• Sonuç bulunamadı

Nahiv Âlimleri Arasındaki İhtilaflar ve Çiçek’in Tercihleri

3. EL-BERZENCÎ VE EL-’AVÂMİLU’L-MANZÛME ADLI ESERİ

2.10. TERCİH ETTİĞİ GÖRÜŞLER

2.10.2. Nahiv Âlimleri Arasındaki İhtilaflar ve Çiçek’in Tercihleri

Bir önceki başlıkta Basra ve Kûfe ekolleri arasındaki ihtilaflar ve Çiçek’in bu ihtilaflar ilgili tercihlerini ele almıştık. Burada ele alacağımız konu, nahiv âlimleri arasında cereyan eden ihtilaflar ve Çiçek’in bunlar arasındaki tercihleri olacaktır.

2.10.2.1. Birinci Örnek:

Besmelenin başındaki ب harfinin hangi manaya geldiği konusudur. Nahiv âlimleri bu harfin manası konusunda ihtilafa düşmüşler. Bazıları, Besmelenin başındaki ب musahabe (birliktelik) içindir, istiane (yardım dileme) için olamaz

277 İbn Hişâm el-Ensârî, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sedâ, s. 65. 278 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 50.

99

derler. Çünkü yardım ancak Allah’ın zatından dilenir isimlerinden değil. İstiane için olan “ba” harfi ise alet olan şeyin başında gelir, örneğin َُلُ مُْلاَُقُُ بُُتُْبَُكَُ ت “Kalemle yazdım.” Eğer burada isti‘ane içindir desek Allah’tan değil de Allah’ın isminden yardım dilemiş oluruz ki bu da edep dışıdır. Bazıları ise, “ba” istiane içindir. Burada Allah’ın İsminden maksat Allah’ın zatıdır demişler. Nasıl böyle olmasın; Hz. Peygamberin hadisi şerifte emrettiği gibi ُ هللاُُ بُْن َُتُ عُْساَُُفَُت َُ تَُعُْنُْساُ ا َُوُ إَُذ“Sen yardım dileceğin zaman Allah’tan dile.”279 Kaldı ki isim müsemmaya delalet eder.280

Çiçek, bu konuda birinci grubun görüşlerine katıldığını ve nâzımın da içinde bulunduğu ikinci grubun görüşlerinin tercih edilmediğini aktarır. Çiçek’in bu konudaki sözleri şöyledir:

ُلاقُامكُةبحاصمللُاهنأُحجا رلاوُ،حوجرملاُلوقلاُىلعُميحرلاُنمحرلاُهللاُمسبُيأُ)ةلمسبُءابكُةناعتسلاو(

ُزاجيلاُيأُزاجيإُلزقُيفُيسرونلاُديعسُذاتسلا

.قطنملاُيفُمل سلاُحرشُرمحلا

ُ

“(Nâzım): Besmele yani Bismillahirrahmanirrahim’in başındaki “ba” istiane (yardım dileme) içindir. Bu, tercih edilmeyen görüştür. Tercih edilen görüş, Üstad Said Nursî’nin mantık ilminde Sülem üzerine yazdığı Kızıl-Îcâz adlı şerhinde belirttiği gibi “ba” harfinin musahabe için olmasıdır.”281

2.10.2.2. İkinci Örnek:

Cer harflerinden olan ك harfinin zahir isimden önce geldiği gibi zamirden önce gelip gelmemesi konusundaki ihtilaftır. Aslında bu konunun pek de ihtilaflı bir konu olduğu söylenemez. Çünkü el-Ferrâ (ö. 207/822) dışındaki tüm dilciler, ك harfinin zahir isme has olduğu, zamire ise sadece zaruret halinde gelebileceği konusunda müttefiktirler. Zaten Çiçek’in aktardığı gibi el-Ferrâ da delilini şiir ile getiriyor.282 Çiçek, bu konuyu şöyle aktarır:

279 Ebû İsa Muhammed b. İsa et-Tirmizî, el-Câmi‘u’s-Sahîh, Mektebetu Mustafa el-Babî, Mısır 2010,

İman, 4/ 2516.

280 İbrahim b. Muhammed el-Bâcûrî, Tuhfetu’l-Mûrîd şerhu Cevhereti’t-Tevhîd, Dar’ül-Kutubi’l-

İlmiyye, Beyrut, 1995, s. 2-3.

281 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 7.

