• Sonuç bulunamadı

David Sneath, Peter Golden’in “polemikçi ve düşünmeyi teşvik eden” diye tarif ettiği13 çalışması

The Headless State: Aristocratic Orders, Kinship Society, and Misrepresentations of Nomadic Inner Asia’da İç Asya tarihi çalışmalarında “tribe” ve “clan” terimlerinin kullanılmasına şiddetle

karşı çıktı14. Morton H. Fried ise “sözlükten antropoloji için en anlamsız sözcüğü seçecek olsam yalnızca race’yi (ırk) seçmek için tribe’den vazgeçerdim.” dedi (Fried, 1967, s. 154). 19. Yüzyıl sosyal bilimcilerin tüm insanlığın tarihini açıklamak gayesiyle iddiası ispat kabiliyetini aşan ve insan toplumlarının belirli aşamalardan geçmiş, geçiyor ve geçmekte olduğunu savunan sosyal evrim teorilerinin ardı ardına geldiği nevi şahsına münhasır bir devir oldu. Bu durum pozitivizmin kısmen henüz doğmakta olan sosyal bilimlerin “bilim” sayılabilmesi için -tıpkı doğa bilimlerinde olduğu gibi- genel geçer kanunlar yaratmaya zorlamasından, kısmen de sosyal bilimciler nezdinde yarattığı coşkudan kaynaklanmıştır. Sosyal evrim teorileri iki konuya odaklanmıştı: “İlkel toplumların” kültürlerini açıklamak ve devletin ilk defa ortaya çıkışını izah etmek. Aslında bu bir ayrımı ifade ediyordu. Çünkü “ilkel toplumlar” aynı zamanda “devletsiz toplumlar” idi (Service, 1975, s. 5). İlkel toplumlarda devletin boşluğu kandaşlık ilişkileri tarafından dolduruluyordu.

Devletteki kurumsal otoritenin yerine ilkel toplumlarda yaşa ve cinsiyete göre belirlenen kandaşlık ilişkilerine dayanan bir otorite vardı. Bu toplumların siyasî teşekküllerinin ismi “tribe”

idi (Sneath, 2007, s. 2). “Tribe” adı verilen yapıyı oluşturan insanlar arasında kan bağı vardır.

Ayrıca yaşa ve cinsiyete bağlı bir hiyerarşi söz konusudur. Fakat devletten ve devlet kurumlardan mahrum olduklarından bu toplumların “liderlerinin” otoritesi yaşlarından ve cinsiyetlerinden gelir. İtaati sağlayacak etkin mekanizmaları yoktur (Fried, 1967, s. 129, 133; Service, 1975, s.

49). Kandaşlık ilişkisine dayanan bu siyasî teşekküller birer “chiefdom/şeflik” olarak tanımlandı (Sneath, 2007, s. 46).

Bir dildeki tüm sözcükler o dili konuşan insanların müşterek olan ve olmayan kültürünü ve tarihini yansıtır. Her sözcüğün bir de kendi tarihi vardır. Belirli bir dile ait bir kelimeye başka bir dilde karşılık bulmak istendiğinde söz konusu kelimenin yansıttığı kültür ve kendi tarihi

13 Bkz. Golden, 2009a, s. 294.

14 “Tribe” ve “clan” sözcükleri daha sonra “kabile” ve “aşiret” sözcükleriyle karşılaştırılacakları için Türkçe’ye çevrilmemiştir.

genellikle gözardı edilir. “clan” sözcüğü dilimize “klan” olarak geçmişse de “tribe” kendine yer bulamamış eskiden beri kullanılan “kabile” ve “aşiret” sözcükleri onun yerine kullanılmıştır.

