• Sonuç bulunamadı

murġ 1 Metinde adı geçen bir şehir -6-

1.5. Metnin Kuruluşunda İzlenen Yol

Yazılışları aynı olmasına rağmen farklı anlamlar taşıyan kelimler ayrı birer madde başı olarak alınmış ve üs işareti ile numaralandırılmıştır.

murġ1 Metinde adı geçen bir şehir -6-

m. 021b/13, 023a/11, 026b/14

murġ2 <Far. Kuş -3-

m.-ı ḳudsī 069b/06

m.+ dur 005b/07

m.+ ı 098a/21

Mecaz anlam taşıyan kelimelerin önce asıl anlamları verilmiş hemen sonra mec. kısaltmasıyla metindeki kazandığı mecaz anlam belirtilmiştir.

nev-bahār <Far. İlkbahar, mec. Güzellik, tazelik -3-

n. 062b/04, 166a/12 n.+ dur 202b/12

Metinde iki örneği de farklı bir biçimde yazılan kelimeler bir madde başında toplanmış ve / işaretiyle ayrılarak gösterilmiştir.

pālaheng / pālıheng <Far. Dizgin, yular -2-

p. 059a/13, 073b/19

Kelimenin son sesi ötümlüleşmişse bu değişim paranteze alınarak gösterilmiştir.

parmaḳ(ġ) Parmak -3-

p.+ ın 321b/20 p.+ ındadur 306a/08 p.+ ındaġı 306a/08

1.5. Metnin Kuruluşunda İzlenen Yol

Eser üzerinde çalışmaya başlamadan önce eserin daha önce çalışılıp çalışılmadığını Yöktez veri tabanından kontrol ettik. Şehname tercümeleri hakkında hemen hemen her çalışmada bir şekilde adı geçen bir eserin bu zamana kadar çalışılmamış olması bizim için oldukça ilginçti. TSMK Hazine Kitaplığı bölümü nr. 1518’de kayıtlı olan eseri görmeye

13

gittiğimizde aklımızdaki sorulardan biri eserin daha önce mikrofilminin çekilip çekilmediğiydi. Her ne kadar kaynaklarda bir çalışma göremesek de belki biz bu çalışmaya başlarken bir başka araştırmacı bu eseri çalışmaya başlamış olabilirdi. Kütüphane görevlisiyle eser hakkında konuşurken eserin daha önce mikrofilminin çekilmediğini öğrendik. Mikrofilm, ilk kez bizim için çekilecekti. Bu bilgiden sonra eserin daha önce hiç çalışılmadığına kanaat getirdik ve eseri çalışmaya karar verdik.

Eksiksiz, akıcı ve özgün bir metin ortaya koyabilmek için metin diğer nüsha olan Tsmk Bağdat Kitaplığı bölümü 284 ile karşılaştırılmış, eksik olan ya da yanlış yazılan kelimeler bu nüshadan düzeltilmiş ve bu kelimeler dipnotla gösterilmiştir. Metnin nüsha karşılaştırılması yapılırken özgün metnin yapısı korunmuş sadece düzeltmeler ve eksiklikler gösterilmiştir.

Āzādeler göŋül incitmegile başa ḫayr28 gelmez. Gel29, bu gėce ṣabr (4) eyle. Ṣabāḥ

leşker ḳoyalum, tīz, tenhā anda varalum.

Metinde okunamayan yer adları ve özel isimler için Prof. Dr. Nimet Yıldırım’ın Şehname II30 adlı eserinden istifade edilmiştir.

Dönemin diğer eserlerinde de görülen Arapça ve Farsça kelimelere Türkçe eklerin getirilmesi durumunda ortaya çıkan ek uyumusuzluğu, çalıştığımız metinde de karşılaştığımız bir durumdur. İnce sırada olduğu halde kalın ek alarak uyum dışına çıkan kelimeler, uyuma dahil edilmemiş, kelimenin özgün şekli korunarak gösterilmesi tercih edilmiştir.

Şol kimsenüŋ ki ḳuvveti ve ʿizzeti ola ol her işde ṭoġru olur, egrilik ve yalancılıḳ

ʿācizlıḳdan (5) ve süstlikden gelür.

