• Sonuç bulunamadı

2. DEBÛSÎ VE GAZZÂLÎ’NİN DELİLLERDEN HÜKÜM ÇIKARMA

2.3. MÂNAYA DELÂLETİNİN AÇIKLIĞI VE KAPALILIĞI BAKIMINDAN

2.3.2. Müfesser ve Muhkem

138

olmak üzere ikiye ayırmıştır. Lakin Gazzâlî, Şâfiî’nin bu görüşüne katılmayarak nassın te’vil kabul etmeyen lafız olduğunu söylemiştir.571 Dönemin şartları ve Gazzâlî’nin Bâtınîliğe karşı verdiği mücadeleden sonra, bu görüş daha iyi anlaşılmaktadır. Nitekim Bâtınîler nasların açık mânalarını kabul etmeyerek, aşırı yorum ve te’villere yönelmişlerdir. Gazzâlî bu sebeple bâtınî te’villerin câiz olmadığını ve dinî bakımdan bu te’villerin hiçbir değerinin olmadığını belirtmiştir. Ayrıca hakiki te’vilin bile kesin bilgi ifade etmeyip, sadece zannî bilgi olduğunu zikretmiştir.572

139

Bazen de kelamın açıklanması, mâna yönünden olabilir. Bu da mânanın, istiâre yollarından birinin kullanılması sebebiyle gizli kalmasıdır. Ancak delalet yoluyla, kendisinden gizlilik kaldırılmış ve mânası açıklanmıştır. Veya yine mânasının, zâhir olması sebebiyle olabilir. Lakin kendisi bir delil sebebiyle, te’vile ihtimal etmektedir.

Ancak tefsir ile te’vil ihtimali kapatılmıştır. Hatta kendisi için bir ihtimal bulunmadığından ve bir delille te’vil ihtimali de kapandığından, anlaşılma bakımından nastan daha üstün bir durumdadır. Örnek olarak “Melekler, Âdem’e secde ettiler.”576 âyeti gösterilebilir. Bu isim, topluluk için zâhirdir. Lakin kendisinin, başka bir mânaya da delalet etme ihtimali bulunmaktadır. Ancak âyetin devamında “bütün hepsi” lafzıyla tefsir edildiğinden dolayı, başka bir mânaya delalet etme imkânı kalmamıştır.577

Müfesserin hükmü; nasta geçen mânaya tam anlamıyla inanılması ve kendisinin başka bir mânaya delalet etmeyeceğinin kesin olmasıdır.578 Müfesser tahsis ve te’vil ihtimaline kapalı olmasıyla beraber, neshi kabul edebilen bir amelî hükümle alâkalıysa, o zaman nesih ihtimali mevcuttur.579

Hanefîler dışındaki usulcülerin, müfesser için tanımlar yapmış olduklarına rastlanmaktadır. Bununla beraber mütekellimîn âlimlerinin eserlerinde müfesser, Hanefî mezhebindeki gibi geniş bir şekilde kullanılmamıştır. Bazıları müfesseri, “tefsire ihtiyacı olup, kendisiyle alâkalı tefsir vârit olmuş lafız” anlamında tarif etmişlerdir.580

Mütekellimîn usul eserlerinde, lafızların delâletinin açıklık derecesi genellikle, nas ve zâhir şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Nas, Hanefîler’deki müfesser karşılığına denk gelmektedir. Anlamını şu şekilde tarif etmişlerdir: mânasına kesin olarak delâlet eden ve başka ihtimal bulunmayan lafza müfesser denir.581

Muhkem sözlükte, bozulmalar karşısında korunmuş ve sağlam kılınmış mânalarına gelmektedir. Fıkıh usulünde muhkem, açıklık bakımından en üst düzeyde

576 El-Hicr, 15/30.

577 Debûsî, Taḳvîmü’l-edille, s. 116-117.

578 a.g.e. , s. 117.

579 es-Serahsî, Uṣûl, C. I, s. 165.

