• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. EDEBÎ KĠġĠLĠĞĠ

2.3. Kendi ġiirini DeğerlendiriĢi

Beyânî, birçok beyitte özellik mahlasın geçtiği beyitlerde kendi Ģiirine dair değerlendirmeler yapmakta ve bazı iddialara giriĢmektedir.

ġair kendi Ģiirini en çok inciye benzetmektedir. 164/9Değeri, parlaklığı ve güzelliği bakımından inci ile söz arasında ilgi kurmaktadır. Bir süslenme aracı olarak incinin gerdanlık hâline getirilmesi sırasında ipe nazmedilmesi de bu benzetmede önemli bir yer tutar. ġair aĢağıdaki beyitte kendisini cihanın Ģairi olarak görmekte ve Ģiirini iri inci olarak tavsif etmektedir. Dolayısıyla bu özelliği ile Ģiirinin baĢka Ģairlerce yazılanlardan daha kıymetli olduğunu vurgulamaktadır:

Mu„ciz-dem ü naţţām-ı cihānsın ki Beyāní Naţm etmedesin silk-i ĥayāle dür-i yek-tā

G.002/7 Bir baĢka beyitte ise Ģair Ģiirinin bütün felek içinde değerli olduğunu öne sürmekte, güneĢin ıĢıklarına belagat incilerini dizmeyi kendisine telkin etmektedir:

Zer-tār-ı Ģu„ā„-ı ĥur-ı gerdūna Beyāní Naţm eyle selísāne le‟ālí-i belāġat

G.055/5 Ayrıca Ģair günleri de ipe benzeterek onlara baĢta inci olmak üzere kıymetli taĢları dizmesiyle, tabiatının derin sularını inci çıkarılan denizlere çevirdiğini söyleyerek bir nevi övünme içerisine girer:

Silk-i eyyāma Beyāní naţm eder dürr ü güher Ķulzüm-i zeĥĥār-ı šab„ın baģr-ı gevher-bār eder

Aynı duruma iĢaret eden bir baĢka beyitte ise söz konusu hayal daha da geniĢletilmiĢ ve inci çıkarılan denizin dahi Ģairin söz sahiline hiç durmaksızın inci saçmasını kıskandığını söylemek noktasına gelinmiĢtir:

HemíĢe ŝāģil-i endíĢeye dürler niśār eyler Beyāní šab„uña deryā-yı gevher-bār reĢk eyler

G.153/5 ġair sözleri yoluyla inci saçmak benzetmesini bir diğer beyitte sevgilinin saçlarını ip olarak hayal ederek kullanmıĢtır. Böylelikle sevgiliyi vasfettiği zamanlarda Ģairlik kudretini daha çok gösterdiğini düĢünen Ģairin kendini övdüğü bir tavırla karĢılaĢılır:

Tār-ı zülfüñ nic′olur silk-i le‟āl etmek senüñ Baģr-ı šab„ını Beyāní dür-feĢān etsün de gör

G.166/7 Nazım kelimesinin dizmek manasını da kullanan Ģair, Ģiirini inciye benzettiği aĢağıdaki beyitte de Ģiirinin saflığına iĢaret etmekte ve onun herhangi bir denizden elde edilemeyecek kadar değerli olduğunu belirtmektedir:

Senüñ bu lü‟lü‟-i naţmuñ bulınmaz degme deryāda Śüreyyā-cem„ olan Ģi„r-i selísüñ naţm-ı „asceddür

G.238/5 AĢağıdaki beyitte Beyânî, fikir damlasının tıpkı nisan yağmuru taneleri gibi mazmun sadefinin ağzına düĢerek inciye dönüĢtüğünü anlatırken incinin oluĢumuna dair inanıĢı kullanmıĢ, aynı zamanda zeban kelimesini kullanarak hem istiridyenin ağzından bahsetmiĢ hem de Ģiirin dile gelmesini iĢaret etmiĢtir:

Beyāní reĢģa-i fikrüñ miśāl-i ķašre-i nísān DüĢüp aŝdāf-ı mażmūnuñ zebānına le‟āl olmıĢ

