• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: BULGULAR

2. Görüşme

2.2. Çiftçilerle Yapılan Görüşmeler

2.2.2. GAP ve Tarımsal Girdi Olarak Kimyasalların (Gübre ve İlaç)

2.2.2.4. Kimyasalların Çevresel Etkilerinin Minimize Edilmesi İçin Öneriler

Kimyasalların kullanımının neden olduğu zararlar, kısa sürede ve somut bir şekilde gözle görülebilir olmadığı için söz konusu zararlar karşısında önleyici tutum ve davranışların geliştirilmesi de zorlaşmaktadır. Katılımcının “herkes zararlı diyor; ama kimse zararların ne olduğunu bilmiyor. Sen olsan ne olduğunu bile bilmediğin bir şey için bir şey yapar mısın!” şeklindeki ifadesi, bu durumun doğruluğunu desteklemektedir.

Nebi, tarlanın nadasa bırakılması ve hayvan gübresi kullanılması gerektiğini ifade etmiştir.

Bence tarlayı nadasa bırakacaksın. Tarla dinlenir, dinlenince gübre ihtiyacı azalır.

Bir de hayvan gübresi kullanılabilir; ama burada şimdi o da bitti. Su gelince hayvancılık da bitti. Valla ben hayvan gübresi kullanmıyorum. Çünkü bulmak mesele.

Nadasa da bırakmıyorum. Burada mümkün mü canım nadasa bırakmak! Hiç kimse bunu yapmaz. Silahla bile burada nadasa bıraktıramazsın. Ben de bırakmam tabi.

Şimdi bir dükkancı, hele ben bugün para kazanmayım der mi! Eh bizim nadasa bırakmamız da böyle.”

Fevzi, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Yağmurlama ya da damlama sulamayla bu sorun hallolur. Çünkü salma sulama, gübrenin yarısını alıp, gidiyor. Böyle olduğu için toprağa daha çok gübre atılıyor. Yani gübrenin azaltılması ancak yağmurlama, damamla sulamayla mümkündür. Ben salma su yöntemi kullanıyorum. Çünkü diğerleri (yağmurlama-damlama) çok pahalı.

Onları kuramıyoruz. Başka türlü de bilmiyorum yani. Belki de daha iyi yollar vardır;

ben bilmiyorum.”

Kadir, organik gübre kullanımının yaygınlaştırılması gerektiğini belirtmiştir.

“Organik gübre kullanımının yaygınlaştırılması lazım. Gerçi yine kimyasal gübre gerekiyor; ama oranını epeyi düşürüyor. Organik gübre toprağın organik yapısını düzenliyor, toprağın su tutma kapasitesini yükseltiyor. Bu şu demektir: Mesela beş suda (beş kez sulama) yetiştireceğin ürünü, üç suda yetiştirirsin. Bu da hem su tasarrufu demek hem de aşırı sulamayı önlediği için tuzlanmanın önlenmesi demek.

Ben bazen kullanıyorum.”

Abdullah, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Vallahi bilmiyorum. Şimdi gübreylen ilaç olmadan mahsul olmaz. Mutlaka bunu kullanacaksın. Başka çaresi yok.”

Veysi, organik ve hayvansal gübrenin kullanılması gerektiğini belirtmiştir.

“Öncelikle uzmanlara danışılmalı. Bunun dışında organik gübre kullanılmalı, hayvansal gübre kullanılmalı. Valla ben kullanıyorum desem doğru olmaz.

Kullanmıyorum. Yahu ne bileyim o da ayrı dert.”

Katılımcının kimyasalların zararlarının minimum düzeye indirilmesi konusunda getirdiği öneriler araştırmacılar tarafından da paylaşılmaktadır (bkz. Avcı vd., 2005:

688-689). Fakat katılımcının getirdiği öneriye kendisinin de uymadığı görülmektedir.

Dolayısıyla burada da bilgi ve tutumun, davranışlara yansımadığı görülmektedir.

