2. Öznesiz bir süreç olarak küreselleşme
3.2 Küreselleşmenin Öznesi Olarak İngiliz-Yahudi Medeniyeti:
KüreselleĢmenin belirleyici güçlerinden bir diğeri Ġngiliz-Yahudi Medeniyetidir. Tarihsel bir ortaklığı ifade eden Ġngiliz ve Yahudi iĢbirliği küreselleĢmenin taĢıyıcı gücüdür. Bu medeniyetin kaynağında yeniçağ din dıĢı Batı felsefesi, sömürgecilik, emperyalizm, liberalizm, neoliberalizm ve kapitalizm bulunmaktadır. KüreselleĢme sürecine hayat veren bu ittifak, özellikle 17. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte kurumsallaĢmaya baĢlamıĢtır.
KüreselleĢtirme, kazanç hırsının neden olduğu ekonomik ve siyasal zorlaĢtırmaların adıdır. Tarihte ilk defa yeryüzünün tüm taraflarını etkileyen bir medeniyet olayıyla karĢı karĢıyayız. Bu medeniyet olayının kendisi,etkisinde olduğumuz küreselleĢme sürecinin adıdır. Bunun failleri olan Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti, yeryüzünün bütün toplumlarını etkisi
altına bir güç olmaktadır. 1990‟lardan sonra adına küreselleĢme verilen bu süreç 20.yüzyılın ikinci yarısından sonra etkinliğini artırdı. ÇağdaĢ Ġngiliz- YahudiMedeniyeti‟nin ittifak halinde olduğu üç ana bölge Ġngiltere, yavru vatan ABD ve Ġslam aleminin her yüzeyine saplanan Siyonist Ġsrail‟dir (Duralı, 2010: 189).
Ġngiliz-Yahudi cemiyeti kurumsal yapısına 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeniçağ din dıĢı Batı Avrupa medeniyetinin sonucunda kavuĢtu.Yeniçağda baĢ göstermiĢ olan ıslahat, insancılık ve aydınlanma devrimcilikleri Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti çerçevesinde hayat buldu. Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti‟nin iktisadi ve siyasi kurumsallaĢmaları felsefeden türetilerek ideolojik bir pozisyona kavuĢtu. Ġngiliz-Yahudi cemiyetinin devrim olarak ortaya çıkardığı ideoloji ise bilinenden farklı bir iktisatla sentezlendi. AlıĢılagelinmiĢ iktisatta esas alınan insanın asli ihtiyaçlarıyken, yeni iktisadın devrimci yönü tüketim ideolojisidir. Bu ideolojinin asıl hedeflediği de yeni ihtiyaçlar üretmektir. Tüketimi esas alan bu iktisat içerisinde, üretim, tüketim taleplerine göre Ģekillenmektedir. Bu ĢekilleniĢ ürünlerin hem niteliğinde hem de niceliğinde sürekli bir devinimi gerektirir. Üretim ve tüketim dünyasındaki hızlı bir hareketin yaratacağı istikrarsızlığı önlemek için düĢünülen tedbir de para olmaktadır. Kurmaca bir değer olan paranın ortaya çıkardığı sermaye gücü, yeni ekonomik düzende hem üretimin kaynağı olarak iĢlev görmekte hem de tekelleĢmeye imkân tanımaktadır. ĠĢte kâr hadlerini artırmanın ideolojisi, bu tüketimcilik ve para iliĢkisinden doğan sermayecilik olmaktadır (Duralı, 2010: 19-20).
Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti‟nin tarihine bakıldığında elde ettiği mali zenginliğin kökeninde keĢifler bulunmaktadır. 15. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle Akdeniz havzası ile Batı Asya‟nın önemli kısmına hâkim olan dayanıĢmacı ve toplumcu merkezi devlet olan Osmanlı Türklerinden dolayı Ġtalyanlar, Ġspanyollarve Portekizliler Asya‟nın zenginliklerine ulaĢtırmak isteyen yeni yolların arayıĢı içerisinde oldular. Bu yeni yollar üzerinde yapılan keĢifler sonucunda elde edilen zenginliği-Ġspanyol ve Portekizliler çarçur ederken- Felemenkler ve Ġngilizler yatırıma dönüĢtürmenin farklı araçlarını geliĢtirdiler (Duralı, 2010: 77-78). Ġlk zamanlar Ġspanya‟ya gelen bu zenginlik sevilla‟da 1600‟a yakın dokuma tezgahının kurulmasını, 130 bin iĢçinin istihdam edilmesini, Toledo‟da kurulan dokuma tezgahları ise bine yakın iĢçinin istihdamını sağlamıĢtı. 17. Yüzyıla gelindiğinde Ġber Yarımadası‟nda aniden bir durgunluk baĢlamıĢtı. GiriĢimcilik ve iĢ dünyasına duyulan bu ilginin azalmasında etkili olan unsurlar kilise, Ģövalyelik, sarayla ilgili aristokratik geleneğin tekrar canlanmasıydı. Ticaretin iyi aileden gelen bir erkek için uygun bir meslek olmadığına
ve baĢkalarının zararına neden olabilecek paranın kazanılmasının anlamsız bir Ģey olduğuna dair geleneksel anlayıĢın tekrar canlanması bu ilginin düĢmesini açıklayan nedenler arasındadır. Ġspanya‟daki feodal döneme ait bu düĢünceler Fransızlar, Hollandalılar, Ġngilizler tarafından Ġspanyol tembelliği olarak ifadelendirilmiĢti (Sombart, 2005: 144-145).
15. ile 17. yüzyıl arası Batı, dünya hakkında merak duyan, Ģüphe eden, otoriteyi sorgulayan, kendi eylem ve düĢüncelerinden sorumlu, yüzü daha çok geleceğe dönük, doğayı denetim alma konusunda kendinden emin ve Kadir-i Mutlak Tanrıya daha az bağımlı yeni ben bilincine kavuĢan özerk insan tekinin doğuĢunu hazırladı. Rönesans, Reform ve Bilimsel Devrimin birbiriyle girdiği diyalektik iliĢkinin sonucunda Katolik Avrupa Kilisesi‟nin hakimiyetine son vererek daha bireyselci, daha Ģüpheci olan modern çağın seküler ruhunu ortaya çıkardı (Tarnas, 2012: 89). ĠĢte bugün küreselleĢmeye hayat vereniktisadi sistemin felsefi temelleri, bu anlayıĢın temsilcisi olan yeniçağ Batı felsefesinin uzvi bir uzantısıydı. Bu medeniyet 17. yüzyılın ikinci yarısından itibarenYahudi sermayesini dahi yedeğine alarak kapitalist bir medeniyet özelliği kazanmaya baĢladı. Ġnsancılık ve ıslahatçılığın etkisinde kalan bu medeniyet kendi bünyesinden hür sermayeciliği doğurdu. Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti ontolojik varlığında olan hür sermayecilik ile Sanayi Devrimi Ģartlarına ayak uydurmada zorluk çekmedi. Bu medeniyetin tanrısal esaslardan koparılmıĢ ideolojisi maddeci-mekânikçi-din dıĢı ve pozitivist hür sermayecilikti. ĠĢte bu ideolojinin hayat vericileri Ġngiliz ve onun maddi ve iktisadi serüvendeki ortağı Ġsrail‟di (Duralı, 2010: 39).
Yeniçağ din dıĢı Batı felsefesi, Batı Avrupa‟da dinin toplumsal hayattan çıkartılıp paranteze alınması ile varlık kazanmaktaydı. Buna ön ayak oluĢumlardan biri olan reform hareketiyle Tanrı fikri tartıĢılır olmuĢ; sonrasında ise filozofların eliyle soyutlanıp dağılmıĢtı ( Beaud, 2003: 96). Dini kamusal alandan çıkartan Ġngiliz-Yahudi düĢüncesi ve sermayesi, sermayeciliği devreye sokarak dünyanın her bir tarafını emperyalist çıkarları uğruna sömürmeye baĢladı. Ġngiliz-Yahudi medeniyeti bu tarihi ideolojisini küreselleĢtirilmiĢ dünyada da devam ettirmektedir (Duralı, 2010: 21-22).
