• Sonuç bulunamadı

Kutadgu Bilig'in Nüshaları

2.1. KURAMSAL BİLGİLER

2.1.4. Kutadgu Bilig

2.1.4.1. Kutadgu Bilig'in Nüshaları

Kutadgu Bilig’in bundan sonraki tarihi de önemlidir. Kitabın yazıldıktan bir süre sonra unutulduğu veya çok dar bir çevrenin yararlanılmasında kullanıldığı anlaşılıyor.

Eserin kıymetini takdir eden zümreler tarafında Kutadgu Bilig iki defa tarihin karanlık perdesi arkasından aydınlığa çıkarılmıştır. Her iki defasında da esere eklenmiş olan ön sözler, bunları yazanların fikir seviyelerini gösterdiği gibi, bu çevrelerin eser hakkındaki görüşlerini de içermektedir…. Yusuf Has Hacib kendi eserini kısa fakat veciz bir şekilde sunmuştur (bkz. beyit 350-2):

kitaba atı urdum kutadgu bilig kutadsu okıglıga tutsu elig

sözüm sözledim men bitidim bitig sunup iki ajunnu tutgu elig kişi iki ajunne tutsa kutun

kutadmış bolur bu sözüm çın bütün (“ Kitap adını Kutadgu Bilig koydum

okuyana kutlu olsun ve elinden tutsun.

Ben sözümü söyledim ve kitabı yazdım;

Bu kitap elini uzatıp her iki dünyayı da tutan bir eldir, kişi her iki dünyayı da devletle elinde tutarsa kutlu olur bu sözüm doğru ve dürüsttür”) (Arat, 2008: 32-33).

Kutadgu Bilig, mesnevi tarzında yazılmış bir siyasetnamedir. Eser, 6645 beyitten oluşmaktadır. Yusuf Has Hacib’e ait olmayan bir mensur ve 77 beyitlik manzum bir mukaddimede Yusuf Has Hacib ve eseri hakkında kısaca bilgi verilir.

Eserin günümüze kadar ulaşan nüshaları vardır. Bunlar Viyana, Kahire ve Fergana nüshalarıdır (Arat 1991:XXX-XLI; Ercilasun, 2006: 295).

2.1.4.1.1. Herat (Avusturya / Viyana) Nüshası

“İlk ortaya çıkan nüsha Herat’ta (kuzeybatı Afganistan) 1439’da çok kötü bir Uygur yazısıyla yazılı (185 + 5 sayfa, 915 beyt) nüshadır” (Dilaçar, 1995: 38).

Kutadgu Bilig’in zamanımızda ilk bilinen ve dolayısıyla bu eser üzerindeki çalışmalara esas oluşturan nüshası Herat nüshasıdır ki Arap harfleriyle yazılmış bir nüshadan Uygur harflerine çevrilmiştir. El yazmasını çoğaltan kişinin oldukça işlek yazabilecek bir şekilde Uygur alfabesine vâkıf olduğu görülüyor. Nüsha çok özensiz yazılmıştır ve belli başlı bir kütüphane ya da kişi için yazılmış olmaktan çok müsvedde olarak tasarlanmış olsa gerektir. Birçok defa beyitlerin mısralarının yerleri değiştirilmiş, sözcük ve satırlar atlanmış, bazen de birkaç satır tekrar edilmiş ve sonra yanlışlığın farkına varılarak mısralara mu’ahhar-mukaddem veya ong-sol sözcüklerinin eklenmesiyle düzeltilmiş, eksik satırlar satır üstüne yazılmış ve fazladan yazılmış olan satırlarsa özensiz bir şekilde üzerinden çizilerek iptal edilmiştir. Bu nüshaya esas oluşturan Arap harfleriyle yazılmış nüshanın da pek düzgün olmadığını gösteren işaretler vardır…. Arap harfleriyle yazılmış olan esas nüshada noktaların bulunmaması veya bunların karışık olmasından ileri gelen yanlışlar da Herat nüshasında oldukça önemli bir toplam oluşturmaktadır. Yazmayı kopyalan kişi herhalde Kutadgu Bilig’in metninin pek iyi okuyamamış ve Uygur harflerine çevirirken anlamlarını bilmediği ve özellikle de vokal işaretsiz olan sözcükleri çoğunlukla kendi düşüncesine göre okumuş veya onların yalnızca şekillerini aktarmıştır. Bazı sözcüklerin altına anlamlarını kaydetmeye gerek görmesinden ve böyle yaparken bazen yanlışlıklara düşmüş olmasından da metnin artık kendisi tarafından da pek iyi anlaşılmadığı görülmektedir.

Yazmayı kopyalayan kişinin de nüshaya getirdiği en büyük yeniliklerden biri de bir kısım sessiz harflerle seslilerin okunuşunda kendi telaffuzunu esas tutmuş olmasıdır (Arat, 2008: 37-38).

