5. Kulların Fiilleri
5.1. Kulların Fiillerinin Yaratılması
Nesefî, Tebsıratü’l-edille adlı eserinde insanların, kulların fiilinin gerçek sebebinin kim olduğu konusunda ihtilaf ettiklerini ifade etmektedir. Buna göre, Cehm b. Safvân (ö. 128) ve cebrî görüş sahipleri kulun kendine ait bir fiili olmadığını söylemektedirler. Nesefî, bunun dışında kalan fırkaların fiili kula nispet ettiğini, yalnızca İmam Eş‘arî’nin
398 İsa b. Abdullah b. Muhammed b. Mani‘ el-Hümeyrî, el-Kalâid fi tahriri’l-ferâid fîmâ beyne’l-Eşa‘ira
ve’l-Mâtürîdîyye mine’l-ihtilâf ve’l-fevâid, Beyrut: Dâru’l-ahbab, 2009, s. 157.
96
Allah’ın hakiki fail olması ile beraber kulun da müktesip ve âmil olarak isimlendirildiği, dolayısıyla ona fail denemeyeceği görüşünü atfetmiştir.400
Nesefî, kulların fiillerini yaratmaları hususunda mezhepler arasındaki ihtilafları belirttikten sonra Eş‘arî’nin kesb tesmiyesine de değinmiştir. Ona göre her ne kadar meselenin özünde Eş‘arîler ve Mâtürîdîler arasında ihtilaf olmasa da Eş‘arîler, kulun makdûrunu onun fiili veya yaratması (halkı) değil, kesbi olduğunu iddia etmişlerdir.401
Nesefî’ye göre bu bakış açısı, Hacc Suresi 77. Âyette geçen, “Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye varın, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ki kurtulabilesiniz” ve benzer âyetlerdeki Allah’ın kula nispet ettiği fiili, Eş‘arî’nin kula nispet etmeye çekinmesi mânasına gelmektedir. Nesefî, tüm dilbilimcilerin ve aynı zamanda tüm kelâmcıların fiili kula nispet ettiklerini hatta Eş‘arî de dahil olmak üzere tüm kelâm âlimlerinin kitaplarındaki bu bölümü “kulların fiillerinin yaratılması (halkı)” şeklinde isimlendirdiklerini ifade etmektedir. Hal böyleyken Nesefî, Eş‘arî’nin ve tüm takipçilerinin, kitaplarında “Kulun Fiilinin Yaratılması” başlığı altında kendi verdikleri ismi tekrar vermekten çekinerek kesb isimlendirilmesine gitmelerini bir çelişki olarak görmektedir.402
Nesefî, Eş‘arî’nin bu görüşünü Bergûs lakabıyla anılan Ebû İsa Muhammed b. İsa’dan403 aldığını ancak bu görüşün hakikatinin mânada değil sadece lafızda ihtilaf içerdiğini ifade etmektedir.
Görüldüğü üzere Nesefî, kulların fiillerine verilen isim hususunda önce Eş‘arîler'i eleştirmiş sonra da bu meselenin aslında lafzî bir farklılıktan öteye gitmediğini belirtmiştir.404 Zira dikkatle ele alındığında görülmektedir ki, aslında iki mezhep de yoktan yaratma manasında Allah’tan başka bir yaratıcı olmadığında ittifak etmişlerdir. Bu bağlamda kula gerçek bir yaratma nispet etmek mümkün değildir.405
400 Nesefî, Tebsıra, II, 779.
401 Nesefî, Tebsıra, II, 846; Eş‘arî’nin bu görüşü için bkz. İbn Fûrek, Makalât, s. 91, 92. 402 Nesefî, Tebsıra, II, 846.
403 Hayatı hakkında çok fazla mâlumata rastlayamadığımız bu zât, Neccâriyye fırkasının kendisine nispet
edildiği Hüseyin Neccâr’ın avanesindendir. Bergûs, Neccâr’a bazı noktalarda ihtilaf etmiş ve kendi ekolünü kurmuştur. Ekolü, lakabına nispetle Bergûsiyye adını almıştır. Bkz. Bağdâdî, el-Fark beyne’l- firak, thk. Muhammed Osman el- Huşt, Kahire: Mektebetü İbn Sînâ, 1988, s. 184.
404 Ebû Azbe de bu meseleyi lafzî ihtilaf olarak değerlendirmiştir bkz. Ebû Azbe, er-Ravzatü’l-behiyye, s.
28.
