• Sonuç bulunamadı

Karlofça Antlaşması’na Kadar Osmanlı-Avusturya İlişkileri

III. Kaynaklar Hakkında

2. Kaynak Eserler

1.1. Karlofça Antlaşması’na Kadar Osmanlı-Avusturya İlişkileri

Osmanlı Devleti, ilk defa 1398 Kosova Meydan Muharebesindeki zaferiyle Avrupalı devletlerin dikkatini çekmiştir. Öyle ki batılı devletler bu olaydan sonra Haçlı seferleriyle Osmanlıyı durdurmayı denemişlerdir. Avusturya da bu oluşuma asker göndermek suretiyle katılmıştır. Bunun haricinde bu safhada Osmanlı-Avusturya ilişkileri yok denecek kadar azdır.102

İlişkileri 1526’da doğrudan başlatan olay ise Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) devrinde yaşanan Mohaç103 Meydan Muharebesi olacaktır.

Osmanlı-Avusturya ilişkilerinin resmen başladığı dönemin hükümdarı olan Kanuni Sultan Süleyman’ın 1520’de tahta çıktığı sıralar, Avrupa uygarlığı bir dönüm noktası yaşıyordu. Nitekim bu dönem, V. Karl ile Habsburg İmparatorluğu’nun; I. François’la Fransa’da Valois hanedanının; İngiltere’de ise VIII. Henry ile Tudorların olduğu olgun ve güçlü devletlerin ortaya çıktığı parlak bir dönemdi. XVI. yüzyıla rastlayan bu dönemde bu güç timsali üç hükümdara Osmanlı hükümdarı Sultan Süleyman da dâhil olmuştu. Sultan Süleyman’ın tahta geçtikten sonra iki harekât alanından biri Macaristan Krallığı diğeri Akdeniz’di.104

Bu harekâtlarla Macaristan, Venedik ve Rodos olmak üzere üç kilit bölgeye yönelen Kanuni Venedik’e düşmanca duygular beslemedi. Rodos’un eline geçmediği, bu

nedenle de deniz kuvvetlerini tamamen bu yönde yoğunlaştırmak zorunda bulunduğu sürece, Venedik ile barış içinde olmak yararınaydı. Macaristan ile ilişkilerde ise Venedik ile olan bu

102Ali İbrahim Savaş,"Osmanlı Habsburg Arasındaki Diplomatik İlişkiler”, C.9, Yeni Türkiye Yayınları Ankara 2002, s.555.

103Mohaç, Macaristan’ın güneyinde Tuna ile Drava nehirleri arasındaki bölgenin kuzeydoğusunda Tuna’nın batı kolu üzerinde bulunur. Bölge XVI ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı sancak merkezi olup Türk kaynaklarında Mihaç ve Mohaç şeklinde geçmektedir. Mohaç Meydan Muharebesi bu şehrin yakınlarında gerçekleşmiştir. Şehrin adına ilk defa 1093 yılında kaleme alınan bir belgede rastlanmıştır. Mohaç Muharebesi’nden sonra Budin’e doğru ilerleyen Osmanlı ordusu tarafından yakılıp tahrip edilmiştir. Bkz. Geza David, “Mohaç”, DİA, C.30, İstanbul 2005, s.231.

104Lord Kinross, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü, (Çev. Meral Gaspıralı), Altın Kitaplar, İstanbul 2008, s.171.

24

barış atmosferinin tam tersi bir etkileşim hâkimdi. Baştan beri düşmanca bir tutumun hâkim olduğu Macaristan ile durumun bu olumsuz atmosferi her iki devletin bulundukları konumlarından ileri geliyordu. Ancak durum bu şekilde devam edemeyeceğinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını bu yönde genişletmek adına, öncelikle kuzeye doğru büyük teşebbüsler için daha sağlam üsler kazanılmalıydı.105

