflamaktadır. Böylece ulusal hükümetler baĢta olmak üzere dayanıĢma üzerine kurulu bütün toplumsal yapıların güçsüzleĢmesiyle motive olan küreselleĢen kapitalizm yükselen esnekliğe dayalı hâkimiyetini güçlendirmektedir. ĠĢ ve sosyal güvenliğin reddi anlamına gelen esneklik adı altında ise iĢçiler rahatça iĢlerinden çıkarılmakta, sözleĢmeler geçici olmakta, çalıĢanların tazminatları ödenmemekte, kolektif tavır geliĢtirmenin önünü kesmek için çalıĢanlar ödüller yoluyla bireyselleĢtirilmekte ve
ortak tavır geliĢtirme yetenekleri baltalanmaktadır. Yani aĢırı katı görülen emek piyasası baĢta olmak üzere kollektif tavır sergileme potansiyeli olan bütün yapılar esnetilerek yumuĢak, uysal ve hamur gibi çabucak yoğrulabilir bir hale getirilmekte, böylece kendilerine her ne yapılırsa yapılsın kolektif olarak örgütlenemez ve direniĢ gösteremez olmaktadır. Bu durum sonucunda insanlar bir belirsizliğin içinde yuvarlanmaktadır. Bu aynı zamanda iĢten çıkarılanların sosyal haklarıyla birlikte onurlarının düĢürülmesine neden olan yapısal ve sistematik bir Ģiddettir. Bu yapısal ve sistematik Ģiddetin karĢısında duran ve insanlara güven ve cesaret veren “dayanıĢmanın gücü” neoliberal politikaların kurbanı olmaktadır. Sonuç olarak toplumsal meseleleri kolektif eyleme dökmenin giderek zorlaĢması ve güçten düĢmesi küreselleĢmenin bu dünyaya sunduğu en ciddi olumsuzluklardan biri olmaktadır (Bauman, 2010: 80).
Bütün belirsizlik koĢullarını ortaya çıkaran mekânizmaların itici gücünü sınırsız piyasa güçleri oluĢturmaktadır. Sermaye hareketlerine müdahale edebilmek ise rasyonel tek seçenektir. Belirsizlik ve güvensizlik yaratan güçlerin çoğu küresel kaynaklıdır. Bu noktada halkın yaĢadığı belirsizliğe çözüm sunmak için devlet yöneticilerinin tercih ettiği politik vaatler de yangına körükle gitmek gibidir. Belirsizliği ve güvensizliği giderme adına daha fazla esneklik, daha fazla yabancı sermaye çekmeye yönelik adımlar daha fazla belirsizlik üretmektedir. Sınırsız sermaye piyasasının görünmez eli esnekliğin, deregülasyonun ve rekabet ortamının gereklerini dikte ettirerek belirsizliği üretmektedir. Dolayısıyla belirsizlik bu piyasanın felaketi olmaktan ziyade onun varlık koĢulu olmaktadır. Piyasanın tüm insanlığa getirdiği ortak sorun bu belirsizliğin kendisinden kaynaklanmaktadır. Yine piyasanın yarattığı bu felaketlerin en tehlikeli yanı ise kendilerini sürekli saklayabilme maharetlerinde yatmaktadır. Sınırsız sermaye piyasası bunları arz talep, rekabet gücü, serbest piyasa ekonomisi, küresel ticaret gibi isimler altında yapmaktadır (Bauman, 2012: 37-64).
