• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: BULGULAR

2. Görüşme

2.2. Çiftçilerle Yapılan Görüşmeler

2.2.2. GAP ve Tarımsal Girdi Olarak Kimyasalların (Gübre ve İlaç)

2.2.2.3. Kimyasallar (Gübre ve İlaç) ve Çevresel Etkileri

ifadesinden de anlaşıldığı üzere katılımcı, var olan sorunların kaynağını tamamen kendisinin dışında aramaktadır. Katılımcının işaret ettiği “ekmeğin kokusunun olmayışının”, kullanılan kimyasallarla doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Oysa katılımcı, kimyasalların kullanılmasının zorunluluğundan bahsetmekte ve bununla beraber unluk buğdayı kendi ürününden ayırdığını ve bunun da ilaçlı, gübreli olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla burada duyumdan ibaret, kısmen bir bilgilenme bulunmakla beraber, uygulamada bu bilgilenmeden yararlanılmadığı ortaya çıkmaktadır. Üstelik

“kimyasallar zararlı; fakat üretim için kullanılması kaçınılmaz” anlayışı da burada yetersiz kalmaktadır. Örneğin “ekmeğin kokusunu” korumak amacıyla ticaret için yapılan üretimin dışında sadece hane ihtiyacı için küçük bir alanda gübresiz ve ilaçsız üretim yapılabilir. Fakat katılımcının bu yönde bir eğilime sahip olmadığı görülmektedir. Bu durum, diğer katılımcılarda da görülmektedir.

Ali, kimyasalların zararlarını genel tecrübelerinden bildiğini belirtmiştir.

“İnsana zararlı mıdır, bilmem; ama normalde zararlı olduğunu biliyorum. Ben biliyorum ama; burada çoğusu bilmiyor. Kimyasal olan her şey zararlıdır. Mesela koyunlar gübre yediği zaman ölüyorlar. Demek ki bunlar zararlı. Genel tecrübelerimizden biliyoruz. Eskiden beri söylenegelir kimyasal zararlıdır diye. Yoksa kimsenin gelip eğitim verdiği yok. Tamam zararlı ama mecbur kullanıyoruz. Böcek için zararlı ama; üretime faydalı. Kullanmazsan olmaz.”

Katılımcının kimyasalların zararları hakkında yeterli bir bilgisinin olmadığı görülmektedir. Kimyasalların insan sağlığı açısından birtakım riskler taşımasına rağmen bu konuda katılımcının bilgisi olmadığı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, kimyasalların zararları hakkındaki bilgisini “eskiden beri söylenegelir kimyasal zararlıdır diye” söylemine dayandırarak, bu konuda “gelenekçi” bir tutum sergilemektedir. Ayrıca “böcek için zararlı ama; üretime faydalı” ifadesi ise, “önemli olan böcek değil, üretimdir” anlayışını taşımaktadır. Bu yaklaşım ekonomik kazanç endeksli olup, çevresel açıdan bakıldığında insan-merkezli bir yaklaşım niteliğindedir.

Nebi, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Tabi gübre, ilaç zararlı; ama ben önce gübreyi serpiyorum, sonra suluyorum.

Böyle olunca fazla zararlı olmaz. Burada yaşayan herkes bunu bilir. Hepimiz birbirimizden öğreniriz. Gübre- ilaç, her şeyin tadını mahvetti. Yani tadı götürdü.

Mesela eskiden ekmek kokusu vardı. Şimdi hep gübre, hormon, suni oldu. Artık bedenimiz hormonlaştı. Bunlar işte hep bu gübreden, ilaçtan oldu. Domates de aynı.

Eskiden domatesi parçaladığın zaman domates kokusu gelirdi. Şimdi domatesin kokusu da yok. Adam daha büyük olsun diye kabağa karpuz aşısı vuruyor, yediğin karpuz, kabak gibi. Karpuzun da tadı yok. Artık hiçbir şey sağlıklı değil. Gübreyi, ilacı mecbur kullanıyoruz. Şimdi zararlıdır diye kullanmıyorum desem yalan olur. Ben de kullanıyorum. Doğrudur, benim yaptığım da doğru değil; ama bunlar (kimyasallar) olmadan ürün olmaz ki! Hasılat da önemli.”

