• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’da Çok Anlamlılık

5. KUR’ÂN’I ANLAMANIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

1.3. KUR’ÂN’IN YORUMLANMASI

1.3.3. Kur’ân’da Çok Anlamlılık

Gazzâlî; nakil ve sema’ (işitme) ile öğrenilebilecek i’caz, izmar, hazf, tebdil, takdim ve tehir gibi konuları sıralarken ‘mübhem’ diye adlandırdığı; müşterek anlamlara gelen kelime ve harfler ve bunların Kur’ân’da kullanılması mevzuuna geniş bir şekilde değinmektedir.261 Bu başlık altında, Kur’ân’da çok anlamlılık olarak adlandırılan bu konu hakkında bazı açıklamalarda bulunulduktan sonra Gazzâlî’nin örnek getirdiği mübhem lafızlar ile ilgili bilgiler verilecektir.

258 el-Gazzâlî, İhyâ, C.I, s. 827.

259 el-Gazzâlî, İhyâ, C.I, s. 837.

260 el-Gazzâlî, İhyâ, C.I, s. 827.

261 el-Gazzâlî, İhyâ, C.I, s. 833-838.

71 1.3.3.1. Çok Anlamlılık Kavramı

İslâm Hukuk Usulcülerinin ‘lafz-ı müşterek’ kavramı ile ifade ettikleri çok anlamlılık için tefsir usulünde ‘vücûh’ terimi kullanılmıştır.262 Gazzâlî’nin ‘mübhem’

kelimesini kullandığı bu ifadelerden maksat Kur’ân’da bir kelimenin birbirinden farklı birçok anlamda kullanılmasıdır. ةلاصلا - ةملأا - ميمحلا kelimeleri çok anlamlı kelimelere örnek olarak verilebilir. İşte Vücûh ilmi Kur’ân ilimlerinin, bu kelimeleri konu edinen bir alt disiplinidir.263 Bu alanda bilinen ilk telif Ebü’l-Hasen Mukātil b. Süleymân’ın (ö.

150/767) Kitâbu’l-vücûh ve’n-nezâir adlı eseridir. Daha sonra bu alanda birçok eserler yazılmıştır.264

Birçok âyette Kur’ân’ın Arap dili üzerine indiği belirtildiği265 için Kitab’ı anlamak bu dilin yapısını ve özelliklerini bilmekten geçmektedir. Fussilet sûresi’nin 44.

âyeti,266 Kur’ân’ın nazil olduğu toplumun fertlerinin Kur’ân dilini çok rahatlıkla anladığının bir kanıtıdır.267 Kur’ân, dönemin şair ve ediplerini bile hayran ve hayrette bırakacak derecede Arap dilinin en beliğ ve fesih özelliklerini taşımasının yanında

“sıradan kelimelere dinî ve ahlakî içerikli muhtelif anlamlar yüklemek sûretiyle dile yepyeni kavramlar da kazandırmıştır. Sözgelimi mü’min, müslim, kâfir, münafık gibi kelimeler anlam değişikliğine uğrayan kelimelerden birkaçıdır.”268 Buradan hareketle, kelimelerin anlamı üç katmanlı bir yapıya bürünmektedir: Kelimenin Arapça anlamı, kelimenin o dönemde kullanılan anlamı ve Kur’ân’ın kelimeye kattığı anlam. Ancak her kelime bu şekilde çok katmanlı değildir. Yani Kur’ân her kelimesine yeni bir anlam yüklemiş değildir. İşte Vücûh ilmi bu çok katmanlı kelimeleri ortaya çıkarmak için ortaya çıkmış bir Kur’ân ilmidir. Kur’ân’ı anlamak için bu kelimeleri ve Kur’ân tarafından bunlara yüklenen farklı manaları bilmek gerekmektedir. Mehmet Okuyan’a göre bu yeni manaların tespiti ancak Kur’ân’ın metinsel bütünlüğü içerisinde yapılabilir:

262 Sabri Türkmen, “Arapçada Çok Anlamlılık ve Kur’ân’ı Kerim”, Diyanet İlmi Dergi Kur’ân Özel Sayısı, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2012, s. 543.