Bilinçlenmenin; bilgi, tutum ve davranışın eş zamanlı olarak birlikteliği olduğu göz önünde bulundurulduğunda, katılımcının çevre bilincine sahip olmadığı görülmektedir. Bu durum, görüşmeye dahil olan katılımcıların büyük bir çoğunluğunda görülmektedir.

Halil, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Hayvan gübresi olsa iyi olurdu. O da nerde…! Keşke olsa. Kimyasal gübreyi tarlaya atsan etkisi bir yıldır; ama hayvan gübresini tarlaya atsan etkisi 2-3 yıl olur. O da olmadığı için bu gübreyi kullanıyoruz. Benim bildiğim şudur: Gübresiz olmaz.”

Hasan, bir fikrinin olmadığını, hayvansal gübrenin de birtakım zararları olduğunu ifade etmiştir.

“Valla bilemeyeceğim. Bazıları hayvan gübresi daha iyi olur diyor; ama bence o da iyi değil. Çünkü hayvan gübresi kullandığın zaman hayvan dışkısı içindekilerden (dolayı) tarlada çok fazla yabani ot oluyor. Yine en iyisi kimyasal olanlardır.”

Hüseyin, organik gübrenin kullanılması gerektiğini belirtmiştir.

“Organik gübre olabilir; çünkü organik gübrede kimyasal madde yok. Organik olduğu için kimyasal gübrelerin verdiği zararları vermez. Bak mesela, Koç Holding Harran Ovası’nda 7000 dönüm arazi kiralamış. Tamamında damlama sistemi kurmuş, tamamında organik gübreyle (üretim) yapıyor. Mahsulü çok iyi. Valla ben kullanmıyorum. Bizde hiç kimse kullanmaz. Diğerine (kimyasal) alışmışız bir kere.

Esas (organik gübreyi) kullanmak lazım. İnşallah bundan sonra ben de kullanırım.”

Köyde “şey” karşısındaki tutum ve davranışların geliştirilmesinde geleneksel alışkanlıkların etkili olduğu daha önceki temalarda ortaya çıkmıştı. Katılımcının ifadesinden de anlaşıldığı üzere, alışkanlıklar, “şey” karşısında tutum ve davranışların şekillenmesinde o kadar etkili ki, bilgilenme olduğu halde katılımcı, yeniliği benimseyememekte, inisiyatif geliştirememektedir. Zira katılımcı hem organik gübrenin zararsız olduğunu ve kullanılması gerektiğini hem organik gübreyle yetişen ürünün daha fazla ve daha kaliteli olduğunu hem de organik gübre kullanmadığını, bir kere kimyasal gübre kullanmaya alıştıklarını, herkesin de böyle yaptığını ifade etmiştir. Dolayısıyla bilgilenme olmakla beraber bu bilginin uygulamada kullanılmadığı görülmektedir. Bu durumun en büyük nedeni de yukarıda da belirttiğimiz gibi geleneksel alışkanlıkların, gerek günlük toplumsal ilişkilerde gerekse de “şeyler” karşısında tutum ve davranış geliştirilmesinde çok önemli bir yerinin bulunmasıdır.

Ramazan, bu konuda bir fikrinin olmadığını ifade etmiştir.

“Bilmiyorum valla. Zararları var mıdır, yok mudur onu da bilmiyorum.”

Nedim, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Şimdi, bu soruya bir sürü şey söylerim. Organik gübre derim, hayvan gübresi derim. Derim demesine de sen kullanıyor musun diye soracaksan, peşin söyleyim.

Kullanmıyorum. Hayvan gübresi bulmak zor. Organik gübreyi de kimse bilmiyor nasıl sonuç vereceğini. Yani uygulamada ne olur bilmiyoruz. Onun için bildiğin yoldan şaşmayacaksın. Organik gübre, iyi güzel de nasıl olur, ben de bilmiyorum. Yahu, şimdi o riski göze alamıyorsun işte. Diğerinin (kimyasal olanın) nasıl olacağını artık adımız gibi biliyoruz. Ya bu organik gübre, üretimi çok düşürürse ne olacak! Bir yıllık hasılat güme gider. Eh bu kolay mı! O yüzden kimse kullanmıyor.”