G.384/5 ġair, kendisindeki Ģiir söyleme faaliyetinin, dostum diye hitap ettiği sevgilinin hokkaya benzeyen ağzındaki inci misali diĢlerinin oluĢturduğu manzumeden feyz almak suretiyle ortaya çıktığını belirtir. Burada yine inci dolayısıyla sanatkârlık bir denize, onun ürünü olan eser yani Ģiir de inciye benzetilmiĢtir:

Baģr-ı šab„ını Beyāní′nüñ dürer-bār eyledi Ģoķķa-i la„lüñdeki naţm-ı le‟ālüñ dōstum

G.537/9 Sözün inciye benzetildiği baĢka bir beyitte ise Beyânî, bu kez farklı bir hayalle beyti kurmuĢtur. KamıĢ kalem içindeki nâli ip olarak tahayyül eden Ģair, Ģairlik tabiatı ve kabiliyetinin ortaya çıkardığı en iri inciler için bu ipi kullanarak ortaya bir nazım koymayı arzulamıĢtır:

Beyāní naţma āġāz eyle nāl-i ĥāmeñi šab„uñ Güher-bār olduġınca silk-i dürr-i Ģāhvār etsün

G.640/5 ġiiri için türlü teĢbihler kullanan Ģairin en çok kullandığı müĢebbehün bih içinde gevher ya da yakut diyebileceğimiz değerli taĢ yer almaktadır. ġair Ģiirini fikir kazmasıyla kendi tabiatının madeninden çıkararak oluĢturmakta ve ortaya koymuĢ olduğu bu Ģiirinin daha önce kimsenin eriĢemediği bir güzellikte olduğunu iddia etmektedir:

Kān-ı šab„uñdan Beyāní tíĢe-i efkār-ıla DüĢmedi ŝāf u mücellā böyle pākíze güher

G.120/5 ġair, aynı düĢünceyi bir baĢka beyitte dile getirirken bu kez belagat madeninden yakut çıkarmakta ve daha önce böyle bir cevherin fikir kazmasıyla ortaya çıkarılmadığını belirtmektedir:

Bir böyle güher kān-ı belāġatde Beyāní Ser-tíĢe-i endíĢeden olmadı hüveydā

G.007/5 Aynı hayali yukarıdaki beyitte olduğu gibi kendini övmek maksadıyla baĢka bir Ģekilde söylerken herkesin kendi Ģiiri gibi belagat madeninden çıkarılmıĢ böyle bir yakut ortaya koyamayacağı iddiasını dillendirir:

Beyāní bu ġazel bir gevher-i kān-ı belāġatdür Bulınmaz degme bir kān içre böyle gevher-i yek-tā

G.013/7 ġairin la‟le benzettiği sözünü, herkesin kulağına küpe olacak Ģekilde söylemek azminde olduğu baĢka bir beyitte karĢımıza çıkmaktadır. Burada Ģairin özellikle zor

beğenen, Ģiir konusunda seçici davranan insanları kastetmesi ise ayrıca dikkate değer bir husustur:

La„l-i naţmuñı Beyāní Ģöyle rengín eyle kim GūĢvār etsün anı gūĢına her müĢkil-pesend

G.076/5 ġair özellikle sevgilinin yakuta benzeyen dudağını vasfettiğini söylediği Ģiirinin, devrin sözü mucize olan Ģairini kıskandırdığını söylemektedir. Ancak burada söz konusu Ģair, Beyânî‟nin kendisi olmalıdır. Böylelikle beyit bir fahriye niteliği kazanmaktadır:

Gevher-i naţmuñ Beyāní vaŝf-ı la„l-i yārda ReĢk-sāz-ı Ģā„ir-i mu„ciz-beyān-ı rūzgār