Metnin manzum kısımlarında kullanılan kafiye genel olarak “göz” içindir. Ancak mecbur kalınırsa bu gözardı edilebilmektedir. Bazı durumlarda da kafiyeyi oluşturan kelimelerden biri kafiye için yanlış harekelendirilebilmektedir. Kafiye gereği farklı bir imla ile yazılan kelimeler, sözlükte varsa özgün şekillerine atıf yapılmış, yoksa özgün şekilleri parantez içine alınarak gösterilmiştir.

28 B. nüshasından tamamlanmıştır.

29 B. nüshasından tamamlanmıştır.

14

Meger göreyidük yine çehrüŋi31 Dem ü zūrıla ferüŋi mihrüŋi Bir birine çün ḳarıldı iki ceyş

Ötdi ḳılıçlar velī ciger idi keyş

keyş <Far. (kīş) Okluk, ok kabı, sadak -2-

k. 042a/24, 104b/07

Müstensihin dikkatsizlik sonucu yanlış yazdığı düşünülen kelimelerin yanlış ama kendi içinde anlamlı şekilleri metinde korunmuş, doğru olduğunu düşündüğümüz kelimelerse dipnotta gösterilmiştir. Yanlış yazıldığı halde anlamlı bir şekilde okunamayan kelimeler B. nüshasında karşılığı varsa buradan düzeltilmiş, yoksa tarafımız tarafından düzeltilerek bu değişiklik dipnotta gösterilmiştir.

Buşūten gibi ulu şīr-merd32 oturur ve öŋüŋde33 İsfendiyār gibi nām-dār ṭurur ki rūzigār anuŋıla şād olmışdur ve eyüler anuŋla (16) ḥayāt bulmışdur ve yavuzlar anuŋ ḳılıcı ḳorḳusından kendüleri yavu ḳılmışlardur.

Bizüm ḳorḳumuz ve teşvīşimüz oldur ki saŋa bir ziyān (22) ola ve gernī biz cengden mi yüz dönde[rü]rüz34 ve belā çekdügümüze incinür miyüz?

Metinde okunamayan kelimeler […] işaretiyle gösterilmiştir. Okuduğumuz ancak anlamını yararlandığımız sözlüklerden bulamadığımız kelimelere bağlamladan hareketle yaklaşık bir anlam verilmiş ve bu kelimeler (?) ile gösterilmiştir.

Ol […] bir ʿāḳıl kişi varıdı.

Ṣalısuz(?) kişileri ilerü çekmeyesin ve nesne inanmayasın. Eski düşmenden dostlıḳ ummayasın.

31 çehre

32 B. nüshasından tamamlanmıştır.

33 Müstensih hatası nedeniyle “erkekde(?) هدككرا” şeklinde yanlış yazıldığı düşünülen kelime, B. nüshasındaki “öŋüŋde” şekli de dikkate alınarak “öŋüŋde” şeklinde düzeltilmiştir.