405 Bu konuda detaylı bir karşılaştırma için bkz. Said Fûde, el-İhtilaf beyne’l-Eşaire ve’l-Mâtürîdîyye, s.
97
Bu bölümde zikre değer bir diğer husus da Nesefî’nin Eş‘arîler’e yaptığı eleştirinin hakikate mutabakatıdır. Nesefî’nin Eş‘arîler için “Kitaplarında kulların fiillerinin yaratılması” başlığı altında fiili kula nispet etmediklerini söylediğini daha önce zikretmiştik. Ancak araştırdığımız kadarıyla Eş‘arî’nin kulların fiillerinin yaratılması/halkı başlığı altında incelediğine rastlayamadık. Bununla beraber Bâkıllânî, et-Temhîd kitabında kullara fiilleri nispet ederken kimi zaman halk kelimesini kullanmıştır. İbn Fûrek de ilgili bölümün başlığında “fiillerin halkı” ifadesini kullanmıştır.406
Ancak burada belirtmemiz gereken husus Nesefî’nin sandığı gibi ortada bir çelişki olmadığıdır. Zira Eş‘arî’ye göre hakikat mânada fail olan Allah’tır. Bunun mânası da kadîm olan bir kudretle ameli, adem iken varlık sahasına çıkarmaktır.407 Kadîm kudret ile kulların fiilini Allah hakikî mânada yaratıyor olsa da hâdis kudretleriyle kullar bu fiili işlemektedirler ve buna da kesb denilmektedir. Fiillerin bu cihetlerine kesp denilmesinin sebebi Eş‘arî’ye göre işlemek (لعف) fiiliyle yaratmak anlamına gelen fiillerin (قلخ- عدبأ -ثدحأ-عرتخا vd.) aynı mânada olmasıdır.408 Böylelikle Eş‘arî’nin kulların fiillerini Allah’a nispet ile halk ve kula nispetle kesb olarak isimlendirmesi ve kitaplarında iki ismin de bulunması bir çelişki olmaktan çıkmaktadır.
Bundan sonra Nesefî, kulların ihtiyarları olmadan gerçekleştirdikleri zorunlu fiillerin durumuna temas etmektedir. Buna göre bu tarz fiiller kulun fiili olarak isimlendirilemez. Aynı şekilde bu fiiller, Allah’ın mahlûku mef‘ûlü veya fiili değildir. Bu fiillerin bir başkasının fiili olması da yanlıştır.409
Daha sonra Nesefî, Eş‘arîler’in bu konudaki görüşlerini beyan eder. Buna göre kuldan sâdır olan ve kulun ihtiyarı olmadan gerçekleşen bu fiiller, Allah’ın fiilidir. Dolayısıyla O’nun mef‘ûlüdür. Burada Nesefî, Eş‘arîler’e göre fiil ile mef‘ûlün aynı410 olduğuna dikkat çeker.411
Bir başka yerde Nesefî, Mu‘tezile’ye karşı bir itirazda bulunmaktadır. Buna göre onlar, hâdis fiil ile kadîm fiili eşit tutarlar. Zira onlara göre Allah’ın fiili de kulun fiili de
406 İbn Fûrek, Makalât, s. 90. 407 İbn Fûrek, Makalât, s. 91. 408 İbn Fûrek, Makalât, s. 91. 409 Nesefî, Tebsıra, II, 896.
410 Eş‘arî’nin bu görüşü için bkz. İbn Fûrek, Makalât, s. 90. 411 Nesefî, Tebsıra, II, 896.
98
yokluktan varlık sahasına çıkarmaktır.412 Ardından Nesefî, Mu‘tezile’ye karşı bu itirazı üzere onların vereceği cevapları zikreder ve sonrasında bu cevapları birtakım başka delillerle iptal eder.
Nesefî, işte bu münazaralar sırasında Eş‘arîler’e yöneltilen bir ithama karşı onları savunur. Buna göre Mu‘tezile “bize benzerlik ithamında bulunuyorsunuz ancak aslında siz Rabbinizin fiilinin aynısını yaptığınızı iddia ediyorsunuz” şeklinde bir itirazda bulunur. Buna binaen Nesefî, her ne kadar Eş‘arîler’in “fiil ile mef‘ûl birdir” şeklinde bir kabulleri olsa da onların, kulun hakikat mânada fail olmasını kabul etmediklerini beyan eder. Bundan sonra Mu‘tezile’ye, bu sebepten sizin onlar hakkındaki “siz Rabbinizin fiilini yapıyorsunuz” şeklindeki ithamınız doğru değildir der.413
Nesefî, hasımlarının başka bir itirazını daha inceler. Bu itiraza göre Ehl-i sünnet âlimleri bir fiili iki faile nispet ederek hataya düşmüş olurlar. Onlara göre eğer söz konusu görüş doğruysa bir sözün iki söyleyene nispeti de caiz olmak durumundadır.414
Nesefî, hasımların kendilerine yönelttikleri bu ilzamı geçersiz bulmaktadır. Zira onların mezhebine göre bir fiil iki faile nispet edilmez. Aksine fiiller, kula nispet edilir. Kulun fiili ise Allah’ın mef‘ûlüdür. Dolayısıyla bir fiil iki faile nispet edilmiş olmaz.415
Nesefî, bu ilzamın Eş‘arîler’e yöneltilmesinin de doğru olmayacağını bildirir. Zira Eş‘arîler de tek bir fiili iki faile nispet etmemektedirler. Bilakis onlar fiili yalnızca Allah’a nispet ederler. Kula nispet ettikleri ise bu fiilin kesbidir. Söz gelimi kulun konuşması onun kesbinin ismidir. Bu durumda onun konuşması Allah’ın fiili, ancak onun kesbi olur. Böylece herhangi bir kesbe verilen bütün isimler, kesbin sahibine nispet edilir. Örneğin bu kesb, darb fiiliyse; darib kesbi gerçekleştirene denir, yaratana değil. Aynı şekilde müteharrik olan, kendisinde hareket kesbi olan kişiye denir; onu yaratana değil. Tüm bunların hepsi tek bir mahalde gerçekleşir ve iki kişiye nispet edilmez. Buna mukabil Eş‘arîler’e göre fail nispeti yapılabilmesi için fiilin failde gerçekleşmesi gerekmez.416