G.097/5 Beyânî‟nin kendi Ģiirine dair yaptığı benzetmelerden biri de kumaĢ unsuruna dayanmaktadır. Bunlarda öne çıkan hususun Ģairin kendi Ģiiri için kullandığı sâde sıfatıdır. Aynı zamanda bir kumaĢın da ismi olan sâde, özellikle iki beyitte Ģiirinin özelliklerini belirtmesi bakımından önemlidir. Tekellüf nakıĢlarından uzak sözlerinin yine nakıĢsız ve süssüz bir kumaĢ olan berend Ģeklinde nitelendirildiği aĢağıdaki beyitte görülmektedir:

Sādedür naķĢ-ı tekellüfden Beyāní sözlerüñ Var-ısa kālā-yı naţm-ı dil-peźírüñdür berend

G.077/5 ġair, sade bir tarza sahip olan Ģiirlerinin bu özelliğine rağmen onun temelini oluĢturan iplerin nakıĢlı bir ipek kumaĢ olan perniyâna sarıldığını söylemekte, böylelikle sadelik içinde güzellik bulunduğunu belirtmektedir:

Naţm-ı díbā-yı Beyāní sāde-naķĢ olsa n′ola Tār u pūdı dest-gāh-ı perniyāna [ŝarmaĢur]

G.236/5 Bunlardan baĢka bir beyitte Ģairin Ģiiri bir güzele benzettiği ve yeni bir elbiseyle meydana getirdiğini söylediği görülür. Bu tavrına delil olarak da elbisenin eski olmasındansa yeni olmasının daha iyi olduğu düĢüncesi öne sürülür:

Libās-ı nevle „arż eyle hemíĢe Ģāhed-i naţmuñ Cedíd olmaķ Beyāní cāme yegdür jende olmaķdan

G.573/5 Beyânî‟nin kendi Ģiiri için kullandığı bir baĢka ifade ise resim anlamında kullanılan nakış‟tır. ġair ortaya koyduğu nakĢın orijinalliğine ve güzelliğine vurgu yapmaktadır:

Elüñde ĥāme-i feyż-āĢinādan levģ-i āfāķa Beyāní düĢmedi bir böyle daĥı naķĢ-ı nev-peydā

G.005/5 Eylerüz diķķat Beyāní meclis-i ġam yazmada

Ĥūb taŝvír eylerüz śāní-i Bihzād′uz bugün

G.629/7 AĢağıdaki beyitte ise Ģairin kendi Ģiiri için kullandığı sâde vasfının aksine süslü bir gazel söylediği iddiası vardır. Ancak dikkat edilirse burada Ģairin Ģiirini güzel kılan, altın iĢlemeler yapan kalemle sevgilinin yanağını güzellik köĢküne asılsın diye söylenen süslü bir gazel ortaya koyma endiĢesidir:

Ruĥsārı vaŝfını ķalem-i zer-nigār-ıla

Eyvān-ı ģüsne yazmaġa rengín ġazel dedüm

G.543/2 ġairin kendi Ģiirini tavsif etmede kullandığı bir baĢka teĢbih unsuru ise Süreyya yıldızıdır. Birkaç beyitte bu yıldızdan istifade ile Ģiirini öven Ģairin bu tavrını aĢağıdaki beyitte en üst noktaya vardırdığı söylenebilir:

Yazdılar levģ-i semāya bu Śüreyyā naţmı Tābdan ķaldı naţardan meh-i enver düĢdi

G.805/5 Süreyya (Ülker) yıldızının Ģeklî özelliğinden yararlanan Ģair, gazelini de yedi beyitten teĢekkül ettirerek Ülker‟in yedi yıldızdan oluĢmasına bir nevi atıfta bulunmaktadır.