580 İbn Fûrek, Ḥudûd fi’l-uṣûl, nşr. Muhammed es-Süleymânî, Beyrut: 1999, s. 147; İbn Hazm, el-İḥkâm, Beyrut: 1405/1985, C. I, s. 43; Bâcî, İḥkâmü’l-fuṣûl fî aḥkâmi’l-uṣûl, nşr. Abdullah Muhammed el-Cübûrî, Beyrut: 1409/1989, s. 48.

581 M. Edîb Sâlih, Tefsîrü’n-nuṣûṣ fi’l-fıḳhi’l-İslâmî, Beyrut: 1404/1984, C. I, s. 222-224; Zekiyyüddin Şa‘bân, İslâm Hukuk İlminin Esasları, trc. İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara: 2004, s. 376; mübeyyenin nasla eş anlamlı kullanımı için bk. Gazzâlî, el-Müstaṣfâ, C. I, s. 345.

140

olan lafızdır. Kur’an âyetlerinde ki, müteşâbih ve muhkemten maksadın ne olduğu konusunda farklı açıklamalar da bulunulmuştur. Bu açıklamaların başlıcaları şu şekildedir;

a) Muhkem, başka açıklamaya ihtiyaç duyurmayacak kadar delâleti açık olandır.

Ayrıca muhkem, bir tek mânalı olup te’vile ihtiyacı olmayandır. Zira muhkem, delâletinin açıklığı sebebiyle ne kastedildiği anlaşılabilendir.

b) Muhkem farzları, helâl ve haramları bildirendir. Hem iman edilen, hem de amel olunandır. Yine mensuh olmayan ve kendisi neshetme durumunda bulunandır.

Muhkem hakkında, Debûsî şunları söylemektedir: Muhkem, değişim ihtimali bulunmayan bir delil sebebiyle kendisinden kastedilen mâna kesin olarak anlaşılan lafızdır. Bu yüzden muhkemin hükmü, neshe ihtimali olmayan bir delil ile mevcut olmaktadır. Nitekim bu sayılan sebeplerden dolayı, muhkem anlaşılma ve açıklık bakımından müfesserin üstündedir. Çünkü müfesser, te’vil ihtimali olmasa bile neshi mümkün olan lafızlardandır. Meselâ “Muhakkak ki Allah, her şeyi bilendir.”582 âyeti, muhkeme örnek olarak gösterilebilir.583

Muhkem, ayrılması mümkün olmayan daimi bir vasıfla ve akılla kavranılabilen bir delille sabit olmuştur. Bundan dolayı Allah Teâlâ muhkemâtı, “Ümmü’l-kitâb” diye yani kendisine müracaatın vacip olduğu asıl şeklinde isimlendirmiştir. Muhkemin hükmüyse, müfesserin hükmü gibidir. Ancak şu kadar var ki, muhkemin neshedilme ihtimali yoktur.584

Gazzâlî’de diğer mütekellimîn usulcüler gibi, muhkem konusunu müstakil bir başlık altında ele almamıştır. Gazzâlî muhkem konusunu, daha farklı bir bakış açısıyla müteşâbihle birlikte incelemiştir. Kendisinin, muhkem hakkındaki görüşleri şu şekildedir: 585

Kur’an’ı Kerim’de, müteşâbih ve muhkem mevcuttur. Zira Allah Teâlâ, “O, sana Kitap’ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın

582 El-Ankebût Sûresi, 29/62.

583 Debûsî, Taḳvîmü’l-edille, s. 117.

584 a.g.e. , s. 117.