Zaman içinde “tribe”nin kandaş ilişkilere dayanan devletsiz toplum yapısını vurgulayan anlamı bu iki sözcüğe sirayet etmiştir. Kaynak metinlerin çevirilerinde kullanılan terminoloji bir başka sorunu teşkil eder. Belirli terimlerin karşılıkları konusunda bir görüş birliği olmadığı gibi kaynaklardaki birden fazla kelime tek kelimeyle karşılandığından göçebe örgütlenmenin farklı biçimlerini ve düzeylerini bildiren sözcükler de görünmez hâle gelir. Sneath, kaynak metinlerin çevirenlerin zihinlerindeki “kandaş grup” algısını kaynak metinlerdeki terimleri “tribe” ile karşılamak suretiyle metne zerk ettiklerini yazdı. Golden ise “Metinlerde kandaşlığı ifade eden kelimeler zaten vardı. Kimse zerk etmedi.” diye karşılık verdi ve Steingass’ın Farsça-İngilizce sözlüğünden ve Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t Türk’ünden faydalanarak “tribe”, “kavim”,

“aşiret”, “boy” kelimelerini eş anlamlı olduğunu öne sürdü (Golden, 2009, s. 294). Golden’in tartışmayı sözlükler üzerinden yürütmesi sözlüklerde nigger-zencî eşleştirmesinin yarattığı sorunu somutlaştıran bir örnek teşkil eder.

Konunun tartışılması sözlükler üzerinden yürütüldüğünde sözlük hazırlamanın problemleri tarih araştırmasına sirayet eder. İki dilli sözlüklerde genellikle bir kelimenin diğer bir dildeki karşılığı verilirken her iki kelime de en genel anlamlarıyla düşünülür. Hâliyle sözlükler bu tür bir problemin çözümü için yetersiz kalır. Bozkırlılarda kandaşlığın bulunup bulunmadığı ancak kaynakların belirli terimlerle andığı grupların nitelikleri üzerinde çalışmakla anlaşılabilir. Bu minvalde bir çalışmayı İsenbike Togan yayımlamıştır. Togan, Tang devrinde Çin metinlerinde görülen 部落 “bu-luo” teriminin anlamını çözmeye çalışırken xing (姓), zu (族), bu (部), bu-luo terimlerini “boy” ve “bodun” ile karşılaştırdı. Xing’in klan anlamına geldiğini, xing’lerin bir araya gelerek bu’ları oluşturduğunu savundu. “Bu” terimi “tribe” karşılığı olup kendi adı ve ordusu vardı ve hiçbir koşulda dağılmıyordu (Togan, 2015, s. 106). İlk kez Wei-shu’da görülen

“bu-luo” ise kandaş olmayan bir yapıya işaret ediyordu. Bu-luo, Orhun Abideleri’ndeki “bodun”

ile özdeşti ve Togan’ın vardığı netice odur ki Tang devrinde “bu-luo” tabiri bir yönetici ve onun etrafında birleşmiş insanları ifade etmiştir (Togan, 2015, s. 107). Bu anlamıyla “bu-luo”, Togan’a 13. Yüzyıl Türk tabiri olan “bölükleri” hatırlatmıştır (Togan, 2015, s. 95). Togan bu şekilde açıklama yolunu tutmakla birlikte söz konusu terimlerin kaynaklarda başka anlamlarda da kullanıldığına işaret etmiştir.

Kaynaklarda rastlanılan her bir terimin bir sözlük anlamı bulunmakla beraber her daim anlamlarına uygun yerlerde kullanılmadıkları, anlamlarının yanlış kullanımlar neticesinde genişlediği görülüyor. Çinliler bozkırlıların kültürüne (yahut kültürlerine) akademik bir ilgi duymuyorlardı. Bozkırlıları mükemmelen anlamaya ve tanıtmaya çalışmadılar. Kaçınılmaz

olarak bugün akademik tarihçilik bakımından büyük önem arz eden kavramları gelişigüzel kullandılar. Bugünün tarihçileri kaynaklardaki kavram karmaşasını idrak ve tetkik mecburiyetine bu şekilde düçar olmakla birlikte araştırmasının esas gayesinden uzaklaşmamayı da becerebilmelidir. Bu usulü tatbik etmek üzere evvelâ Çin kaynaklarında karşılaşılan kavram karmaşasının bir dökümünü ve çözümünü vermek, ondan sonra toplumun örgütlenme biçimlerini izaha başlamak gerekir.

