• Sonuç bulunamadı

MODERN ARAP VE TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU İLE İLGİLİ BAZI MISRALARIN

A. MODERN DÖNEM ARAP DÜNYASI VE TÜRKİYE’NİN SİYASİ SOSYOKÜLTÜREL

A.2. MODERN TÜRK ŞİİRİ

3. MODERN ARAP VE TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU İLE İLGİLİ BAZI MISRALARIN

Modern Arap ve Türk şairleri, Ortadoğu üzerine kaleme aldıkları şiirlerinde farklı konuları işlemiş olsalar dahi benzer özelliklere ve duygulara da değinmişlerdir. İki edebiyatın şairleri; ülkeleri ve şehirleri şiirlerinde işlerken kimi zaman vatan sevgisine, hasretine, özlemine kimi zamanda savaşın insan üzerindeki etkilerine, jeopolitik önemine vurgu yapmıştır.

Bu kısımda her iki edebiyat şairlerinin mısralarında mevcut olan benzer veya farklı bakış acılarının mukayesesi yapılacaktır.

1.3. Şairlerin Şam’daki Vatan Sevgisi, Özlemi ve Toplumsal Olaylara Bakış Acısı

Türk edebiyatında şairlerin bu bölgelere verdikleri değer daha çok İslami bakış açısı üzerinden olmuşken, Arap edebiyatında ise, daha çok milliyetçi bir bakış acısı içerisinde olmuştur. Türkiye ve Suriye’nin önemli şairlerinden Karakoç, Ay, Derviş ve Kabbani’de ise ortak temadan birinin Şam olduğu görülmektedir.

Karakoç, Şam’ı kaybetme acısını şu mıslarla anlatır; “Şam ve Bağdat

kırklara karışmıştır, Elde kala kala Mekke ve Medine kalmıştır, O da yarım kalmıştır.’’ 367 mısralarına bakıldığında, Kabbani’ye göre bir Osmanlı mirasını

taşımasından dolayı; Şam, Bağdat, Mekke, Medine şehirlerini daha çok şiirlerinde zikrettiği görülmektedir. Suriyeli Şair olan Nizar Kabbani ise Ortadoğu’yu kendi başına zikretmesinin yanında milliyetçi bir duygu ile yazmıştır: “ Şam beldeleri

anılmıyor bugün Coğrafyada kaldı, “Yahudistan” deniyor. Allah.... Vay zaman”368

Karakoç bir başka şiirinde Şam hakkındaki düşüncelerini şu mısralarla ifade eder; “ Bir nar gibi koparılan Şam, Yabancı ellerce gerçek dalından, Güneşten

ayrılıp götürülen geceye, Renginden ruhundan anısından soyulan”369 şairin burada

Şam’a bakış acısında bir hüznün, acının ifadesi yer edinmektedir. Şam’ın elden

367KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler (17. Baskı), Diriliş Yay., İstanbul 2014, s. 160.

368KABBȂNİ, Nizȃr, Gazaba Uğramış Şiirler, Çev.: İbrahim DEMİRCİ, Turan KOÇ, İz Yay.,

İstanbul 2014, s. 28.

gitmesine duygusal acıdan bakmıştır. Arap şair, Nizȃr Kabbani ise kendi vatanın işgali sonuçunda hüznünü şu mısralarla dile getirir : “Ey yurdum, Ey zamanda ve

mekânda yitirdiğim, Arap konaklarında, bir tavan, bir döşek arayanım”370

Arif Ay ise Şam’ın bir bilinmezlik içinde olduğunu şu mısralarla anlatır; ‘’Şam’ın baharı, tilkilerini ışma ediyor avcı, patlemış tüfeklerin kederinde, bahara

düşen ateşin telaşı, kesilen ağaç, bozulan yuva her yer, yanmış bir Kur’an duvar diplerinde, Şam dedikleri akşam ve bilinmezlik’’ 371

Karakoç, Kabbȃnî ve Ay’ın mısralarına bakıldığında, Şam üzerine olan düşüncelerini farklı belirtmiş ancak üçünün de ortak noktası bir vatanın kayboluşundan kaynaklanan hüzündür. Karakoç ve Ay, Şam’ı kendi vatanı olarak görüp yabancılar tarafından işgaline iç geçirirken, Kabbȃni ise kendi öz vatanın yok olmasına kederlenmektedir.