Nebi de kimyasalların birtakım zararlarının olduğunu ifade etmkekte, hatta kimyasal kullanımının doğru olmadığını; fakat kimyasalların kullanılmaması halinde üretimin yapılamayacağını düşünmektedir. Fakat kendince geliştirmiş olduğu kimyasalların zararlarının azaltma yönteminin (Önce gübreyi serpiyorum, sonra suluyorum. Böyle olunca fazla zararlı olmaz) bilimsel açıdan bir doğruluğu bulunmamaktadır. Aksine, araştırmacılara göre kimyasallar sulu ortamda daha kolay bir şekilde çözülmekte ve hareket etmekte ve böylece de su kaynaklarına daha kolay bir şekilde karışabilmekte ve sonuçta besin zinciri yoluyla da canlı yaşamı açısından tehdit olabilmektedir (Avcı vd., 2005: 685, 692).

Fevzi de kimyasalların zararlarını bildiğini; fakat verim için kimyasalların kullanımının bir zorunluluk olduğunu belirtmiştir.

“Biliyorum tabi. Kimyasal olan mutlaka zararlıdır. İnsan için de zararlıdır, kuşlar için de zararlıdır. Sadece gübre de değil, artık tohum da zararlı. Mesela bizim ektiğimiz mısırın tohumu hibrittir (hybrid=melez). Ektiğinde ondan tohum alamıyorsun. Eh şimdi bu normal mi? Mutlaka zararlıdır. Valla bu bilgiyi hiçbir kurumdan almadım, eğitim falan da görmedim. İşte senin gibi dostlardan öğreniyoruz, televizyondan öğreniyoruz. Ne eğitimi yahu! Bbizim Tarım İl (müdürlüğü) kadar pasif ne var ki!

Eğitim meğitim yok. Hepsi göstermelik. Ne varsa çiftçi, tecrübesinden biliyor.”

Kadir, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Kimyasallar elbette zararlı. Bir kere toprağın kalitesini düşürüyor, ürünün kalitesini düşürüyor. Hem tüketilen ürün yoluyla hem de suya karışarak, besin zincirlemesi yoluyla insan sağlığına zarar veriyor. Kimyasal, bir anlamda kanserojen maddedir.

Tabi ki zararlı. Fakat kimyasal gübre- ilaç olmadan burada üretim olur mu, kesinlikle

olmaz. Burada biz hobi için çiftçilik yapmıyoruz ki! Bizim geçim kaynağımız tarım. Eh böyle olunca üretim artışı tabi ki çok önemli olacak. Valla doğrusu burada kimse olayın (kimyasalların) zararlarıyla ilgilenmez. Bilse de ilgilenmez, bilmese de. Adam tarlasının bir köşesine kendi evi için domates, biber, patlıcan ekiyor. Onlara da iri olsun diye fazla gübre, ilaç atıyor. Halbuki adam kendini zehirliyor. Millet (köylüler) de diyor ki falancanın biberleri karpuz kadar olmuş. Yani burada kimse kimyasalların zararlarını düşünmez, hatta hatırlamaz. Adamların akıllarına gelmez yani. Kendi evin için yetiştiriyorsan tamam, bunda gübre ilaç kullanılmamalı; ama ticaret için üretim yapıyorsan gübresiz, ilaçsız yapamazsın. Ha, yaparım diyorsan elini bu işten çekeceksin. Yoksa batarsın.

Eğitim yetersiz. Kurumlar çok pasif çünkü. Ziraat Odası, Bitki Koruma, DSİ, GAP bazen ekip halinde gelirler. O da eğitim için falan değil. Çiftçi sorunlarını dinlemek için gelirler, ama hiçbir çözüm getirmediler. Sadece sorunlarınızı göz önünde bulunduracağız dediler, o kadar. Bu bölgede kurumlar çok pasif. Misyonlarını hakkıyla yerine getirmiyorlar.”