Osmanlının Macaristan’a hâkim olmak istemesinin ana sebeplerinden biri de Habsburglar (Avusturya’ya hâkim olan hanedanlık) ve Türkler arasında oynadığı köprü devlet rolüydü. Bu durum Kanuni’nin Macarları ortadan kaldırma isteğini daha da körüklemekteydi. Nitekim Kanuni’ye göre Avrupa’da güvenle ilerlemeyi sağlamanın tek yolu Macaristan krallığını ya ortadan kaldırmaktan ya da buranın Osmanlı yönetimi altına alınmasından geçiyordu.106

Kanuni bu amaçla ilk iş olarak başarılı bir seferle Belgrad’ı107

kuşattı.108 Bu kuşatma, yalnızca askeri bakımdan değil, devletin geleceği açısından da sembolik bir önem arz etmekteydi. Kanuni Belgrad’ı alarak aynı zamanda batıya karşı yeni bir açılım sağlama amacındaydı.109

Bu seferde Belgrad ile birkaç kalenin daha alınmış olması Macarlara önemli bir darbe vurdu.110

Osmanlı açısından ise durum Avrupa

105

Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Nilüfer Epçeli), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2011, s.441-442.

106Özlem Kumrular, Yeni Belgeler Işığında Osmanlı Habsburg Düellosu, Kitap Yayınevi, İstanbul 2011, s. 36.

107Belgrad, Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği kesimdeki plato üzerinde kurulmuştur. Bölgenin önemi, Kuzey ve Orta Avrupa’yı Karadeniz ve Ege denizine bağlayan tabii yollar üzerinde bulunmasından gelir. Burası serhad şehri olması nedeniyle Osmanlılar tarafından “dârülcihad” olarak tabir edilir. Divna Djuric Zamolo, “Belgrad”, DİA, C.5, İstanbul 1992, s.407. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. Uğur Kurtaran, “XVIII. Yüzyıl Osmanlı Avusturya Antlaşmalarında Belgrad İle İlgili Hükümler”, Yeni Türkiye 67, 2015, s.1638-1649. Coğrafi konumu Belgrad’ı Tuna’nın her iki tarafına da açılan ya da kapanan bir kilit yani Macaristan’ı ya da Rumeli’yi tutan bir kilit haline getirmiştir. Ömer Gezer, Kale Nefer: Habsburg Sınırında Osmanlı Askeri Gücünün Yeniden Örgütlenmesi

(1699-1715),Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2016, s.171. Bu önemli şehir, 1521’de fetih tarihinden Sırplara tamamen bırakıldığı tarih olan 1867’ye kadar yaklaşık 350 yıl Osmanlıların elinde kalmıştır. Selim Aslantaş, “Belgrad-ı Dârü’l Cihâd”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat

Araştırmaları Dergisi, Ankara 2011, s.14. 108

Belgrad’ı Macarlardan alan Kanuni, Orta Avrupa’ya yönelik olarak başlatacağı yeni askeri harekât için burayı bir üs ve ileri karakol olarak düşünmüştü. Bir sonraki hedefinin Macaristan olacağı biliniyordu. Ancak, Macaristan’ı, sosyal ve askeri boyutlarını göz önüne alarak tıpkı Eflak ve Boğdan prenslikleri gibi kendisine bağlı vasal beylikler konumunda tutmayı amaçlıyordu. Böylelikle burayı Habsburg İmparator’luğuna karşı bir ara bölge şeklinde kullanmayı ve geride Tuna hattının doğusunun emniyetini sağlamayı planlıyordu. Feridun M. Emecen, “Mohaç Muharebesi”, DİA, C.30, İstanbul 2005, s.232.

109 Feridun M. Emecen, “Süleyman I”, DİA, C.38, İstanbul 2010, s.73.

110Osmanlı İmparatorluğu, Macaristan’ın güney savunma hattının en önemli kalesi olan Belgrad’ı alarak Macar sınır savunma sisteminin bel kemiğini kırmıştır. Osmanlı Devleti Belgrad’ın düşmesinden sonra Tuna Havzasının