Neo-aydınlamacı diye tabir ettiğimiz bu düĢünceye göre küreselleĢen kapitalist sermayenin güdümünde çalıĢan Ģirketlerin yatırım yapması kamusal yararın lehine değildir. Refah devleti döneminde uygulamaya sokulan tam istihdam programları ve güvenceye alınan sosyal güvenlik hakları bu Ģirketlerin aleyhine olduğu için kaldırılmaya çalıĢıldı. Bu Ģirketler esnek iĢ gücü kılıfı altında hem bu uygulamalara son vermeye çalıĢtılar hem de kârlarını artırarak çalıĢanların taleplerini göz ardı etme imkânına kavuĢtular. Esneklik adına Ģirketlerin kâr verimliliğini önceleyen ekonomik politikalar içinde sosyal haklar, tam istihdam ve emeklilik paketleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla küreselleĢen dünyanın iĢ
dünyası düĢük ücretli, sosyal hakları ve iĢ güvenlikleri olmayan iĢçiler ortaya çıkarmaktadır (Barber, 2007: 34).
Bu düĢünceye göre küreselleĢen kapitalizm bu yeni bir evrede eğlence ve enformasyon gücüyle yaĢam tarzları üzerinden sermayeyi artırmakta, sonuç olarak insanların akıllarını ve ruhlarını ele geçirmektedir. Bu minvalde yumuĢak gücün ideolojisi olan postmodern kapitalizm Amerikan yaĢam tarzını insan bedenine ve ruhuna dikte ettirmek için çabalamaktadır. Ġmaj ve hayat stili üzerinden iĢleyen postmodern kapitalizmin hedefinde insanların ihtiyaçlarını simgeleyen bedenden çok insanların ruhlarını okĢayan yaĢam tarzları bulunmaktadır. Örneğin Amerikan kökenli Coca Cola, Nıke, KFC, Levi‟s gibi markaların amaçları bir malın sadece kullanımına dönük üretimini ifade etmemekte, aynı zamanda bireyi sürekli olarak kendisine çeken imajlar yaratmaktadır. Son tahlilde 20. yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen enformasyon teknolojilerindeki geliĢmelerin ürünü olan McWorld‟un dünyasında satılan Ģey, markanın imajı ve onun etrafında Ģekillenen hayat tarzları olmaktadır. (Barber, 2007: 67-75). Yani küresel mal akıĢı üretilen mallara belirli kodların iĢlenmesiyle gerçekleĢmektedir.
Küresel postmodern kapitalizm her zamankinden daha fazla Amerikanvari bir hayat tarzı üzerinden iĢlemektedir. Farklılık ve çeĢitlilik vurgusu altında tektipleĢen bir hayatın dayatması olan McWorld‟un dünyasında bireyleri kültürel ihtiyaçlarından koparma çabası sergilenmektedir. Bu çabanın ana üssü bireylerin tüketim alıĢkanlıklarının manipüle edilmesidir. Bu cümleden olmak üzere çay içenleri Coca Cola‟nın müĢterisi, kamu araçlarını kullananları özel araç kullanıcısı haline, spora ilgisiz olanı küresel spor markalarının bağımlısı ve spor ayakkabı tüketicisi haline getirmek bu manipülasyonun örnekleri konumundadır. O halde denebilir ki, eğlenme postmodern kapitalizmi üreten ideolojik bir elbiseye bürünmektedir (Barber, 2007: 77-80).
Neo-aydınlanmacı düĢünceye göre post modern kapitalizmin iĢlerlik kazandığı McWorld‟un dünyasında üretilen her Ģey tinsel olanı eĢitleyen ve tüm ayrımları dümdüz eden videolojinin eseridir. McWorld‟un dünyasının önemli yapı taĢları olan tv, film, kitaplar ve tema parklar kültürleri hipnotize ederek tek tip kültürü yaymaktadırlar. Amerikan hayat tarzı, tüketicilik, pop kültüre göre yaĢamak, çılgınlık seviyesindeki alıĢ veriĢ alıĢkanlığı Hollywood‟un film endüstrisi üzerinden yayılmaktadır. McWorld‟un bu yayılmacı ticareti kültürlerin dönüĢtürülmesi ve tek tipleĢmesi üzerinden gerçekleĢmektedir. McWorld‟un dünyasında üretilenler Amerikan hayat tarzının Ģablonuna göre biçimlenmekte, McWorld‟un
zincirlerinde dünyanın tüm insanlarını kendi tüketicisi haline getirecek vaatler bulunmaktadır. Küresel piyasanın güçlerinin kendi kârlarını artırmak adına tüm kültürleri yanlıĢ yollara sevk etmesi, bireylerin ve ulusların özerkliğini ortadan kaldıran en önemli faildir. Çünkü McWorld tüketim için insan ruhunu ve aklını ele geçirebilecek yeni ve çeĢitli kültürel değerler yaratmaya çalıĢmaktadır. Yaratılan ve çeĢitlendirilen bu kültürel değerlerin kamusal politikalar lehine iĢlemediğini söylemek mümkündür (Barber, 2007: 126-127).