15

(1b) (1) Ḥamd-i bī-ḥad ve nihāye ve medḥ-i bī-ʿadd ve gāye ol pādişāhlar pādişāhına ėdüp ve ṣalavāt-ı mā-lā yuʿaddi Resūl’e ėtdükden ṣoŋra (2) rāviyān-ı aḫbār ve nāḳilān-ı āŝār ve muḥaddiŝān-ı rūzigār şöyle rivāyet ėderler ki çün Keyḫüsrev gelüp Efrāsiyāb’uŋ eyvānına girdi, (3) taḫtını ve keyvānını yıḳup ayaġ altına aldı. Ol altun taḫtuŋ üzerine geçüp şehriyār, her ṭarafa anı istemege çeri gönderdi. Firāvān (4) istediler. İllā bir yėrde nişān bulmadılar. Ol gerden-keşler sarāyında Kerseyüz’den ve Cehn’den şāh ṣordı Tūrān leşkeri (5) sipeh-dārınuŋ işini ki “Nice gitdi? Bundan varam yėri ḳandadur? Bu aradan nihān olup ne yėrde ṭursa (6) gerek?” Her bundan anlar eydivėrüp Ḫüsrev ėşitdi. Bir yėrde andan nişān bulmadı. İrānīlere şöyle dėdi: “Şehriyār-ı (7) pīrūz ki düşmen çün āvāre ola taḫtından, dünyāda anuŋ adı, ṣanı eksilüp ölümile dirligi yek-sān olur.” Pes leşkerden (8) güzīde eyledi bir nice uṣlu rūzigār görmiş nām-dār mūbedler. Anlara şöyle dėdi ki: “Sizüŋ göŋlüŋüz ve cānuŋuz dād u dīnle (9) ābādān olsun. Bu şūrīde-baḫt Türk’üŋ sarāyı ḳapusını size ıṣmarladum. Cehd ėdüp dürişüŋ ki Efrāsiyāb’un sarāyına bu yüce (10) felekde güneş daḫı doḳunmasun. Hem anuŋ yüzi örtülülerinüŋ dilemezem ki āvāzı perdeden ṭaşra gele.” Daḫı bekçi gönderdi (11) ol gelelere ki şehrüŋ ṭolayı yanında ḳuruda yüzerlerdi. Daḫı anuŋ ḫıṣımların şöyle ki pādişāhlar āyīnidür şehriyār (12) birin incitmedi. Çün ol vechile gördiler anuŋ girdārını çeri begleri her biri bir dürlü söze, ṣava düşdiler ki “Keyḫüsrev (13) bunda şöyle olmış ki eydesin dedesi evine ḳonuḳ gelmişdür. Hīç yādına gelmez atasınuŋ ḳanı ki nā-gāh ẓulmile başın (14) kesdiler. Hemān anasını daḫı ki taḫt-gāhınuŋ üstinden ṣaçından ṭutup perdeden ṭaşra çekdiler. Çūbān besleyüpdür (15) ṭaġda ve ḳoyunda süd emmişdür, bu ziyānsız şehriyār. Niçün pelengler gibi bir ḳaynaġıla anuŋ ḫānumānından ḳıyāmet ḳoparmaz? (16) Anuŋ eyvānında odlar yaḳup niçün ṭamını, ṭaşını ayaġa vėrmez?” İrān bahādırlarınuŋ bu ḫaberi çün ser-be-ser ḳulaġına (17) degdi, Keyḫüsrev kimse gönderdi. Uṣlu uluları ḳıġırup anlaruŋ ḳatında bu bābdan çoḳ dürlü dāstān oḳudı ki:

(2a) (1) “Her yėrde tīzlik eylemek gerekmez ki ʿaḳılsuz baş ögmege lāyıḳ olmaz. Hem ol ḫoşdur ki kīn üzerine dar (2) getürüp maḳṣūda ėrdügümüz günde adı ṣanı yād ėdevüz.

Beyt

Ki ʿālemde eylik durur yādigār Ḳalan daḫı ḳalmaz (3) bize rūzigār Hemān, çarḫ-ı gerdende her kişiye Diler ki ḳaraz u gāh işine

16

Andan ṣoŋra buyurdı şāh-ı cihān ki varalar, yüzi (4) örtülüleri nihānī getüreler. Ḳamu yüzi örtülüleri nihān getürdiler, ḳamu yüzi örtülü şehriyār ḳızları şunlar ki perdeden (5) bir adım ṭaşra admadılar. İrān begleri bu işden āgāh olup çeri ḳamu sarāya ṭoġru segirdim ṣaldılar. Pehlevānlar, (6) ol vechile gümān ėtdiler ki şāh, anlaruŋ günini başa ėrürür. Tārāc ėtmege ve ḳırmaġa ḳuşanup ḫˇārlıġıla anları (7) alup gelmek istediler. Bir zārīlıġlan eyvāndan ḫurūş ḳopdı. Çaġrışdılar ki: “Ėy dād ėdici, uṣlu pādişāh! Sen (8) bilürsin ki biz ḳatı bī-çāre ḳalduḳ. Yoḳ ki hemān serzeniş ḳılmaġıla ḫorlıḳdayuz.” Ḳızlarını yanına bıraġup aġlamaġıla ḫātūnlar (9) ulusı, şāhuŋ ḳatına vardılar. Her ḳızuŋ ardınca ve öŋince ḳulluḳçılar başlarında, her birinüŋ yāḳūtıla muraṣṣaʿ tāclar başlarında, (10) gevherden ḫurşīd-i tābān gibi işleyüp altun ṣırmayıla dikilmiş ḳaftānlar üzerlerinde, ḳamunuŋ ellerinde altun cāmlar (11) ṭutup hep göŋülleri şehriyār ḳorḳusından mest gibi. Ellerindeki cāmlar ṭolu müşg ve yāḳūt ve dürr ü güher. (12) Udlarından başların öŋlerine ṣalup bir ellerinde cām ve bir ellerinde micmer içinde yaḳmış ʿanberile ḫāmʿūd. Sen (13) eydesin ki Keyvān bu yüce çarḫdan yėr üzerine yılduz ṣaçardı. Bānū serveri taḫtuŋ öŋine gelüp aġız açdı, (14) şehriyāra āferīn eyledi. Ḳamu nāzla beslenmiş ṭırāz bütleri ol vechile baş ḳoyup şehriyār öŋinde yėr öpdiler. Ol (15) şūr-baḫtlıġa düşdiklerine ḳamu āh ėdüp zār aġlaşdılar.