25

fütuhatına giden yolun açılmasında önemli bir adım olarak görüldü.111

Öyle ki 1521’de Kanuni’nin Belgrad ve dolaylarındaki birçok kaleyi ele geçirmiş olması Tuna’nın sağ kıyısındaki durumlarını sağlamlaştırdı. Bu sayede ilerideki seferler için ırmağın orta bölümü ile Sava vadisini önlerine açtı. Ertesi yıl Rodos’a karşı karadan ve denizden yürütülen hareket sonucunda 1522’de Rodos teslim oldu. Osmanlı ordusu, Rodos’tan döndükten sonra rotasını tekrar Macaristan’a çevirdi.112

Belgrad’ın alınmasıyla Türk tehdidinin daha sağlam duyulması bütün imparatorluk konseylerinin, birinci gündem maddelerinden biriydi. Bunun yanı sıra mevcut durum, Türklere karşı yardım konusunun gündemde kalmasını da sağlıyordu.1524 başlarında Sultan Süleyman, Kral Layoş’a başkenti Budin’i ele geçirmek, hükümdarlığını Macaristan, Almanya ve Avrupa’nın tamamına yaymak için şahsen geleceğini bildirdiğinde Kral Layoş, ne halktan ne de eniştesi I. Ferdinand’dan beklediği desteği alamamıştı. Bunda bu dönemde Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nda halkın neredeyse tümünü etkisi altına alan Reform hareketinin etkisi büyüktü.113

Kanuni Sultan Süleyman 1526’da İstanbul’dan ayrıldığında, onun emri üzerine ilk saldırının veziriazam İbrahim Paşa’nın Alacahisar’dan yöneldiği Petervaradin114

üzerine yapılması kararlaştırıldı. Yürüyüş buradan Tuna Nehri boyunca devam etti. Osmanlı orduları hızla Macaristan’ın başkentine doğru yol alıyordu.115

Macaristan’da ise durum pek iç açıcı

güvenliğini sağlamak için Tuna Nehri ve kollarının üzerideki kaleleri ele geçirip bu bölgeyi güvenlik altına almıştır. Bunun için Sava Nehri boyunca Böğürdelen, Kupinik, Dimitrofça, kaleleri; Tuna Nehri boyunca Zemun İslankamen Kaleleri ve bu iki nehir arasında bulunan İrig Kalesi fethedilmiştir. Mehmet Solak, Erken Modern

Dönemde Osmanlı Habsburg Sınır Savunma Sistemleri (1540-1664), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2015, s.22.

111

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, C.II, TTK Yayınları, Ankara 1988, s.323.

112

Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Çev. Server Tanilli), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2016, s.181.

113 Zinkeisen, 464.

114Kaynaklarda Petrovaradin, Petervaradin olarak geçen Varadin Kalesi Tuna Banatı’nın merkezi olan Novisad’ın belediye hudutları içindedir. Petervaradin (Varadin), Novisad-Subotica-Budapeşte anayolu üzerinde, Tuna’nın sağ sahilinde kurulmuş meşhur bir kale ve şehirdir. 27 Temmuz 1526’da fethedilen bölge 161 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kaldı. Bkz. Bekir Kütükoğlu, “Varadin”, İA, C.XIII, MEB Yayınları, İstanbul 1986, s.203-206.

26

görünmüyordu. Öyle ki, derebeylerinin, kralı güçlendirmek istememesi ve Osmanlılarla savaşarak ülkedeki Katolik ve Habsburg unsurlarını güçlendirmekten korkan Zopolyo’nın önderliğindeki küçük soyluların büyük bir kısmı orduyu terk edince Macarların gücü kırıldı. Sonunda iki ordu Buda’nın güneyinde, Tuna’nın sağ kıyısında Mohaç Ovasında 29 Ağustos 1526’da karşılaştı. Yenilen Macar ordusu Tuna’ya doğru kaçarken kral ve adamlarından çoğu öldürüldü. Bu seferden 10 gün sonra Buda ve Peşte de düştü. Böylelikle başlarda bağımsız bir krallık olarak tarih sahnesine çıkan Macaristan Krallığı, sonraları Habsburg’lara karşı özel bir vasal olmuştu. Bölge daha sonra Osmanlılara ilhak edilecek, böylelikle Osmanlılar ile Habsburglar doğrudan doğruya sınırdaş olacaklardı.116

