BÖLÜM 3: MUHTELİFU’R-RİVÂYE’DE YER ALAN İHTİLAFLAR VE
3.1. Naslara Dayalı İhtilaflar ve Örnekleri
3.1.1. Kur’an Nasslarına Dayalı İhtilaflar
3.1.1.3. Kur’an-ı Kerim’in Vaz Edilişine ve Kıraatlere Dayalı İhtilaflar
Kur’an, nazım ve mananın birlikte ismidir. “Nazım”, manaya delalet eden ibareler, “mana” kastedilen şey1 yani lafızların delalet ettiği muhtevadır. Fakihler nazım ve mananın birlikte mi yoksa yalnız manaya mı Kur’an denildiği konusunda ihtilaf etmişlerdir.2
Ayrıca fakihler arasındaki ihtilaf sebeplerinden biri de kıraat ihtilafıdır. Hz. Peygamber’den mütevatir olarak gelen kıraatler, ictihad edilen hükümlerdeki ihtilafın bir sebebi olmuştur. Üzerinde icma olan yedi ve on kıraatten birinde bulunan bir okuyuş ile herhangi bir fıkhî konunun temellendirilmesinde bir sakınca bulunmamakadır. Sahih olup şöhret bulmayan bir kıraat için de aynı şeyi söylemek mümkündür ancak buna dayalı olarak verilen hüküm tartışmaya açıktır.3
Usulcüler, fakihler ve başkaları mütevatir olarak ulaşmamış olan şâz kıraatin Kur’an olmadığı konusunda icma etmiştir. Namazlarda ve ibadet maksadıyla okunmaz, ancak bazı fıkhî meselelerin çözümünde ve Arap dilinde şahid olarak kullanılabilir, bu maksatla tedvini yapılabilir ve kitaplarda nakledilebilir.4 Kur’an’ın aslından olmadığı halde sahabe tarafından tefsir maksadıyla ayetlerin arasına yazılan ancak bazı kimseler tarafından Kur’an’ın aslıymış gibi zannedilen kelime ve cümlelerden oluşan müdrec kıraatleri de şâz tanımı içinde değerlendirmek gerekir.5 Hanefilere göre bu rivayetler
1 Cürcânî, et-Ta’rifât, s. 242.
2 Hınn, İslam Hukukunda Yöntem Tartışmalar, 269; Ayrıca bkz. Serahsî, Usul, I, 281-282; Buhari,
Keşfü’l-esrar, I, 72-74.
3 Birışık, Kıraat İlmi ve Tarihi, s.144; a.mlf. “Kıraat” DİA, XXV, 431. Ayrıca bkz. Erdoğan, “Kırâat Farklılıklarının Hüküm Çıkarmada Etkisi”, Ku’ran ve Tefsir Araştırmaları IV, s. 395-405; Zerkeşî,
el-Burhan, I, 326-327.
