• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.3. KİTLESEL ÇOK OYUNCULU ÇEVRİMİÇİ OYUNLAR VE OYUNCULARA

2.3.9. Milli ve Manevi Değerlere Vurgu

dil pratiği kullandığı görülmektedir. Pir’in bu açıklamalarının, haberde bahsi geçen diğer konulardan daha ön planda yer alması, ilk bakışta onun teknoloji bağımlılığı ve müfredata ilişkin açıklamalarıyla ilgisiz bulunabilir. Ancak, bu açıklamalar yoluyla hakim bir gerçeklik algısı kurularak, bu gerçekliğe kimlerin dahil olacağı ve kimlerin bu gerçeklik alanının dışında kalacağı tanımlanmaktadır. Buna göre gençler ve ergenler, teknoloji ve madde bağımlılığına teslim olabilecek derecede zayıftır ve bu nedenle devletin şefkatiyle sarıp sarmalanmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Dolayısıyla, gençlerin birer politik aktör olarak toplumsal yaşama katılım göstermek bir yana, ne tür eğitimlerle disipline edileceklerine dahi kamu otoritelerinin kararına tabidir. Bunların yarı sıra, “Şanlıurfa’da Yeni Bir Spor Salonu Açıldı”44 adlı haberde yapılan ‘içeriden’ kabul edilen ideal Türk gençliği tanımlaması, gençleri bu kez biyolojik bir yaklaşım çerçevesinde tek tipleştirmektedir. Bu yaklaşımdan yolan çıkar haber metni, genç kuşakları teknoloji ve diğer bağımlılıklardan uzak duran, var olan potansiyelini spora kanalize etmek yoluyla kendisini geliştiren ve böylece milletin refahına katkıda bulunan ‘sağlıklı’ bir gruba denk düşecek biçimde tanımlamıştır45. Bu anlayışı, yapan Haliliye Belediye Başkanı Fevzi Demirkol’un konuşmasından alınan kesitlerde açıkça görmek mümkündür. Haber metnindeki “Amacımız Sağlıklı Nesiller Yetiştirmek” alt başlığı kapsamında Demirkol’un açılış konuşmasında yaptığı açıklamalara geniş yer verilmiştir. Demirkol,

“Biz gençlerimizin sokaktan uzaklaşmasını teknoloji bağımlılığı da dahil olmak üzere tüm bağımlılıklardan kurtulmasını temin etmek amacıyla (...) sağlıklı nesiller yetiştirmek gayesi ile spor alanında çalışmalara başladık.” sözleri ile bedensel katılıma dayalı spor aktivitelerini, genç kuşakların toplumsal kabul görmesi anlamına gelen “bir geleceğe sahip olma”nın yegane yolu olarak göstermiştir. Bu kavrayışı güçlendirmek amacıyla Demirkol, “Gençliği olmayan milletlerin geleceğinden bahsedilemez (…) Milli ve

44http://www.hurriyet.com.tr/sanliurfa-da-yeni-bir-spor-salonu-acildi-37182540 Aynı haber,

http://www.hurriyet.com.tr/sanliurfa-da-yeni-bir-spor-salonu-acildi-37182540,

http://www.haberturk.com/yerel-haberler/haber/40810636-sanliurfada-yeni-bir-spor-salonu-acildi ve http://www.milliyet.com.tr/sanliurfa-da-yeni-bir-spor-salonu-acildi-sanliurfa-yerelhaber-1019479/

adreslerinde, Ekim ayı içerisinde yayınlanmıştır.

45 Burada ‘biyolojik’ ifadesine daha çok Foucault’nun bedenler ve iktidar arasındaki ilişkiyi kurarken kullandığı biçimiyle başvurulmuştur. Ağ dolayımlı yeni medya ortamında kurulan iletişim, bedensiz bir

“orada olma” durumuna dayanması sebebiyle, ‘ideal beden’ temsillerinin üretimi ile bir araya geldiğinde oldukça çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır.

manevi değerlerimize bağlı gençlik istiyoruz.” ifadeleriyle, genç grupları ulusal kültür çerçevesinde homojen bir kitle olarak değerlendirilmiştir.

“İstanbul’da ‘Sosyal Medya ve Dizi Bağımlılığı’ Konferansı”46 başlıklı bir diğer haber, milliyet.com.tr’nin yerel haberler kategorisinde yer almıştır (12 Aralık 2015). Haberin içeriğinde belirtildiğine göre konferans, İstanbul Gelişim Üniversitesi SBS Etkinlik ve Spor Kulübü ile Yeşilay ortaklığında düzenlenmiştir. Haberde Genç Yeşilay Sorumlusu ve Teknoloji Bağımlılığı Formatörü olarak tanıtılan M. İsmail Memiş’in, konuşmasında teknoloji bağımlılığı ile mücadele üzerine açıklamalarda bulunduğu belirtilmiştir.

Memiş’in iki saat süren konuşmasının ardından üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanı Kadir Gayretli’nin konferansa ilişkin yaptığı bazı değerlendirmeler aktırılmıştır. Gayretli değerlendirmesinde, öğrencilerin uyuşturucu, alkol ve sosyal medya gibi zaafları olduğunu, bunun neticesinde ise bu nesnelere bağımlılık geliştirdiklerini ileri sürmüştür.

