• Sonuç bulunamadı

Uruklar geniş akraba topluluklarıdır. Uruk içinde evlilik yapılmaması akrabalık bilincinden kaynaklanır. “Uruk” ile Farsça “aşiret”, Arapça “kabile”, Latince “clan” sözcükleri yakın yahut

eş anlamlı sayılabilir. Çince metinlerde “uruk” karşılığı “姓” ve “氏” ve “族” gibi kelimeler kullanılmıştır. “ 姓 ” sözcüğü daha ziyade “soyadı” anlamında kullanılmış olmakla birlikte metinlerde zaman zaman “uruk adı” manasına gelecek şekilde de geçer. “氏” ise çoğunlukla

“uruk” karşılığı kullanılmıştır. Örneğin Shi-ji’de Hunların üç asil uruğu olduğu, “Hu-yan Uruğu (呼衍氏), Lan Uruğu (蘭氏), bunlardan sonra Xu-bu uruğudur (須卜氏). Bu üç uruk (姓) onların (Hunların) soylularıdır.” cümlesiyle anlatılmıştır. Aynı sayfadaki 4 numaralı açıklama notunda

“Hu-yan’ın sonradan Xian-bei’lerin kullandığı bir soyadı olduğu, yine sonradan “Lan” soyadının yaygınlaştığı yazılmıştır (SJ: 110: 2890). Bu ifadeyi tekrar eden Han-shu ek olarak Hunlarda hanedanın adının “/Luan-di” olduğu28 “Chan-yünün soyadı Luan-di Uruğu idi/ 單于姓攣鞮氏”

şeklinde ifade edilmiştir (HS: 94A: 3751). “Falancanın soyadı filanca uruktur” ifadesi Çin kaynaklarında bir kalıp cümleye dönüşmüştür. Bir boya liderlik etmiş her bir uruğun kendi ismi vardır ve kuvvetle muhtemeldir ki her birinin -bugüne ulaşmış olmasa dahi- bir köken rivayeti vardır. Bazıları olağanüstü unsurlarıyla efsane niteliğindedir. Rou-ranların Wei-shu’da nakledilen köken rivayeti Rou-ranları yöneten Yu-jiu-lü Uruğu’nun (郁久閭氏) etrafında geniş bir kitle toplayarak bir boy yaratmasını ve nihayet daha da büyüyerek bir devlete dönüşüp “Rou-ran” adını almasını anlatır. Rivayete göre atlılar yağma sırasında soyunu kökünü unutmuş bir köle yakaladılar. Köle kendi ismini dahi unuttuğundan ona sahibinin “başı kelleşen” anlamına gelen adıyla, “ 木 骨 閭 /Mu-gu-lü” diye hitap ettiler. Bu isim “Yu-jiu-lü” ismini çağrıştırdığından Mugulü’nün oğulları ve torunları sonradan uruğun adını “Yu-jiu-lü” koydu. Bunlar sonradan Jin (晉) imparatoru Mudi (穆帝) zamanında (344-361) dağılmışlardı. Sonradan 100 kadarı bir araya gelerek He-tu-lin Boyu (紇突隣部) oldular. Beyleri Che-lu-hui (車鹿會) boyu iyi yönettiğinden kalabalıklaştılar (WS: 103: 2289). Moğolların Gizli Tarihi de her uruğun bir kurucu atasından bahseden rivayetlerle başlar. Rivayetlerden birine göre Dova-sohor ölünce beylik kardeşine geçmiş, Duva-sohor’un dört oğlu amcalarını hâkir görerek ondan ayrılmış ve böylece Dört Oymak Dorbenler ortaya çıkmıştır (Temir, 2016, s. 6). Türklerin Zhou-shu’da aktarılan efsanesine göre kolları ve bacakları kesik oğlanla dişi kurttan türeyen oğlanların her biri doğdukları mağaranın dışından buldukları kızlarla evlenmiş, bunlardan doğan her bir çocuk bir soyadı (姓 /xing) almıştır. Bunlardan biri de A-shi-na’dır ( 阿 史 那 ). A-shi-na’lar gittikçe çoğalarak mağaradan çıkmış ve Rou-ranların hizmetine girmiştir (ZS: 50: 907).