TektipleĢtirme adına McWorld her türlü etnik ve yahut dini cihadı ortadan kaldırmaya çalıĢırken kendisine yönelen kültürel saldırganlığın ifadesi olan cihadın tetikleyicisi olması onun paradokslarından biri olmaktadır. Hükümet yetkilileri her ne kadar kültürel saldırganlığın kendisine yönelik bir tepki içerisinde olsalar da onun üretimini yapan McWorld dünyasıyla yakın iĢbirliği yapmaktadır. McWorld dünyası kendisine karĢı olan araçları yine kendi lehine kullanarak hayatımızın her alanına sirayet etmektedir. Örneğin her ne kadar Katalonya ve Quebec‟ler merkezi hükümet ile özerk bir mücadele içerisinde olsalar da aynı mücadeleyi McWorld‟e karĢı kaybetmekte olduğu görülmektedir. Yine benzer olarak Japonya‟da ayrı bir kimlik için mücadele veren Okivanalılar kendi müziklerini Amerika rock müzikleriyle harmanlayarak aslında McWorld‟un dünyasının içine akmaktadırlar. Bu örnekler bu cihadın paradoksları niteliğindedir. Kültürel kimlikleri için mücadele eden gençler bir yandan kimliklerini korumak adına silahlanırken diğer taraftan McWorld‟un araçlarıyla onu kendi elleriyle üretmeye devam etmektedirler (Barber, 2007: 205-211)
Neo-aydınlanmacı diye sınıflandırdığımız düĢünceye göre çağdaĢ demokratik devletin olmazsa olmazı niteliğinde olan kamusal yararın bireysel çıkarlara üstün gelen anlayıĢı bu küresel piyasa ekonomisinin eliyle ortadan kalkmaya yüz tutmaktadır. McWorld‟un küresel piyasa ekonomisi herkesin herkese savaĢ açtığı Hobbes‟un doğal durumunu hatırlatmaktadır. Sanal Ģirketlerin gerçek ulusları yenilgiye uğratan -bırakınız yapsınlarcı uygulamaları- gizli eli piyasanın hayaletidir. Piyasanın bu gizli eli kendisine yönelik bütün müdahalelerden nefret etmektedir. KüreselleĢen sınırsız kapitalizmin müdahale kabul etmeyen yönü kamu yararı, çevrenin korunması, tam istihdam, adalet ve eĢitlik hilafına geliĢme kaydetmektedir. Bu yüzden adalet, eĢitlik, demokrasi ve özgürlüğü hiçe sayan McWorld‟un piyasa ekonomisine devletin müdahale etmesi zorunlu görünmektedir (Barber, 2007: 35-38). Özellikle McWorld‟un dünyasından çıkan NAFTA gibi bölgesel anlaĢmaların ortaya çıkardığı durumlar bu sonucu özetlemektedir. Bu gibi anlaĢmalar Amerikan iĢ dünyasına hizmet eden uygulamaların imzaya çıktığı yerlerdir. Amerika güdümlü bu bölgesel
anlaĢmalar tam istihdam, insan onuruna uygun kalkınma modelleri, boĢ zamanın yaratıcı ve uygarca kullanılması, sosyal güvenlik ve emeklilik haklarının güvenceye alınması gibi esaslara dayanmaktan ziyade sınırsız kapitalizmin kârdan baĢka bir Ģey düĢünmeyen mantığına dayanmaktadır (Barber, 2007: 110).
