• Sonuç bulunamadı

Meydan muharebelerinde sayısı az olanın veya mevkii taarruza müsaade etmeyenin müdafaaya çekilmesi zaruridir. Müdafaa vaziyeti özellikle tabur cenginin ortaya çıkması ve yaygınlık kazanmasıyla daha müreccah hale gelmiştir. Dönem savaşlarında yapılan ilk işlerden birisi de metrisler hazırlamak ve tahassun-gâhlar

76

“Nehr-i Râbe’nin berü tarafında ve öte tarafında kırk dokuz aded kal’a ve palanka ve cezîre ve şehir ve varoş, kimi harb, kimi istîman ile dâhil-i havza-i hükm-i sutân-ı muzaffer-cüyûş olub…” (Raşid, 1282/1: 407). Ordunun Viyana üzerine yürüyüşünü anlatırken geçen bu ibare Habsburg hududuna girişten itibaren ilk alınan yerlerden bahsetmektedir. Çok uzun sayılamayacak bir mesafede ne kadar meskûn mahal bulunduğunu Raşid’in bu ifadesinde de görmek mümkündür. Keza “bî-hisâb palanka ve varoş ve köyler olub…” ifadesi de yerleşimin sıklığını göstermektedir. (Raşid, 1282/1: 408).

oluşturmak olarak görülür. Sadece meydan muharebelerinde değil, artık kale muhasaralarında da metrisler hem müdafiiler hem muhâcimler tarafından hazırlanmaktaydı. Elmas Mehmet Paşa’nın Zenta mağlubiyeti öncesinde Titel kalesini fethetmesini anlatırken Raşid; “düşmen-i dîn metrisleri zabt olunub iki-üç saat kadar anda olan küffar ile müdâvele-i edevât-ı cenk ve peykâr olundukdan sonra… kal’a-i mezbûre dahî feth olundu…” şeklinde nakletmektedir. (Raşid, 1282/2: 410). Buradan da anlaşılmaktadır ki kalenin ön kısmına surlardan hariçte olmak üzere metrisler kazılarak bir ikinci istihkâm hattı oluşturulmuştur. Bunlar da ani, süratli, kuvvetli ve beklenmedik zamanlarda yapılabilecek hücumlara karşı bir tedbir mahiyetindedir.

Meydan muharebelerinde de arabalar, hendek, zahire, palanga gibi manilerle setler teşkil edilip hücum hızı kesilmeye çalışılmıştır. Bunların hazırlanmasına mevcut istihkâm sınıfları kifayet etmediğinden sipahinin de eline kazma kürek alması lüzumu doğmuştur. Koçi Bey Osmanlının istihkâmcı vazifesi gören Yörüklerinin iş görmediğini söyleyip tenkit ederken, “Taife-i mezburun kârı metris kazmak ve top ve tüfeng hizmetin itmek idi. Erbâb-ı timar bu makule kullukda olmayub ve ellerine kazma ve kürek almayub cenk ve harbe hâzır ve âmâdeler idi.” demektedir. (Koçi Bey, 2007: 208). Burada artık sipahinin de kazma kürek işlerinde çalışmaya icbar edildiğinden yakınmaktadır. Şikâyete sebep olan husus esasında Yörüklerin iş görmemelerinden ziyade istihkâma ihtiyacın günden güne artmasıdır. Bundan ötürü sipahi de artık acele taraftan hazırlanması gereken metrislerin inşasında çalışmaktadır.

Yine de sipahiden önce bu tip hizmetlerde başka zümrelerin istimal edildiğini de görmek mümkündür. Rabe Nehri muharebesinde (Sen Gotar) 1664’de nehrin düşman orduları tarafında olan yakasına geçmek için köprü hazırlama ve gerekli istihkâmı oluşturma işlerinde yeniçerilerin vazifelendirildiği belirtilmektedir. (Raşid, 1282/1: 79). Sipahi ancak bunların muhafazası ile vazifelidir. Nitekim karşıdan Habsburg askerinin hücumu vaki olunca atlarını nehre sürüp cenge tutuşmuşlardır.

Sipahinin metris, köprü ve palanga inşası gibi işlerde istihdamı düşmanın henüz uzakta olduğu ve aceleten bir tedarik görülmesi gerektiği haller için caridir. Ki bu türlü vaziyetlerde orduda sınıf ayrımı gözetmeksizin gayret beklenir.

Meydanlarda istihkâmların bu derece revaç bulması ve yaygınlaşmasıyla artık süvarinin baskın verip düşmanı dağıtma fırsatı daha az eline geçecektir. Evliya Çelebi Macar Kralı I. Rakoczi’yi bir meydanda muhasara etiklerinde Macarların aldığı tertibatı anlatırken; “tabur hendeklerinden taşra iki kat hendek dahi kazub cereyân eden nehr-i (…) hendek içinden akıdub hendekler önüne nice yüz bin hurde kuyular kazub etraflarına çarh-ı felekler şaranpav parmaklıklar ve nice kere yüz bin arabaların tekerleklerin yere dökmüş ve çalıları ve nice kere yüz bin dallı ve budaklı dıraht-ı müntehâları paçarız içün yere dikmiş ve beş yerde asma cisrler edüb etraf-ı tabura onbir yere dağlar gibi topraklar yığıp tabya-i azimler inşa eyleyüb her tabyaya kırkar ve ellişer balyemez toplar koyub her canibinde havan kumbaralar hazır eylemiş ve hendeklerden taşra püskürme barutlu lağımlar atmış” diye tarif etmektedir. (Evliya, 2001/5: 73). Tarife bakılırsa üç kat hendekli, etrafı kuyular ve toprak yığınları üzerine saplanmış kazık mânialarla çevrili, araba tekerleri ağaç ve çalı çırpıyla takviye edilmiş, beş asma köprülü, her biri kırk elli topu barındıran on bir burç-tabyalı, havan toplu bir tabur hazırlanmıştır. Bahsedilen istihkâmat birçok kale kadar metin ve aşılması zor bir hale büründürülmüştür. Şu haldeki bir yerde yapılacak muharebe elbette ki biline geldiği şekliyle bir meydan muharebesi olmayacaktır. İster istemez sipahi atını süratle meydandaki hasmının üstüne sürme imkânını kaybetmeye başlamıştır. Buna mukabil sipahinin yoğun şekilde tüfek kullanmaya başladığı görülür. Bu da demektir ki hin-i hacette sipere girmekteydi. “Top ve tüfenk ve humbaralarla nâre-feşân cenk ve harb olmağla”… (Raşid, 1282/2: 133). Artık savaşlarda ateşli silah hâkimiyeti -hususan muhasaralarda- daha net görülmektedir. Sipahi de artık metrise girip, tüfek atmaya başlamıştı.

Elbette ki bu usuller sipahinin süvariliği ile mecz olmamaktadır. Lakin savaşların da çehresi değişmeye başlamıştır. 17. asrın sonlarında artık ordunun üçte ikisinin piyade askerden müteşekkil olması ve meydan muharebelerinde doğrudan mücadelenin azalması sipahiyi de yeni ve farklılaşan savaş usullerine intibak etmeye mecbur etmiştir. Fakat bu asırda halen tüfeğin ve diğer ateşli silahların etkinliği yeterli değildi. (Emecen, 2010: 61). Nihai neticeyi halen tüfek namlusu değil kılıç namlusu tayin ediyordu. Onun içindir ki bu dönemde halen tüfenkendaz hatlarının gerisinde atları eyerli bekleyen sipahileri görmek mümkündür. (Evliya, 2001/6: 192).

Benzer Belgeler