282 Celaleddin es-Suyûtî, Hem‘u’l-Hevâmi‘ fî Şerhi’l-Cem‘i’l-Cevâmî‘ (nşr. Ahmed Şemsuddîn),

100

شتللُفاكلاو(

ُوُاهلاتبُاه ولتمُهيبشتلُيأُ)هيب

خت

ُةليلُرمقلاكُههجوُبيبحُىلإُىرسأُوحن(ُرها ظلابُ صت

حُ لاإُ نهكُلاوُهكُ ُلئلحُلاوُ ًلعبُىرتُلاوُ:رعا شلاُلوقبُاًك سمتمُءا رفللُاًفلخُ،رشعُةعبا رلاُةليلُيهوُ)ردبلا

ا

ُ.لظ

“Kaf teşbih (benzetme) içindir. Yani kendisinden önce geleni kendisinden sonra gelene benzetir ve bu sadece zahir isimlere hastır örnek: ُ َُمُ ر ُْلاَُقَُكُهُُُهُُْجَُُُوُ بيُ بَُحُىَُلُ إُىَرْسَُُأُ

َُلُْ يَُل َُةُ ُْلاَُبُْد

ُ ر “Yüzü dolunaya benzeyene yürüdü” (burada ك zahir isim olan kamerden önce

gelmiş). Ancak el-Ferrâ, ُكharfinin zahir isimin başına gelebileceği gibi zamirin de

başına gelebilir diyor ve لظحُ لاإُ نهكُلاوُهكُُ۞ُ لئلحُ لاوُ ًلعبُ ىرتُ لاو” beytini delil olarak getiriyor. (Burada “kaf” zamir olan “hu” ve “hünne”’den önce gelmiş). 283

2.10.2.3. Üçüncü Örnek: َُلُْو

َُلا dan sonra gelen zamirin durumu hakkındaki ihtilaf ele alınmıştır. Arap dilinde az da olsa ُُه ُْوَُلاَُلُ ،َُك ُْوَُلاَُلُ ،َُيَُلاَُلُْو diye “levla”dan sonra muttasıl zamirin geldiği görünmektedir. Dilciler bu zamirin dil açısından cümle içerisinde kendisine nasıl bir yer edineceğine dair ihtilaf etmişler. Sîbeveyhi ve cumhûra göre, nasıl ى ve ك َُحَُّت harfleri sadece zahir isimleri cer ediyorlarsa َُلا da sadece zamirleri cer ediyor. Bu َُلُْوَُلُْو َُلا bir şeye müteallik değildir kendisinden sonra gelen zamir mahallen mübtedadır haberi hazfedilmiştir. el-Ahfeş ise; buradaki zamir mübtedadır ve bu َُلا cârre değildir َُلُْو demiş. Ayrıca merfu‘ zamir yerine mecrur zamir getirilmiş olduğunu ifade ederek gerekçe olarak َُأَُناَُُكَُتَُُأُُْنَُلاُ،َُتَُأُْنَُكُاَُنَُأُاَُم örneklerini göstermiştir. Ona göre, nasıl َُك’den sonra mecrur zamir merfu‘ şekilde gelmişse, burada da tersi olmuştur.284

Zeynelabidin Çiçek Hoca, şerhinde bu konuya değinmiş ve o da nâzım gibi Sîbeveyhi’nin görüşlerine katılmıştır. Çiçek, konuyu şöyle aktarır:

283 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 13.

101

ُرورجملاُريم ضلاُوهوُ)ادتبملاُضفخُهلاولُيفوُكلاولوُيلاولُ:وحنُيف(ُهيوبيسُدنعُ)لاول(ُتضفخ)و(

ُ،ريتخاُيأُ)يفطصا(ُلاولُةملكبُيأُ)اهب(

ُربخلاوُ،أدتبملاُوهوُعوفرمللُرورجملاُةراعتساُهرايتخلاُشفخلألُافلخ

.امهدنعُماعبُر دقم

“Sîbeveyhi (هلاولُ،كلاولُ،يلاول) örneklerindeki zamirin mübteda olduğunu ve (لاول) “levla” ile mecrur olduğu görüşünü tercih etmiştir. Ancak el-Ahfeş böyle düşünmüyor. Ona göre mübteda olan merfu‘ zamir yerine mecrur zamir getirilmiştir. Her ikisine göre de haber mukadderdir.”285

2.10.2.4. Dördüncü Örnek:

Burada ُ إَُّن’nin benzerlerinden olan َُكَُأَُّن ’nin bir harf mi olduğu yoksa iki harften mi meydana geldiği ihtilafı ele alınmıştır. el-Fâkihî (ö. 353/964); Cumhur’a göre benzetme manasında olan ك ile tek’id manasına gelen ُ إَُّن’den mürekkeptir daha tahfif için َُّن إ’nin hemzesi meftuh olmuştur. َُكَُأُ ن ’nin tek başına basit bir harftir çünkü harfte asıl olan mürekkeb olmamasıdır şeklindeki görüşün zayıf olduğunu aktarır.286 el-

Eşmûnî (ö. 900/1495) ise; sahih görüşe göre basit bir harftir. Ancak kaf ve inne’den mürekkebtir diyen bir görüşün de olduğunu aktarır.287

Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde adlı eserinde ikinci görüşü tercih ediyor. Bu konuyla ilgili görüşleri şöyledir:

ُ مثُةروسكملاُ نإوُفاكلاُنمُةب كرمُاه نأُىلإُشفخلاوُليلخلاُبهذوُ، حصلاُىلعُطيسبُفرحُ نأك

.بيكرتلاُدعبُةزمهلاُتحتف

“Sahih görüşe göre َُّن bütün olarak basit bir harftir. Ancak el-Halil ve el-َُكَُأ Ahfeş, bunun (teşbih) kaf’ı ve meksûr inne’den mürekkeb olduğunu ileri sürerler. İkisi bir araya geldikten sonra (tahfif için) inne’nin hemzesi meftûh olmuştur.”288

285 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 15.