Sezai Karakoç ve Mahmut Derviş’in ise Şam için yazmış oldukları şiirde her iki şairin Şam’a gösterdikleri özverinin ne kadar hassas olduğu görülmektedir. Sezai Karakoç, Şam’a olan sevgisini şöyle anlatır: “ Ben Şam’ı bin yıl öncesinde bilirim,

Annemin sütü kadar yakın bana, Babamın uğradığı son antik çarşı, Dedemin kılıcını dayadığı surlarına, Ey kalbimin içinde uyuyan şehir’’ 372 bu mısralardan da

anlaşılacağı üzere Sezai Karakoç Şam’ı kendi vatanı gibi benimsemiştir. Mahmut Derviş’in mısralarında ise ; “Geriledi narin badem çiçeklerinde, barışın mavi göğü,

Seni okur. Ben benim Şam’da, Benim benzerim, benzerim yok. Ben yarının ellerinde, Ellerim güvercinin kanatlarında çarpar. Şam’da, Uyuyarak yürüyorum, geyiklerin kucağında uyuyorum” 373 diyerek Şam’da kendi öz varlığını bulduğunu dile getirir.

Karakoç ve Derviş’in mısraları incelendiğinde o vatana ait olma hissi ve benliğini o şehirde bulmak olduğu görülür.

Sezai Karakoç ‘un ‘’Hızırla Kırk Saat’’ adlı şiirinde Şam beldesine kültürel acıdan bakarak manevî değerlere değinmiştir. Mevlȃna, Şems, Muhyiddin Arabî gibi

370 KABBȂNİ, Nizȃr, Gazaba Uğramış Şiirler, Çev.: İbrahim DEMİRCİ, Turan KOÇ, s. 41. 371 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 38.

372 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler (17. Baskı), s. 636

373 DERVİŞ, Mahmut, Yalnızlık Yenilemeden Kendini, Çev.; Metin FINDIKÇI, Can Yay., İstanbul

ȃlimleri şiirinde bahseder. Şiirin sadece bir kısmı yazılmıştır; ‘’..Şam’dayız, Mevlâna

ve Mesnevi, Muhyiddin ve Yasin, Şems ve Füsus, Şems nasıl değiştirdi, Bengisu sarnıçlarından geçirerek, Mevlâna Celâleddin’i, Ve Yasîn bir delikanlı biçiminde, Ağır ölüm hastalığında, Nasıl iyileştirdi İbn-i Arabi’yi 374

Arif Ay’ın şu mısralarda ise; “bende şikeste-dil insanlığın aşkı, peşinde

Mevlâna ateşi, gezdirir durur sokaklarım Şems’i, ben Şam o Şems, birimiz akşamın, birimiz gündüzün ışığı, ilahi aşk sarmaşığı” 375 diyerek Şam’ın tasavvuf ve manevî

boyutuna değinmiştir. Ay ve Karakoç’un mısralarında bir etkileşimin olduğu görülmekle beraber Türk edebiyatında da etkileşimin söz konusu olduğu söylenebilir.

Arif Ay bir başka mısrada Şam için şu dizeleri söyler ; “Ben Şam, adım

akşam, denkleri ipek, baharat ve kitap kokan, kervanlar bende konaklar, bende saklı tarihin aklı” 376diyerek Şam’ın sosyokültürel yapısına atıfta bulunmuştur. Bir

zamanlar oranın ticaretteki önemine değinmiştir. Şam’ın ticari bir kültürle iç içe olduğunu söylemek mümkündür.

Mahmut Derviş ve Sezai Karakoç, bir gün zulmün biteceğini ve güzel günlerin geleceğini umut ederek yeniden dirileceğine şöyle vurgu yapmışlardır: Derviş’in şiirinde; ‘’Çıkacağız, bize dedi: Çıkacağız, Yedi kısa gecede yeni Erihaya

gireceğiz, Saç örgümüzü çalacak bir çocuk bile bulamayacaksınız veya yatağını çalan genci, Bizde, tespih ağaçında biten fermanları yazan bir duvar dahi bulamayacaksınız.’’ Diyerek yeni bir dirilişe vurgu yapmıştır. Karakoç ise;

‘’Yeniden doğuş diriliş sûru çalınca, Benim geri döneceğim şehir Şam’dır, Bir

Başşehre döner gibi dönecek askerler, Belki yorgun, fakat neşelerin en neşesiyle 377

şair, bu mısralarda dirilişi ve umudu taşımaktadır. Şam’dan hiçibir şekilde umudunu kesmemektedir. Eninde sonunda ona kavuşacağını hayal etmektedir.

Nizȃr Kabbani vatanına duyduğu özlemi, hasreti şu mısralarla ifade eder;

“Gelişmiş ülkelerden birinin emniyet merkezinde, Kontrol noktasında durmuştum, Hüzünlerimden başka eşyam yoktu, Ülkem bir mil ötedeydi, Suya hasret bir güvercin

374 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler(17. Baskı), s. 230. 375 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 33.

