• Sonuç bulunamadı

Karahanlılar'da Kültür Hayatı

2.1. KURAMSAL BİLGİLER

2.1.2. Karahanlılar

2.1.2.4. Karahanlılar'da Kültür Hayatı

Karahanlılar devrinde Türkler arasında geniş bir ilim ve kültür faaliyeti mevcuttu. Bu devletin hakim olduğu bölgeler eski kültür sahalarının içinde bulunuyordu. Batı Karahanlılar İran-İslam kültürünün, Doğu Karahanlılar ise Çin ve Uygur kültürünün tesiri altında idi. Bütün bunlara rağmen Karahanlılar devrinde sadece İslam kültürü gelişmekle kalmamış, özellikle Doğu Karahanlıların hakimiyeti altındaki bölgelerde Türk kültürünün bir Karahanlı devri yaratılmış, Türkçe edebi bir dil olmuş ve ilk defa bir Türk-İslam edebiyatı meydana gelmiştir. Bu edebiyat Uygur ve Arap harfleriyle yazılmıştı. Diğer taraftan Karahanlılar, Gazneli ve öteki devlet sultanlarına Uygur harfleriyle Türkçe yazmışlardır. Bu yazışmaları idare eden memurlara Türkçe

‘Ilımga’ denmekteydi (Merçil, 2013: 40).

Doğu Karahanlılar zamanında Kâşgar şehri, bir kültür ve dini merkez olarak gelişmişti. İşte bu sırada birçok dini eserler yazıldığı muhakkaktır. O zamandan kalan başlıca eser 462/1069-1070 yılında Yusuf Has Hacib tarafından yazılmış olan Kutadgu Bilig’dir….. Öte taraftan Mahmûd el-Kâşgarî’nin eseri Kitab-ı Divanü Lügati’t-Türk de 1072-1077 yıllarında Bağdat’ta yazılmış olmasına rağmen, muhtemelen bu kültür çevresinin bir ürünüdür. Doğu Karahanlı Büyük Kağanı Muhammed b. Yusuf Kadır Han’ın torunu olduğu ileri sürülen Kaşgarlı Mahmud bu eserinde; Bizans hududundan Çin hududuna kadar muhtelif Türk kabilelerinin lehçelerinden örnekler vermiş; Türk ilinin coğrafyasına, Türk iktisadi ve sosyal hayatına ve inançlarına ait değerli bilgiler bırakmıştır (Merçil, 2013: 41).

“Yine bu devirde Ebu’l-Fütûh Abdülgafir b. el-Hüseyin (1096) tarafından

“Tarih-i Kaşgar” adında bir eser yazılmıştı“ (Çetin, 2012: 31).

Sem’âni (1166)’nin “Kitâbu’l-Ensâb”ı ile Cemal Karşi’nin “Mülhakâtü’s-Surah”

adlı eseri Karahanlılar devrinde Doğu Türkistan’da İslamî ilimlerin önemli bir gelişme

gösterdiğini, buralardaki büyük medenî merkezlerde Türkler arasında müfessirler, muhaddisler, dil ve edebiyat bilginleri yetiştiğini göstermektedir (Çetin, 2012: 30-31).

Yine Türkçe Uygur harfleri ile Edip Ahmed b. Mahmûd Yükneki tarafından yazılan bir eser de Atabetü’l Haka’ik (ahlak kitabı)’tir (Reşit Rahmeti Arat tarafından neşredilmiştir). XI-XII. yüzyıldan olduğu sanılan Türkçe Kur’an tercümeleri de muhtemelen Karahanlılar muhitinde yapılmıştır. Türklerin manevi hayatı üzerinde yüzyıllarca müessir olmuş sufi şair ve Yesevîlik tarikatının kurucusu Ahmed Yesevî (öl.

1166) de Karahanlıların hakimiyeti altındaki şehir ve bölgelerde yaşamıştı. Karahanlılar devrinde ‘Kûfî’ yazı sanatı da hızlı bir gelişme göstermiştir. Karahanlı hükümdarları Arapça ve Farsça söyleyen ve yazan şair ve bilginleri de himaye etmişlerdi, söz gelişi:

‘Melik üş-Şu’arâ’ Emir Am’akBuharî, NecibîFerganî, ‘Seyyid el-Şu’arâ’ Reşidî Semerkandî, Muhammed b. Ali Sûzânî Semerkandî (Sindbad-nâme ve A’raz el-Siyasâ fi A’râz el-Riyase (siyaset ve ahlak kitabı) adlı eserleri ile meşhur) (Merçil, 2013: 41).

Karahanlı Devleti Karluklar’ın meydana getirdiği büyük bir şehir kültürü üzerinde kurulmuştu: Türgeş Devleti'nin başkenti Tokmak şehrinin bulunduğu Çu vadisi, her çağ için, ekonomi bakımından çok önemli bir yer tutmuştur. Tanrı Dağları'nın yüksek ve karlı tepelerinden inen birçok su kolları, kuzeydeki ovalar içinde dağılmış ve insanların yaşaması için müsait bölgeler meydana getirmişlerdi. Çok iyi ziraat yapılabilen bu şehirler, şimdi de eski önemlerini kaybetmemişlerdir. Bu suyun kolları, kuzeye doğru indikten sonra, birleşerek Çu Irmağı'nı meydana getiriyorlardı. Çu Irmağı, bozkırlar içinde bir müddet aktıktan sonra çöllerde kaybolup gidiyor; fakat gerisinde verimli vadiler bırakıyordu (Ögel, 2001: 223).