Beyt

Kişi kim göre dāyimā ʿizz ü nāz Aŋa raḥm ḳıl, gelse vaḳt-i niyāz

(16) Ḳamu derd ile āferīn oḳudılardı ki: “Ėy göŋli ay, Ḫüsrev-i āzāde ḫūy.” Aŋa şöyle dėdi bānūlar ulusı ki: “Adı ʿādil, şehriyār-ı (17) cüvān, ne ḫoşıdı eger Tūrān-zemīn’den göŋlüŋ içinde bir dürlü derd ve kīn olmayaydı. Sen bunda ʿişrete ve (18) dügüne gelüp şāhlardan biri birine selām ve duʿā olaydı. Bu il gün işi ketḫudāyıla dede taḫtında baġdaş ḳurup bile (19) oturayduŋ. Siyāvuş’ı ki yoḳ yėre ol tebāh eyledi. Pes anuŋ üzerinde ay ve gün bu vechile geşt eyledi. Şöyle günāh eyledi (18) bed-güher Efrāsiyāb ki senüŋ ḳatuŋda ʿöẕri düşinde daḫı görmeye. Çoḳ naṣīḥat vėrdüm; illā aṣṣı ėtmedi. Bilmezlikile benüm (19) ögüdümden baş çevürdi. Ol işde yaradıcı ṭanuġumdur ki nice ḳanlar aḳardı bu iki görür gözümden. Daḫı yėryüzinde (20) bilür Cehn ki senüŋ ḫıṣmıŋdur ve zārīlıġıla işde bendüŋ çeke yürür ki Siyāvuş içün sarāyum içinde ne ḳadar tīmār var (21) ıdı cānumda ve gönlümde benüm iŋce35

ol güyegü idi. Baŋa illā cānımuŋ göŋlümüŋ şādumānlıġı anuŋlayıdı. Benüm ḳatumda (22) Cehn’den sevüklüyidi. Bu sözüme ki dėrem Taŋrı üzerimde ṭanuḳdur Efrāsiyāb -ol yavuz

35 Müstensih hatası nedeniyle yanlış harekelendirildiği düşünülen kelime cümlenin anlamı ve kelimenin bağlamla ilişkisi düşünülerek “öŋce” şeklinde okunmalıdır.

17

niyyetlü kişi- çoḳ (25) ögüt ėşitdi; illā aṣṣı ėtmedi. Anuŋçun tā bunuŋ güni başa ėrüp ol yüce pādişāhlıġı zīr ü zeber ola. Tārāca