585 Gazzâlî, el-Müstaṣfâ, C. I, s. 106.

141

anasıdır. Diğerleri de müteşâbihdir”586 buyurmuştur. Bu âyetin anlamında ihtilaf edilmiştir. Şayet âyet hakkında Hz. Peygamber’in bir beyanı yoksa dil bilimcilerin bilgisine göre açıklanması gerekmektedir. Bazı âlimler âyetteki “müteşâbih” sözü ile kastedilenin sure başlarındaki hurûf-ı mukattaa, “muhkem” sözü ile kastedilenin de bunların dışındaki diğer âyetler olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu görüş, lafzın yapısı bakımından uygun değildir. Aynı şekilde bazıları muhkemin, derin ilim sahibi olanların bilebildiği şeyler olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca muhkemin helal ve haram gibi konularla, alâkalı olduğu da belirtilmiştir. Ancak bu görüşler uygun olmayıp, hatta en son görüş diğerlerinden daha da doğruya uzaktır.587

Gazzâlî’ye göre muhkemin doğru olan iki anlamı bulunmaktadır. Birincisi;

hiçbir şekilde kendisinde ihtimal söz konusu olmayacak derecede mânası açık olan söz anlamındadır. Müteşâbihte ise, bazı ihtimaller söz konusu olmaktadır. İkinci anlamsa, zâhire göre veya hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir te’vile göre doğru bir anlam ifade eden sözdür. Lakin bu mânada ki muhkemin karşılığı müteşâbih değil, karışık ve fasit olan mânadır.588

Muhkem konusunda ortaya konan görüşlerin, fıkıh çevrelerinde gelişen tartışmalardan kaynaklanan bir arka planı da bulunmaktadır. Bir kısım âlimler, tevâtüren nakledilmemesi gibi sebeplerle dilin muhkem olmadığını ve lafızların mânalarının muhkemliklerini, aklî delillerden aldığını iddia etmişlerdir. Bu sayılan sebeplerden ötürü müteşâbihin, te’vil edilmesinin lazım olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimler, dilin tamamıyla olmasa da kısmî olarak mütevâtir derecesinde olduğunu ve te’vil etme de nassın zâhirine göre hareket edilmesinin gerektiğini savunmuşlardır.589

Günümüze ulaşan usul eserleri arasında, ilk olarak Cessâs muhkemin tarifini yapmıştır. Kendisine göre muhkem, birden fazla mânaya ihtimalli olmayan sözdür.

Cessâs’tan sonraki Hanefî usulcüler muhkemi; yaptıkları lafız ayrımında hafî, müşkil, mücmel, müteşâbih ve zâhir, nas, müfesser, muhkem başlıkları altında incelemişlerdir.

Bu tasnif fıkıh usulü eserleri arasında, ilk defa Taḳvîmü’l-edille’de görülür. Daha

586 El-Âl-i İmrân Sûresi, 3/7.

587 Gazzâlî, el-Müstaṣfâ, C. I, s. 106.

588 a.g.e. , C. I, s. 106.

589 Kādî Abdülcebbâr, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, nşr. Adnân M. Zerzûr, Kahire: 1969, s. 1-39; İbn Kayyim el-Cevziyye, eṣ-Ṣavâʿiḳu’l-mürsele, nşr. Ali b. Muhammed Dahîlullah, Riyad: 1418/1998, C. II, s.

632 vd.

142

sonraki Hanefî âlimleri bu ayırımı korusalar da, içeriği tam mânasıyla muhafaza mümkün olmamıştır. 590

Mütekaddimîn âlimlerin taksîminde, lafızların birbirini kapsaması caiz iken, müteahhirîn âlimlerinin yaptığı ayrımda her kavramın sınırları daha aşikâr hale gelmiştir. Bununla beraber Fahreddin er-Râzî’den sonra bazı usulcüler, muhkemin zâhir ve nassı kapsadığını söylemişlerdir. Genel olarak cumhurun zâhir anlayışı, Hanefîler’deki nas ve zâhire denk gelmektedir. Kendilerinin nassa bakışları da, Hanefî mezhebindeki müfessere karşılık gelmektedir. Ancak cumhurun müteahhirîn usulcülerine göre, muhkem Hanefî mezhebindeki nas, zâhir ve müfesseri kapsamına alacak kadar geniş bir terimdir.591