4 Suyûti, el-İtkân, I, 254.
Kur’an’dan değilse bile Hz. Peygamber’den rivayet edilen bir haberdir ve amel edilmesi gerekir.1
(1) Farsça Kıraat
Kur’an’ın yalnız “mana” mı yoksa “mana” ve “nazm”ın birlikte ismi mi olduğu konusundaki farklı yaklaşım imamların Farsça kıraat meselerinde ihtilaf etmelerine sebep olmuştur. Nitekim Ebu Hanife’ye göre Farsça Kur’an okumak, Cuma namazında hutbenin Farsça okunması ya da namazda teşehhüdün Farsça yapılması caizdir. İmameyne göre ise Arapça okumaya gücü yeten için caiz değildir. İmameyn görüşlerini Kur’an okumanın mutlak olarak emredildiği ve Kur’an’ın “Arapça nazm”ın ve “mana”nın birlikte ismi olduğu gerekçesine dayandırmışlar ve delil olarak “Onu Arapça
bir Kur’an kıldık”2 ve “apaçık Arapça diliyle”3.ayetlerini zikretmişlerdir. Ebu Hanife ise Kur’an’ın “lafız” dağil sadece “mana” olduğunu belirtmiş ve “O, şüphesiz daha
öncekilerin kitaplarında da vardır”4 ve “Şüphesiz bu, önceki kitaplarda da vardır”5 ayetlerini zikretmiştir. Devamında ise ayette zikredilen “önceki kitaplar”da bu nazmın ve dilin olmadığı vurgulanmış, İmameyn’e cevap verilmiştir. Zikrettikleri “Onu Arapça
bir Kur’an kıldık” ayeti için Arapça dilinin Kur’an’a mahsus olmasını gerektirmediği
belirtilmiştir. Ayrıca başka bir ayet zikredilerek verilen cevap temellendirilmeye çalışılmıştır. Şöyle ki “Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik” ayeti zikredilerek, bu ayette de hükmün Arapça diline mahsus olmadığı belirtilmiştir. Eğer hüküm Farsça olsaydı onunla hükmedilir ve böylece başka bir hükme gerek kalmazdı.6 Kur’an isminin mana ve nazmın birlikte ismi olup olmamasından kaynaklandığı görülen bu ihtilafta, mezhepte tercih edilen İmameyn’in görüşü olmuştur. Ebu Hanife’nin Kur’an yalnız manaya verilen isimdir” görüşünde olduğuna, Ebu Hanife’nin de alimlerin çoğu gibi Kur’an’ın hem nazım hem mana olduğu görüşünde olduğu ancak 1 Bkz. Serahsî, Usul, I, 281. 2 ez-Zuhruf 43/3. 3 eş-Şuarâ 26/195. 4 eş-Şuarâ 26/196. 5 el-A’lâ 87/18. 6 Ebu'l-Leys, Muhtelifu'r-rivâye, I, 80-82.
nazmı gerekli bir rükun saymadığı şekline cevap verilmiştir.1 Muhtelifu'r-rivâye’de ise mezhepte esas olan görüşe göre tercihte bulunulmamış, Ebu Hanife’nin zikredilen görüşü doğrultusunda İmameyn’e cevap verilmiştir.
(2) Kadın Hayızlı İken Eşlerin Birbirine Yaklaşması
Kıraat farkı ile ilgili ihtilafa Züfer ile Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (Ashâbu’s-selâse) arasında zikrdilen mesele örnek gösterilebilir. “Sana hayızdan
soruyorlar, de ki o bir ezadır, onun için hayız zamanı kadınlardan çekilin ve temizlenene kadar onlara yanaşmayın”2 ayetinde zikredilen ( ﻬﻄﻳنﺮ ) lafzında “ta” (ط) harfini Züfer şedde ile okumuştur. Bu şekilde okunduğunda kelime yıkanarak temizlenme anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Züfer, kocasının karısına yakınlaşabilmesi için karısının hayızdan sonra gusletmesini şart koşmuştur. Şafiî’nin de aynı görüşte olduğu belirtilmiştir. Ashâbu’s-selâse’ye göre ise eğer kadının hayız müddeti on gün ise kanın kesilmesi ile kadına yaklaşılması helal olur, on günden daha az ise üzerinden tam bir namaz vaktinin geçmesi gerekir. “ta” (ط) harfi tahfif (şedesiz) ile okunduğunda (نﺮﻬﻄﻳ) lafzı hayızdan çıkma anlamına gelmektedir. Dolayısıyla iki kıraat iki ayet gibi olmakta ve iki kıraat ile amel edilmesi gerekmektedir. Züfer gusletmeye hamletmiş, Ashâbu’s-selâse ise hayzın bitmesine hamletmiştir. Müellif sahih olanın her iki okuma şekli ile amel etmek olduğunu belirtmiştir. Kadının hayız müddeti on günden az olduğuda şeddeli kıraat, on gün olduğunda ise şeddesiz kıraat ile amel edilir.3
Zikredilen iki kıraat de sahihtir. Nitekim Nâfi’, Ebu Amr, İbn Kesîr, İbn Âmir ve Hafs rivayetine göre Âsım, şeddesiz olarak okumuşlardır. Şeddeli okuyanlar ise Hazma, Kisaî, Halef, ve Ebu Bekir Şu’be rivayetine göre Âsım’dır.4 Zikredilen meselede kıraat farklılığı delil olarak kulanılmıştır. Züfer şeddeli kıraati esas alarak kadının gusletmesini şart koşmuştur. Ashâbu’s-selâse ise şeddesiz kıraati hayzın sona ermesi anlamına hamletmiş ve bu durumda, iki kıraati esas alarak gusletmeden ilişkiye girilmesini hayzın