412 Nesefî, Tebsıra, II, 886. 413 Nesefî, Tebsıra, II, 891. 414 Nesefî, Tebsıra, II, 910. 415 Nesefî, Tebsıra, II, 910.
99
Daha evvel de zikri geçtiği gibi Mu‘tezile ekolü kullar tarafından işlenen fiilleri yaratmak cihetiyle kullara nispet etmiş böylelikle kendi usullerine binaen Allah’ı şer bir fiil ortaya koymaktan münezzeh saymışlardı. Dahası bu ilke onların mezheplerinin esasını oluşturan beş temel esastan “adalet/adl” prensibi içinde değerlendirilmiştir. Onlar, böylelikle âdil bir Tanrı tasavvuru oluşturduklarını düşünmüşlerdir. Dahası onların kendilerine verdikleri isimde de bu prensibe vurgu yapılmaktadır. Zira Mu‘tezile ekolü kendilerine “ashâbü’l-adl ve’t-tevhîd”, “adliyye”, “ehl-i adl”, “ehl-i hakk” gibi isimler vermişlerdir.417 Ancak Ehl-i Sünnet uleması Mu‘tezile’nin bu görüşüne şiddetle karşı çıkmış, kulların yaratmaya güç yetiremediğini, dahası fiili Allah’a nispet etmenin ona şer nispet etmek mânasına gelmeyeceğini söylemişlerdir.
Nesefî de Tebsıra’da mezkûr görüşe karşı kendi delillerini sunarken Eş‘arî ekolün cevabından da faydalanmıştır. Buna göre Eş‘arîler, “zarar veren kişi kendisine verilen bir emri çiğnemedikçe şer bir fiil işlemiş olmaz” demişlerdir. Eş‘arîler’in bu konuda verdikleri misal ise şöyledir: Taammüden bir kişiyi öldürmek, onun küçük çocuğuna zarar vermek ve ona bir şer ilhak etmek sonucunu doğuracaktır. Ancak aynı kişinin bir kısas hükmü gereği öldürülmesi durumunda öldüren kişi şerir olmayacak ve bu çocuğa şer ilhak etmiş sayılmayacaktır. Her ne kadar iki durumda da zarar verme hali mevcut olsa da ilk durumda öldüren kişi şerirken ikinci durumda amirinin emrine itaat ettiği için fail kötücül olarak kabul edilmeyecektir. Aynı şekilde Allah Teâlâ da küfrü yaratmakla bir amirin emrini çiğnemiş olmadığı için bu fiiliyle şerir olmuş sayılmaz. Yine O, küfürden daha şer olan kâfiri yarattığı için de şerir olmaz. Zira O, bu fiiliyle bir başkasının emrini çiğnememektedir. Ancak kullar, yaratıcılarının emirlerini çiğnedikleri ve küfür fiilini işledikleri için şerir konumunda olurlar.418 Dolayısıyla Eş‘arîler’e göre kendisine emir verecek bir üst mertebe bulunmadığı ve böylelikle amirinin emrini çiğnemiş sayılmayacağı için Allah’ın hiçbir fiili herhangi bir surette şer olarak nitelenemez.
Nesefî burada Mu‘tezile’ye Eş‘arî ekolden cevap verdikten sonra kendi mezhebindeki cevabı da detaylandırmaktadır. Kısaca açıklamak gerekirse onlara göre Allah Teâlâ, nihayetinde övülecek bir sonuç veya bir hikmet ortaya çıkaracak fiiller
417 İlyas Çelebi, “Mu‘tezile”, DİA, XXXI, 391. 418 Nesefî, Tebsıra, II, 926, 927.
100
yaratması sebebiyle şer olarak nitelenemez. Allah’ın zahiren şer görünen fiillerinde de aslında bir hikmet taşıdığı için O’nun fiillerini de şer olarak nitelemek doğru olmaz.419
Görüldüğü üzere Nesefî, bu bölümde kesb isimlendirilmesinin iki ekol arasındaki farkının esasında lafzî bir ihtilaftan kaynaklandığını belirmiştir. Böylelikle onun taassup sahibi olmadığını söylemek mümkündür. Yine o, bu bölümde Mu‘tezile ile olan diyaloğunda kendi ekolünün konuya bakış açısı ve getirdiği cevap farklı olsa da Eş‘arîler’in de meseleye yaklaşımına da değinmiştir. Ayrıca o, hasımların Ehl-i sünnet’e yönelttikleri itirazları değerlendirirken Eş‘arîler adına da cevap vermiş, onları da bahsi geçen ilzamlara karşı savunmuştur.