Macar kralının varis bırakmadan ölümü Ferdinand’ı otomatik olarak kralın varisi yapıyordu. Ancak Habsburglar, bu durumu kabullenmek istemediklerinden dönemin soylu bir sınıfı olan Jagellonlar ile bir veraset anlaşması imzaladı. Buna göre Habsburglar da tahtın varisi sayılıyorlardı. Bu durum tahta kimin geçeceği noktasında bir karışıklığa sebep olmuştu. Sonuç

olarak asiller sınıfından milliyetçiler Zapolyo’yu kral seçtiler. İş bununla da kalmayarak, realist kesim de karşı bir hamle ile II. Lajos’un dul eşi Maria’nın önderliğinde, topladıkları krallık meclisinden ayrı bir meclisle Ferdinand’ı kral seçtiler. Bundan sonraki süreçte Macaristan iki süper gücün karşılaşma sahası olarak bir savaş alanı haline dönüşmeye başladı.117

Kanuni bir dizi diplomatik görüşmeden sonra o sıralarda doğudaki karışıklıkların devam etmesinin de etkisiyle, tam bir ilhak ve işgale kalkışmadan Macaristan’ı Zapolya ve arkadaşlarının Osmanlı egemenliğini tanıması ve vergi vermesi karşılığında, ülkenin denetimini ellerinde bulundurma

taleplerini kabul etti.118 Zapolya böylece sultanın vasalı, Macaristan’ın ona ait bölümü de

116

Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.I (Çev. Mehmet Harmancı), E Yayınları İstanbul 2008, s.123.

117Kumrular, s.52-53

27

Osmanlı İmparatorluğu koruması altında bir uydu krallık oldu.119

Macarlar için her ne kadar durum sıkıntılı yüzünü göstermiş olsa da Osmanlı Devleti için Mohaç zaferi, oldukça önemlidir. Bu zaferin en önemli siyasal sonucu, Osmanlıya karşı örgütlü Macar direnişinin sona ermesiyle aradaki tamponun kalkmış olması ve bunun neticesinde Habsburglar’la karşı karşıya gelen Osmanlı’nın iki yüzyıl gibi bir süre boyunca Avrupa’nın başat gücü durumuna yükselmiş olmasıydı.120

Bir diğer önemli sonuç ise Mohaç zaferi Hıristiyan Batı’nın büyük hükümdarı Roma Çasar’ı Kaiser ile İslam’ın en büyük hükümdarı Osmanlı sultanının iki rakip olarak karşılaşmasına neden olan siyasi ve askeri bir durumu ortaya çıkardı.121

Mohaç’tan sonra Habsburgların Osmanlı Devleti’nin burada kurduğu düzeni bozması ve Ferdinand’ın Budin’i ele geçirmesi üzerine Kanuni, ikinci kez Macaristan seferine çıktı. Kanuni’nin esas amaçlarından biri Macarların Habsburg ile arada tampon olarak kalmalarının devamını sağlamaktı. 1529’da Budin Osmanlılarca tekrar alınarak, Zapolya’ya teslim edildi ve

Macar krallığı tacı verildi122. Bu seferin diğer bir amacı ise Macar krallığının yıkılmasıyla oluşan, Avusturya müdahalesini önlemek, bunun yanında Macaristan’ın Osmanlıya karşı idari ve siyasi nizamını düzenlemekti123

. Yine aynı yıl içinde Osmanlı ordusu bu kez Fransa Kralı I. Fransuva’nın Alman İmparatoru V. Karl tarafından zor durumda bırakıldığından ona yardım için ve Ferdinand’ın Macaristan’ı tehdidini önleme düşüncesiyle, Habsburg kenti Viyana’yı ele geçirmek istedi. Böylelikle I. Viyana kuşatması gerçekleştirildi ancak olumsuz kış şartlarının da etkisiyle kuşatma bir sonuca ermeden kaldırıldı.124

Bu kuşatmanın sonucunda, Zapolya ile yeni bir vasal ilişki kurulmuş olması, Avusturya ile Kuzey Macaristan’ın güçsüz bırakılmasıyla karşı saldırı olanağı ortadan kaldırıldı. Macaristan’ın, kuzey ve batı sınır bölgelerinde Habsburg

119Kinross, s.185

120Sander, s.84.