Śüreyyā-veĢ der iseñ dāyimā „ıķd-ı le‟āl olsun Dür-i menśūruñı naţm et Beyāní silk-i eyyāma

Aynı durumu aĢağıdaki beyitte de ifade eden Ģair, beyitleri bir araya getirerek Süreyya yıldızı Ģekline soktuğunu belirtir:

Ŝafģa-i gerdūna śebt etdüñ Beyāní Ģi„rüñi Cem„ edüp ebyātını Ģekl-i Śüreyyā eyledüñ

G.446/5 Beyânî kimi yerde Ģiirinin hikmetli yönünü vurgular. Hikmet noktasında da kendini üstün görmekten geri durmaz. ġiirde hikmetler tertip eden bir Eflatun olduğunu söyleyen Ģair, bütün varlıkların cevherinin kendi yoluna döĢenmiĢ taĢlar olduklarını ifade eder:

Felāšūn-ı ģikem-perdāz-ı naţmam cevher-i eĢyā DöĢenmiĢ cilve-gāhumda Beyāní seng-i rāhumdur

G.193/5 Belki bir müddet sevgiliyi anlatan ve öven herhangi bir Ģiir söylemediğinden olsa gerek, kendini bu konuda teĢvik eden Ģairin yine kendisi için kullandığı sıfatlardan biri sihir ile ilgili iken diğeri hikmetle alakalıdır:

Söylemez oldı Beyāní vaŝf-ı dilberde ġazel Ol ģikem-perdāz u siģr-āśāra söyleñ söylesün

G.632/7 Buradan hareketle Beyânî‟nin Ģiirini hikmet sözüyle muhteva bakımından, sihir sözüyle de söyleyiĢ ve üslup bakımından üstün gördüğü söylenebilir.

ġairin kendi Ģiiri için yalnızca sihir sıfatını kullandığı beyitler de vardır. Pek tabii olarak övünmeyi ihtiva eden bu kabil beyitlerden birinde Ģairin sihre aĢina ve belagatten anlayan kiĢilerden olduğunu, buna bağlı olarak sevgilinin kıpkırmızı dudağınını vasfederken sihir göstermesinin de ĢaĢırtıcı olmadığını söylediği görülür:

Cām-ı la„l-i dilberi vaŝf etmede siģr eylerüz ġā„ir-i siģr-āĢināyuz biz belāġat ehliyüz

G.374/4 Aynı tavrın görüldüğü aĢağıdaki beyitte de Beyânî, büyük Ģairlik tabiatının sihir ortaya koymasının ĢaĢırtıcı olmadığı fikrindedir. Çünkü Ģaire göre sıradan bir vadi olan Ģiir vadisini sevgilinin gezip dolaĢtığı bir yer hâline getirmek bir sihirdir.

Siģr etse Beyāní ne „aceb šab„-ı bülendüñ Nüzhet-geh-i yār eyledi bir vādí-i pesti

G.848/5 Beyit burada hem sevgilinin Beyânî‟nin Ģiirlerini okuması hem de sevgiliden bahseden sözlerin söylenmesi cihetlerinden anlaĢılabilir.

ġarap, insanın ruh hâlini değiĢtirmesi, onu geçici de olsa farklı bir kimliğe büründürmesi özelliği dolayısıyla Ģairin kendi Ģiiri için kullandığı benzetmelerden biri olmuĢtur. ġarap içtikçe neĢelenmek pek tabii olduğundan Ģair de kendi Ģiirini sadece birtakım insanları değil bütün dünyayı neĢelendiren Ģaraba benzetmiĢtir:

Beyāní šarz-ı güftāruñda el-ģaķ özge ģālet var Cihānı neĢ‟e-dār eyler hemíĢe cām-ı eĢ„āruñ

G.443/5 Söz söyleme tarzında kendine has bir hâlin bulunduğunu söyleyen Ģair, bu düĢüncesini doğruluğunu el-hak kelimesiyle desteklemektedir. ġiirinin insanları etkileme yönü ise tarz-ı güftâr tamlamasında kendini belli eder. Söz konusu olan Ģiirin muhtevasından ziyade söyleniĢ tarzıdır.

Büyük ihtimalle muhtevaya yönelik olarak Ģiirine dair düĢüncesini serdettiği aĢağıdaki beytinde Ģair, yazmıĢ olduğu Ģiirlerin âĢıklara zevk bahĢettiğini; dudağı Ģirin, tatlı bir sevgiliye Ferhat olmayı bunun kaynağı saydığını söylemiĢtir.