(2b) (1) vėrüp hep külāh ve kemeri güni ḳararup başı çarḫdayiken yėre ėne. Bunuŋ gibi dirlikden ölüm yėgdür. ʿAceb ol ki bu (2) yaramazlıḳdan derisi üzerinde pāre pāre gidüp ayrılmaz. Şimdi ėy zamān ve zemīnüŋ şehriyārı, ʿināyet gözile benüm ḥālüme bir (3) naẓar eyle. Bir ḳızum varıdı ḫurşīd-i tābāna beŋzer ki cānum ve gönlüm andan ṭolu ümīdidi. Boyı serve beŋzerdi ve yüzi tābda (4) aya. Dīdārına göz baḳabilmeyüp ṭonarıdı. Şeyṭānī işden ve ser-keşlikden ırak, cānı ṭolu şerm; işi cüvān-merdlıḳ ve ḫāmūş (5) lıġıdı. Hergiz bir gün beyhūde söz söylemedi. Benüm ḳatumda cānumdan daḫı ʿazīzidi. Siyāvuş, İrān-zemīnden bunda gelicek (6) ol pāk, güzīde ḳızı aŋa vėrdüm. Gümānumda ėy şehriyār, benüm şöyleyidi kim çün andan bir tāc-dār gele, yėryüzi ser-ā-ser anuŋ olup (7) daḫı aralıḳda ceng ve āşūb ve fitne ve kīn olmaya. İrān’da ve Tūrān’da daḫı fitne ve ʿarbedeylen erenler yüriyüp cūş ve ḫurūş ėtmeyeler. (8) Cihān yaradanuŋ ḫod buyruġı eyleyimiş ki Tūrān-zemīn vilāyeti şöyle vīrān ola. Şāhuŋ Ehremen gönlini yoldan azıdup (9) Siyāvuş gibi cüvān-merdi tebāh ėtdürüp hemān ḳızumı daḫı perdesinden keşān-be-keşān ol yaramaz nişānlu cellādlaruŋ (10) eline vėrdi. Çün Pīrān, şāhuŋ dergāhına geliyorurken ol nāzenīni şol miḥnetile yol üzerinde gördi. Siyāvuş derdinden (11) revānı teninden uçup şāh-ı cihāndan anuŋ cānına āmān diledi. Andan ṣoŋra sen yėg bilürsin eyü yatlu (12) rūzigāruŋ gerdişinden iş nice olduġın. Ėy oġlum, bu kīne-gāh içinde anlaruŋ tīmārından ser-keşte olmışam. (13) Ḳızumdan ḫod ḫaberüm yoḳdur. Bunca müddetdür ki rūzigārdan bir eylük yüzin görmedüm. Hem ol nām-dār ṣavaşçı Cehn ki (14) bendile oturupdurur vānī, ḫasta ve müstemend olup. Ayı ve güni yaradan ve yüriden içün İrān leşkeri şāhınuŋ başı (15) ve cānıçun ol demden ki ölmişdür şāh Siyāvuş, Tūrān leşkeri sipeh-dārınuŋ elinde bir gün fikrden ve ġamdan ayrılmadum. (16) Ne ḫod bir dem şāhuŋ yüzin gördüm. Ḳızımuŋ firāḳından ne söyleyem ki gözlerümden iki ḳanlu ırmaḳ, revān oldı. Şimdi (17) bī-günāhlar cümlesinden bilüp pādişāhlar āyīnince naẓar eyle bize. Ḳamu ser-ā-ser Ḫüsrev’üŋ ulaşuġı cihānda senüŋ artuḳ āvāzuŋ (18) ėşitmeyelüm. Yaramaz ḳılduġıla cādū Efrāsiyāb ki revā degül biz bī-günāhlara şehriyār şitāb eylemek yā ḫˇārlıġıla, urmaġıla (19) yā ḳan dökmekile yā bilmedin yoḳ yėre ṭolaşmaġla. Şehriyārlardan revā degül bir başı kesmek ki ol cefā-kār olmaya. (20) Saŋa şehriyār bundan ġayrı bir yėr daḫı var. Kimse bu beḳāsız sarāyda ḳalacaḳ degüldür. Şöyle ėt ki çün senden Kird-gār ṣora (21) ḥisāb güninde şermle Ḥaḳ’dan yüz çevirmeyesin.” Çün ėşitdi Ḫüsrev ol baḫtı dönmiş ḫūb-rūlaruŋ ḥālinden ḳatı (22) perīşān oldı. Ol yüzi örtülülerüŋ derd ü dāġından laʿl gibi yaŋaḳları ḳızġun