Küresel sermaye ve finans dünyasının öncüleri ticaret duvarları, sermaye hareketlerine müdahale edilmesi ve yerli çıkarların savunulmasından nefret etmektedir. Küresel sermaye nefret ettiği bu unsurlara karĢı kendini güvene almak için vatandaĢları, göçmenleri sınır dıĢına itmek, yabacıları ürkütmeye çalıĢmak gibi baĢka sorunlarla meĢgul etmeye çalıĢmaktadır. Siyasetçiler de küresel belirsizliğin gücünü tespit etmek yerine bu gibi sorunlarla uğraĢtıklarını göstererek halkının endiĢelerini kısmen hafifletmeye çalıĢmaktadırlar. Siyasetçilerin dıĢa kapanmaya yol açan bu uygulamaları desteklemesi her ne kadar cemaatin savunulması olarak görülse de bu, küreselleĢme güçlerinin aradığı serbestliği ve hareketliliği bir o kadar arttırmaktadır. Bu hareketlilik ise her zaman için güvensizliğin üretimiyle at baĢı gitmektedir (Barber, 2007: 198). KüreselleĢme güçleri kendine yöneltilen hedefleri baĢka bir yöne çevirmek için sadece bu sorunları gündeme taĢımamakta aynı zamanda ayrılıkçılarla da zımnî bir anlaĢma yapmaktadırlar. Her renkten ve her kesimden ayrılıkçıların farkında olmayarak küreselleĢmenin güçleriyle iĢbirliği yapması ve egemen devlete diz çöktürme isteği, bu görünmez iktidara gücünü daha bir pekiĢtirme Ģansı vermektedir. Bu minvalde birçok yerel, küçük ve sözde cumhuriyetin kurulması küresel bir cumhuriyetin kurulmasını zorlaĢtırmaktadır (Bauman, 2012: 203).
Kaos durumunda olan günümüz dünyasının gerçek aktörleri artık kesinlikle uluslar değil birbirleriyle boy ölçüĢen kabilelerdir. Çok kültürlülük adına sınırlarını etnik kimlik temelli çizmeye çalıĢan bu kabileler, birçok etnik, dinsel, dilsel grubu cumhuriyet değerleri ile bir araya getirmeyi baĢaran ulus devletin bütünlüğünü parçalamaktadır. Çok kültürlülük ve kendi kaderini tayin hakkı gibi unsurlar etnik nefretlerin sebebi olarak görülmektedir. KüreselleĢmeyi eleĢtiren düĢünürlere göre özellikle sömürgecilik ve emperyalizm sonrası yerleĢim yerlerinde ortaya çıkan bu hareketlerin temelinde karĢısındakini imha etmekten baĢka bir amaç bulunmaz. Onlara göre bu bölünmeler ve ayrılıkçı hareketler çok kültürlülük kılıfı altında kanser hücreleri gibi çoğalarak ulusal bünyeye zarar vermektedir (Barber, 2007: 16-17). Ulusal bünyeye zarar veren kabilecilik, klancılık ve etnosentrizm‟in bu kadar görünür olması küreselleĢmenin yarattığı yurtsuzlaĢmaya verilen tepkilerdir (Hablemitoğlu,
2005: 58). Özellikle bu tepkiler BM‟in üye sayısını artıran fiyasko devletlerin doğmasına neden olmaktadır (Hobsbawn, 2008: 85).
