• Sonuç bulunamadı

A. KURGULAMA TEKNİĞİ ve ÖGELERİ

4. Anlatım Teknikleri

4.4. Simge

4.4.3. Müzik

Tanpınar, “Yahya Kemal ve Türk Musıkisi” başlığıyla yayımlanan, İstanbul Radyosu’nda yaptığı bir konuşmada, romanlarında da sıklıkla adı geçen bestelere nasıl bir önem atfettiği ortaya çıkar:

Türk musıkîsi üç büyük eser etrafında gelişmesini yapar. Abdülkadir-i Merâgi’nin artık hiç dinleyemediğimiz Segâhkâr’ı, Itrî’nin Nevâkâr’ı (isterseniz buna Mevlânâ için yazdığı Na’t’ı da ilave edersiniz; yahut birinden birini tercih edersiniz) ve Dede Efendi’nin Ferah-fezâ Ayini. Bu üç eser yumuşak çizgiler medeniyetinin sade üç ayrı tarafını vermezler; bütün bir tarihi de verirler. Her şeyi bulmuş gibi

30 Başka bir dünyaya geçiş kapısı olarak ayna motifinin kullanımına, Lewis Carroll’a ait Alice Harikalar Diyarında öyküsünün ikinci kitabı olan Through the Looking Glass’ta rastlıyoruz.

görünen birincisinde garib bir tokluk ve ve arkaizm sadece bir özelliği gösterir.

Itrî’de eşyanın yerli yerine oturduğu kurulmuş ve kendisini de idrak etmiş bir âlemle karşılaşırsınız. Klasik bir sanattan beklenen her şeyle beraber. Üçüncüsünde bir inkıraz devrinin bütün acısı, batan bir güneşin son ışıklarına benzeyen Nevâkâr, bu üç eserin arasında bir merkez gibidir. (YG:359)

Müzik, kültürel bir sembol olarak yoğunlukla kullanılır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Hayri İrdal’ın baldızının berbat sesine ve müzik konusundaki cehaletine rağmen beğenilen bir “muganniye” oluşu, müzikte olduğu gibi kültürde de yaşanan çöküş ve zevksizleşmeyi anlatır. Bu durum Hayri İrdal’ın baldızından çok, onu beğenip alkış tutan toplumun kültürel çöküşünün eleştirisidir.

Sahnenin Dışındakiler’de, Tevfik Bey’in, mütareke yıllarında Boğaz’ı saran her çeşitten müziğe ve bunun simgelediği işgal atmosferine tepkisini gazel ve şarkılar söyleyerek göstermesi, böylelikle onları susturması da bu türden bir kullanıma örnek oluşturur.(SD:198)

Müziğin simgesel kullanımından bahsederken, “Mahur Beste”ye değinmek gerekir. Mahur Beste, sadece aynı adı taşıyan romanda değil, "Huzur" ve "Sahnenin Dışındakiler"de de devam eden bir motif; adeta kurgunun akışını sezdiren bir simge olarak yer bulur.

Örneğin Sahnenin Dışındakiler’de, Cemal’i, onun Sabiha’yı sevdiğini bile bile evlendirmek isteyen Sakine Hanım, ona şöyle der:

İçinden geçen şeylerin hepsini biliyorum. Kimi sevdiğini, ne düşündüğünü, ne halde olduğunu… (…) Ben elli senedir bu işler içindeyim. Aileni ise çocukluğumdan beri tanıyorum, sizin ailede ümitsiz aşk ananedir. Fakat Talât Beyin hikâyesi malûm!

Böyle şeylerden fayda çıkmaz. Ömrünü harcarsın! “Mahur Beste” de her zaman yazılmaz! İstersen seni evlendireyim. (SD:68)

Mahur Beste içinde geçmişin gölgelerini taşır; ümitsiz aşkın, nesiller boyu devam edecek bir yazgının simgesidir. Kurguda, bu bestenin girdiği yerler sözkonusu yeni kişilerin de, Mahur Beste’ye kaynaklık eden talihsiz ve ümitsiz aşkın, acı ve kederin çemberine girdiklerini ima eder. Bu, Behçet Bey, Cemal ve Mümtaz için böyledir. Beste üç roman arasındaki tematik devamlılığın da kurucularındandır.

Cemal, “Behçet Beyden bütün çocukluğum boyunca dinlediğim bu güzel eser, sanki talihimin aynasıydı”, der. (SD:158) Henüz bir çocukken bu besteyi dayısından isteyen Nuran da, benzer bir talihi yaşayacaktır.

Mahur Beste, Talat Bey'in, karısının kendisini terk etmesi üzerine Neşati'nin

bir gazelinden yaptığı bir bestedir.31Huzur’da şöyle anlatılır:

Mahur Beste küçük ve kısa şeklinde insanın tenine yapışan o acı çığlıklardan biriydi. Eserin kendi macerası da garipti. Talat Bey'in karısı Nurhayat Hanım, Mısırlı bir binbaşı ile sevişerek kaçınca Mevlevi muhibbi olan Talat Bey bu eseri yazmıştı.