15. ve 16. yüzyıllarda zanaat ve ticaret vasıtasıyla zenginleĢen ve Hollanda ve Ġngiltere‟ye göç etmeye baĢlayan Ġspanya ve Portekiz Yahudileri, burada mali yatırımlarda bulunma fırsatı kazanmıĢtı. Ġngiltere, tarihteki serüvenin baĢlangıcı olacak bir ortaklığın yeri olmaktaydı. Ortaklığın bir tarafında tapınakçılar diğer tarafından daha 13. yüzyıldan baĢlayarak soylulara karĢı iktisadi ve siyasi mücadele veren toprak zadegânlarıydı. Bu ortaklığın bir tarafında olan olan tapınakçılar kadar hiçbir Ortaçağ kurumu kapitalizmin yerleĢmesine katkı sunmamıĢtır. Çünkü bankacılık, tefecilik, faizle borç para verme,
spekülasyonlarla toprak kazanma iĢlemlerinin temelinde bunlar bulunmaktaydı (Adalı, 2010: 223). ĠĢte bu üçlü birliğin kurduğu menfaat izdivacı, ileride sanayi devriminin olmasına yol açacaktı (Duralı, 2010: 84).
Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti‟nin üçayağından biri olan zadegânlar Ġngiltere iç savaĢında kraliyete yakın olan asilzadelere karĢı iktisadi ve siyasi mücadele vermeye baĢlamıĢlardı. Bu mücadelede baskın bir gücün netleĢememesi sonucunda asilzadeler, toprak zadegânlarının denetimi altında ülkeyi yönetirken ikinciler soylu olmayanlarla birlikte ticari faaliyetlere yönelmeye baĢlamaktaydılar. Dinsel sınıfın devre dıĢı bırakılmasıyla sağlanan uzlaĢının da sonucunda ticaret yoluyla zenginleĢmeye baĢlayan kent soylu yeni orta sınıf bir yapılanma meydana geldi. Bu yapılanmanın temsilcileri üretimin yegâne sermayesi para olan bir ekonomik düzeni kurmaya baĢladılar. Bu düzen, sermaye ile Ġslam coğrafyasından alınan bilginin etkileĢiminden sanayi devrimini ortaya çıkardı. ĠĢte bu geliĢmeler hem din dıĢı bir anlayıĢa kapı araladı hem de sermayeciliğin iĢ hacmini yoğunlaĢtırdı. Ġngiliz-Yahudi medeniyetinin teĢkilatı olarak ortaya çıkan farmasonluk, bu güç birleĢiminin kurumsallaĢmıĢ ifadesidir. 1789 Fransız Devrimi ile baĢlayan ve sonrasında dünyanın her yerine sömürgecilik yoluyla yayılan farmasonluk güçlendikçe Rotary, Lions gibi çeĢitli kuruluĢlar hür sermayeciliğin yaygınlaĢmasında aktif rol oynamıĢlardır. 1300‟lü yıllardan baĢlayarak 1790‟larda olgunlaĢmaya baĢlayan hür sermayeciliklesonlanan kentsoylu yaĢam ve düĢünme tarzının hayata geçirildiği yerler ise Ġngiltere ve Amerika oldu (Özkul, 2008: 125-125).