Bunların, maddi ve manevi boşluklar nedeniyle kullanılan bağımlılık nesneleri olduğuna dikkat çeken Gayretli, bağımlılık sonucu ortaya çıkan sorunların ahlaki değerlerin kaybedilmesine yol açtığını vurgulamıştır. Gayretli, bu ifadelerini M. Akif Ersoy ve Said-i NursSaid-i’ye “onlar bSaid-izSaid-im güzel ahlaklarımızı çalmışlar, kendSaid-i kötü ahlaklarını bSaid-ize satıyorlar” sözleriyle atıfta bulunarak desteklemiştir. Gayretli’nin bu sözleriyle işaret ettiği fail, tam olarak belli değilse de devamında yaptığı “Yani yapmış oldukları filmlerle, her türlü etkinliklerle bunları bize yüksek fiyatla satmakla hem paramızı alıyorlar, hem aklımızı alıyorlar, hem hayatımızı, hem zamanımızı hem de imanımızı, ahlakımızı hem de dünya ve ahiret hayatımızı silip götürüyorlar.” şeklindeki açıklamalarından şu anlaşılmaktadır: Batı toplum ve değerlerinin “kötü” ve “gayri ahlaki” olarak tanımlandığı, buna karşın da Batı’nın bu sözde “kötü ahlakı” karşısında, Türk toplumunun “güzel ahlakının” konumlandırıldığı, Türk toplumunda disipline edici bazı kurallar belirlemek yoluyla örneğin “beden aleminde, psikolojik hayatta ve ev yaşantısında asayişin sağlanması” aracılığıyla, toplumun milli değerlerinin muhafaza edilmesi gerektiği uyarısında bulunulmaktadır. Görüleceği üzere haber metninin kaynak kişisi, toplumsal yaşamın ideolojik olarak tanımlanmış milli ve manevi değerler temelinde disipline edilmesini önermektedir.

46 http://www.milliyet.com.tr/istanbul-da-sosyal-medya-ve-dizi-bagimliligi-istanbul-yerelhaber-1109367/

Görsel 13. “İstanbul’da ‘Sosyal Medya ve Dizi Bağımlılığı Konferansı”

Her iki habere ayrı ayrı bakıldığında, değişim gösteren toplumsal ve kültürel alışkanlıkların yarattığı kaygının, medya paniği üretmekte kullanılan biçimlerini görmek mümkündür. Bu kez iktidarın, devlet ve hakim sınıflardan kaynaklı tepeden aşağıya doğru işleyişi söz konusudur. Yukarıdaki haberlerde görüldüğü gibi gündelik yaşamın mikro süreçleri yerine bu kez daha makro mekanizmalar yoluyla işleyen bir normalleştirme, düzenleme ve denetim süreciyle somutlaşan pratikler göz önündedir (Dursun, 2013). Bu durum haber metninde görüşlerine yer verilen Pir’in bakış açısında,

‘biz’ ve ‘öteki’ ikiliği çerçevesinde eğitimin rolüne dayalı olarak kurulmuştur. Denebilir ki buna göre, eğitimin merkezi rolü, aynı kimliği paylaşan ve homojen bir kimlik tanımı ile birbirine bağlanan vatandaşlar topluluğunun düzenlenmesine de yardımcı olacaktır.

Ortak ülkü ve değerlerin kazanımı ile milli ve manevi değerlerin korunmasına yardımcı olacak düzenleyici ve disipline edecek kurum olarak eğitim Türk toplumunun ahlakına uygun bir terbiyenin ev içerisindeki aktarımını gerçekleştirmektedir. Eğitimin bu işlevine dikkat çeken Gayretli öncelikle Batı toplumunun değerlerini olumsuzlayarak yaptığı kıyaslama doğrultusunda, Türklerin sahip olduğunu iddia ettiği “güzel ahlak”ı yücelterek Batı karşısında özgün bir değer olarak işaret etmektedir. Bu gösterim, Türk kimliğinin milli değerler üzerinden yeniden kurulduğuna bir işarettir. Zira Türk olmak birbirine benzemek ama aynı zamanda da ötekinden benzersiz olmaktır. Meltem Ahıska’ya göre (2009), Türk kimliğinin benzerliğini koruma kaygısı, bir taraftan Batı’nın gözünden kendini görmenin verdiği bir eziklik duygusu, diğer taraftan da Batı karşısında üstünlük kurma çabası arasındaki gergin kutuplaşmadan doğmaktadır. Gayretli’nin

Muhafazakar-İslamcı eğilimli görüşleri, aynı zamanda Batı’nın Müslümanlığa düşman konumunun altını çizerek47, iman, ahlak ve ahiret hayatının savunusunu yapmakta, Türk olmanın Müslüman kökenlerini de milli kimlik tanımı içerisine yerleştirmektedir. Buna uyum sağlamayan genç kuşaklar ise ulusal çıkarlara karşı bir tehdit unsuru olarak kurgulanmaktadır.