Müslüman kaynaklarının anlattığı rivayetler mahiyetleri yönünden Çinlilerin anlattıklarından farklıdır. Müslümanlar, Türkleri “Türk” kimliğinin bir boyun adı olmaktan çoktan çıkıp Türkçe

28 Hou Han-shu’da ise farklı olarak “Chan-yü’nün soyadı Xu-lian-di idi/單于姓虛連題” denir. Bkz. HHS:

89: 2944.

konuşan herkesin ortak adı olduğu bir çağda tanımışlardı. Bu sebeple onların aktardıkları rivayetlerde zikredilen “atalar” Türkçe konuşan halkların atalarıdır. Ayrıca bu rivayetler İslâm unsurlarıyla harmanlanmıştır. Çünkü Türk, Nuh oğlu Yafes’in oğludur. Türk’ün oğulları ise Oğuz, Tokuzoğuz (Uygur), Kırgız, Hazar ve sair halklardır. Bu bakımdan bozkırlıların uruk ve boy esaslarını anlamak için elverişli değillerdir. Mücmel el-tavârîh’teki rivayete göre Nuh oğlu Yafes’in oğulları sırasıyla Çin, Türk, Hazar, Saklab (Slav), Rus, Ye’cûc-Me’cûc’un babası Misek, Bulgarların ve Burtasların babası Kemarî idi (Şeşen, 2001, s. 30). Türk’ün çocuklarının isimleri de Tûtel, Çiğil, Barshan ve İlâk idi (Şeşen, 2001, s. 31). Oğuz Destanı İslâmî unsurlarla bezenmiş bulunmakla birlikte Oğuzları teşkil eden boyların köken rivayetini muntazam bir şekilde sunar.

Bu arada -az evvel izah edildiği gibi- başka halkların kökenlerini de içerir. Destana göre Nuh, dünyayı oğullarına paylaştırırken Türkistan’ı ve doğusunu Yafes’e vermişti. Yafes Türklerin atası olup, onlar tarafından “Olcay Han” diye anılmıştı. Onun oğlu Dib Yavqu Han idi. Dib Yavqu Han’ın 4 oğlunun adı sırasıyla Kara Han, Or Han, Kür Han ve Küz Han idi. Kara Han en büyükleri olduğundan taht ona kalmış; nihayet “çok tâlihli ve padişahlığa lâyık” bir oğlu olmuştu. Oğlan doğduktan sonra 4 gün annesinin memesini emmeyi reddetmiş; sonra rüyasına girerek eğer Müslüman olursa emmeyi kabul edeceğini söylemişti. Annesi böylece -herkesten saklı- Müslüman olunca oğlan emmeye başlamıştı (Togan, 1982, s. 17). Bu çocuk 1 yaşına geldiğinde

“otağda doğduğum için benim adımı Oğuz koymak gerekir” diyerek kendi adını kendi koymuştu.

Oğuz büyüdüğü zaman babası ona önce Küz Han’ın kızını aldı. Kız Oğuz’un Müslüman olması teklifini reddedince Oğuz kızdan uzak durdu. Kür Han’ın kızının kaderi de aynı oldu. Ne zaman ki Or Han’ın kızı Müslüman olmayı kabul etti, o zaman Oğuz onu çok sevdi ve ona değer verdi (Togan, 1982, s. 18). Bir gün Oğuz avda iken babası toy hazırladı. Toyda bedbaht iki gelinine Oğuz’un onları niçin üzdüğünü sorunca oğlunun ata dinini gizlice terk etmiş bulunduğunu öğrendi ve öfkelenerek kardeşleriyle birlikte büyük bir ordu kurup Oğuz’un dönüşünü bekledi. Oğuz avdan döndüğünde babasıyla ve amcalarıyla 75 yıl savaşıp onları yendi (Togan, 1982, s. 18-19).

Hayatta kalanlara Müslüman olmalarını teklif etti. Onlar bunu kabul etmeyince hepsini Tola Irmağı kıyısına sürdüğü gibi onlara “Muval” yani “Her daim kaygılı, gönü dar olup avladığının etini yiyip postunu giyesiceler” dedi. Bunlar Moğollar olup, ataları Or Han, Kür Han ve Küz Han idi. Oğuz sonra savaşlarda kendine yardım eden bir kavme “Uygur” adını verdi. Yağmada toplanan ganimeti taşımak için arabayı icat edenlere de “Kanglı” yani “Arabalı” adını verdi (Togan, 1982, s. 20). Bundan sonra dünyayı fethe çıktı. Oğuz fetihlerini tamam ettikten sonra dönüş yolunda iken pek fena bir kar fırtınasına tutuldular. Oğuz’un geride kalmayı yasak etmesine rağmen birkaç aile geride kaldı. Oğuz bunu öğrenince onlara “Karluk” yani “Karlı” adını verdi (Togan, 1982, s. 47). Yurda dönüşten sonra 6 oğlu av sırasında altın bir yay ve üç altın ok buldu.