286 el-Fakihî, Mucîbi’n-Nidâ ila Şerhi Katri’n-Nedâ, c. 2, s. 26-27. 287 el-Eşmûnî, Şerhu’l-Eşmûnî ala Elfiyeti İbni Mâlik, c. 1, s. 271-272. 288 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 17-18.

102 2.10.2.5. Beşinci Örnek:

Bu bölümde inne ve benzerlerinin amelleri ile ilgili ihtilafı ele alacağız. Bilindiği üzere inne ve benzerleri altı harf olup bunlar mübteda ve haberin üzerine dâhil olup bunların amellerini nesh ederler. Mübtedayı mansûb yaparak kendilerine isim, haberi yeni bir ref‘ ile merfu‘ ederek kendilerine haber yaparlar. Ancak Araplardan, bu harflerle hem mübtedayı hem de haberi mansûb yapan bir grubun olduğu nakledilir. İşte bu grubun nasb ettiği haberin neyle mansûb olduğu hakkında dilciler arasında ihtilaf vardır. Cumhur, bunun mukadder bir cümleye hal olduğunu söylerken, el-Kisâî (ö. 189/804), bunun mukadder bir şeye haber olduğunu ileri sürer.289

Çiçek, esrinde bu konuya değinerek her iki görüşü zikrettikten sonra isteyen istediği görüşe katılabilir diyerek bu konuda nâzım ile aynı görüşte olduğunu göstermiş ve her iki görüşe de aynı mesafede yaklaşmıştır. Çiçek’in bu konuyla ilgili sözleri şöyledir:

(ُو

فورحلاُهذهُدعب

بصنُدق

ُ

اًربخوًُأدتبم

ُ

عب

ض

ُ

برعلا

ُُ

ُ تْأَتْلَ فُ لْيل لاُُحْنُجُ دَوْساُاذإ[ُ:رعا شلاُلوقك

ُ)مسلاُدعبُنمُرمضيلف(ُروهمجلاوُيكاك سلاُهل وأُامكُ)هليوأتُأشيُنمو(ُ]اًدَسأُاَنَسا رُحَُّنإُاًفاَف خُ َكاَطُخُ ُْنُكَتْلو

،اًدسأُمها قلتُيأُروهمجلاُدنعُامكُةيلاحلاُىلعُا مإُضعبلاُدنعُ)ربخللُاًبصان(ُاًربخ

ُ

ُدنعُامكُرمضمللُة يربخلاُوأ

.اًدسأُاوناكُيأُيئاسكلا

“Bazı Araplar; şu şiirde olduğu gibi, ُاَنَسا رُحَُّنإُاًفاَُف خَُكاَطُخُ ُْنُكَتْلوُ تْأَتْلَ فُ لْيل لاُُحْنُجُ دَوْساُاذإ[

]اًدَسأ bu harflerden sonra gelen mübteda ve haberi nasb ederler. Artık es-Sekkâkî (ö. 626/1228) ve Cumhur’un yaptığı gibi isimden sonra bir haber takdir etsin o takdir

ettiği haber mezkûr haberi nasb etsin. Mezkûr olan haber, ya Cumhur’un dediği gibi mukadder olan kelimeye hal olur, ya da el-Kisaî (ö. 189/804)’nin dediği gibi mukadder olan kelimeye haber olur.”290

289 el-Eşmûnî, Şerhu’l-Eşmûnî ala Elfiyeti İbni Mâlik c. 1, s. 269. 290 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 18-19.

103 2.10.2.6. Altıncı Örnek:

Burada muzari‘ fiili nasb eden harflerden biri olan َُلُْن’in aslının ne olduğu üzerine yapılan ihtilaf ele alınacak. Bilindiği üzere doğrudan muzari‘ fiili nasb eden harfler dört tanedir.ُ َُذُْنُ إُ ُْيَُُكُ ُُْنَُلُ ُ َُأُْن Bu harflerden biri olan َُلُْن’in aslının ne olduğu konusunda Arap dilcileri ihtilaf etmişlerdir. el-Ferrâ (ö. 207/822)’a göre, َُلُْن’in aslı لا dır elif nun’a kalb olmuştur. el-Halil ve el-Kisâî’ye göre, bunun aslı ُْن dir. Önce َُلاَُأ tahfif için hemze hazfediliyor ardından iki sakin yan yana geldiği için elif hazfediliyor. Ancak Cumhur ve Sîbeveyhi bu iki görüşü de reddederek şöyle diyorlar: el-Ferâ’nın iddia ettiği gibi aslı لا “lâ” değildir çünkü bilinen bir gerçek var o da elifin nuna değil nunun elife kalb olmasıdır. Örneğin; (اًعفسنل)291 (