18

çerāġa döndi. Daḫı ʿāḳıl ulular, (23) bunlaruŋ derdinden yürekleri ḳaynayup her kişi ehl ü ʿıyālın yād ḳıldı. Şāha cemīʿ ulular ve bellü çeri begleri ayaġa ṭurup (24) āferīn oḳıdılar ki şāh-ı nām-dār-ı cihān, yaradana baġışlayup anlardan kīn istemeye. Buyurdı Ḫüsrev, İrānīlere ki: “Turānīlerüŋ yıḳup (25) yaḳmasından ve ġāretinden bir uġurda elüŋüz çeküŋ, üşendürmeŋ bir kimseyi.” Ol ser-efrāzuŋ yüzi örtülülerinden daḫı şöyle

(3a) (1) dėdi Keyḫüsrev-i hūş-mend ki: “Her nesne bize yaramaz. Hem ol yaramazlıġı kimsenüŋ yüzine daḫı getürmeyelüm, ne ḳadar göŋlümüz kīn (2) isteyici daḫı olursa. Çün ol nām-dār-ı bülendüŋ işinde endīşe eyleyem bunuŋ gibi nesneler baŋa ḫoş gelmez. Ol yaramazlıḳ (3) ki ol pür-hüner atamuŋ başına getürdi ben anuŋ gibi iş kimsenüŋ başına getürmeyeyem.” Buyurdı anlara ki yine yėrlü yėrine (4) varalar. Ancılayın ḥelāl-zāde cihān ketḫudāsı anlara şöyle dėdi ki: “Emīn oluŋ, kimseden yaramazlıḳ görmeŋ ve yavuz söz (5) ėşitmeŋ. Bundan böyle benden size ḳorḳu yoḳ ki baŋa bī-vefālıḳ ve bed-ḫūluḳ ʿādet degül. Üzerine yavuzlıḳ diler mi kişi (6) diler çünki ḳavuşmaya dehre başı. Ten ve cānuŋuzı Taŋrı’ya ıṣmarlayup kendü sarāyıŋızda emīn ve fāriġ oluŋ. İrānīler eydür: (7) “Pīrūz baḫtıla ḳalsun bu tāc ve taḫt, il ve gün. Ḳamu Tūrān şehirlerin ṭutduŋuz. Oġluŋuz ḳızuŋuz yėrüŋüz yurduŋuz (8) İrān’da. Göŋülden ḳamu kīni çıḳarup kīn deminde mihri ve şefḳatı artuḳ eyleŋ ki bizden bunlaruŋ göŋlüne (9) hep ḳorḳu ṭolup, ḳan ve kīnden vilāyetin dört yanı kil olmışdur. Ḳamu Tūrān gencini size vėrüp ol (10) genci size vėrüp ol genci getürenden sipās daḫı getürem. Dürişüŋ eylük işe getürüp. Çoḳ ṣovuḳ ve ḳış (11) gördüŋüz, bahār ėrürmek ardınca oluŋ. Ben bu leşkerümi başdan başa iŋen gėç degül ki biz bir altun (12) aḳça ile ġanī eyleyem. Ḳan dökmekden el çeküp, bī-günāh başı kesmemek gerekdür. Merdānlıḳ olmaya kişi yoḳ yėre ṭolaşup baṣduġunı (13) durmadın yençmek. Yüzi örtülülerden gözüŋüzi elüŋüzi çeküŋ her kimseŋüz ki yüzi örtülüsi vardur. Kimsenüŋ mālından (14) gencinden ṭamaʿ ėtmeŋ ki dost mālıçun kişiye düşmen olur. Cihān yaradana ḫoş gelmez ol iş ki ziyānsız (15) kimselere ziyān ėrürler. Her kimse ki benüm rāyumı ve göŋlümi gözler gerekmez ki benüm yėrümü vīrān eyleye. Ve daḫı şūm (16) görürler pādişāhlar maʿmūr vilāyeti ẓulmile vīrān ėtmegi.” Andan ṣoŋra leşkere buyruḳ ḳıldı şehriyār, Tūrān leşkerinüŋ (17) genc-ḫānelerin acmaġa. Efrāsiyāb’un ḫāṣṣa gencinden ġayrı kimsenüŋ ana ėli ėrdügi yoġıdı. Ḳamu dönüp leşkere (18) baḫş eyledi, māl ve genc ve silāḥ, taḫt ve külāh ne varısa. Her ṭarafdan bī-ḥisāb ṭaġuḳ çeriler Türkān’dan şāhuŋ ḳatına (19) geldiler. Āmān vėrüp ḳamu nevāḫt eyleyüp tīz anlaruŋ ḳaydın ve yaraġın gördi. Baş begler Tūrān zemīni baḫş ėdüp (20) her adlu nām-dāra bir ulu şehr vėrdi. Her ḳanġı memleket ki iṭāʿat ėtmedi ol bahādırlaruŋ ellerinden cānların