Bunları Oğuz’a getirip kendilerine üleştirmesini istedi. Oğuz, 3 büyük oğluna üçe böldüğü altın

yayı verip onlara “Bozok” yani “bozuk” dedi. Çünkü yayı üçe bölmekle bozmuştu. Üç altın oku da üç küçük oğluna birer tane vermek suretiyle pay ederek onlara da “Üçok” dedi. Sonra buyurdu ki yay padişah, ok ise onun elçisi olduğuna göre Üçoklar, Bozoklara hep itaat etsin. Bozoklar üstün olsun ve solda otursun (Togan, 1982, s. 48). Üçok ise onlara sadık olup sağda otursun. Oğuz öldükten sonra tahtı büyük oğlu Kün Han’a kaldı. Irkıl Ata, ona Oğuzların kendi aralarında kavgaya düşmemesi için Oğuz’un 6 oğlundan olan 24 torununun her birine bir unvan, bir tamga, bir yurtluk verilmesini tembihledi ve tembihlediği gibi yapıldı (Togan, 1982, s. 49-50).

Köken rivayetleri belirli bir ailenin dikey soyağacı gibidir. Bir dip ata ve ondan türeyen nesiller bahis konusudur. Olaylar nesiller boyunca bu ailenin etrafında şekillenir. Bu ailenin fertleri her nesilde lider rolü oynar ve lider rolü babadan oğula geçer. Bu bakıma uruğa mensup ailelerden birinin diğerlerinden ayrıcalıklı olduğu söylenebilir. Çünkü uruğa liderlik edenler hep bir ailenin üyeleridir. Lider ailesinin ayrıcalığı zenginliğe yorulabilir. Fakat aile zengin olduğu için mi uruğun başındadır, yoksa uruğun başında olduğu için mi zenginleşmiştir, anlamak hayli güçtür.

Kaynakların aktardıklarından anlaşılan odur ki uruk liderinin bu aileden çıkması âdet olmuştur.

Liderin kurumlaşmış bir otoritesi yoktu. Uruğu itaate zorlayacak araçları yoktu. Akla en uygun izah yakın ya da uzak geçmişte bu ailenin bir ferdinin uruğu büyük bir kriz zamanında düze çıkarmış, bilgelik hatta kerâmet göstermiş olmasıdır. Sonraki nesillerin de aynı rolü oynaması tamamen faziletin kandan geçtiğine inanılmasının eseri olsa gerektir. Faziletleriyle uruğu feraha erdiren adamın ölümünün ardından onunla en yakın kan bağı olan -yani oğlu- aynı rolü üstlenmiş veya buna teşvik edilmiş olmalıdır. Elman Service, siyasî nitelikten yoksun topluluklarda liderin otoritesinin kendi karizmasına dayandığına ve karizmatik liderin kabiliyetlerinin oğullarına geçtiği inancının yaygın olduğuna kanidir (Service, 1975, s. 73-74). Babasına duyulan güveni ve saygıyı miras alan lider bir nevi hakem gibiydi. Aileler arasındaki sorunları arabuluculuk ve öğüt aracılığıyla çözüyordu. Göç zamanını -büyük ihtimalle meşveret yoluyla- belirliyordu.

Olağanüstü zamanlarda ise pratik zekâsı ve örgütlenme yeteneğiyle uruğu selâmete erdiriyordu.

Her aile kendi belirli günlerde kendi atalarını anarak dua ediyor, onlara kurbanlar sunuyordu.

Uruğun ölmüş liderleri için daha geniş bir tören yapılıyordu.

Temel ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinde aileler arsındaki iş birliğinin mühim bir yeri vardı.

Koyunların kırkılması, yün eğirme, hayvanların iğdiş edilmesi gibi işler bu şekilde kotarılıyordu.

İki kardeşten biri ailesiyle birlikte kışlakta kalıp tarımla veya zanaat işleriyle uğraşırken diğer kardeş ailesiyle birlikte yaylakta hayvancılıkla meşgul oluyordu. Kışlakta iki aile birleşerek ihtiyaçlarını ortaklaşa kullandıkları veya bölüştükleri ürünlerle karşılıyordu. Kan bağı esasında yapılan iş bölümü, uzmanlaşma ile sonuçlanmasına rağmen sınıflaşmaya mütemayil değildi.

Çünkü yakın akrabalardan biri belirli bir meslekte uzmanlaşırken diğeri onun hayvanlarıyla

ilgileniyor; uzmanlaşma ticaret ve servet birikiminden ziyade karşılıklı faydalanmaya dönüşüyordu.