121Savaş ,”Osmanlı Habsburg Arasındaki Diplomatik İlişkiler”, s.556.

122 Uzunçarşılı, CII, 329; Shaw, s. 126.

123Mustafa Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihi Resimli-Haritalı, C.II, TTK Yayınları, Ankara 2011, s.839.

28

egemenliği devam ederken, ülkenin diğer bölgeleri özerkleştirildi. Bu şekilde güney ve kuzeydeki güçlü devletlerin arasında tampon bölge olarak yer aldı. Viyana önündeki bu Müslüman tehlikesi Batı Avrupalıları Haçlı seferi yapmayı düşünmeye sevk etti. Nitekim 1530’da Budin Habsburglar tarafından yeniden kuşatıldı. Bu yeni sefer, Macaristan’ın durumunu düzeltmek için olduğu kadar Alman İmparatorluğunu ortadan kaldırmayı da hedefliyordu. 1532’de gerçekleştirilen bu sefer 1529’dakinin aksine bilinçli olarak Orta Avrupa’yı hedef alması bakımından dikkat çekti.125

Kanuni’nin niyeti bu kez Ferdinand’dan ziyade V. Karl ile vuruşmaktı. Bu nedenle Alman imparatorluğuna karşı düzenlenen bu sefer III. sefer Alman Seferi olarak da anıldı.126

Ferdinand’ın elçilik heyeti Macaristan’ın terki karşılığında para teklifini daha önce olduğu gibi bir kez daha dile getirdiler. Neticede Kanuni Budin üzerinden doğrudan Viyana’ya

gitmekten ziyade kuvvetlerini batıya yöneltti. Güns Kalesi üç haftalık bir kuşatmaya tabi tutuldu. Bu sırada kaleyi savunan Nikolas Yurişiç Osmanlı ordularına direnmeyi başarmış olsa da kale zorlu bir muhasaradan sonra teslim alındı.127

Burada iken ikinci kez gelen elçilik heyetine harbe davet mektubu verilmesine rağmen, Osmanlı ordusu karşılarında Ferdinand ve Karl’ı bulamadı. Bundan sonra zor durumda kalan Ferdinand barış yapmak için bir elçilik heyeti gönderdi. Kesin bir barış yapılabilmesi için itaat göstergesi olarak, Ferdinand’dan

Estergon Kalesi’nin anahtarları istendi. Kanuni de bir mütarekeyi kabul edeceğini bildiren elçisini 1533’te Ferdinand’a gönderdi. Cornelius adlı elçinin Estergon Kalesinin anahtarlarını getirmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varıldı.128

İstanbul Antlaşması olarak da anılan bu anlaşma ile Ferdinand Zapolya’nın arazisine saldırmama sözü verdi. Ayrıca iki taraf

arasında hudut tahdidi yapılması kararlaştırıldı. Bu antlaşma Ferdinand riayet ettiği müddetçe

125 Shaw, s.127.

126

Cezar, 852.

127 Zinkeisen, s. 521-522.

128Yusuf Alperen Aydın, XVI-XVII Yüzyıllarda Osmanlı Habsburg Anlaşmaları ve Uygulamaları, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2001,s.12.

29

geçerli olacaktı. Yapılan bu antlaşma sonucunda biri doğrudan doğruya Osmanlının himayesi altında Zapolya’ya diğeri de elindeki yerler için vergi vermek kaydıyla Ferdinand’a ait iki Macaristan ortaya çıktı.129

Bu antlaşma Avusturya’nın Macaristan’da Osmanlı hâkimiyetini kabul etti. Ancak bu durum Avusturya’nın Macaristan hâkimiyetinden tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyordu. Bundan dolayı bu hâkimiyet için iki devlet sık sık karşılaşacaktı.