Görüldüğü gibi geleneksel alışkanlıklar, yeniliğin benimsenmesi önünde güçlü bir engel olarak durmaktadır. Katılımcının, “bildiğin yoldan şaşmayacaksın.” ifadesi geleneksel alışkanlıkların değişimin önünde engel olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

Musa, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Valla önce de söyledim zararlarını bilmiyorum; ama yapılması gereken, çiftçilerin bilinçlendirilmesidir. Mesela zarar varsa bu zararın ne olduğunu kağıt üzerinde değil, uzman gelip tarlada bana göstermeli ki, ben de ona göre önlem alayım.”

Mustafa, uzmanların katkı sağlaması gerektiğini belirtmiştir.

“Bir kere mühendis tarladan çıkmayacak. Tohumunu, yaprağını, toprağını aralıklarla kontrol etmeli. Ona göre gübre kullanılmalı. Ama mühendis de doğru dürüst mühendis olacak. Bir kere zirai ilaç bayisi olmayacak. Yoksa ben güvenmem.

Bu konuda devlet daha çok yardımcı olmalı. Güya her köye mühendis gelecekti. Bir adam (mühendis) geldi buraya, kendisine daire de verdik. Bir süre, haftada iki defa geldi, gitti. Herhalde kağıt üzerinde sürekli burada görünüyordu. Sonra hiç gelmemeye başladı.

Eğer tarlaya serpilen ilaçlar zararlıysa “turanç”ların çoğaltılması lazım. Turanç diye bir kuş var. Çevre Koruma tarafından etrafa bırakılmış (salınmış). İki tanesi 7 dönümü koruyor. Çevre Koruma zararlı böcekleri, kurtları falan yesin diye bu kuşu salmış. Bir tanesini öldürdüğün zaman, 1.500 lira para cezası kesilir. İnsanlar, eti bir işe yaramamasına rağmen, yenmemesine rağmen keyif için onları avlıyor. Sırf keyif için öldürüyorlar ha, başka bir şey için değil. Biz uyarıyoruz tabi de kime engel olacaksın ki! Öldüren yine öldürüyor.”

Emin, bu konuda bilgisinin olmadığını belirtmiştir.

“Bilmiyorum valla. Ama bizi bilgilendirirlerse iyi olur. Mesela Tarım İl gelebilir, GAP gelebilir. Yani çiftçiye yol göstermeleri gerekmiyor mu?”

Mehmet, arazi toplulaştırılmasının yapılması gerektiğini belirtmiştir.

“Toplulaştırma olmalı. Böylece damlama sistemi kurulması kolay olur. Çünkü damlama sistemi pahalı, eh araziler çok parçalı olunca da millet (konu-komşu) damlama sistemi kuramıyor. Damlama sisteminde gübre kullanımı beşte bir (1/5) oranında azalır. Çünkü ne kadar gübre verirsen orada kalıyor. Salma sisteminde su gübreyi alıp gidiyor. Böyle olunca çok fazla gübre kullanmak lazım oluyor. Onun için toplulaştırma şart.”

Kemal, bu konuda bilgi sahibi olmadığını belirtmiştir.

“Bilmiyorum. Zararı var mıdır, azaltmalı mı, hiç bilmiyorum. Hiç kimseden de duymadım.”

Bayram, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Bilmiyorum valla. Gübresiz olmaz. Benim bildiğim budur. Yani burada gübre olmazsa ürün gelişmez.”

Ferdi, bu konuda şu ifadelerde bulunmuştur:

“Valla bir fikrim yok. Mesela tarla nadasa bırakılırsa iyi olabilir; ama burada kimse onu yapmaz. Başka da bilmiyorum.”