Ġngiliz-YahudiMedeniyeti‟ni etkileyen yeni dindıĢı Batı Avrupa Medeniyeti dini kamu alanının dıĢına doğru iterken güvenilir yeni kaynağı akıl olarak gördü. Aklın yüceltilmesi ise insancılıktır. Bu insancılık iki Ģekilde görülmektedir: 1700‟lerin ikinci yarısına kadar aklın tüm insanlık için aynı derecede iĢlediği vurgulanmaktaydı. Aklın bu Ģekilde değerlendirilmesi, akıl ile doğa kanunların benzer yasalara tabi olduğu inancından kaynaklanmaktaydı. Eğer bu ikisi arasında benzerlik söz konusuysa doğa matematiksel ve mekânik bir tarzda ele alınmalıydı. Bu mantık iĢleyiĢinin vardığı yer maddecilik- mekânikçilikti. 1800‟lerin sonu itibariyle de “içerisinde bulunduğu durum ile Ģartlara göre ve kendi çıkar iliĢkileri uyarınca, herkes, aklını farklı bir biçimlerde iĢletip kullanıp” görüĢü hâkim olmaya baĢladı. Göreceliğin arz-ı endam ettiği bu dönem Ġngiliz-Yahudi medeniyetinin kendini göstermeye baĢladığı döneme tekabül etmekteydi. Ġlk akıl matematik- maddeci-mekânikçilik olarak iĢlerken ikincisi kâr hırsı üzerinde iĢlemekteydi. Aklın bu göreceli tanımı kâr edilecek hususların bulunmasında aklı önemli bir aktör olarak devreye sokmaktaydı. “Özerk akıl” zemininde ilkin liberalizm; ikinci akıl tanımından ise kâr edilecek
hususların saptanmasını ifade eden neoliberalizm neĢet etmekteydi. Yeni hürriyetçilik ile onun tamamlayıcısı olan sermayeciliğin kaynaĢmasından Ġngiliz-Yahudi Medeniyeti‟nin ideolojisi meydana gelmekteydi. Yüksek verim sağlamaya dönük üretim araçlarını özel mülkiyet üzerinden meĢrulaĢtırarak yaygınlık kazanmaktaydı. Kâr hadlerini artırmanın yolu olan bu ideoloji, tekelleĢmeyi doğurmaktaydı (Duralı, 2010: 109, 57-58). Bu ise, bireysel özgürlükten yararlanabilen ama emeğinden baĢka satacak birĢeyi olmayan insan kitlesi ile para ve üretim araçlarına sahip olan kapitalist giriĢimcinin elinde toplanmasının sonucudur (Aktaran Kızılçelik, 2011: 75).
Bu tarihsel sürecin bütün parçaları anlamlı bir bütün olarak birbirini tamamlamaktadır. Fikirsel, politik ve iktisadi birlikteliklerin oluĢturduğu izdivaç, Ġngiliz-Yahudi ittifakı olarak ifadelendirilmektedir. Ġttifakın belirli bir teĢkilatın içinden oluĢtuğu pek göze çarpmaz. Sözünü ettiğimiz, bildiğimiz manada bir teĢkilat değildir. TeĢkilatın mantığıyla iĢ gören ve gözlerden uzak bir çekirdek topluluktur. Ġngiliz-Yahudi dünyasının içinde Ġngiltere ve Amerika merkez eksenlerini her boyutuyla ellerinde tutan hanedan boyutundaki Mellon, Carnegy, Rothschild, Rockefeller, Guggenheim, Van Duyn, Duke, Mcdonal, Disney gibi kent soylu ailerin oluĢturduğu bir teĢkilat vardır. Bu çekirdek grup dünyadaki bütün kararları verecek düzeyde iĢ görmektedir. Bu çekirdek grubun etkilerini Davos ve Bilderberg gibi toplantılarda, Dünya Bankası, IMF, NATO ve UNESCO gibi örgütlenmelerde görmek mümkündür. Dünyanın tümüne dönük hâkimiyetinin Ģu anki bayraktarlığını bu medeniyetin öncüsü ABD yapmaktadır. Washington bu hâkimiyetini yüksek oranlarda askeri üstünlük ve çeĢitli ulus üstü örgütlenmeleri arkasına alarak sağlamaktadır. Ġnsanlık Ģimdi bu gücün hâkimiyeti altında türdeĢleĢmeye baĢlamaktadır. Ġngiliz ve onun devamcısı olan Amerikan hayat tarzı “tek örnek-kültür” oluĢturmaktadır. Çünkü çağdaĢ küreselleĢen Ġngiliz-Yahudi medeniyetinin bu kadar cazip geliĢi insanın hayvanî yönüne hitap etmesindedir (Duralı, 2010: 85,173-175). ĠĢte bu medeniyetin ideolojisi ve çıkarları mevcut küreselleĢmeye yön vermektedir.