Etnik köken kaynaklı endiĢenin altındaki saikler, cihat ile kavramsallaĢtırılmaya çalıĢılan dinsel köktencilik ile etnik ayrılıkçı bölünmelerdir. Bu endiĢelerin sebebini ulus devletin parçalanması sonucunda insanların insanlarla, kültürlerin kültürlerle, kabilelerin kabilerle boy ölçüĢtüğü BalkanlaĢma tehlikesi oluĢturmaktadır. Cihadın dünyası içinde karĢılıklı bağımlılığa, yapay iĢbirliklerine, karĢılıklı teknolojiye, pop kültüre ve ortak pazarlara karĢı çıkılmaktadır. Geleceğin dünyasına makyaj yaparak güzel göstermeye çalıĢan, iyimser bakıĢ açılı ama sonuçları itibariyle insanlık için kötü sonuçların ortaya çıkmasını ifade eden, tek düzeliliği talep eden ve insanları her yerde hızlı müzik, hızlı iletiĢim, pop kültür ile hipnotize etmeye çalıĢan, videolojinin dünyasını simgeleyen McWorld‟un tehlikesi bulunmaktadır. Babil ile Disney arasında sıkıĢan günümüz dünyası bir yandan kabileciliklerle parçalanmaktayken diğer taraftan isteksiz bir Ģekilde bir araya gelmektedir. Gerilimli bir sürecin baskısı altında kalan dünyanın buradaki en büyük kayıplarından biri kolektif bir tavır geliĢtirmeye dönük demokratik mekânizmaların ortadan kalkmasıdır. CihatMcWorld‟un dünyasına karĢı gelirken diğer taraftan onu üretmektedir. Aynı Ģekilde McWorld cihadı yaratırken bir yandan da onu tehdit etmektedir. Cihat McWorld‟un yalnızca hasmı değil aynı zamanda çocuğudur. Söz konusu olan daha çok McWorld vasıtasıyla ortaya çıkan cihattır. DanıĢıklı bu dövüĢün kaybedeni demokrasi, ulus devletin varlık koĢulu olan cumhuriyet değerleri ve insan özgürlüğü olmaktadır. Cihat ve McWorld eĢit güçte farklı yönlere hareket etmektedirler. Hareketin cihat tarafı nefret duygularını körüklemekte, etnik sınırlara dayalı yeni oluĢumları meydana getirmeye çalıĢmaktayken McWorld tarafı pazarları evrenselleĢtirerek sınırları geçirgen bir hale getirmektedir. Farklı özellikleri olan bu iki hareketin ortak yönleri Ģunlar olmaktadır: Her iki anlayıĢ egemen ulus devletin demokratik kurumlarına zarar vermekte, sivil toplumun gücü ve demokratik yurttaĢlığı dıĢlamakta ve bireysel özgürlüğe karĢı kayıtsız kalmaktadır. Cihat kabilecilik duyguları üzerinden bireysel özgürlükleri kısıtlayarak kan bağına dayalı köktenci refleksleri doğurmakta, McWorld ise küresel pazarların tüketim ve kar mantığı üzerinden iĢleyen mekanizmasını egemen kılarak yurttaĢların ortak kamusal iyiyi tesis etmesinin araçları olan demokratik müzakere kanallarını ortadan kaldırmaktadır. Her ikisi de bir araya gelmek ve sorunları ortaklaĢtırarak çözüm aramanın imkânlarını sunan cumhuriyetin erdemlerini yok etmekte ve yurttaĢların bunu sağlayabilecek demokratik araçlarına zarar
vermektedir. Her iki hareketinde gündeminde eĢitlik, adalet, özgürlük bulunmamaktadır (Barber, 2007: 11-14).