Abdullah, kimyasalların insanlar ve kuşlar için zararlı olduğunu, toprak için zararlı olmadığını belirtmiştir.

“Kimyasallar zararlı tabi. Toprak için zararı olmaz. Toprağa gübre ne yapabilir ki!

Mahsule de zararı yoktur. Asıl o mahsulü yiyen insana zararlıdır, kuşa zararlıdır.

Valla bu bilgiler benim kendi bilgilerim. Ben tecrübelerimden biliyorum. Zaten ben hiç kimsenin kafasına da güvenmem. Bildiğimi kendim bilirim. İnsan için zararlı olması kötü tabi. Ama gübresiz, ilaçsız mesela pamuk nasıl olacak (yetişecek)! Olmaz ki!”

Veysi, kimyasalların zararlı olduğunu, bitkinin şeklini bile değiştirdiğini ifade etmiştir.

“Kimyasalın zararlarını çok iyi bilirim. Okuyorum, internetten takip ediyorum, mühendise danışıyorum. Zaten bunu bilmek için alim olmaya da gerek yok.

Görüyorsun zaten. Kimyasal ilacı aldıktan sonra bitkinin şekli bile değişiyor. Tabi hem zararlarını biliyoruz, hem de kullanmaya devam ediyoruz. Fakat benim tarlaların toprağı çok verimli değil. Onun için mecbur kullanıyorum (kimyasalları). Ha, zararları var tabi. En çok da buğdayı kötü etkiledi bence. Eskiden buğdayı avucuna aldığında buğday gibi kokuyordu. Ekmeğin kokusunu köyün girişinden alabiliyordun. Şimdi 5-6

ev aynı anda ekmek yaptığında yine (bile) koku alamıyorsun. Bu hem gübrelerden oluyor hem de tohumlarla oynadılar işte. Bitirdiler her şeyi.”

Halil, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Valla gübreyi üretim için, ilacı da böcek ve yabancı ot için atıyoruz. Atmazsak ürün yetişmez. Gübresiz bu iş olmaz. Kar edeceğin yerde, 2-3 kat zarar edersin. Bu gübreler ekmeğin kokusunu öldürdü; onu biliyorum. Biz de, diğer köylüler de aşımızı (un) kendi hasılatımızdan yaparız. Hepimizinki de gübrelidir. Eski ekmeğin tadı kalmadı; ama gübresiz de çiftçilik yapılamaz. Artık insana zararı var mı, yok mu bilmiyorum. Eğitim de almadım. Bu köye gelip, eğitim vereni de ne gördüm, ne de duydum.”

Hasan, kimyasalların daha çok hayvanlar için zararlı olduğunu belirtmiştir.

“Biliyorum tabi. Ama gübre vermedin mi, ürün yetişmez ki! Kimyasal ilaçlar olsun, gübre olsun, sağlığa zararlıdır. Ama insandan çok hayvanlar için zararlı. Çünkü ilacı tarlaya atıyorsun, ondan hayvanlar daha çok etkileniyor. Mesela serptiğin ilaç suya karışıyor, hayvanlar da o suyu içince ölüyor. Bu konular, bazen arkadaşlarımızla sohbetlerde geçiyor. Mühendis arkadaşlarımız var mesela, onlarla konuşuyoruz.

Herhangi bir kurumdan eğitim almadım. Burada eğitim dedikleri gelip isim yazdırıyorlar, imza attırıyorlar, sonra da eğitim verdik diyorlar. Hepsi kağıt üstünde.”

Hüseyin, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Zaten kimyasalsa mutlaka zararı vardır. Nasıl zararlar verdiğini bilmiyorum; ama kimyasal olunca zararlı olduğunu biliyorum. Öyle duymuşum işte. Bu konuda fazla bilgim yok. Gübre- ilaç kullanmadan çiftçilik mümkün değildir. Ha, bak mesela diyelim pamuğa kurt vurdu, ilaç kullanmazsan o pamuğu nasıl kurtaracaksın! İlaçsız mümkün değil. Ne kadar zararlı olursa olsun, çiftçilik yapıyorsan gübreyi de, ilacı da kullanacaksın.”