376 a.e.,, s. 33.

gibi, Göğüs kafesimde çırpınıyordu kalbim”378 Vatan özlemi ile yanan şair bir başka

mısrada yurdunu kişiselleştirerek ona duyduğu özlemi dile getirmiştir; “Yurdumu

özledikçe, Şehrin şarapçısına götürüyorum onu, Masaya koyuyorum, Tan ağarana kadar içiyorum onunla”379 Kabbȃni’nin vatanı hakkında yazmış olduğu şiirlerde

genelde bir özlem mevcuttur. Şu mısralarda da özlemin varlığından bahsedilebilinir;

“ Her gün, İçinde yaşadığım vatanımı inşa ediyorum , Sonra yağmur onu yıkıyor...”

Nizȃr Kabbȃnî; ‘’Çocukluk döneminden beri uğraşıyorum, Vatanımın halini

anlamaya çalışıyorum. Ev çizdim, Tavan çizdim, Yüzler çizdim, Altın kaplı minareler çizdim, Terk edilmiş sokaklar çizdim’’ hasret kaldığı vatanını hayalinde candırıyor

şair. Bir insanın vatanından, toprağından ayrı kalması çok acı vericidir. Şair bu özlem ile mısralarını bütünleştirmiştir.

1.3. Şairlerin Filistin’deki Vatan Sevgisi, Özlemi ve Toplumsal Olaylara Bakış Acısı

Zarifoğlu ve Kabbȃnî’nin mısraları ile Filistine bakıldığında, Zarifoğlu’nun şu mısralarında Filistin’de zulme sessiz kalmış olan insanların aslında kalplerinde kara lekeden başka bir şey olmadığını ifader eder; “Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş,

Gömleğin üstüne kadar çıkmış kalbteki kara leke”380 Arap şairlerden Kabbȃni ise

aynı şekilde yaşanan olaylar karşısında kendi milletine sahip çıkmayıp başka birilerinin buyruğu altında olup kendi benliğinden ayrılan insanlara sitem etmektedir;” Gözlerinde değişimin ateşi, Araplık gömleğini çıkarıp, Öldürerek

içindeki ebeveyni” 381 İki şairinde mısraları incelendiğinde var olan bir zulüm

karşısında kendi insanına sahip çıkmayıp bir başka ülkenin esiri konumunda olan insanlara gönderme yaptıkları görülür.

Zarifoğlu ve Kabbȃni’nin şu mısralarına da göz atıldığında ikisi arasında bir

çağrışım olduğu görülür. Zarifoğlu ; “Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun,

Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde”382 mısraları ile serzenişte

378 KABBȂNİ, Nizȃr, Gazaba Uğramış Şiirler, Çev.: İbrahim DEMİRCİ, Turan KOÇ, s. 54. 379 a.e., s. 67.

380 ZARİFOĞLU, Cahit, Şiirler, Beyan Yay., İstanbul 2014, s. 412.

381 KABBȂNİ, Nizȃr, Gazaba Uğramış Şiirler, Çev.: İbrahim DEMİRCİ, Turan KOÇ, s. 36. 382 ZARİFOĞLU, Cahit, Şiirler, s. 412.

bulunur. Kabbȃni ise; “Ey halksız kalmış vatan, uyan, Sürü zorbayı ayaklarından” 383

mısraları ile sitemini dile getirmiştir. Görüldüğü üzere iki şairde de halkı uyanışa davet söz konusudur.

Zarifoğlu, ‘’Sen Filistin hokkalarını doldur kanla, Şairler eğer ahın varken,

Uzanırlarsa tomurcuklara güllere, Her biri kanlı ateş gibi korku, Bir azar bir şamar olsun’’384 Filistin kanlar içinde ve mürekkep kutulalarında mürekkep yerine kanlar

bulunmaktadır.

Karakoç, Ay, Kabbȃni ve Derviş yazmış oldukları şu mısralarda Kudüs’ün peygamberlerin uğrak yeri olduğunu ifade etmişlerdir. Karakoç Kudüs için şu ifadeleri kullanmıştır; “İsa da gelmişti, Arkasında bir fosfor çizgisi, Musa da

gelmişti, Mermer levhalar dikilmişti, İbrahim de gelmişti, Çevresi ateş bir çemberdi, Zeytindi sağı Kudüs’ün, Solu volkandı, Yusuf da gelmişti.” 385 Arif Ay; “ Ben Kudüs,

konuştum ve sustum, emanet olarak taşıdığım ilahi kelâmı, sahibine sunmak için, Zeytin dağı Davut’un mührü, Moab dağları Musa’nın mührü, geçiyor Via Dolorosa’dan, sırtında çarmıhıyla İsa ‘’386 Kabbȃni; “Ey Kudüs!, Ey nebilerin

kokusunu yayan şehir!, Arz ve sema arasındaki en kısa geçit.”387 Derviş ise şu

mısralarla seslenir; “Kudüs’te kadim surun içine bakıyorum, Anısı beni zamandan

zamana savuruyor, Esarette, Kutsal tarihin peygamberleri, Orada bölünüyorlar...göğe çıkıyorlar.”388 Dört şair’in Kudüs hakkındaki görüşlerine

bakıldığında bu anlamda hepsinin aynı noktada Kudüs’ü farklı bir bakış açısı ile ele aldıkları görülmektedir.