اًنوكيلُ).292 el-Halil

ve el-Kisâî’nin öne sürdüğü gibi aslı ُْن de değildir. Çünkü َُلاَُأ َُب رُْضَُُُأُْنَُلُ اًدَُزُْي örneğinde olduğu gibi biliyoruz ki َُلُْن’in mamulünün mamulü kendisinden önce gelebilir. Hâlbuki ُْنَُأ’de böyle bir şey söz konusu değildir.293

Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde adlı eserinde bu konudaki ihtilafa değinmiş, bu görüş daha sahihtir diyerek Cumhur ve Sîbeveyhi’nin görüşlerine katılmıştır. Çiçek, bu konuyu şöyle aktarır:

أُءا رفلاوُليلخلاُدنعُب كرمُ، حصلاُوهوُهيوبيسُدنعُطيسبُفرحُْنَلُةينا ثلاو

ُدنعُلاُ،ل ولاُدنعُنألاُهلص

ثلا

.ينا

“İkincisi َُلُْن’dir. Sîbeveyhi’ye göre, bu tek başına basit bir harftir. Sahih görüş de budur. el-Halil ve el-Ferrâ’a göre, mürekkeb bir harftir. el-Halil’e göre, aslı ُْنَُُلاَُأ dir. el-Ferrâ’a göre ise, aslı لا dır.”294

291 Kur’an-ı Kerim, el-Alak, 96/15. 292 Kur’an-ı Kerim, Yûsuf, 12/32.

293 İbn Hişam el-Ensarî, Muğni’l-Lebîb, c. 1, s. 221. 294 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 24.

104 2.10.2.7. Yedinci Örnek:

İki muzari‘ fiili cezm eden edat olan َُما ile ilgili ihtilaf ele alınmıştır. İki fiili ُ إُْذ cezm eden edatlar 12 tanedir. Bunlar: ( ُُ َُامُْذُُ إ َُامُْ يَُفَُكُ َُُامُْ يُُثَُحُ ُىَُّنَُأُ ُ ُْيَُنَُأُ َُُناَُّيَُأُ ُىَُتَُمُ ُُ يَُأُ َُُامُ ُْنَُُمُ ُ ُ إُْن

َُمُْه

َُام )’dır. Bunların cezm ettiği fiillerin birincisine fiilu’ş-şart, ikincisine ise cezâu’ş- şart denir. Bu edatlar, isim ve harf olma durumlarına göre dört gruba ayrılır. Birincisi; tüm dilcilerin ittifakıyla harf olanlar. Bu sadece ُْنإ dir. İkincisi; dilcilerin ittifakıyla isim olanlar. Bunlar dokuz tanedir; (َُماُْ يَُفَُكُ ُا ُْ يُُثَُمَُحُ ُىَُّنَُأُ ُ ُْيَُنَُأُ َُُناَُّيَُأُ ُىَُتَُمُ ُُ يَُأُ ُاَُمُ ُ َُمُْن). Üçüncüsü; dilcilerin İsim mi harf mi olduğu konusunda ihtilafa düştükleri ancak sahih görüşe göre, isim olandır. Bu َُما dır. Dördüncüsü; isim mi harf mi olduğu َُمُْه konusunda ihtilaf ettikleri ancak sahih görüşe göre, harf olandır. Bu da اَُمُْذُ إ dır.295 Biz

burada dördüncü gruptan olan َُما ’nın kimler tarafından harf, kimler tarafından isim ُ إُْذ denilmiş olduğuna bakacağız. Çiçek, iki görüş arasında tercih yapmadan konuyu şöyle anlatır:

.د ربملاُدنعُب كرمُهيوبيسُدنعُطيسبُنامزللُامذإُةسداسلاو

“Altıncısı zaman için olan َُما dır. Sîbeveyhi, bunun tek başına basit bir harf ُ إُْذ olduğunu söyler, el-Muberrid ise, bunun mürekkeb bir isim olduğunu söyler.”296

2.10.2.8. Sekizinci Örnek: َُك

َُنا ve kardeşlerinin haberlerinin mukaddem olup olamayacağı ile ilgili konu ele alınmıştır. Bu fiillerin haberlerinin üç durumu vardır. Birincisi; Haberin hem fiilden hem de isimden sonra gelmesi, asıl olan da budur. Örnek: (اًري دَقُ َك بَرُ َناَكَو)

“Rabbin, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”297 Burada

َُناَُك fiildir َُكُ بَُر kanenin ismidir َُقُ د

ًُريا haberidir. İkincisi; haberin fiil ile ismi arasına girmesi, nasıl ki mef‘ul failden önce gelebiliyorsa kane ve kardeşlerinin haberi de isminden önce gelebilir. Örnek:

295 Halid b. Abdullah b. Ebi Bekir El-Ezherî, Şerhu’l-Ezheriyye ale’l-Âcurumiyye, Tab‘atu’l-Kubrâ,

Kahire 2012, s. 57.