Ramazan, kimyasalların zararları hakkında hiçbir fikrinin olmadığını belirtmiştir.

“Hayır, bu konuda hiçbir fikrim yok. Bilmiyorum. Bu konuyla ilgili bir bilgim yok. Ne desem yalan olur. Hiçbir eğitime de katılmadım.”

Nedim, kimyasalların zararları konusunda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Evet biliyorum. Tarlaya verilen ilaçlar, gübreler tamamen kayboluyor. Hepsi bitkide birikiyor. İnsanlar da bu bitkiyi yiyince o kimyasal madde insana geçiyor. Bu da sağlığa zararlı. Mecbur kullanıyoruz. Kullanmazsak çiftçi olarak nasıl ayakta kalacağız! Bir de herkes kullanıyor, sadece ben değilim ki! Hadi ben zararlarını biliyorum diye gübre-ilaç kullanmayayım. Diğer çiftçiler yine kullanacak, yine insan sağlığına zararı olacak. Ha, bir de benim komşum dönümden benimkinin 4-5 katı daha fazla hasılat kaldırırsa bu bana haksızlık olmaz mı! Gübresiz çiftçiliğin mümkünatı yoktur. Tabi, uzun lafın kısası hem biliyoruz, hem yapmıyoruz. Yani iş uygulamaya gelince herkesinki aynı. Valla hiçbir eğitime katılmadım. Kendim okudum, televizyondan falan izledim; öyle biliyorum. Zaten devletin yaptığı işlerin % 99’u göstermelik. GAP’tan, Ankara’dan çiftçi eğitimi için uzman gönderdim diyorlar;

ama burada uzman gören yok. Adamlar vakitlerini otelde geçiriyorlar. GAP’mış, eğitimmiş, biz hiçbir şey görmedik.”

Çiftçilerin üretim artışı, dolayısıyla ekonomi odaklı bir düşünce yapısına sahip olduğu daha önce belirtilmişti. Katılımcının (Nedim) ifadesinden, ekonomi odaklı bakış açısının geliştirdiği rekabet, üretim artışı dışındaki değerlerin göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Zira katılımcının (Nedim) “hadi ben zararlarını biliyorum diye gübre-ilaç kullanmayayım; diğer çiftçiler yine kullanacak, yine insan sağlığına zararı olacak. Ha bir de benim komşum dönümden benimkinin 4-5 katı daha fazla hasılat kaldırırsa bu bana haksızlık olmaz mı!” şeklindeki ifadesi, rekabet olgusunun tarımsal üretim sürecinde üretim artışı dışındaki değerlerin gelişmesinin önünde engelleyici faktör olduğunu örneklemektedir. Dolayısıyla, çevre bilincinin gelişmemesinde, ekonomi odaklı bakış açısının önemli bir yerinin olduğu görülmektedir.

Musa, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Yok, bilmiyorum valla. Üretimi arttırsın diye hepimiz kullanıyoruz; ama zararlarını bilmiyorum. Hiçbir eğitime, kursa da katılmadım. Burada eğitim dedikleri ne biliyor musunuz? Adamlara geliyor, bir kağıdın üzerinde muhtardan imzalar alıyorlar, sonra da imza sahibi kişiler eğitimden geçmiş süsü veriyorlar. Mesela sulama sistemiyle ilgili muhtara geliyorlar, damlama sistemi için şu kadar, yağmurlama sistemi için şu kadar hibe veriyoruz diyorlar. Muhtar da çiftçiye diyor ki, böyle bir durum var, gidin bir

bakın hele. Halbuki adamların gelip, bize bu konuda fiyatından, kurulumuna kadar her konuda konferans vermeleri lazım.”

