• Sonuç bulunamadı

C. BİÇİM ÖZELLİKLERİ

1. Nazım Biçimi ve Yazım Düzeni

26

dile getirir (142-147). Özetle sebeb-i telif, cihan şahı Sultan Ahmed’in bir şiirinden ilhamla ve bir “pîr-i rûşen-zamîr”in rüyadaki himmetiyle, Kuyucu Murad Paşa’nın övgüsünü kaleme almaktır.

27

belirli bir düzen ve kurgudan söz edilebilmektedir. Tabii her zaman olması gerektiği gibi en sağlıklı ölçütler ancak tarihî metinlerdeki yaygın uygulamaların kılavuzluğunda belirlenebilir.

Hiçbir mesnevide anlatılacak konuya doğrudan giriş yapılmaz. Mesnevilerdeki giriş bölümünün bağımsız bir yapısı ve neredeyse gelenekleşmiş bir düzeni vardır. Eksiksiz bir mesnevinin konudan önce sırasıyla “tevhîd, münâcât, na’t, dört halifeyi yâd, hükümdara övgü, sözün değerine vurgu, sebeb-i telif” gibi bölümleri barındırması beklenir72. Özellikle İran şairi Nizâmî’yle birlikte bu bölümler birbirinden açıkça ayrılmış ve onlara bir de miraçla ilgili bir bölüm katılmıştır73.

Buraya kadar değindiğimiz konular bakımından, bir mesnevi olarak Siyâveş-nâme’nin uzunca bir eser olduğu söylenebilir. 464’ü Farsça olmak üzere toplam 7428 beyittir. İki bölüm hâlinde tertip edilen 204 varak hacmindeki eserin ilk bölümü 1/b ilâ 116/a arasında, ikinci bölümü ise 117/b ilâ 204/a numaralı varaklar arasındadır. Bu iki bölüm de Farsça beyitlerle başlar. Yaygın olduğu üzere Siyâveş-nâme’deki başlıklar surh/kırmızı mürekkeple yazılmıştır ve tersine, yaygın olmayan biçimde bu başlıklarda karışık bir düzene bağlı kalınmış, çoğu zaman Farsça, bazen de Türkçe kullanılarak Işk-nâme örneğine benzeyen74 bir yöntem izlenmiştir.

Yukarıda belirtildiği üzere mesneviler çoğunlukla Cenab-ı Hakk’ın birliğini ve yüceliğini öne çıkaran tevhîd bölümüyle başlar. Ancak kimi şairler sözü doğrudan Allah’a yakarış (=münâcât) ile açmayı yeğlemişlerdir75. Fürûğî de bu tarza yakın bir tutum içinde, Farsça başlayan ve sonra Türkçe devam eden yakarış beyitleriyle söze girer. Şu var ki, şairin baştaki bu beyitlerde tevhîd üslûbuna uygun ifadeler de kullandığı görülür. Hattâ 16 ilâ 30’uncu beyitler arasında kalan bölüm, Cenab-ı Hakk’ın kimi isim ve sıfatlarının çağrıştırıldığı ve çeşitli peygamberlere ihsanlarının anıldığı tam bir tevhîd özelliği gösterir. Bir bakıma 43’üncü beyitle son bulan bu bölüm, münâcât ve tevhîdin yer yer iç içe geçtiği bir üslûpla örülmüştür. Tabii bütün bunlar beyitlerin içeriğinden hareketle söylenebilmektedir. Zira en azından elimizdeki nüshada bu bölümün üzerinde herhangi bir başlık bulunmaz.