296 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 29. 297 Kur’an-ı Kerim, el-Furkan, 25/54

105

(َُني ن مْؤُمْلاُ ُرْصَنُاَنْ يَلَعُاًّقَحَُناَكَو) “Mü’minlere yardım etmek üzerimizde bir haktır.”298 Burada َُك

َُنا fiildir َُنُُر ismidir َُحُْص ًُّاق haberidir ve isimden önce gelmiş. Üçüncüsü; Haberin hem isimden hem de fiilden önce gelmesi, Örnek: (َُنوُدُبْعَ يُ اوُناَكُ ْمُكاَّي إُ ء َلاُؤَهَأ) “Bunlar mı size

ibadet ediyorlardı?”299

اوُُناَُك fiil, اوُُناَُك’daki و onun ismi ُْمُُكاَُّيُ إُ َُنوُُدُُبُْعَُ ي cümlesi haberidir. Burada haberin mef‘ulu olan ُْم hem َُكُُكَّايُ إُ َُنا ’den hem de isminden önce gelmiştir. Mamul mukaddem oluyorsa amil de mukaddem olabilir demektir.300

Bu üçüncü kısımda bazı istisnalar var. Birincisi; başına ام gelen fiiller, bu fiillerin haberleri dilcilerin ittifakıyla mukaddem olarak gelmez. Örneğin َُماَُُدا َُُمَُكَُحُُبُْصَُاَُُلا

َُزُْي َُصُ د ُ د ُُقي َُك

ُ cümlesinde kalkıp َُما ’nin haberi olan َُمَُدا َُك ’yi َُمَُداُُقيُ دَُص َُما ’den önce getirsen o zaman sılanın ma‘mulunu mevsulden önce getirmiş olursun. Bu da caiz değildir. Öte yandan eğer hemen َُدَُما’den önce getirirsen o zaman mevsul-i harfi olan ام ile sılası olan َُدَُما arasına fasıl girmiş olacak ki bu da caiz değildir. İkincisi; Kûfe Ekolü, İbnu’s- Serrac (ö.316/929) ve el-Muberrid (ö. 286/900)’in tercih ettiği görüşe göre َُس ’nin de َُلُْي haberi ondan önce gelemez. Dilciler arasında tercih edilen görüş de budur. Çünkü bugüne kadar Araplardan َُس ’nin haberinin kendisinden önce geldiğine dair bir örnek َُلُْي duyulmamıştır. Öte yandan َُس câmid bir fiil olma yönüyle َُعَُسَُلُْي ى ’ya benzer, َُعى ’nın َُس haberi de bütün dilcilerin ittifakıyla mukaddem olmaz.301

Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde adlı şerhinde bu konudaki ihtilafa değinmiş, dilcilerin aksine Kûfe Ekolü, İbnu’s-Serrâc ve el-Muberrid’in görüşüne katılmamış. Çiçek’in konuyla ilgili sözleri şöyledir.

298 Kur’an-ı Kerim, er-Rûm, 30/47. 299 Kur’an-ı Kerim, Sebe’, 34/40.

300 İbn Hişâm el-Ensârî, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sedâ, s. 145.

301 Mustafa el-Ğalayinî, Cami‘u’d-Durûsi’l-‘Arabiyye, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2012, c. 2,

s. 198; el-Fakihî, Mucîbi’n-Nida ila Şerhi Katri’n-Nedâ, c. 2, s. 9; İbn Hişâm el-Ensârî, Şerhu

106

ُ]هيبنت[

ُىلعُلاعفلااُهذهُربخُميدقتُزوجي

ا

ُامُاهل وأُيفُامُ لاإُاهيلعوُاهمس

ُلاُه نإفُةيردصمُوأُتناكُةيفان

ُنباوُكلامُنباوُنييفوكللُافلخُ،طقفُاهيلعُاهربخُميدقتُزوجي

ُميدقتلاُنوز وجيلاُمه نإفُيناجرجلاوُد ربملاوُجا ر سلا

.ةيردصملاُامبُةر دصملاُيفُ لاإُ لكلاُيفُميدق تلاُز وجيُه نإفُناسيكُنبلاُافلخوُ،يف نلاُىنعملُاضيأُسيلُىلع

“Uyarı! Bu fiillerin haberleri hem isimlerinden hem de kendilerinden önce gelebilir. Fakat ister nâfiye olsun ister masdariye olsun başında ام olanların haberleri isimlerinden önce gelebilir ama kendilerinden önce gelemez. Kûfeliler, İbn Mâlik, İbnu’s-Serrâc, el-Muberrid ve el-Curcânî gibi âlimler ise bunlarla beraber