Mustafa, kimyasalların insan sağlığı açısında zararlı olduğunu ve ürünün tadını da değiştirdiğini ifade etmiştir.

“Zararlıdır tabi. Tam olarak zararları nedir, ne değildir bilmiyorum; ama gördüğüm şudur: Gübreler, ilaçlar hiçbir şeyde eski tadı bırakmadı. Şurada yanı başımızda kavun var, kavunun kokusu yok. Kavun normalde çok kokar; ama dibimizdeki kavundan koku gelmiyor. Ekmek de öyle. Ekmek yapılırken eskiden kokusu geliyordu. Şimdi vallahi sabah eve geldim, ekmek yapıyorlardı, içeri girince gördüm ki ekmek yapıyorlar. Eskiden olsa ta köyün girişinden kokusu gelirdi. Yani iyi değil; ama eh biz de mecbur (gübreyi ve ilacı) kullanıyoruz. Bizim topraklarımızda gübresiz olmaz ki! Üretim çok az olur.”

Emin, bu konuda hiçbir fikrinin olmadığını ifade etmiştir.

“Bilemeyeceğim valla bunu. Hiçbir eğitime katılmadım. Bir bilgim yok bu konuda.

Bildiğim, gübre olmadan üretim olmaz. İlaç olmadan ya kurt ya böcek ya da zeng bitkiyi öldürür.”

Mehmet, kimyasalların zararlarını bildiklerini; fakat kimyasalların kullanılmaması halinde, çiftçiliğin mümkün olamayacağını belirtmiştir.

“Evet biliyorum. Mesela koçan kurdu için çeşit çeşit ilaç vardır. Bu ilaç faydalı, faydasız ne varsa tarlada hiçbir şey bırakmaz. Ben de atıyorum tabi. Atmak zorundayım; çünkü bunun yerine atacağım (kullanacağım) diğer ilaçlar daha pahalı.

Eh bunu da kullanmazsak mahsulü kurt yiyecek bitirecek. Biz de bir hasılata bakıyoruz yani. Üretim tabi ki her şeyden daha önemli. Herkes için böyledir. Hangi çiftçi yahu benim hasılatım az olsun der! Yok babam, çiftçiliğin anlamı kalmaz.

Kimyasal gübrelerin, ilaçların zararları var tabi. Bizim bildiğimiz, bilmediğimiz bir sürü zararları muhakkak vardır tabi. Valla bunların (kimyasalların) zararlarını kendimiz yaşayarak öğreniyoruz. Eğitim falan yok, ben almadım.”

Kemal, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Yok, bu konuda bilgim yok. Eğitim falan da almadım. Ama şunu biliyorum: Haşere ilacı kullanıldığımız alana 15 gün (boyunca) insan giremiyor. Yani insan için kötü olabilir. Ama gübre- ilaç olmadan çiftçi ayakta duramaz. Tarım imkansız, de sen.”

Bayram, bu konuda bir bilgisinin olmadığını belirtmiştir.

“Yok, bilmiyorum. Hiç kimseden eğitim de almadım. Gübresiz bu iş olmaz. Ben, mümkün değil yapmam. Zararlı da olsa, zararsız da olsa gübresiz, ilaçsız bu iş olmaz.”

Ferdi, kimyasalların insan sağlığı için zararları olduğunu; fakat toprak ve diğer canlılar için zararlı olup olmadığını bilmediğini belirtmiştir.

“Evet, zararları var. Mesela ilaçlama yaptığımızda çocuklarda, çalışan işçilerde baş ağrısı, mide bulantısı oluyor. Özellikle kurt için ilaç serptiğimizde oluyor. Yani bazı ilaçlar insan sağlığına zararlı. Artık yararlı canlıları da, toprağı da etkiliyorsa, ben bunu bilmiyorum. Bu konuda eğitim almadım, kendi tecrübelerimizden görüyoruz zaten. Çiftçilikte bunları kullanmazsan üretim yapamazsın.”