Bozkırlıların örgütlenme geleneklerinde kandaş toplulukların önemli bir yer tuttuğu inkâr edilemez. Beslenme, giyinme, barınma, savunma, göç etme gibi temel ihtiyaçlarını ancak nesillerce korunacak sıkı iş birliğiyle karşılamaları mümkündü. Böylesi uzun vadeli ve güvenilir ilişkilerin tesisi için en uygun yol aile ve akrabalık aidiyetlerine yaslanmaktı. Aileler (oğuşlar) mensubu oldukları sülâlelerle birlikte yaşıyorlardı. Sülâleler ekonomik, içtimaî, siyasî sahaların tamamına yayılan çok yönlü örgütlerdir. Sülâlenin büyüğü yaşı, tecrübesi, kabiliyeti ve cinsiyeti sebebiyle saygı görüyor, sözü dinleniyordu. Sülâlelerden Çin kaynaklarında xing (姓) yahut shi ( 氏) diye bahsedilmiştir15. Bunlar Türkçe “uruk” kelimesinin karşılığıdır16. Göçebe örgütlenmenin kandaş nitelikteki birimleri bunlarla sınırlıdır. Urukların birkaçının bir araya gelmesiyle bir boy/bod oluşur. Jiu Tang-shu, Xue-yan-tuo boyunun ortaya çıkışını şöyle izah eder:

“Xue-yan-tuo’ların (薛 延 陀 ) kökeni olan uruk (姓 ), Xue uruğudur (薛 氏 ). Önceden Yan-tuo’lara (延 陀 ) saldırıp ahalisini ele geçirdiklerinden Xue-yan-tuo Boyu (薛 延 陀 部 ) adını aldılar.” (JTS: 199: 5343).

15 Sh-iji’de Hunlarda üç soylu uruğun Hu-yan Uruğu (呼衍), Lan Uruğu (蘭) ve Xu-bu Uruğu (須卜) olduğu bildirildikten sonra bunların “üç soylu uruk” olduğu shi ( 氏 ) yerine xing ( 姓 ) karakteriyle anlatılmıştır:

“呼衍氏,蘭氏,其後有須卜氏,此三姓其貴種也。” (SJ: 110: 2890-2891)

Yine Shi-ji’de Han elçisinin Hunların üvey anneleriyle evlenmelerini ayıplaması üzerine karşılık veren Zhong-hang Yue (中行說) Hunlarn babaları ölünce soylarının kaybolmasından korktukları için üvey anneleriyle evlendiklerini söylemiş ve yine xing (姓) sözcüğünü kullanmıştı:

“父子兄弟死,取其妻妻之,惡種姓之失也。” (SJ: 110: 2900).

Bei-shi’de Rou-ranlarda hanedanın Yu-jiu-lu Uruğundan (鬱久閭氏) olduğu bildirilirken xing ve shi kelimeleri Shi-ji’deki gibi kullanılmıştır:

“蠕蠕姓鬱久閭氏。” (BS: 98: 3249).

Divanü Lügati’t Türk’te “urug” maddesi şöyledir:

“Herhangi bir şeyin tanesi (habbe). Ekilen tohuma da urug denir.

Urug ekti: Tohum ekti. Hısımlar ve akrabalar da buna benzetilir ve urug tarıg olarak adlandırılır.”

(DLT: 623). Ayrıca bkz. Durgunay, 2017, s. 170.

16 Bazen kaynaklar yanlış olarak boyları shi kavramıyla ifade eder. Wei-shu’da Gao-che’leri oluşturan uruklar arasında uruk olarak sayılan “Hu-lü/斛律” (WS: 103: 2307), daha sonra Gao-che ülkesinin bir kısmını işgâl eden Rou-ran kağanı She-lun’a (社崘) saldıran Bei-hou-li, “斛律部部帥倍侯利/Hu-lü Bu reisi Bei-hou-li” olarak anılır (WS: 103: 2309). Gerçekte Gao-che, bir boyun değil boyların teşkil ettiği bir boylar üstü siyasî teşkilatın adıdır. Doğal olarak Wei-shu’da “uruk/氏/shi” olarak anılanlar aslında birer boydur.