19

ḳurtarmadılar. (21) Ol vilāyetüŋ ḫalḳı bütün şehriyāra çāker oldı. Ululardan ėlçiler ve nāmeler ulaşdı. Baş urup yollara her yaŋada (22) şehriyāruŋ ḳapusına ḳāṣidler gelürdi her mihterüŋ hediyesi ve nāmesi gelüp bir bir ana çāker ve kih-ter oldılar. Sipāhī andan (23) ḫurrem ve şād-mān şehr ḫalḳı ẓulminden bī-ġam düşdi. Yazıcı vezīri, ḳatına ḳıġırup ol söz ki gereklüyidi anuŋla (24) söyleşüp هاش سواكبورسخيك نداتسرف همان

Dėdi şāh Kāvūs’a bir nāme şāh

Ne ḳıldıysa Tūrān’da şāh ve (25) sipāh Ne nevʿile eylediler kār u zār

Ne yavuzlıḳ ėtdi kohen rūzigār Ser-i nāmede aŋa ḳıldı ŝenā

(3b) (1) Ki yėryüzin ėtdi yavuzdan rehā

Ser dėyü cāzū nigūsār ėden Uyur yılduzı şöyle bī-dār ėden Tüvānālıġ (2) ve dād andan durur Ġam ėrmiş göŋül şād andan durur

daḫı dėdi ki: “Keykāvus’uŋ taḫtındaki ulu ve cihān-dīde ve nīk- (3) peydür. Fetḥ olup Efrāsiyāb’uŋ bu Geng’i, hemān bī-dār baḫtı anuŋ ḫāba düşdi. Bir rezm-gāhda, ṣavaşçı baş erenlerden aġır gürz (4) urur ser-efrāzlar gelür zebūn üzerinde kār-zār yaṣadıḳ hemānā ki ḳırḳ biŋden artuḳ düşdi. Andan ṣoŋra bir ḳatı yėl (5) çıḳdı ki ḳaba aġaçlaruŋ perin ve budaġın ufadup hep kökinden yėre bıraḳdı. Birazı ol leşkerüŋ ṣuya döküldi ki bizüm (6) üzerümüze ẓafer bulmaġa dest-gāh isterlerdi. Ol aradan çekilüp Behişt-i Geng’e vardı. Bir ḥiṣārdı ṭolu ṣavaşçı ādem. Ve (7) Ṣavaş-ı Ḥiṣār ṣavaşında daḫı kār-zār ulaşıcaḳ hemānā ki ādem otuz biŋden artuġdı. Ki kişinüŋ kendü ẓālımlıġından (8) ana baḫtı dāniş-yārī ḳılmadı. Ol vilāyetüŋ yüzine ser-ā-ser çeri yaṣadı. Ṣoŋra ol ki şimdi cihānda nā-bedīd olupdur. Bundan (9) böyle şehriyār, işüm nice olup günüm saʿd ve gündüzüm pīrūz olduġumı yine bildürem.” Ol nāmenüŋ üzerine bir altun mühr urup (10) şād-mānlıġıla Kāvūs’un ḳatına gönderdi. Andan ṣoŋra ʿişrete oturdı. Öŋinde perī çehreler ve elinde cām leb-ā-leb (11) ol şād-mānlıġıla rūzigār sürdi. Keyḫüsrev ve ol ulu nām-dārlar ve ferruḫ beglerile ol ḳış, yaza degin ẕevḳ ėtdi, ṭurdı, (12) tā bahār gösterüp ṭolu reng ve būy olınca. Yazınuŋ yüzi çün aṭlas renge beŋzeyüp hevānuŋ naḳşı peleng arḳasına döndi. (13) Ḳolanlar ve geyikler ṭaġda ovada oynaşmaġa başlayup rūzigār ḥāli çün vechile ḫoşlıġa döndi. Uçucı ṭoġan (14) ve Tūrān ilinüŋ