Hakikatta tam bir fasıl yapmak istiyordu. Fakat tam o esnada Mısır'dan gelen bir dostu Nurhayat Hanım'ın ölümünü haber vermişti. Daha sonra ise bu ölümün eserin bittiği geceye tesadüf ettiğini öğrenmişti. Mümtaz'a göre Mahur Beste ,Dede'nin bazı beste ve semaileri gibi, Tab'i Efendi'nin bayati yürük semaisi gibi hususi yürüyüşü olan, insanı büyük manasında kaderle karşılaştıran bir parçaydı.(H:56)

Beste, Sahnenin Dışındakiler ve Huzur’da daha geniş yer bulur, bir aldatma hikâyesinden, kaybetme korkusuna temsil ettiği “yasak şeyler” anlatılır. Örneğin Mahur Beste romanındaki Behçet Bey’in karısının Dr. Refik’le aşkını simgeler. Bu simge öylesine güçlüdür ki, Huzur’da, Behçet Bey’in genç kadının ölüm döşeğinde Mahur Besteyi mırıldandığını duyunca ağzına eliyle birkaç defa vurmuş, belki de böylece bu ölüme sebep olmuş olduğu söylentisi geçer. (H:56) Yine Huzur’da, anlatıcı, besteyi “aşkın, ölümün garip ve zalim terkibi” diye tanımlar.(H:110) Simgelediği şeyler bununla da sınırlı değildir Mahur Beste’nin. Nuran, yeni aldığı Debussy plaklarını dinlemek üzere kendisini davet eden Mümtaz’a aradaki engel ve sorunlar nedeniyle tereddütle giderken, anlatıcı “Debussy'yi, Wagner'i sevmek ve Mahur Beste'yi yaşamak, bu bizim talihimizdi” der.(H: 142)

Müzik kültürün temel taşı ve kimliğin kurucu unsurlarından biri olarak çok önemsenir. Mümtaz, eski musıkimize meraklıdır. Kayıt altına alınmadan kaybolan eserler için üzülür. Plakları bulabilip bulamadığını soran Sabih’e şöyle cevap verir:

-Buldum. Ama biraz eski. Fakat asıl bilmediklerimiz, hiç tanımadığımız parçalar var! İhsan ki bu işe o kadar meraklıdır, o halde mevcudun yüzde birini bilmiyoruz, diyor. Biri çıksa da şunları tanıtsa, notaları neşredilse, diskleri yapılsa,

31 Mahur Beste, mahur makamında yapılmış en ünlü beste olan ve Mesut Cemil yönetimindeki fasılca taş plağa okunan Eyyubi Bekir Ağa'nın "bir âfet-i mehpeyker ile nüktelerim var" sözleriyle başlayan bestesi değildir ancak Tanpınar’ın romanını Bekir Ağa'ya adamış olması, aslında gerçek besteden etkilendiğini ve esinlendiğini gösterir. Kaynak: Abacı, Tahir, Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Müzik, s.

65-66

hulasa, şu piyasa musıkisinden bir parça kurtulsak! Düşün bir kere, Dede gibi bir adamı yetiştirmişsin, Seyid Nuh, Ebubekir Ağa, Hafız Post gibi adamlar gelmiş, muazzam eserler vermişler. Benliğimizin bir tarafı yapılmış. Sen farkında değilsin;

ruh açlığı içindesin. Felaket şurada; bugünkü nesil ortadan çekildi mi, çoğu ezbere olan bu eserler kaybolacak. Mesela tek başına Münir Nurettin'in bildiklerini düşünün.

(H:79)

Müzik, “biz”in aynası, bizi yapan şeylerin bir halitasıdır: “İstanbul peysajı, bütün medeniyetimiz, kirimiz, pasımız, güzel taraflarımız, hepsi musıkide”dir. (H:170) Bir mecliste Tevfik Bey’den Itri’nin Nevakar Bestesini, ardından da Mahur Beste’yi dinleyen İhsan, “İşte buyuz...” der, “Bu Nevakar'ız. Bu Mahur Beste'yiz, bunlara benziyen nice nice şeyleriz! Onların içimizdeki yüzleri, bize ilham edecekleri hayat şekilleriyiz. Yahya Kemal, bizim romanımız şarkılarımızdır, diyordu, hakkı da var.”(H:243-244) Mümtaz’la Nuran, “ferahfezayı, acemaşiranı, beyatiyi, sultaniyegahı, nühüftü, mahuru tercih ederler”, “bunlar asıl ruh iklimleri”dir.

(H:148) Müzik, hem roman kişilerini, hem de onların birer temsilcisi olduğu “biz”in resmini tanımlamaktadır.

Mevlevilik geleneğinin eski müziğimizin kurucu unsurlarından olması, aynı şekilde Bektaşiliğin müziğe yansımaları, müzik ile felsefe ilişkisini ortaya koyar. Bu ilişki Tanpınar tarafından son derece dikkatle vurgulanmaktadır.