Hakkı, organik gübre kullanılması gerektiğini belirtmiştir.

“Organik gübre kullanmak lazım. Ben de kullanmıyorum; ama işte kullanmak lazım. Burada kimse kullanmadığı için ben de kullanmıyorum. İşte yani kimse kullanıp, yararını görmedi ki, ben de kullanayım. Şimdi birinde görsem adamın gerçekten işine yaramış, ben de kullanırdım. Kimsede görmediğim için kullanmıyorum. Ben niye önce başlayım ki! Deneme tahtası mıyım ben!”

Katılımcı, kimyasalların zararlarının azaltılabilmesi için organik gübre kullanılması gerektiğini belirtmiş; fakat mülakat devam ettikçe katılımcının getirdiği öneriyi kendisinin de dikkate almadığı, tam tersine kendi önerisini dikkate almaktan uzak bir eğilim içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Katılımcının “kimsede görmediğim için kullanmıyorum” şeklindeki ifadesi, yörede “birbirinden görme” olgusunun güçlü bir şekilde yerleşik olduğunu örneklemektedir. Daha önce yörede birbirinden görme olgusunun, dolayısıyla da alışkanlıkların “şey” karşısında tutum ve davranışların belirlenmesinde önemli bir yerinin olduğu belirtilmişti. Katılımcının ifadeleri de bu tespiti destekleyici niteliktedir. Ayrıca katılımcının “ben niye önce başlayım ki!

Deneme tahtası mıyım ben!” şeklindeki ifadesi de birbirinden görme olgusunun karşısında inisiyatif almanın, yenilikçi model olmanın güçsüzlüğünü göstermektedir.

Bu durum, kuşkusuz yıllardan beri süre gelen alışkanlıklarla, başka bir katılımcının (Nedim) ifade ettiği “bildiğin yoldan şaşmayacaksın.” tutumuyla yakinen ilişkilidir.

Kimyasalların neden olduğu zararların minimum düzeye düşürülmesi konusunda görüşmeye dahil olan çiftçi katılımcılardan 8’i hiçbir öneri getirmemiş; geriye kalan 12 katılımcı çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Katılımcılardan 2’si (Ahmet, Halil)

hayvansal gübrenin kullanılmasını, 3’ü (Kadir, Hüseyin, Hakkı) organik gübre kullanılmasını, 2’si (Veysi, Nedim) hem organik hem de hayvansal gübre kullanılmasını, 2’si (Nebi, Ferdi) tarlanın nadas bırakılmasını, 1’i (Fevzi) yağmurlama ya da damlama sulama sistemlerinin uygulanmasını, 1’i (Mustafa) uzman katılımını ve turanç kuşlarının arttırılmasını, 1’i (Mehmet) arazi toplulaştırılmasını önermiştir.

Öneri, aynı zamanda tutumun da göstergesidir. Bu anlamda katılımcıların sundukları öneriler, onların tutumlarını da ortaya koyduğu için önem arz etmektedir.

Öneri sunan katılımcılardan 2’sinin (Mustafa, Mehmet) sundukları öneriler, doğrudan kendileri tarafından uygulanabilecek öneriler değilken; öneri sunan diğer katılımcıların tamamının sundukları öneriler, doğrudan kendilerinin uygulayabilecekleri önerilerdir. Oysa bu katılımcıların hiçbirisi, kendileri tarafından sunulan önerileri kendileri de uygulamamaktadır. Dolayısıyla uygun yöntem konusunda belli düzeyde bir bilgilenme olmasına rağmen uygulamada sorunlar devam edebilmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bilinçlenmenin koşulu, bilginin var olması ve var olan bu bilginin tutum ve davranışlara yansımasıdır. Oysa katılımcıların kendi önerilerini kendilerinin de uygulamayışı, bilgi ve tutumun davranışlara yansımadığını göstermektedir. Diğer taraftan bu durum, katılımcıların sorumluluk taşıma eğilimi taşımadıklarını da göstermektedir. Tuna’nın (2006: 136) tüm Türkiye’yi kapsayan araştırmasına göre de katılımcılar çevresel konularda sorumluluk taşıma eğilimi taşımamaktadırlar.