Son birkaç yüzyıldır çoğunlukla ulus devletlerin demokratik ve eĢitlikçi kurumlar olduğu ve bu ulus devletlerin kendi insanlarına yurttaĢlık haklarını bahĢettiği ve aynı zamanda bu hakların teminatı olduğu belirtilmektedir. Son çeyrek yüzyıl içinde McWorld ve cihat, ulus devletin bütünlüğünü sağlayan demokratik mekanizmaları parçalayarak vatandaĢlığın altını oyduğu dile getirilmektedir. Özellikle Mcworld dünyasının görünmez gizli karakteri hiçbir yönlendirmeye ve düzenlemeye fırsat tanımadan kendi aç gözlülüğünde ve baĢıboĢluğunda iĢlemektedir. McWorld‟un alım satım özgürlüğü insanların belirli kamusal sorunları müzakere ederek belirli bir uzlaĢıya varabilme gücünü ortadan kaldırmaktadır. IMF ve Dünya Bankası sayesinde, özelleĢtirme ve rekabet adına toplumsal eĢitlik ve denge ortadan kalkmaktadır. KüreselleĢen sınırsız kapitalizmin ilerlemesiyle uzun vadede ulusal egemenliğin geri plana düĢme eğilimi artmaktadır (Barber, 2007: 238-239).
Bir zamanlar güven içinde yaĢayan vatandaĢlar, artık içinde yaĢadıkları devletlerin egemenliklerini kaybetmelerinden dolayı kaderleriyle baĢbaĢa bırakılarak terke zorlanmaktadırlar. Egemenliğin zorunlu araçları olan ekonomik, kültürel, askeri gücün dayanakları sınırsız piyasanın gücü karĢısında parçalanarak aciz kalmaktadır. Küresel serbest ticarete giden yolda yurttaĢları bir araya getiren milletin cemaatçi iĢlevi son bulmaktadır. Bu anlam dünyasının parçalanması bireyleri toplumsal, ekonomik ve psikolojik yönden yalnızlaĢtırmaktadır (Bauman, 2012: 50). Aydınlanmanın doğurduğu modernite idealinin gerçekleĢtiği modern ulus devlet, çok boyutlu iliĢkiler ve akıĢkan sermayenin gücüyle zayıflamaya baĢlamıĢtır. Toplumsal bağları tahkim etme gücünün motoru olan sınıf siyasetinin uygulamaya soktuğu refah devleti uygulamaları da ortadan kalkmıĢtır. Bu durum vatandaĢları baĢ baĢa kaldığı yalnızlığın nedenidir. KüreselleĢme süreci ile birlikte ekonomiyi düzenleme gücünü kaybeden devletler yeteneklerini artık küresel sermayeyi çekecek politikalar uğruna kullanmaya baĢlamıĢlardır. Ulus-devletler, ekonomi düzlemindeki yetkilerini bu sebeple DTÖ, IMF ve Dünya Bankası gibi ülkelere bırakmak zorunda kalmıĢtır. Bir zamanlar sermayeyi yönlendirebilme gücünü elinde bulunduran ulus devletler Ģimdi küresel sermayeyi güvence altına bir “ara örgüte” dönüĢmüĢtür. Deyim yerindeyse “Bahçıvan devlet” yerini zamanla “bekçi devlet”e bırakmıĢtır. Bekçi devlet konumuna indirgenen devlet, tebaasının maruz kaldığı her türlü kolektif tehlikeye karĢı siyasal bir güvence verme gücünden mahrum bırakılmıĢtır. Zaten günümüz sermayesi küresel
sermayeyi çekecek düzeyde çaba sarf eden ve bu sermayeye bekçilik eden devletlere ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla “devletsiz ulusların” kimlik eksenli politik çıkıĢlarına küresel sermayenin ihtiyacı olduğu izahtan vareste olmaktadır (Tüzün, 2013: 73-76).
Küresel kapitalizmin sınırsız dünyasına açılan kapı olan „bırakınız yapsınlarcı politikalar‟ ulus devlet egemenliğini en çok tehlikeye sokan tehditlerin baĢında gelmektedir. Ölümcül bir yapıya sahip olan bu politikalar egemenliğin kaybolmasının nedenlerinden biridir. Devlet aslı itibariyle bu politikalar sonucunda güçlenen vahĢi kapitalizmin panzehiri