1533’teki antlaşmadan sonraki süreçte Osmanlı Devleti karada Safevi Devleti’yle harbe

girdi. Denizde de Alman İmparatoru V. Karl ile mücadeleye devam etti. 1537’de Ferdinand bir dizi hudut ihlalleriyle antlaşmayı bozdu.130 1540 yılında Zapolya’nın ölümü ise Macar meselesini ciddi biçimde yeniden gündeme getirdi. Zapolya ile Ferdinand iki yıl önce gizli bir anlaşma yapmış, buna göre Zapolya herhangi bir varis bırakmadan ölümü halinde Macar tahtını Ferdinand’a terk etmişti. Ancak Zapolya’nın ölümünden önce bir oğlunun olması durumları karıştırdı. Nitekim Ferdinand Macaristan’ın kendisine ait olduğu iddiası ile harekete geçti. Ancak Osmanlılar artık Habsburglar ile ortak sınırının Balkanlar değil, Budin’in batısı ve kuzeyi olması gerektiğini düşündüğünden buna rıza göstermesi beklenemezdi. 1541’de Ferdinand Budin’i kuşatma altına alınca, Kanuni de karşı bir hamle ile sefere çıkmak zorunda kaldı. Bu sefer sonucunda Budin doğrudan doğruya Osmanlı beylerbeylik merkezi oldu.131 Durumun bu şekilde sonuçlanma nedeni, veliahdın ergenlik çağına gelene kadar ki, bu süreç içinde Budin’in muhafazası mümkün olmadığından, burayı elinde tutma kararı etkili oldu. Sonraki dönemlerde Habsburglar, farklı tarihlerde Budin’i zapt etmeye çalışsalar da 1542’de büyük bir ordunun Macaristan’a saldırısı sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine ümitsizliğe düşen

Habsburglar On beş Yıl Savaşları’na kadar yeni bir girişimde bulunmadılar.132

129

Uzunçarşılı, CII, s.336.

130 Uzunçarşılı, C.II, s.337.

131 Emecen, “Süleyman I”, s. 67.

30

Budin’in beylerbeylik olmasıyla Macaristan Osmanlılara, Ferdinand’a ve Erdel’de133 Sigusmund’a verilmek üzere üç kısma bölündü şöyle ki, ortadaki zengin ova ve Tuna ötesinin büyük kısmı134

doğrudan doğruya Osmanlıya geçerken, doğu kısmı eskiden beri özerk olan Erdel Osmanlılara bağlı Protestan bir beylik haline geldi. Batıda, Karpatlar’dan Adriyatik Denizi’ne kadar dar bir toprak şeridi ise Habsburglar’da kaldı.135

Ferdinand durumu değiştirmek için, fazla vergi vermek şartıyla Budin’i muhafaza etmek maksadıyla elçi gönderse

de eli boş dönmek zorunda kaldı. Buna rağmen Ferdinand yine durmadı Osmanlı ordusu İstanbul’a dönüşünü fırsat bilerek Budin ve Peşte’yi muhasara etti. Bunun üzerine Sultan Süleyman 1543’te tekrar Macaristan’a sefer yapmak zorunda kaldı. Bu sefer sonucunda Ferdinand’ın elinden İstolni Belgrad daimi olarak, Drava Nehri üzerindeki Valpo ve Şikloş ve Budin’in doğusundaki Tata’yı da geçici surette ele geçirdi.136

Osmanlılarla olan her mücadelesinde elindeki şehir ve kalelerden bir kısmını kaybeden ve Osmanlı kuvvetleriyle başa çıkamayacağını anlayan Ferdinand, V. Karl ile 5 yıllık bir barış yaptı. 1547’de yapılan sulh antlaşmasına dayanarak Ferdinand, Osmanlı yönetimindeki Macaristan ile son savaşta alınan bazı yerleri terk etmeyi kabul ettiği gibi Macaristan’a ait elindeki yerler için de yılda otuz bin duka altın vermeye de razı oldu. Bu barış antlaşmasına V.Karl’ın yanı sıra Papalık, Fransa ve Venedik de dâhil edildi. Ancak Erdel Olayı savaşın yeniden başlamasına neden olduğu için bu antlaşma yalnızca mütareke niteliğinde kaldı.137