َُلُْي

َُس ’nin de haberinin mukaddem olamayacağını söylemişler. İbn Keysân ise başında

masdariye ام’sı bulunanların dışında, bütün bu fiillerin haberlerinin kendilerinden önce gelebileceğini ileri sürmüş.”302

2.10.2.9. Dokuzuncu Örnek:

Muzari‘ fiilini ref eden amil konusundaki ihtilaflar ele alınmıştır. Bütün dilciler; muzari‘ fiilinin başında nevâsıb ve cevâzım olmadığında merfu‘ olacağı konusunda ittifak etmişler. Ancak ihtilafa düştükleri konu muzari‘ fiilini ref eden şeyin ne olduğudur. el-Ferrâ ve arkadaşları; muzari‘ fiilin merfu‘ olmasının sebebi, başında nevâsıb ve cevâzımın olmaması olduğunu ifade etmişlerdir. el-Kisâî; muzari‘ fiilini ref‘ eden muzari‘ harfi olduğunu söylemiştir. Sa‘leb (ö. 291/904); merfu‘ olmasının sebebini isme benzemesine dayandırmıştır. Basralılar ise; merfu‘ olmasının sebebini ismin yerine geçebilmesine şeklinde açıklamışlardır. Bundan dolayıdır ki başına َُّماَُلُ ُْمَُُلُ ُْنَُُلُ ُ َُأُْن gibi harfler geldiğinde merfu‘ olmamasının nedenini bu harflerle birlikte ismin yerine geçmemesi olduğunu savunmuşlardır.303

Aşağıda Çiçek’in de değineceği gibi bu görüşlerin sahih olanı birinci görüştür. Çünkü dilcilerden duyduğumuz cümle hep şöyle olmuştur: “Niçin

merfu‘dur çünkü başında nevasıb ve cevazım yoktur.”

302 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 38.

107

Diğer görüşlere gelince İbn Hişâm şöyle demektedir: “el-Kisâî (ö.

189/804)’nin görüşü yerinde değildir çünkü bir şeyin cüz’ü o şeyde amel etmez. Sa‘leb (ö. 291/903)’in görüşü ise muzari‘ fiili cümlede olduğunda geçerlidir. Öte yandan hem el-Kisâî hem de Sa‘leb’in görüşlerine göre muzari‘ fiili her zaman merfu‘ olması gerekir ki şimdiye kadar bunu iddia eden olmamıştır. Basralıların görüşüne gelince onların da görüşleri zayıftır çünkü muzari‘ fiili ُُمو َُ يُُُقَُّلَُه örneğinde olduğu gibi tahsis harfinden sonra da merfu‘ olmuştur hâlbuki tahsis harfi ismin başında gelmez.”304

Çiçek, esrinde bu konuya değinerek Abdulkahir el-Curcânî’nin de katıldığı Basralıların görüşüne değil, el-Ferrâ ve arkadaşlarının içinde bulunduğu Kûfelilerin görüşüne katılmıştır. Çiçek’in konuyla ilgili sözleri şöyledir:

ُعراضملاُلعفلاُيفُلماعلاُامهيناثو

ُ)

ُوه

(

لا

)ُُ

ُهلماعُ نأُنمُخي شلاُهراتخاوُنو يرصبلاُهيلإُبهذُامك

(

مسلاُ لحمُهلولح

ُ)

يأ

ُ

هعوقو

ُ

هعقوم

ُ(

لب

ُنو يفوكلاُهيلإُبهذُامُىلعُهلماع

)بصنلاوُمزجلاُتادأُنمُ ولخلا(

ُ

.ةعراضملاُفرحُوهوُ يظفلُهلماعُ نأُىلإُ يئاسكلاُبهذو

ُ

“İkincisi müzari‘ fiilinde amel eden amildir. Bunun merfu‘ olmasının sebebi Basra Ekolü ile eş-Şeyh Abdulkahir el-Curcânî’nin iddia ettiği gibi isim yerine geçmesinden dolayı değildir. Bunun merfu‘ olmasının sebebi Kûfelilerin söylediği gibi başında cezim ve nasb edatının olmamasıdır. Öte yandan el-Kisâî; muzari‘ fiilinin amilinin lafzi olduğunu, bunun muzaraat harfi olduğu görüşündedir.”305

304 İbn Hişâm el-Ensârî, Şerhu Katri’n-Nedâ ve Belli’s-Sedâ, s. 65. 305 Çiçek, el-Mesâilu’l-Maksûde, s. 49-50.

108

SONUÇ

Zeynelabidin Çiçek Hoca, 1946 yılında Diyarbakır’da ilim ehli bir ailede hayata gözlerini açmış ve henüz küçük yaşta iken babasının yanında ilim tahsil etmeye başlamıştır. Kısa bir zamanda ilim tahsilini tamamlayan Hoca, henüz yirmili yaşlarda iken ilmi eserler vermiş ve haklı olarak bölgede ilim bakımından şöhret kazanmıştır. el-Mesâilu’l-Maksûde adlı eseri, el-Berzencî’nin telif ettiği manzum bir metin kitabı olan el-‘Avâmilu’l-Manzûme’nin şerhidir.