263 Mehmet Okuyan, Kur’ân-ı Kerim’de Çok Anlamlılık, İstanbul, Düşün Yayıncılık, 2013, s. 36.

264 Şahin Güven, Kur’ân’ın Anlaşılması ve Yorumlanmasında Çokanlamlılık Sorunu, İstanbul, Denge Yayınları, 2005, s. 190.

265 Yûsuf 12/2, Ra’d 13/37, Nahl 16/103, Tâhâ 20/113, Şu’ara 26/195, Zümer 39/28, Fussilet 41/3, Şûrâ 42/7, Zuhruf 43/3.

266 “Eğer biz onu başka dilde bir Kur’ân yapsaydık onlar mutlaka, ‘Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?’ derlerdi.”

267 Okuyan, a.g.e., s. 50. Ayrıca bkz.: eş-Şâtıbî, a.g.e., C. II, s. 381.

268 Okuyan, a.g.e., s. 52.

72

“Gerek tek tek kelimelerin içinde bulundukları cümlelerde ifade ettikleri anlamların tespiti, gerekse Kur’ân’ın dil sistemi içerisinde kazandıkları yeni anlamların keşfedilmesi, Kur’ân’ın metinsel bütünlüğü içerisinde mümkün olmaktadır. Sözgelimi, Şu’ara sûresi 19. âyette Firavun’la Hz. Musa arasında geçen diyalogda Firavun Musa’ya şöyle hitap etmektedir: “Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankör (kâfir) birisin”. Hiç şüphesiz Firavun, “Sonunda yapacağını yaptın.” Sözüyle Hz. Musa’nın Mısırlı birini öldürmesini kast etmekte; “sen kâfirlerden birisin” ifadesiyle de Hz. Musa’nın nankör olduğunu dile getirmektedir. Çünkü bir önceki âyette Firavun, Hz. Musa’ya çocukken kendisini büyüttüğünden ve onun yıllarca yanında kaldığından bahseder. İşte bu metinsel bağlamdan, Firavun’un Hz. Musa’ya söylediği “sen kâfirlerden birisin” ifadesindeki el-kâfirin “kâfirler” kelimesinin “nankörler” anlamına geldiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Esasen bu anlam kelimenin sözlükteki asıl anlamıdır. Çünkü k-f-r kelimesi lügatte “örtmek” anlamına gelmektedir.

Nitekim tohumu toprağa ekip üzerini örttüğü için çiftçiye de kâfir denilmiştir.

İşte, söz konusu âyette de Firavun, kendisine yaptığı tüm iyilikleri bir çırpıda silip attığı ve yok saydığı zannıyla “nankör” anlamında kâfir kelimesini kullanmıştır. Buna karşın, Kur’ân, kâfir kelimesine “Allah’ın birliğini inkâr eden” şeklinde teknik bir anlam daha yüklemiş ve çoğu yerde de bu kelimeyi bu anlamda kullanmıştır. Şu halde bir kelime Kur’ân’ın her âyetinde aynı anlamda kullanılmamakta, aksine âyetten âyete, bağlamdan bağlama başka birtakım anlamlar daha kazanabilmektedir.”269

1.3.3.2. Gazzâlî’de Çok Anlamlı Kelime Örnekleri

Gazzâlî, mübhem lafızlar ifadesi bağlamında “ئش - şey”, “نيرق - karîn”, “ةملأا - ümmet” ve “حورلا - ruh” gibi kelimelerin ve “هب - bihî” gibi harflerin çok anlamlı bir yapıya sahip olduğunu vurgulamakta ve bu kelimelerin âyet ve hadiselerdeki değişik kullanışlarına örnekler getirmektedir. Gazzâlî’nin örnek getirdiği ve âyetlerde geçen bu çok anlamlı kelimelerden bir kısmı şunlardır:270

a. “ئش - Şey” kelimesi:

1. “Allah size şunu misal verir: Başkasının malı olan ve hiçbir şeye gücü yetmeyen bir köle ile…”271 Bu âyette ‘şey’den kasıt ‘nafaka’dır.