Kraliçe İsabella ve oğlu Janos Zsigusmund’a Erdel banlığı verilip Lipova’ya gönderilmişlerdi. Kendisini küçük kralın naibi olarak seçtiren Martinuzzi’nin asıl maksadı

133

Erdel, bugün Romanya’nın kuzeybatısında Transilvanya olarak anılan idari bölgenin Osmanlılar dönemindeki adıdır. Türk kaynaklarında Erdil ya da Erdelistan diye de geçmektedir. Bu kelime Macarca asıllı olup, “orman ötesi” manasına gelen erdely kelimesine dayanır. Erdel, güneyde engebeli olduğu kadar geniş ve verimli bir ovaya sahiptir. Bkz. Kemal Karpat, “Erdel”, DİA, İstanbul 1995, s.280-283.

134F. Eckhart, Macaristan Tarihi, (Çev. İbrahim Kafesoğlu), TTK Yayınları, Ankara 2010,s.114.

135Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar III Köprüler Devri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015, s.181.

136Uzunçarşılı, C.II, s.339.

137Uzunçarşılı, C.II, s.340; Yaşar Yücel ve Ali Sevim, Klasik Dönemin Üç Hükümdarı Fatih Yavuz Kanuni, TTK Basımevi Ankara1991, s.172.

31

Erdel’i Osmanlı himayesinden çıkarmaktı. Bu maksatla 1549’da Ferdinand ve İsabella’nın adamları arasında gizli bir anlaşma yaptırmıştı. Daha sonra 1551’de bu kez İsabella’nın kendisi

ile Ferdinand arasında bir anlaşma imzalanmasını sağladı.138 Osmanlı Devleti ise bu sıralarda durumun farkında olmasına rağmen, İran seferinde olduğu için durumla yeterince ilgilenemedi.

Ferdinand, Erdel’e taarruz edip hududu geçince Sokullu Mehmed Paşa kumandasındaki ordu, Beçkerek, Varat, Çanad kalelerini aldıktan sonra Lippo ve Lipve’yi zapt edip Temaşvar’ı muhasara etti fakat havanın yağışlı olmasıyla olumsuz şartlardan dolayı Belgrad’a geri dönmek zorunda kaldı. Ordunun çekilmesini fırsat bilen Avusturya kuvvetleri Lipve’yi geri aldığı gibi Segedin’i de muhasara etti. Ancak Segedin önüne gelen Ali Paşa’nın Avusturya ordusunu imha etmesi planlarını bozdu. Bu gelişmeler üzerine bu kez Ahmet Paşa Erdel’e gönderildi ve 1552’de Temaşvar zapt edildi139

. Buranın fethi, Erdel’in kuzeye doğru istilasını kolaylaştırdı. Temaşvar beylerbeylik haline getirilerek Kasım Bey vali olarak atandı. Çok geçmeden Tisa Nehri kenarında bulunan Szolnak da ele geçirildi. Eğri Kalesi ise bir buçuk ay kuşatılmasına rağmen bastıran kış sebebiyle alınamadı. Osmanlı kuvvetleri Bosna yönünden de saldırıya geçince Ferdinand, İstanbul’a gönderdiği elçisi Busbecq ile Macaristan’ın kendisine verilmesini önerdiği gibi, kendisinde kalan kısmı için de kırk bin altın vermeyi önerdi140

. Barış görüşmesi isteğine Osmanlı Devleti’nin cevabı ise sadece bir ateşkesi kabul etmek oldu. Nitekim 1556’da savaşlar yeniden başladı. Osmanlı kuvvetleri, 1558’de Tata Kalesini ele geçirmeye muvaffak

oldu. Bu esnada diplomatik görüşmeler halen sürmekteydi ve nihayet 1562’de antlaşmaya varıldı. Sekiz yıl geçerli olacak bu antlaşmaya göre: Ferdinand, Erdel üzerindeki iddialarından vazgeçip vergi ödemeyi kabul etti.141

Ancak bu muahedeye rağmen sınırlarda karşılıklı çarpışmalar devam etti.

138 Aydın, 15. 139 Uzunçarşılı, C.II, s.340-341. 140Yücel ve Sevim, s.173. 141 Mantran, s.190.