Bir lebi Ģíríne Ferhāduz Beyāní var-ısa Źevķ-baĥĢ-ı kām-ı ehl-i „aĢķdur eĢ„ārumuz

G.334/7 Burada Ģiirlerin Ģekere benzetildiği, Ģekerin erimesi için ağız içinde dolaĢtırılması ve böylelikle ondan alınan tadın artmasına göndermede bulunulduğu açıktır. Bundan yola çıkarak âĢıkların Beyânî‟nin Ģiirlerini sürekli tekrar ettiklerinin söylendiği ifade edilebilir.

ġeker ve Ģiir iliĢkisi bakımından ele alınabilecek bir diğer beyitte Ģair papağan istiaresinden hareketle Ģiirini anlatmaktadır. Beyânî burada kendini tûtî olarak tavsif etmiĢ, Ģiir söylemesini ise sevgilinin Ģeker saçan dudağından tadınca tıpkı bir papağan gibi konuĢmaya benzetmiĢtir.

Šūší-i šab„-ı Beyāní ne suĥan-gūluķ eder Źevķ-yāb olduġı dem la„l-i Ģeker-bāruñdan

G.579/7 ġiir söylemeye sebep olarak sevgilinin dudağını tatmaktan baĢka onun dudağını vasfetmeyi de yeterli gören Ģair aĢağıdaki beyitte bütün Ģairleri papağan olarak ifade etmiĢ; az bulunur sözler söyleyen, tatlı dilli bir papağan olduğu iddiasıyla da kendini bu Ģairler içinde seçkin bir yere oturtmuĢtur:

Vaŝf-ı la„lüñde sözüm ķand-i mükerrerdür benüm Šūšiyānuñ nādire-gūyā Ģeker-güftārıyam

G.507/4 Yine tefahür Ģeklinde alınabilecek bir beytinde Ģair, Ģiirinde türlü nağmeler söylemesinin hiç ĢaĢırtıcı olmayacağını, çünkü kendisinin söz bahçesinde Ģairlerin bülbülü olduğunu söyler:

Naġmeler eylese naţmında Beyāní ne „aceb O da gülzār-ı suĥanda Ģu„arā bülbülidür

G.256/5 Söz söylemede kendinden üstün bir kimseyi tanımayan, baĢka Ģairlere ve düĢmanlara meydan okuyan Ģair, Ģiir meydanının pehlivanı olarak boy gösterir:

Ĥaŝma meydān-ı suĥanda ġālib olmazdı bu gün „Arŝa-i naţmuñ Beyāní pehlevānı olmasa

G.680/5 Kimi zaman da Ģiir meydanında bir binici hüviyetine bürünen Ģair, yerinde duramayan bir ata benzettiği kalemiyle Ģiir söylemeye hep devam edeceğini söyler:

Biz Beyāní fāris-i meydān-ı naţmuz dāyimā RaĥĢ-ı çāpük-seyrümüzdür ĥāme-i çālākümüz

G.350/7 Beyânî, hızlı bir ata benzettiği kalemi üzerinden türlü yollar ve benzetmelerle Ģairlik kudreti hakkında görüĢlerini belirtir. Yukarıdaki beyitte olduğu gibi bir ata benzetilen kalem ve yanında yine bir ata teĢbih edilen Ģairlik tabiatı mana meydanında hareket etmektedir. ġair burada ikisinin de uyumlu olduğuna iĢaret ediyor olmalıdır:

Eyleyen „arŝa-i ma„nāda Beyāní cilve RaĥĢ-ı šab„uñla senüñ ĥāme-i ġeb-díz′üñdür

Burada bahsedilen Ģairlik-kalem iliĢkisine:

Söyle Beyāní ezel çünki verilmiĢ saña Šab„-ı ĥayāl-āferín kilk-i cevāhir-niśār

G.093/5 ve:

Vaŝf-ı dilberde Beyāní ĥāme-i siģr-āĢinā Šab„-ı seģģāruñ gibi mu„ciz-beyān-ı „aĢķdur