20

avı ṭırāz bütlerinüŋ elinde altun saġraġıla müşg-bū, şarāb ol ḳolan ṣaġrılu atlardan ki perākende her yėrde ṭavıla (15) baġluyıdı. Boynı ḳulaġı ṣıġın inegi miŝāli, ḳuvvetde ėrkek arṣlana beŋzerleridi. Faġfūr’uŋ Efrāsiyāb’a Muʿāveneti. Her yaŋadan iş (16) görmiş erenler gönderüp cihānuŋ işini cüst ü cū ėderdi, Çīn ve Ḫotan’dan ki Efrāsiyāb ol yıġnaḳdadur. Ḳamu çīn (17) vilāyeti ṭolu āvāz olup ėşitdiler ki Faġfūr-ı Çīn anuŋla yār oldı. Çīn’den gelürüz buna gelünce leşker sipeh-dārları Ḫāḳān-ı Çīn (18) gibi bir serverdür kimse ol māluŋ gencüŋ ṣaġışını bilmez. Ḳuluŋ, ḳardaşuŋ altun eyerlü atlaruŋ ana Faġfūr-ı Çīn gönderdi ve ḳalan begler (19) daḫı gelüp bir bir āferīn oḳudılar. Ḳamu mālı genci Pīrān’uŋ eline girdi. Yüz kere altmış deve yüki ḫazīne yüklendi. Çün Ḫotan’dan ol mālı çıḳarup (20) ḳabż eyledi, anuŋ üzerine bir aġır çeri cemʿ oldı ki yėr, ol çeriyi getürmekden incinüp yılduzlar şümār ėtmekden ʿācizdür. Çün bunuŋ (21) gibi ḫaber geldi şāha, ol āmān isteyü gelmiş pīllerin kīn istemege berkidüp hep İrānīlerle gėrü döndiler. Çün Efrāsiyāb ol ḳatına (22) yıġılan leşkerle Ḫotan’dan göçdi, yüregi ṭolu derd olup bu kīn isteyici çeri ile Ḫotan’dan Keyḫüsrev üzerine yüz dutdı. Çün (23) Keyḫüsrev ol leşkerden āgāh oldı, bir nece kişi yola ḳaravul gönderdi. Buyurdı Gūderz oġlı Ferhād’a ve İrān sipeh-dārına ki: “Siz (24) rāz ve rāyıla bunda ṭurup dün ü gün yollara gözci ve ḳaravul ḳoŋ, gözleydür. Bunlar senüŋ leşkerüŋdür. Çün iş düşe başuŋa (25) arḳa ve yardım olalar. Bu Tūrānīlerden eger bir kimse göresiz ki azdan çoḳdan bir kere kendü şehriyārın ana fi-l-ḥāl iki ayaġından başı aşaġa (4a) (1) ber-dār eyle. Ol kimse ki bī-renc ola ana sen daḫı renc ėrürme. Bu leşkerüŋ ve gencüŋ üzerine pās-bān ol.” dėdi. Daḫı perde-sarāy (2) ḳapusından ṭabl ve kūs dögülüp Hindī çākerler ırġandı ve nefīr çalındı. Anuŋ gibi bu çeri çıḳdı, Geng şehrinden. Ay ve gün (3) ceng ėtmege ārzū eyledi. Çün şehirden biraz ayırtlaşdı ṣaf baġlayup Efrāsiyāb’uŋ peygārına yürüdi. Çeri çekdi, iki leşkerüŋ (4) aralıḳ yėri iki menzil ki ḳaldı. Cihān-dār gönderüp gerden-keşleri ḳatına ḳıġırdı. Böyle dėdi ki “Bu gėce yėrlü yėrüŋüzden deprenmek ḫoş (5)

Benzer Belgeler