Öte yandan, Cenab-ı Hakk’ın yüceliğine ilişkin söyleyişler çok kez eserin belirli bölümlerinde karşımıza gelir. Siyâveş-nâme’de, Kuyucu Murad Paşa’nın eşkıya başı

72 Ateş, a.g.md., s. 130.

73 Ateş, a.g.md., s. 131.

74 Bkz. Sedit Yüksel, Mehmed/Işk-nâme (İnceleme-Metin), Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 1965.

75 Kartal, a.g.e., s. 115.

28

Canpolatoğlu’nu kesin biçimde yenişini padişaha bildiren mektubu76 gibi (3885-3898), Murad Paşa’nın eşkıyalar ile mektuplaşmalarında da her iki tarafın söze Cenab-ı Hakk’ın yüceliğini bildiren sözlerle başladığı görülür. Genelde de bu tür sözleri, Hz. Peygamber’e yönelik na’t yerine geçecek övgü beyitleri izler. Yine Kuyucu Murad’ın birkaç kez Allah’a sığınma sözlerini araç kılan Fürûğî, böylece çeşitli yerlere tevhîd manzumeleri serpiştirir. Bu bölümlere hâkim olan üslûba bakılırsa, Allah’ın ululuğu ile birlikte kulların küçüklüğünü öne çıkaran, yardım dileği ve yakarış için elverişli bir zemin oluşturan, yalın ve içten bir dil kullanıldığı söylenebilir.

İslâmi gelenek içinde üretilmiş mesnevilere uygun olarak, münâcâttan sonra Siyâveş-nâme’de de Hz. Peygamber’in övülmeye yaraşır özellikleriyle anıldığı na’t bölümü gelir. Bu bölüm mesnevilerde doğrudan “na’t” ya da onun yerine “medh, midhat, sıfat” gibi kelimeler kullanılarak başlıklandırılır77. Fürûğî ise “vasf” kelimesini tercih eder ki o da aslında na’t ile anlam ortaklığı bulunan bir kelimedir. Bu başlık altındaki beyitler, hemen hemen bütün mesnevilerde değinilmesi âdet değeri kazanmış olan, “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım”

kudsi hadisi ve “Fakirlik övüncümdür” hadis-i şerifiyle ilgili göndermelerle ve “şefaat”

konusuna dair ifadelerle bezenmiştir (44-62).

Siyâveş-nâme’deki na’t bölümünü, ayrı ayrı başlıklarla dilimlendirilmiş hâlde dört halifeye yönelik övgü ve saygı ifadeleri izler. Şair, Yâr-i gâr (mağara dostu) olma yönüne işaret ettiği Hz. Ebubekir için 5 beyit; Şîr-i mîşe-i vegâ, Saf-şiken-i kalb-i a’dâ (savaş meydanının aslanı ve düşman ordusunun merkezini dağıtıcı) olarak nitelediği Hz. Ömer için 7 beyit;

Zinnûreyn (iki nur sahibi) lakabıyla andığı Hz. Osman için 4 beyit; Şîr-i Hudâ (Allah’ın aslanı), Saf-der-i rezm ü vegâ (savaş meydanında safları yırtıcı), Şâh-ı merdân (Yiğitlerin şâhı) diye övdüğü Hz. Ali için 8 beyit düzmüştür (63-90).

Aslında mesnevilerde çoğu kez na’t bölümünü izleyen dizelerde yer ayrılan “mi’râciye”

bölümü, Siyâveş-nâme’de dört halifenin övgüsünün ardına konumlandırılmış ve ayrı bir başlık verilen bağımsız bir bölüm olarak düzenlenmiştir. Başından sonuna miracın bütün hikâyesi özet bir kurgu içinde verilirken, Hz. Peygamber’in dönüşünden sonra karşılaştığı yaklaşımlardan da söz edilir. Fürûğî en son, sözü yine şefaate getirir ve düşkünlüğü ile yüzü karalığını öne sürerek yakarışta bulunur (91-135). Siyâveş-nâme’nin başlangıç bölümleri arasında bulunmayan, sözün

76 Şair bu mektubu zafernâme adıyla kaydetmiştir (107a).

77 Kartal, a.g.e., s. 117.

29

üstünlüğüyle ilgili beyitleri, eserin ikinci cildinin başında görürüz. Tamamı Farsça yazılmış bu bölüm toplam yirmi altı beyitlik bir hacme sahiptir (4222-4247).