Hakkı, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Bunları ancak mühendis bilebilir. Ben bilmiyorum; ama şu var tabi: Sen de biliyorsun, ben de biliyorum; yediğimiz, içtiğimiz hep hormondur. Bu hormonlar, gübreler, ilaçlardan dolayıdır belki de. Adı üstünde: Kimyasal. Ama üretimi arttırmak için mecbur (kimyasalları) kullanıyoruz. Kullanmazsak elimize hiç mahsul geçmez.”

Görüşmeye dahil olan çiftçi katılımcıların yarıya yakını (9 kişi) kimyasalların birtakım zararları olduğunu doğrudan ifade etmiştir. Katılımcılardan biri (Ali) kimyasalların insanlar için zararlı olup olmadığını bilmediğini; fakat böcek ve kurtlar için zararlı olduğunu belirtmiş, bir diğer katılımcı (Abdullah), kimyasalların sadece insan için zararlı olduğunu belirtmiştir. İki katılımcı ise (Hüseyin ve Mustafa) kimyasalların zararlı olduklarını duyduklarını, ama bu zararların ne şekilde kendilerini gösterdiklerini bilmediklerini ifade etmişlerdir. Geriye kakalan 7 katılımcı ise kimyasalların zararları hakkında bilgi sahibi olmadıklarını ifade etmişlerdir.

Kimyasalların kullanımının, toprağın niteliği, ürünün kalitesi, su kaynakları ve canlı yaşamı açısından birtakım olumsuz etkilerinin olduğu bilinmektedir (Avcı vd., 2005:

684, 688; Kumbur vd., 2005: 703, 704). Oysa iki katılımcı (Kadir ve Nedim) dışında,

“biliyorum” yanıtını verenler dahil olmak üzere katılımcıların tamamına yakınının kimyasalların zararları hakkında yeterli bir donanıma sahip olmadıkları görülmektedir.

Kimyasalların zararlı olduğunu belirten katılımcıların dahi, derinlemesine görüşmeler onucunda, bu zararların ne şekilde gerçekleştiği, neleri kapsadığı konusunda yeterli donanıma sahip olmadığı, daha ziyade sahip oldukları bilgilerin “duyumdan” ibaret olduğu görülmektedir. Bu durumda, kimyasalların zararlı etkilerinin doğrudan gözlemlenememesinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Zira Alpaslan ve arkadaşlarına göre (2008: 70) kimyasalların kirletici etkilerinin tanılanması ve ölçülmesi oldukça zordur. Dolayısıyla çiftçilerin bu konuda yeterli donanıma sahip olmamaları, kimyasalların etkilerinin doğrudan gözlemlenebilir olmamasıyla yakından ilgilidir.

Görüşmeye dahil olan çiftçi katılımcıların tamamına yakını, kimyasalların kullanılmaması halinde çiftçiliğin mümkün olamayacağını ifade etmişlerdir. Hem kimyasalların zararları hakkında bir fikrinin olmadığını söyleyenler hem de bu konuda bilgi sahibi olduğunu söyleyenler kimyasalların kullanılmaması halinde tarımsal üretimin mümkün olamayacağını belirtmişlerdir. Burada çevre bilinci açısından ilgi çekici olan ise, her ne kadar “duyumdan” da ibaret olsa, kimyasalların birtakım zararları olduklarını bilgisine sahip olan çiftçi katılımcıların tamamımın “kimyasallar zararlı da olsa üretim artışı sağladıkları için kullanılmaması düşünülemez” anlayışına sahip olmalarıdır. Bazı çiftçi katılımcıların ifadeleri, açık bir şekilde bu durumu desteklemektedir. Bayram’ın “zararlı da olsa, zararsız da olsa gübresiz, ilaçsız ben bu işi yapmam” ifadesi, Hüseyin’in “ne kadar zararlı olursa olsun, çiftçilik yapıyorsan gübreyi de, ilacı da kullanacaksın” şeklindeki ifadesi “üretimin”, dolayısıyla değişim değeri olan hasılatın, ne kadar ön planda olduğunu; buna karşılık “çevre”nin de ne kadar göz ardı edildiğini açıkça göstermektedir. Görüldüğü gibi bilginin, tutum ve davranışlarla bütünleşmemesi halinde bilinçlenmeden bahsetmek mümkün değildir.