G.190/5 beyitlerinde rastlanmaktadır. Beyânî, Ģairliğin ezelden kendisine bahĢedilmiĢ bir kabiliyet ve ihsan olduğu görüĢündedir. Dolayısıyla Ģiir söylemesi pek tabiidir. Tabiatında söze dair bir sihir gücü bulunan Ģair, aĢk konusunda da iĢiteni acz içinde bırakacak bir kalem kudretine sahiptir. Ona göre Ģairliğini çeĢitli hayallerle ortaya koyan bir bir tabiat, elde inciler saçan bir kalemle birleĢince meydana kıymetli eserler gelmektedir. Eserini değerli bulduğuna dair Ģairin baĢka ifadeleri de vardır. AĢağıdaki beyitte kalemin inciler saçtığı belirtilmektedir:

Ĥāme-i feyż-āĢināyı biz dürer-bār eylerüz Ŝafģa-i kevne Beyāní śebt içün āśārumuz

G.335/5 Kalemin inciler saçabilmesi kimi zaman bir Ģarta bağlanmıĢtır. Gönülde hayalleri bir arada tutan ip düğümlenmiĢtir. Onların dağılıp dıĢarı çıkabilmesi için bu düğümün açılması gerekir. ġair kendine seslenerek bu düğümü çözmeyi istemekte ve Ģiir kaleminin inciler saçmasını arzulamaktadır:

„Uķde-i silk-i ĥayāl-i dili ģall eyleyelüm Ĥāme-i naţmı Beyāní dürer-efĢān edelüm

G.552/9 Kalemin, kimi yerde sevgilinin kadrini anlatmada salındığı söylenirken (G.012/7), kimi yerde zarif yürüyüĢüyle söz bağının yolunda bitmiĢ bir serviyi andırdığı dile getirilmiĢtir:

N′ola kilk-i Beyāní vaŝf-ı ķadrüñde ĥırām etse Odur feyż-āĢinā serv-i reh-i bāġ-ı suĥan Ģāhā

Beyânî, mahlasının manasından da hareketle Ģiirleri için muciz-beyân nitelendirmesini kullanır. Allah, Ģaire insanları acze düĢürecek nitelikte Ģiirler söyleme kabiliyeti vermiĢtir (G.388/5). Bazen bu durumun sebebi olarak ölüleri dirilten bir nefese sahip Hazret-i Ġsa‟ya benzeyen sevgilinin dudağının verdiği keyif gösterilmektedir (G.557/7). Bir beyitte ise Ģair kendini Hazret-i Ġsa gibi mucize sözler söylemekte olduğunu belirtir ve gönül erbabının yepyeni bir hayat bulmasını da sözlerininin bağıĢladığı ruha bağlar (G.574/7). Beyânî‟nin sevgilinin dudağını öven Ģiirini görenler ise aĢağıdaki beytin ikinci mısraını dile getirirler:

Vaŝf-ı la„l-i yārda Ģi„rüm Beyāní der gören Rūģ-ı Ķudsí yā Mesíģā′dur bu naţmuñ ķā‟ili

G.817/9 Beyânî‟nin kendi Ģairlik tabiatı ve kabiliyeti ile ilgili olarak yaptığı teĢbihlerden biri de ayna kelimesi üstüne kuruludur. ġairlik öyle bir aynadır ki onda mana güzeli bütün güzelliğiyle daima kendini göstermektedir (G.014/5, G.016/5, G.017/5). Bu tabiat kimi beyitlerde ise deniz benzetmesiyle ortaya konmuĢtur. Özellikle Ģiirin inci olarak nitelendirildiği ifadelerde deniz kelimesiyle birlikte Ģairin kendini övdüğünü söylemek mümkündür. Fakat bu öyle bir denizdir ki dalgası yoktur ve derindir. Ġçinden pek çok inci çıkan bu denize, dolayısıyla kendisininki gibi Ģairlik yeteneğine sahip hiçbir kimsenin bulunmadığını söyleyen Ģair burada çok Ģiir söylediğine de iĢaret etmektedir:

Beyāní mevcin ıţhār eylemez dürler niśār eyler Benüm šab„-ı dürer-bārum gibi baģr-ı „amíķ olmaz

G.303/7 ġair çok Ģiir söylemiĢ olmasına rağmen Ģairlik denizinin kimi zaman dalgalanmamıĢ olmasından, belli bir müddet Ģiir ortaya koyamamıĢ olmaktan Ģikayetçi olduğunu aĢağıdaki beyitte belirtir:

Temevvüc etmedi çoķdan Beyāní baģr-ı endíĢe Dürer-bār olmadı hem elde kilk-i gevher-efĢānuñ

G.440/7 Dalgalanıp da inciler saçmayan Ģair an gelir Ģairliğini hızlı bir doğan kılar ve onunla mana kuĢlarını avlamaya çıkar:

Ey Beyāní ŝayd-ı murġān-ı ma„āní etmege Šab„-ı çālāk-i bülendüm Ģāh-bāz etsem gerek

G.430/5 Fakat bazı yerlerde de kuru iddia sahiplerinin Ģair hakkında kalbinin, gönlünün boĢ olduğu yolundaki yanlıĢ düĢüncelerini cevaplamak için de Ģiir söyleyen Ģair, gönül kadehinin feyiz Ģarabıyla ağzına kadar dolu olduğunu söylemesi dikkati çeker:

Müdde„í ķalb-i Beyāní′yi tehí añlamasun Sāġar-ı šab„ı mey-i feyż-ıla leb-ber-lebdür

G.237/7 Beyânî‟nin birkaç yerde birlikte kullandığı nazım ve nesir (inşâ) kelimeleri onun düzyazı alanında da kalem oynatmıĢ olabileceği ihtimalini akla getirmektedir:

Çün Beyāní dürr-i dendānuñla la„lüñ vaŝfını Šurma naţm u neśr-ile taģrír eder ĥāmem senüñ

G.456/8 Beyitte leff ü neĢir sanatı çerçevesinde değerlendirilebilecek bir ifade diziliĢine sahip dendân, lal, nazım, nesir kelimeleri sadece bu sanat etrafında ele alınabileceği gibi Ģairin nesir sahasında da eser vermiĢ olabileceğine bir iĢaret sayılabilir. Aynı durum aĢağıdaki beyitte de görülmektedir:

Seni mu„ciz-beyān eden Beyāní naţm u inĢāda O yār-ı ġonça-fem vaŝfında pākíze suĥanlardur

G.277/5 Ancak bu konuda Ģairin herhangi bir eserine rastlanmamıĢtır.

ġairin kendi üslubu için kullandığı bazı kelimeler Ģiirlerden hareketle tespit edilerek bazı sonuçlara ulaĢılmıĢtır. Bu ifadeler birer örnekle birlikte aĢağıda verilmiĢtir:

şîrîn edâ (cana yakın, tatlı bir eda):

Beyāní źevķ-baĥĢ olan hemíĢe kām-ı „irfāna Senüñ naţm-ı dil-āvízüñdeki Ģírín edālardur

sûznâk (yakıcı):

Vaŝf-ı ruĥsārında cānānuñ Beyāní Ģi„rüñi Sūznāk eyle miśāl-i gül suĥan-verlik budur

G.217/9

rengîn (parlak, süslü)

Dürr-i dendānuñ-ıla la„lüñi vaŝf eylemese Naţm-ı rengín-i Beyāní güzelüm sāde olur

G.225/7

tâze (taze, yeni):

Köhnedür gerçi Beyāní bu zemín-i dil-keĢüm Lík kiĢt-i naţm-ı sebz ü dāne-dārum tāzedür

G.250/5

pâkîze (temiz, halis):

Seni mu„ciz-beyān eden Beyāní naţm u inĢāda O yār-ı ġonça-fem vaŝfında pākíze suĥanlardur

G.277/5

nezâket (incelik, zariflik):

Beyāní vaŝf-ı la„lüñde n′ola nāzük ĥayāl etse Nezāket var kelām-ı dil-peźírüñde suĥan nāzük