XI. yüzyıldan sonra, “Ordu” deyimi, “başkent” anlamına kullanılmaya başlandı:

Türkler, şehirlileşmeye başlayınca, devlet ile ilgili deyimlerde de bir değişme olmuştur.

Devlet içinde şehirler artık birinci derecede önem kazanıyorlardı. Bu sebeple Karahanlı Devleti'nin başkent şehrinin adı da “Kuz-Ordu” ya çevrilmişti. Karahanlılar'da, devletin önemli yerleri şöyle sıralanarak anlatılıyordu: kent, uluş, ordu, karşı. Kent, şehirler;

Uluş ise şehir toprakları ile çevre bölgeleri idi. Ordu, başkenti; karşı da saray anlamına kullanılıyordu (Ögel, 2001: 677).

Bu devirde, Türkler arasında göçebelik dolayısı ile hayvancılık yaygın olmakla birlikte tarım ve ticaretle de uğraşanlar bulunuyordu. Şehir hayatı oldukça gelişmişti.

Semerkant, Balasagun, Buhara, Taşkend, Özkend, Talas, İsficab, Fergana, Kaşgar gibi şehirler, yüz binlerce insanın yaşadığı merkezler idi (Çetin, 2012: 30).

Bu dönemin en önemli merkezlerinden ikisi Buhara ve Semerkant’tır.

Hükümdarların oturduğu bu şehirler, binlerce öğrenci ve hocayı bağlarında barındırmış, medreselerinde pek çok âlim ders vererek talebe yetiştirmiştir. Tamgaç Buğra Kara Hakan ebu İshak İbrahim b. Nasr’ın Semerkant’ta yaptırdığı medrese o devirde ün yapmıştı. Böylece Karahanlılar devrinde ilmî faaliyetler devletten destek görmüş oluyordu. Buhara’daki Hanefi mezhebine mensup “Sadr-i Cahan”lar, her türlü masrafları tamamen kendilerine ait olmak üzere binlerce öğrenci okutuyorlardı.

Hükümdarların şair ve âlimlere gösterdikleri ilgi ve destek de ilmin yayılmasına, edebiyatın gelişmesine zemin hazırlıyordu. Tamgaç Han İbrahim adına tarih, edebiyat ve siyasete ait birtakım eserler kaleme alınmıştı. Ne yazık ki, bu eserlerin çoğu zamanla yok olmuş, isimleri hatta yazarları bile unutulmuştur (Çetin, 2012: 30).

Daha önce Budist Uygur medeniyetinin tesirinde olan Doğu Türkistan, Karahanlılar'ın Müslüman olmalarından sonra tamamen İslam medeniyetinin etkisine girmişti. Taşkend, Balasagun, Özkend medreseleri, İslami ilimlerini Türkler arasında yayarak Türklerden büyük âlimler yetişmesine sebep olmuşlardı. Samimi birer Müslüman olan Karahanlı hükümdarları ve halk bu duygularla gayrimüslim ırktaşlarına karşı cihad yapmaktan geri durmuyorlardı (Çetin, 2012. 30).

Karahanlı hükümdarları ülkelerinde ilmin yayılmasna, sulh ve sükûnun sağlanmasına çalıştıkları gibi imar faaliyetlerine de büyük bir önem vermişlerdir.

Böylece şehirlerde birçok cami, medrese, türbe, saray, ribat inşa edilmiş, yollarda kervansaray ve köprüler yapılmıştır. XI. yüzyıl Karahanlı eserlerinden olan Kışlık Hazara Camii, 978 tarihli Tim’deki Arap Ata Türbesi, XII. yüzyıl başlarından kalmış Ayşe Bibi ve Balacı Hatun türbeleri ile Özkend türbeleri, Tamgaç Han İbrahim’in yaptırdığı Semerkant medrese ve hastaneleri, Şemsâbad Sarayı, Nasr b. İbrahim’in yaptırdığı Ribat-ı Melik ve Ak-Kütel kervansarayları Karahanlı devri mimarisi hakkında fikir verecek eserler arasındadır (Çetin, 2012: 32).

Karahanlı Devleti'nde yeni bir mimarî tarzı doğuyor ve taş binalara önem veriliyordu. Karahanlılar için şehir hayatı büyük bir değer taşıyordu. Bu zamana kadar Müslüman tarihçileri şehirlerin tarihlerini yazmaya önem vermez iken, Karahanlı çağında seri halinde şehirlerin tarihi yazılıyordu (Ögel, 2001: 225).

Tamgaç Han İbrahim ve oğulları Şemsulmülk Ebu’l-Hasan Nasr Han ve Ebu Şücâ Hızır Han ile Muhammed Arslan Han zamanında imar faaliyetlerine büyük önem verilmiş ve başta Buhara ve Semerkant olmak üzere Karahanlı şehirleri, mamur birer İslam beldesi hâline gelmişlerdi. Sırlı tuğla ve kiremit tekniğini geliştirerek abidevî eserler vücuda getiren Karahanlılar, Türk-İslam mimari geleneğini de başlatmış oluyorlardı. Ancak bu eserlerin tuğla ve kerpiçten yapılmış olması zamanla harap olmalarına sebep olmuş ve pek azı günümüze kadar gelebilmiştir (Çetin, 2012: 32-33).