Nebi’nin “doğrudur benim yaptığım da doğru değil; ama bunlar (kimyasallar) olmadan ürün olmaz ki! Hasılat da önemli”, Veysi’nin “tabi hem zararlarını biliyoruz, hem de kullanmaya devam ediyoruz”, Nedim’in “uzun lafın kısası hem biliyoruz, hem yapmıyoruz. Yani iş uygulamaya gelince herkesinki aynı”, Mustafa’nın “yani iyi değil;

ama eh biz de mecbur (gübreyi/ilacı) kullanıyoruz” şeklindeki ifadeleri, kısmen de olsa gelişen bilgilenmenin, tutum ve davranışlarla bütünleşemediğini göstermektedir.

Katılımcıların üretim artışı, dolayısıyla ekonomi odaklı bir bakış açısına sahip olmaları, ekonomik kazancı temel alan günümüz toplumsal paradigmasının köyde zemin kazandığını, dolayısıyla belirleyiciliğini göstermektedir. “Üretim artışını” salt bir

şekilde ele aldığımızda hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Örneğin artık ürünün henüz olmadığı, ortaya çıkmadığı bir toplumda üretim artışının da hiçbir anlamı olmayacaktır. Dolayısıyla üretim artışını değerli klan toplumsal paradigmadır ve çiftçilerin üretim artışı odaklı bir bakış açısına sahip olmaları, bu toplumsal paradigmanın zemin bulduğunun ifadesidir. Görüşmeye dahil olan bir çiftçi katılımcının (Kemal) “yani insan için kötü olabilir; ama gübre ilaç olmadan çiftçi ayakta duramaz” şeklindeki ifadesi, insan sağlığı pahsında da olsa, üretim artışının ne kadar önemli bir değer olduğunu, dolayısıyla günümüz egemen toplumsal paradigmanın zemin bulduğunu açıkça örneklemektedir. Buradan, kişisel tutum ve davranışlar ile toplumsal paradigmanın ürettiği değerler arasında yakın bir ilişkinin olduğu sonucu çıkmaktadır.

Görüşme sonucunda ortaya çıkan bir başka bulgu ise çiftçi eğitiminin yetersiz olduğudur. Zira görüşmeye dahil olan çiftçi katılımcıların tamamının, tarımsal üretimle ilgili hiçbir eğitime katılmadıkları ve tamamına yakınının tarımsal üretim sürecinde kendi tecrübelerinden ve geleneksel alışkanlıklarından yararlandığı görülmektedir.

Görüşme gerçekleştirdiğimiz kamu kurumlarından Çevre ve Orman Müdürlüğü yetkilileri, kimyasalların kullanımı ve zararları bağlamında çiftçi eğitiminin görev alanlarında olmadığını belirtmişlerdir. Tarım Müdürlüğü yetkilileri ise bu konuda çiftçileri eğitici faaliyetlerinin bulunduğunu; fakat aslında bu eğitimlerin verimli olamadığını; bunun yanında, Çamlıdere köyünde herhangi eğitici bir faaliyetlerinin olmadığını belirtmişlerdir. Dolayısıyla gerek nitelikli bir tarımsal üretim açısından, gerekse de daha sağlıklı bir çevre açısından modern tarımın olmazsa olmazı olan çiftçi eğitiminin eksik kaldığı görülmektedir. Bu durum, aynı zamanda çevre yönetimi ve denetiminin yetersiz olduğunu da açıkça göstermektedir. Daha önce yörede yapılan araştırmalar da (Tobi vd., 2005: 1506; Aysu, 2007: 158; Kırnak, 2005: 1671;

Kanber vd., 2001: 105) çiftçilerin yeterli donanıma sahip olmadığını ve kamu denetimin yersiz olduğunu göstermektedir.