Karakoç ve Kabbȃni’nin şu mısralarnda da benzerlik söz konusudur. Karakoç; ‘’ Ve Kudüs şehri. İçiyle ve ruhuyla suskun, Göklere kaçmış hayaliyle, Bir

pervane gibi ışığa uçmuş gönlüyle, Bir başka ȃleme göçmüş hakikatı, Tanrı katına varmış, İki elini kavuşturup divana durmuş, Hüküm istemiş’’389 Kabbȃnî ise; ‘’Ey

Kudüs!, Ey hüzünler şehri, Ey gözkapaklarından yuvarlanan, kocaman gözyaşı!, Kim

383 KABBȂNİ, Nizȃr, Gazaba Uğramış Şiirler, Çev.: İbrahim DEMİRCİ, Turan KOÇ, s. 37. 384 ZARİFOĞLU, Cahit, Şiirler, s. 410

385 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler (17. Baskı), s. 261. 386 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 43.

387 Tahliller.blogcu.com / kudus-nizȃr-kabbȃnî / 2189829. Çev.: Mahmut ÇETİN. 388 DERVİŞ, Mahmut, Yalnızlık Yenilemeden Kendini, Çev.; Metin FINDIKÇI, s. 192. 389 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler (17. Baskı), s. 629.

durdurur düşmanları, sana karşı, ey dinlerin gerdanlığı?, Kim yıkar kanları duvar taşlarından?, Kim kurtarır İncil’i, Kuran’ı?, İsa’yı öldürenlerden, kim kurtarır İsa’yı?,İnsanlığı?...’’390 İki şairde Kudüs’ün suskunluğuna, esir oluşuna vurgu

yapmıştır.

Karakoç ve Derviş’in mısralarında benzer temalar görülmektedir. Karakoç Kudüs’ün yavaş yavaş yok oluşunu anlatıyor mısralarında; ‘’ Ve Kudüs şehri. Artık

yer şehri, toprak şehri., Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin., Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların., Kurşundan çiçeklerin şehri. Gülle kusuyor ana rahmi, Bomba parçalıyor beynini bebeğin., Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var, Uçak var gök yok utanç var, Ve kime karşı bunlar, Mȃsum insanlara karşı, Binlerce yıl oturdukları yurtta kalmak isteyenlere karşı’’391 Derviş

ise Kudüs’ün işgali sonucu yalnızlğını, garipliğini şu mısralarla anlatıyor; ‘’ Sonra

yaşadıklarımla bir başkası oluyorum. Çayır gibi, Sözcükler filizleniyor peygamberlerimin ışık saçan, Ağızlarında: ‘’ İnandığına inancaksın.’’, Bir başkası gibi yürüyorum şimdi yalnız., Yaram İncil’in beyaz gülü., Ellerim iki güvercine benziyor, Yeryüzünün taşıdığı çıplak haçta, Yürümüyorum, uçuyorum, yaşarken, Bir başka oluyorum. Nemekȃnı ne zmanı olan. Ben Kimim?’’392 Karakoç parçalanan

Kudüs’ü içsellikle anlatırken, Derviş ise, Kudüs’ün parçalanması sonuçu hissettiklerini anlatmaktadır.

Emel Dunkul İsrail’in Filistin’e yaşattığı acıyı şu mısralarla dile getirir;

“Ölüm düştü kalp tesbih tanesi gibi dağıldı, Kan şalın üzerine aktı, Evler mezarlık, Zindanlar mezarlık, Mesafeler mezarlık”

Karakoç, başka mısrasında Kudüs için şunlara değinir; “Kudüs’te bayrak

değişimi, Ağlama duvarından, Ağlayarak çekilen, Gülerek yaklaşan asker mevsimi”.393 Şair, başka mısrada yine savaş temasına değinmiştir; ‘’Kan ve savaş

öpüştürüyor, Filistin’de İsrail Ve ekmek adına toprağa atılan öç tohumu”.394

390 Tahliller.blogcu.com / kudus-nizȃr-kabbȃnî / 2189829. Çev.: Mahmut ÇETİN. 391 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler (17. Baskı), s. 629.

392 DERVİŞ, Mahmut, Yalnızlık Yenilemeden Kendini, Çev.; Metin FINDIKÇI, s. 192. 393 KARAKOÇ, Sezai, Gün Doğmadan Şiirler (17. Baskı), s. 285.