Kimyasalların (gübre ve ilaç) kullanılması ile çevresel sorunlar arasındaki ilişkinin genel olarak çiftçi katılımcılar tarafından bilinmediği, bilindiği durumlarda ise çevresel değerlerin göz ardı edildiği görülmektedir. Çiftçi katılımcıların, üretim artışı ve hasılat dışında kalan hiçbir değeri göz önünde bulundurmadıkları görülmektedir.

Kimyasalların; toprağın niteliği, doğadaki canlı türleri, genel olarak ekosistem için taşıdığı riskler bir yana, insan sağlığı açısından taşıdı riskler de hiçbir şekilde göz önünde bulundurulmamaktadır. Bu konuda çiftçi katılımcıların yeterli bilgiye sahip olmadığı görülmektedir. Bilgilenmenin olduğu durumda ise kimyasalların neden olduğu zararlara karşı önleyici tutum ve davranışların geliştirilmesinde genel olarak alışkanlıkların ve üretim artışı odaklı bakış açısının engel olduğu görülmektedir.

Sonuç olarak, çiftçi katılımcıların çevre bilincine sahip olmadıkları anlaşılmaktadır.

Geleneksel alışkanlıkların, “şeylere” karşı tutum ve davranışların belirlenmesinde etkili olması, Giddens’ın (1999: 113) “gündelik yaşamın rutinleri, toplumsal örgütlenmelerin en karmaşık biçimler için bile esastır. Günlük etkinliklerin akışı içerisinde bireyler, etkileşimin –fiziksel olarak bir arada bulundukları insanlarla girdikleri etkileşimin- yerleşmiş bağlamlarında birbirleriyle karşılaşırlar” şeklindeki görüşünü desteklemektedir. Dolayısıyla kişiler hazır bir toplumsal zeminde ve bu toplumsal zeminin şekillendirdiği davranış kalıpları içerisinde eylem halindedirler. Bu anlamda kişilerin sahip oldukları alışkanlıklar, toplumsal paradigmanın bireysel eylemlere sızmasının ifadesidir.

Alışkanlıkların güçlü bir şekilde yer edinmesi, görüşme sonuçlarında da görüldüğü gibi değişimin, yeniliğin ve inisiyatif almanın önünde önemli bir engel olarak durmaktadır. Bu nedenle de alışkanlıklar araştırmamızın konusu olan çevre bilincinin gelişmesinin önünde engel olarak durmaktadırlar. Fakat çevre bilincinin gelişmemesi bağlamında özellikle kimyasalların kullanımı konusunda sadece alışkanlıkları dikkate almak, kuşkusuz doğru olmayacaktır. Zira yukarıda da belirtildiği gibi, ekonomi odaklı bir bakış açısına sahip olan çiftçiler için alışkanlıkların ekonomik kazanç için negatif bir işlevi bulunması durumunda, bu alışkanlıklar kolay bir şekilde terk edilebilir. Bu konuda alışkanlıklardan çok daha güçlü olan faktör, ekonomi odaklı bakış açısının tarımsal üretimdeki karşılığı olan “üretim artışı” faktörüdür. Görüşme sonuçlarından anlaşıldığı üzere, katılımcıların tamamı, tamamen üretim artışı ve hasılat odaklı bir bakış açısına sahip olup, kimyasalların çevresel açıdan ve insan sağlığı açısından taşıdığı riskleri ya bilmemekte ya da bildiği halde bu riskleri göz ardı etmektedir.

Dolayısıyla üretim artışı sağladığı için kullanılan kimyasalların neden olduğu çevresel sorunlar, bilindiği durumlarda dahi göz ardı edilmektedir. Bu anlamda araştırma alanımızda çevre bilincinin gelişmediği açıkça görülmektedir.