1 Buhari, Keşfü’l-esrâr, I, 78. 2 el-Bakara 2/222.
3 Ebu’l-Leys, Muhtelifu’r-rivâye, I, 312-313. 4 Kurtubî, el-Câmi' li-ahkâmi'l-Kur'ân, III, 486.
on gün sürmesi ve on günden az ise üzerinden tam bir namaz vaktinin geçmesi şartlarını ileri sürerek cevaz vermiştir.1
Ebu'l-Leys, Bustanu’l-arifiîn adlı eserinde kıraat farkları ile ilgili iki görüşü yer almıştır. Biri, Allah Teala’nın her iki kıraati de zikretmiş olduğu, diğeri ise tek kıraati zikredip iki şekilde okunmasına izin verdiği şeklindeki görüşüdür. Sonra orta yolu tercih etmiş ve eğer birinin tefsiri diğerinden farklı ise cem edileceğini, Muhtelifu'r-rivâye’de de geçtiği gibi, iki kıraatin iki ayet gibi olacağını ifade etmiştir. Ardından (نﺮﻬﻄﻳ ﻰﺘﺣ) ayetini örnek olarak zikretmiştir.2
(3) Yemin Kefareti Orucunun Peşpeşe Kazası
Şafiî yemin kefareti orucunun mutlak olarak üç gün olduğu görüşünü benimsemiştir. Yani Şafiî’ye göre peşpeşe veya ayrı ayrı tutulabilir. Hanefiler ise peşpeşe olmasını şart koşmuşlardır. Şafiî peşpeşe lafzının zikredilmediğini belirterek “üç gün oruç tutar”3 ayetini delil getirmiştir. Hanefiler ise zikredilen ayetin “üç gün peşpeşe oruç tutar” şeklindeki İbn Mesud kıraatini esas almışlardır. İbn Mesud’un kıraatinin Hz. Peygamber’den gelen bir rivayet olması hususunda bir ihtilafın olmadığı, dolayısıyla bu kıraat ile amel edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca meşhur haber olduğu için mutlak lafzı takyid edebileceği de zikredilmiştir.4
Hanefiler şâz kıraati delil olarak almışlar ve Kur’an ise bağlayıcıdır, değilse de Hz. Peygamber’den yapılan bir rivayettir anlayışından hareket etmişlerdir. İbn Mesud’un bu ziyedeyi Hz. Peygamber’den tefsir olarak duymuş olması ve Kur’an zannetmesi muhtemeldir. Bu durumda bu rivayet haber mertebesinde olur ve derecesi Hz.
1 Fiil şeddesiz olması halinde fiilin kendiliğinden olmasını ifade edeceği için kanın kesilmesi yoluyla temizlenme, şeddeli olması halinde ise fiil, kişinin kendi kesbi ile olduğuna delalet edeceğinden ayrıca yıkanarak da temizlenme anlamı vermiş olacaktır. Bkz. Erdoğan, “Kırâat Farklılıklarının Hüküm Çıkarmada Etkisi”, Ku’ran ve Tefsir Araştırmaları IV, s 403; Kurtubî, el-Câmi' li-ahkâmi'l-Kur'ân, III, 488.
2 Bkz. Ebu'l-Leys, Bustanu’l-ârifîn, s.57; Suyûti, el-İtkân, I, 254. 3 el-Mâide 5/89.
Peygamber’in ayeti tefsiri derecesinden düşük olmaz. İkisi de hüccettir. Ayrıca kıraat mütevatir olarak sabit olmasa bile meşhur haber derecesindedir.1