Kutadgu Bilig’in diğer nüshaları arasında imla, okunuş ve anlayış açısından en değersiz nüshasının ilk önce bulunuşu ve dolayısıyla da ilk çalışmalara esas teşkil edişi Türk dilbilgisi için bir talihsizlik olmuştur. Bu ilerlemiş araştırmaların seyrini Mısır nüshasının meydana çıkması da ne yazık ki değiştirememiştir (Arat, 2008: 38).

Herat nüshası, 185: tükendi kutad-gu (bilig) kitabı tırıh sekiz (yüz) kırk üç yıl-ta koy yıl muhar(r) em ay-nıngtört-i herü-te (“Kutadgu bilig kitabı sekiz yüz kırk üç tarihinde, koyun yılında, muharrem ayının dördünde Herat’ta tamamlandı”) ve daha tam

olan 189: tıeıh sekiz yüz kırk üç-te koy yıl ahır-ı muha (r ) remay-nıngtörtyangı-sıherü şehrin-te bildilti (“sekiz yüz kırk üç tarihinde koyun yılının sonunda, muharrem ayının dördünde Herat şehrinde yazıldı”) kayıtlarından anlaşıldığı gibi 4 muharrem 843’te (17 Haziran 1439) kopya edilmiştir. Eserin sonuna (1861-1893) eklenmiş olan 38 beyitlik bir kasidenin 37. beyitindeki

bu kar-asayiladag-ım ev –(v)el adım ol hasan hemüçünçi el-kabım şemz açtı rab hikmet kanı

bilgisinin elyazmasını kopyalayan kişiye ait olduğu kabul edildiği takdirde, kendisinin Hasan Kara Sa‘il (?) Şems adını taşıdığı, gerek bu kasidesinden ve gerek kasidenin sonuna eklenmiş olan iki beyitten anlaşıldığı gibi, edebiyatla uğraşan ve bir dereceye kadar kalem kullanmayı da bilen biri olduğu düşünülebilir. İkinci tarih kaydından sonra güzel bir sülüsle, Farsça yazılmış olan rubainin kendisine ait olması şüphelidir (Arat, 2008: 38-39).

Herat nüshası önce Tokat, oradan da 1474’de Fenarioğlu Kadı Ali tarafından İstanbul’a getirilmiş; Fatih’in hocası Hayreddin Efendinin ismiyle anılan Cuma mescidi mollalarından Hoca Hacı Dellal, bunu komşusu Nalbant Hamza’dan satın almıştır.

Seneler sonra, Joseph von Hammer-Purgstall 1796 yılında diplomat olarak İstanbul’da bulunurken, sahafların bilğisizliginden yararlanmış ve bu çok kıymetli nüshayı yok pahasına satın alarak, Viyana Saray kütüphanesine vermiştir (Dilaçar, 1995: 14-15).

2.1.4.1.2. Kahire (Mısır) Nüshası

Arap harfleriyle yazılı olan bu nüsha (5800 beyt), 1896’da Kahire Hidivlik Kitaplığının Alman müdürü Dr. Moritz tarafından ortaya çıkarılmış, W. Radloff bundan hemen faydalanmıştır. Türk Dil Kurumu, Kahire’deki büyülelçiliğimizin aracılığıyla bu yazmanın 1943’te tıpkıbasımını (14+392 s.) yayımlamıştır (Dilaçar, 2005: 39).

Arat’ın verdiği bilgiye göre (2008: 42), Hidiv (bugünkü Kral) kütüphanesi düzenlenirken bodrum kata atılmış olan dağınık kitap ve sayfa yığınları gözden geçirildiği sırada Kutadgu Bilig’e ait parçalar toplanarak bir araya getirilmiş ve böylece birçok tesadüfün de yardımıyla bu önemli nüsha kaybolmaktan kurtarılmıştır.

Radloff’un verdiği bilgiye göre, bu nüshanın sayfaları 35-36 cm büyüklüğünde, satırları 18,5 cm uzunluğunda ve satır araları 1,5 cm genişliğindedir. Yazısı açık ve okunaklı bir nesih ile yazılmıştır. Nüshanın başında ve ortalarında bazı sayfalar

rutubetin etkisiyle zedelenmiş, geri kalan büyük bölümüyse iyi korunmuştur. Kitabın bulunması sırasındaki durumdan da tahmin edilebileceği gibi nüshanın bazı kısımları zayi olmuştur; 16. (beyit 73-453), 24. (587-646), 36. (836-971), 72. (1504-1562), 272.

(4579-4610), 374. (6245-6303), 377. (6352-6417) ve 392. (6632-6645) sayfalardan sonra gelen kısımlar nüshada eksiktir. Nüsha çok dikkatle yazılmış, atlanılmış sözcük ve beyitlerin yerleri işaret edilerek sayfa kenarına eklenmiş olduğuna bakılırsa, nüsha yazıldıktan sonra tekrar karşılaştırılmış olmalıdır (Arat, 2008: 42).