2. “Allah şu iki adamı da misal verir: Biri dilsiz olup hiçbir şeye gücü yetmeyen ki, efendisine bir yüktür.”272 Bu âyette ‘şey’den kasıt ‘adalet ve istikametle emir’dır.

3. “Eğer beni izleyeceksen, bana bir şey sormayacaksın.”273 Bu âyette ‘şey’den kasıt ‘Rububiyete ilişkin sıfatlar’dır.

269 Okuyan, a.g.e., s. 58.

270 el-Gazzâlî, İhyâ, C.I, s. 833-836.

271 Nahl 16/75.

272 Nahl 16/76.

73

4. “Yoksa onlar bir şey olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendi kendilerinin mi yaratıcılarıdırlar?”274 Bu âyette ‘şey’den kasıt ‘Yaratıcı (Halik)’dır.

b. “نيرق - Karîn” kelimesi:

1. “Yanındaki/yakınındaki (karînuhu): ‘Her zaman benimle olan işte budur’

diyecek.”275 Bu âyette ‘karîn’den kasıt ‘müvekkel melek’dir.

2. “Yanındaki/yakınındaki (karînuhu): ‘Rabbimiz! Ben onu azdırmadım fakat o derin bir sapıklık içinde idi’ diyecek.”276 Bu âyette ‘karîn’den kasıt ‘şeytan’dır.

c. “ةملأا - Ümmet” kelimesi:

1. “Kuyunun başında sürülerini sulayan bir ümmet buldu.”277 Bu âyette

‘ümmet’ten kasıt ‘cemaat/topluluk’tur.

2. “Gerçek şu ki, İbrahim başlı başına bir ümmetti, Allah’a itaatkârdı.”278 Bu âyette ‘ümmet’ten kasıt ‘bütün iyilikleri kendinde toplamış örnek bir insan’dır.

3. “Biz atalarımızı bir ümmet üzere bulduk.”279 Bu âyette ‘ümmet’ten kasıt

‘din’dir.

4. “Eğer onların cezasını belirli bir ümmete kadar ertelesek hemen ‘onu tutan mı var?’ derler”280 ve “bir ümmetten sonra hatırladı.”281 Bu âyetlerde ‘ümmet’ten kasıt ‘müddet, zaman’dır.

Gazzâlî bu âyetler dışında ‘ümmet’ kelimesinin ayrıca; Arap Dilinde ‘boy, pos’ ve

‘anne’, “biz Hz. Muhammed’in ümmetiyiz” dediğimizde ‘uymak, tabi olmak’ ve

“kıyamet gününde Zeyd b. Amr b. Nüfeyl tek bir ümmet olarak haşrolunacaktır”282 hadisinde ise ‘münferit bir dine sahip’ anlamlarında kullanıldığını belirtmektedir.

Gazzâlî tefsir yapacak kişi için bu lafızları bilmenin önemini şöyle vurgulamaktadır: “Mesela kişi, ‘ümmet’ kelimesinden meşhur olan ‘bir peygambere

273 Kehf 18/70.

274 Tur 52/35.

275 Kaf 50/23.

276 Kaf 50/27.

277 Kasas 28/23.

278 Nahl 16/120.

279 Zuhruf 43/22.

280 Hûd 11/8.

281 Yusuf 12/45.

282 el-Gazzâlî, İhyâ, C.I, s. 836.

74

uyanlar’ manasını anlar, gönlü yalnız ona meyleder ve öylece tefsir eder. Başka yerde görür yine aynı manayı verir ve bu hususta nakledilen diğer manaları araştırmaz. İşte yasak olan budur, yoksa Kur’ân’ın esrarını anlamaya çalışmak hiçbir zaman yasak değildir.”283