Çiçek’in yazdığı eserlerden el-Mesâilu’l-Maksûde adlı eseri çalışmamızın konusu olmuştur. Çiçek, eseri metin ile birleştirerek kaleme almıştır. Çok iyi bir ilmî üslup kullanarak meseleleri izah eden Çiçek, metin içinde muğlak olan kelimeleri açıklamış, çetrefilli konuları diyalektik çözümlemeler yaparak ele almıştır. Metne gelebilecek muhtemel eleştirileri gidermiş, eksik veya yanlış yerleri de eleştirmekten çekinmemiştir. Meseleyi açıklamak veya bir nahiv kuralına delil getirmek için Arap şiirini ve Kur’an-ı Kerim ayetlerini kaynak olarak göstermiştir. İhtilaflı meseleleri işlerken genel olarak evvela konuyla ilgili görüşleri delilleriyle ele almış ardından görüşler arasında tercihte bulunmuştur.

Yaptığımız çalışma sonunda el-Mesâilu’l-Maksûde ile ilgili aşağıdaki sonuçlara varılmıştır.

Bu eser metni gereği diğer ayrıntılı gramer kitapları gibi bütün nahiv konularını detaylı bir şekilde açıklamayı hedefleyen bir kitap değildir. Kitabın hedefi, nahiv ilminde amillerin iyi anlaşılması, öğrenciye iyi bir şekilde aktarılmasıdır.

el-Mesâilu’l-Maksûde’de açık bir üslup sergilenmiş, konular kolay ve

109

el-Mesâilu’l-Maksûde’de kullanılan örnekler, genellikle basit cümlelerden oluşmakta ve hemen her konu için örnekler verilmiştir.

Eser illetler bakımından oldukça zengindir. Bu illetler daha çok amillerin neden o şekilde isimlendirildiği konusuna yoğunlaşmıştır. Ayrıca tercih edilen görüşlerin neden tercih edildiği illetlerle desteklenmiştir.

el-Mesâilu’l-Maksûde’de genel olarak istişhada çok yer verilmiştir. İstişhad

için genel olarak Arap şiiri ve Kur’an-ı Kerim’den sözlere başvurulmuştur.

el-Mesâilu’l-Maksûde’de zikredilen görüşler değerlendirildiğinde, genellikle

Basra Ekolü’nün tercih edildiği görülür. Eserde az da olsa bazı konularda Kûfe Ekolü’nün görüşlerine muvafakat edilmiştir.

Zeynelabidin Çiçek Hoca el-Mesâilu’l-Maksûde adlı eserde el-‘Avâmilu’l-

Manzûme’yi başarılı bir şekilde izah etmiş ve sadece onu açıklamakla yetinmemiş

yeni bilgi ve görüşleri ona kazandırmayı sağlamıştır.

Son olarak bu çalışmanın el-Mesâilu’l-Maksûde adlı şerhin Arap Dili öğrenimindeki değerini ortaya koymasına ve ilmin tanıtımında katkıda bulunmasına vesile olması en büyük dileğimizdir.

110

KAYNAKÇA

ABDUDDÂİM, Muhammed Hâşim, “et-Ta‘lîl ‘İnde’n-Nûhât”, c. 3, Mecelletu’l- Bahsi’l-İlmi ve’t-Turasi’l-İslam, 1980.

ADAK, “Silvan ve Çevresinde Yetişmiş Şairlere Genel Bir Bakış”, Uluslararası Silvan Sempozyumu Kitabı, Ravza Yayıncılık, İstanbul 2012, s. 500-522. el-AFGÂNÎ, Saîd, fî Usûli’n-Nahv, Mudîrîyyetu’l-Kutûb ve’l-Matbû‘tu’l-

Camî‘iyyeti, Dımaşk 1994.

---, Min Târîhi’n-Nahv, Dâru’l-fikr, Beyrut bty..

AHMER, Halef, Mukaddime fî İlmi’n-Nahv, (thk. İzzuddin et-Tenûhî), Dımaşk 1961.

ANAY, Harun, “Bir Osmanlı Düşüncesinden Bahsetmek Mümkün mü?”, Dergah Aylık Edebiyat Sanat Kültür Dergisi, sy. 76/VII Haziran, İstanbul 1996. el-BÂCÛRÎ, İbrahim b. Muhammed Tuhfetu’l-Mûrîd şerhu Cevhereti’t-Tevhîd,

Daru’l-Kutûbi’l-İlmiyye, Beyrut 1995.

BOŞATÎ, Molla Niyazi: Manzum û Gotınên Jîr û Kalan, haz. Zeynelabidin Çiçek, byy, bty.

el- CÂRİM, ‘Ali, Mustafâ Emîn, el-Belâğetu’l-Vâdiha, byy., Beyrut 2006

ÇAĞMAR, Mehmet Edip, Halefu’l-Ahmer ve Mukaddime fi’n-Nahv Adlı Eseri, Ankara 2006.