Nüshanın baş sayfasında ve sayfanın yarı genişliği kadar büyük ve içi süslü bir daire içinde okıgılsilig sözleri ve bu dairenin üst ve alt kısımlarında güzel bir sülüs ile el-emiriyeti’l-ecelliyeti’l-kebiriyeti’l-‘izziyeti ‘izze’d-din aydemirü’d-devadarü’n-nasıri ibaresi yazılmıştır. Burada zikredilen Ay-Demir, Nasır’ın (693-741=1293-1341) memlüklerinden (kullarından) olup derece derece devâdârlığa yükselmiş, Halep ve Trablus naipliğinde bulunmuş ve sonra Mısır’da başkumandan olmuştur. Adil ve mütevazi olarak nitelendirilen bu Ay-Demir, yetmiş yaşını geçmiş olduğu halde 762 (1361) veya 776 (1374) yılında ölmüştür. Bu nüshanın ’İzze’d-Din Ay-Demir ed-Devadar’dan bir süre için İlbuga el-Hasaki’l-Çerkesi’nin eline geçtiği anlaşılıyor (Arat, 2008: 43).

2.1.4.1.3. Fergana (Özbekistan / Taşkent) Nüshası

445 sayfalık ve 6095 beytlik bu nüsha da Arap harfleriyle yazılıdır ve nüshaların en yetkinidir. 1914’te Zeki Velidi (Togan, 1891-1970), bunu Türkistan’ın Fergana ilinin Nemengâh şehrinde bulmuş ve onu Ruslara tanıtmıştır. Bu el yazması bir aralık ortadan yok olduktan sonra, 1924’te Buharalı öğretmen Fıtrat tarafından yine bulunmuş ve bir yazı ile Taşkent’te bir kez daha tanıtılmıştır. 1934 yılında Sovyet Bilimler Akademisi bu yazmanın fotokopisini Türk Dil Kurumuna armağan etmiş, kurum da bunun tıpkıbasımını 1943’te yayımlamıştır (24+447 s.). Bu yazma şimdi Taşkent’te bulunmaktadır (Dilaçar, 1995: 39).

Özbekistan İlimler Akademisi, Ebu Reyhan Biruni adlı Şarkinaslık Enstitüsünde 1809 kayıt numarası ile saklanan Kutadgu Bilig, kütüphane kayıtlarında nadir el yazmalar arasında saklanmaktadır…. Arap yazılı bu fontta eserin diline “Uygur dili”

denilmiştir. Yani eserin Uygur Türkçesi ile yazıldığı belirtilmiştir (Üşenmez, 2009:

569).

Nüsha baş ve son kısımlarından eksiktir. Bu nedenden olsa gerek eserin niçin, nerede, kim tarafından yazıldığına dair bilgiler de nüsha içerisinde mevcut değildir.

Fıtrat eserin sülüs hattı ile yazıldığı görüşünden hareketle bunun yaşadığı devirden yaklaşık 500 yıl önce yazılmış olabileceğini tahmin etmektedir ( Üşenmez, 2009: 571).

Arap yazısı uzmanı olan Moritz (bkz. Ungar. Jahrb., göst. yer.) ise Arap harflerinin bu biçimlerinin İran’da VI. (XII.) asırda meydana geldiğine, bu biçimin Suriye ve Mısır’da Eyyubiler (569-650=1174-1252) döneminde kullanılmış olduğuna, fakat üç noktalı p, j ve g harflerinin VI. asırda İran’da henüz kullanılmayıp bunlara ancak VII. asırda tek tük rastlandığına işaret ederek, Fergana nüshasının, Mısır nüshasına göre daha eski bir döneme ait olduğunu, belki de VII. asırda yazılmış olabileceğini tahmin etmektedir. Bununla birlikte Moritz’in eserin yalnızca tek bir sayfasının incelenmesine dayanan bu fikri, kendisinin de haklı olarak kaydettiği gibi kesin değildir.… Nüshanın bulunduğu yere ve ithaf edilen hükümdarın ismini taşımasına bakılırsa, bunun Doğu Karahanlıları gelenek ve tarihin daha canlı olarak korunduğu bir dönem ve merkezde yazılmış olması muhtemeldir (Arat, 2008: 41).

Herat ve Mısır nüshalarında başta düzyazı önsöz, bunun arkasında uyaklı önsöz, ondan sonra babların fihristi ve nihayet asıl Kutadgu Bilig metni gelmektedir. Fergana nüshasındaysa uyaklı önsöz yoktur; düzyazı önsözden sonra babların fihristi ve ardından eserin metni başlar. Düzyazı önsöz ile babların fihristi aynı sayfada bulunduğuna göre uyaklı önsözü içeren kısmın sonradan düşmüş olmasına ihtimal verilemez. Eğer uyaklı önsöz, herhangi bir şekilde sonradan kaybolmuşsa bunun ya düzyazı önsözden önce veya babların fihristinin sonunda bulunmuş olduğu düşünülebilir. Nüshanın ilk sayfası zedelenmiş (tıpkıbasımdaki ilk sayfa nüshaya ait değildir ve sonradan, Mısır nüshasına göre doldurulmuştur) ve sonunda 445. sayfadan sonra 6232-6645. beyitleri içeren, yaklaşık otuz sayfalık bir kısım eksiktir. Bu iki sayfa dışında nüsha çok iyi korunmuştur (Arat, 2008: 41-42).