G.434/7

neşedâr edici (neşe verici):

Cām-ı naţmumdur Beyāní devr eden el[den] ele NeĢ‟e-dār eden cihānı naţm-ı sādemdür benüm

G.564/5

selîs (düzgün ve akıcı):

Naţm-ı selísüñ ģaķķā Beyāní Silk-i suĥanda lü‟lü‟ye beñzer

tâbnâk (parlak, ışıklı)

Gevher-i naţmum Beyāní tābnāk olsa n′ola Kān-ı dilde kendesidür tíĢe-i efkārumuñ

G.439/5

hûb (güzel, hoşa giden):

N′ola vaŝfında Beyāní söylesem eĢ„ār-ı ĥūb Bir suĥan-fehm ü ġazel-perdāza verdüm göñlümi

G.824/5 Bütün bu iyi sıfatlarla birlikte Ģairin az da olsa Ģiirlerinin bazısının periĢanlık içerisinde bulunduğunu kabul ettiği beyitler vardır. Bu dağınıklığa aĢağıdaki beyitlerde görülebileceği gibi kimi zaman efkar içinde bulunmasını, kimi zaman da feleğin uğursuz dönüĢünü sebep göstermiĢtir:

Beyāní′nüñ „aceb olmaz períĢān olsa güftārı HemíĢe bāde-i efkār-ıla mestānedür cānā

G.030/9 Silk-i eyyāma Beyāní naţm ederken dürlerüm

Devr-i vārūnında çarĥuñ muntaţam-ģāl olmadum

G.528/7 Bazen gamla dolu gönlünün onu hoĢ bir edadan ve halis sözler söylemekten alıkoyduğunu belirtir:

Beyāní ġamla ol deñli períĢān-ĥāšır olmıĢ kim Edā‟-ı ĥūb-ıla pākíze-güftār olmadan ķaldı

G.759/5 Beyânî kimi Ģiir ya da beyitlerde genel manada Ģiiri tavsif etmekte ve ona türlü anlamlar yüklemektedir. Hayâl redifli bir gazelinde (G.472) onun hayale dair düĢüncelerine ulaĢılırken bir baĢka yerde (G.744) endîşe (fikir) üzerine türlü düĢünüĢler serdettiği görülür.

Beyitlerde öne sürdüğü görüĢlerden birinde Ģairlerin tertemiz gönüllerinin feyiz evinin kapısını kapalı tutan kilidin anahtarı olduğu söylenerek bu durum bir övünme vesilesi yapılır:

Herkes açamaz ķufl-ı der-i ĥāne-i feyżı Miftāģı Beyāní dil-i ŝāf-ı Ģu„arādur

G.174/7 Beyânî‟ye göre söz ancak anlayıĢı doğru, aklı temiz kimselere göredir:

Herkesüñ vardur Beyāní fehm ü iź„ānı biraz Söz hemān fehmi dürüst iź„ānı pāk olmaķdadur

G.178/5 Söz sayesinde belagatin sihri ortaya çıkar ve Ģair söz sayesinde etrafına feyizler verir:

Šab„-ı bülend-i Ģā„iri feyż-āĢinā eder Ģaķķā Beyāní siģr-i belāġat suĥandadur

G.240/7 ġairin gözünde Ģiir, ondan anlamayana sunulabilecek bir Ģey değildir. Her sözü aynı kıymette bilenin Ģiirin kadrini takdir etmesi mümkün değildir:

Dürr-ile ĥar-mühreyi yeksān gören bed-aĥtere Ey Beyāní etme „arż eĢ„ār-ı siģr-āśāruñı

G.781/7 Fakat yeri geldikçe düĢmanların gözünü kör etmesi için Ģiir, zümrüt kaĢlı bir yüzük gibi kullanılmalıdır:

Mār-āsā díde-i a„dāyı nā-bínā eder

Ĥātem-i naţm-ı Beyāní′nüñ zümürrüddür ķaĢı

G.845/7 Beyânî, dünyada söz erbabının eksilmeyeceği kanaatindedir. Buradan

Benzer Belgeler