Mesnevilerdeki en önemli ve değişmez bölümlerden biri de, şairin eseri yazma sebebi ile yazış hikâyesini dile döktüğü “sebeb-i te’lîf”lerdir. Burada şairin kimliği ve hayatına, eserin ilk bakışta gözden kaçan birtakım yönlerine, hattâ tarihî ve edebî ortama ilişkin78 değerli bilgiler bulunabilir. Fürûğî bu bölümle ilgili başlığı doğrudan sözü edilen kavramla kurmamış olsa da, eseri yazmaya niçin ve nasıl karar verdiğini belirten Türkçe bir başlıkla telif sebebini ortaya sermiştir. “Bu Dâsitân Pîr-i Rûşen-zamîr Dil-i Şeydâyı Feyz-i Envâr-ı Hudâ ile Rûşen Kılup Ta’rîf-i Evsâf-ı Zafer-nâmeye Âğâz Eyle Diyü İrşâd Kılduğıdur” şeklinde bir başlık atılmış olan bu bölüm Farsça beyitlerle başlar ve bunların sayıları bölümün bütünü içinde yarıya yaklaşır (136-164).

Eserin sebeb-i telif bölümü, asıl konuya hem hazırlayıcı hem de bağlayıcı bir içerik ve üslûpla kurulmuştur. Bütün hikâyenin merkezindeki kahraman olan Kuyucu Murad Paşa’ya düzülen övgülerle, izlenecek konunun ekseni bu bölümde şekillenir. Ardından eserin yazılmasına sebep oluşturan konuya geçilmiş ve aralarda gazel vb. başka herhangi bir şiire yer verilmediği için sona değin olaylarla örülü bir içerik yapısı düzenlenmiştir.

Diğer yandan, kurgu aracı şiir olunca, şairin durumlara, duygulara, tabiata ardını dönmesi düşünülemez. Örneğin önceki padişahlara temas edilen beyitler, asıl konuya geçildikten sonra ve dönemin padişahı Sultan 1. Ahmed’in sözleriyle kaynaşmış olarak kurulur (19b-21b). Bundan ötesi, 127b’de başlayan bir bölümle Fürûğî, kışın gidişini ve baharın gelişini çiçek çiçek resmetmektedir. Zaten mevsim tasvirleri mesnevilerin vazgeçilmez bölümlerindendir79. Fürûğî bazen de denk düşürüp şaraba heveslendiği ve sâkîye seslendiği küçük bölümlere de yer verir (74a, 176a, 179a).

Hangi türde konuyu ele alırsa alsın, mesnevilerde sürekli öğüt niteliği taşıyan bölüm veya ifadelere rastlanabilir80. Siyâveş-nâme ise, böyle beyitleri içeriyor olmanın yanı sıra, konunun girişinden itibaren uzunca bir süre âdeta bir nasîhatnâme gibi ilerler. Sonrasında konu boyunca kahramanlık ve erdemin iç içe geçtiği bir karakterin çevresinde örülen metin,

78 Bkz. Rıfat Kütük-Lokman Turan, “Mesnevîlerin Sebeb-i Te’lif ve Hatime Bölümlerini Türk Edebiyatı Tarihi Kaynağı Olarak Okumak”, Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları VI-Mesnevî: Hikâyenin Şiiri, İstanbul: Turkuaz Yayınları, 2011, ss. 221-240.

79 Levend, a.g.m., s. 83.

80 Çelebioğlu, a.g.e., s. 22.

30

hikâyenin bitişini bildiren ve büyük oranda Farsça beyitlerden oluşan bir bölümle son bulur.

Burada şairin kendine, sözündeki içtenliğe, söyleyişindeki güce ve özgünlüğe dikkat çekmeye çalıştığı ve eserine verdiği ismi kaydettiği mısralar vardır. En sondaki birkaç beyit ise Sultan I.

Ahmed’e ve Murad Paşa’ya edilen duaya ayrılmıştır (7329-7427) ve son beyit şöyledir:

Şeb ü rūz eyledikce devri bu deyr

Ol olsun devlet-ile Ǿāķıbet ħayr (7428)