---, İbn Rüşd’ün Nahiv Anlayışı, Diyarbakır 2012.

ÇELEBİ, Kâtip, Keşfu'z-Zunûn an Esâmi’l-Kutûbi ve’l-Funûn, c. 2, Mektebetu’l- Mutenebbî, Beyrut bty.

ÇETİN, Nihad M., Eski Arap Şiiri, Kapı Yay., İstanbul 2011.

ÇİÇEK, Zeynelabidin, Behcetu’l-Muttakîn fî Tercemeti Kıssasi’n-Nebiyyîn, Nûru’s-Sabâh Yayıncılık, Lübnan 2012.

111

---, Diyarbakır’ın Fethi, Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır Söz, Diyarbakır 2007.

---, el-Fetâve’l-Âmidiyye, Seyda Kitapevi, Diyarbakır 2012.

---, en-Nef‘u’l-Emîn bi Şerhi Ravdi’n-Na‘îm, Seyda Kitapevi, Diyarbakır 2010.

---, el-Mesâilu’l-Maksûde fî şerhi’l-‘Avâmili’l-Manzûme, byy., bty. ---, Erbe‘u Manzûmâtin, Diyarbakır Söz, Diyarbakır 1992.

---, Hanefi ve Şafii Mezhepleri Arasındaki İhtilaflı Fıkhi Meseleler, Seyda Kitapevi, İstanbul 2012.

---, Hediyyetu’s-Siğâr fi Tercemeti Ğâyeti’l-İhtisâr, byy., bty.

---, Mecmeu’l-Enfâl fi Şerhi Kitabi Nûbihâr, Seyda Kitapevi, Diyarbakır 2011.

---, Selâsu Menzûmâtin, Diyarbakır Söz, Diyarbakır 2004. DAYF, Şevkî, el-Medârisu’n-Nahviyye, Dâru’l-Me‘arif, Kahire 1968.

---, et-Tetavvuru ve’t-Tecdîd fi’ş-Şi‘ri’l-Umevî, Daru’l-Me‘arif, Kahire bty. DEMİRAYAK, Kenan, Abbasi Edebiyatı Tarihi, Fenomen Yayınları, Erzurum

1995.

---, Selami Bakırcı, Arap Dili Tarihi, Fenomen Yayınları, Erzurum 2001. DURMUŞ, İsmail, “Mukaddime”, DİA, c. 31, İstanbul 2006.

---, “Nahiv”, DİA, c. 32, İstanbul 2010. ---, “Nesir”, DİA, c. 33, İstanbul 2010. ---, “Şiir”, DİA, c. 39, İstanbul 2010. ---, “Üslup”, DİA, c. 42, İstanbul, 2012.

EKİCİ, Abdullah: Zeynelabidînê Amidî, Jiyan, Berhem û Xebatên wî yên destnivîsî, (Artuklu Üniversitesi, Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi) Mardin 2014.

el-ENBÂRÎ, ‘Abdurrahmân b. Muhammed Nuzhetu’l-Elibbâ fî Tabakâti’l-Udebâ, nşr., İbrahim es-Semerrâî, Ürdün 1985.

---,Nuzhetu’l-Elibbâ fî Tabakâti’l-Udebâ, (nşr. M. Ebu’l-Fadl İbrahîm), Kahire 1998.

112

ERGİN, Mehmet Cevat, “Arap Dilinde Nahiv İlletleri Üzerine”, Marife, yıl 9, sy. 1, Bahar 2009.

---, “el-Ukberî ve el-Lubâb fî i’leli’l-binâi ve’l-i’râb’ı” (Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Yayımlanmamış Doktora Tezi), Konya 2002.

---, “Son Yüzyılda Silvan’ın Yetiştirdiği Âlimler” Uluslararası Silvan Sempozyumu Kitabı, Ravza Yayıncılık, İstanbul 2012, s. 415-432.

ERKOL, Ahmet, “Molla Yasin Yüsri (Toprak) ve Keşfu’n-Nikab an Ehvali EsrarYevmi’l-Hisab İsimli Eseri”, Uluslararası Silvan Sempozyumu Kitabı, Ravza Yayıncılık, İstanbul 2012, s. 469-486.

el-ES‘EDÎ, ‘Abdulkerîm Muhammed, el-Vesît fî Tarihi’n-Nahvî, Daru’ş-Şevaf, Riyad 1992.

el-EŞMÛNÎ, Nurûddin ‘Ali b. Muhammed, Şerhu’l-Eşmûnî alâ Elfiyeti ibn Mâlik, c.1, İslami kitaplar naşiri, Midyat bty.

el-EZHERÎ, Hâlid b. ‘Abdillâh, Serhu’t-Tasrîh ‘ale’t-Tavdîh, c. 2, (nşr.

Benzer Belgeler