• Sonuç bulunamadı

Kûfî denilen yazının en belirgin özelliği geometrik oluşudur. Kûfînin hangi türü ele alınırsa alınsın, bu yazıda en çok, bütün mimarî eserlerde olduğu gibi, parçaların, kanavayı meydana getiren parçaların dikey, yatay olması göze çarpmaktadır. Kûfî, sülüs, nesih dediğimiz yazı türleri kadar yalınlaştığı, bezemelerinden soyulduğu zaman bile bu geometriklik karakterini kaybetmemektedir. Kûfî her şeyden önce geometrici bir zekânın oluşturduğu yazı soyudur. Kûfî adı altında dört tip yazı vardır. Bu dört tip şunlardır:

1) Sülüs nesihinin gövde kesiminde bulunan, elle yazılan ufak kûfî, kûfî neshi.

2) Sülüs'ün gövde kesiminde bulunan, yine elle yazılan kûfî, kûfi sülüsü.

3) Sülüs celisinin gövde kesiminde bulunan, elle yazılmayıp kalemle çizilen kûfî, kûfî celisi.

4) Sülüs ve sülüs celisi kesiminde bulunan, yalnız düz çizgilerden, karelerden oluşan, elle yazılmayıp, kalemle çizilen kûfî, satrançlı kûfi25.

Bu dört tip yazıdan ilk üçü arasında gövde yapısı bakımından şu ayrılık vardır: Kûfî nesih yapısından celi yapısına yaklaştıkça eğri çizgilerden kurtulup düz çizgilere dönmekte, geometrik karakterini arttırmaktadır. Ayrıca bu değişme olurken harflerin anatomisi de olgunlaşmaktadır. Ayrıca nesih kesiminde iken bezeme oluşu hiç

24 M. Bedreddin Yazır, a.g.e., s.76.

göstermeyen bu yazı gitgide bezemeleşmektedir. Bu dört kûfi tipine ait detaylı açıklamalar ise şöyledir;

1. 1. Kûfî Neshi: Kûfî'nin nesih kesiminde bulunan bu türü İslâmiyet’in ilk

dönemlerinden beri kullanılan ilkel şeklidir. Düz çizgilerine oranla eğri çizgileri daha çoktur. Bu yazının gövdesi çıplaktır, bezemeli bir zemin üzerine de yazılmamaktadır. En eski Mushaflar bu yazı türü ile yazılmıştır. Bu kûfî türü, büyük kûfî yazıları, kûfî celileri gibi sivri uçlu bir âletle çizilmiş olmayıp kalemle yazılmıştır26.

Fotoğraf 7: Kûfî neshi ile besmele. Hattat Doğan Çilingir (Fotoğraf: Çetintaş, 2014.).

1. 2. Kûfî Sülüsü: Bu kûfî türü, ilkine göre daha olgun, daha girifttir. Burada

düz çizgiler eğri çizgilerden fazladır. Bu kûfî türü; Araplarda olsun, Türklerde olsun daha çok Kur'an surelerinin başlıklarını süslemekte kullanılmaktadır. Yine Araplarda ve artık Türk sanatında da görüldüğü üzere bu tip kûfî tahta, maden ev eşyalarının oyma süslemelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu kûfî türü çizilerek meydana getirilmesi ve bezemeli zeminler üzerine yazılmasıyla birlikte büsbütün bir bezeme yazısı da değildir. Gövdesi, yazı karakterini kaybetmeyecek kadar çıplaktır27.

1. 3. Kûfî Celisi: Kûfinin sülüs yazısına daha çok benzeyen bu tipi, gövdesi en

ileri, en olgun olan tipidir. Yine bu tip, kufinin bir yazı, okuma aracı olmaktan çıkıp bir plastik bezeme konusu olarak güzel sanatlara en çok giren tipidir. Ancak kûfînin bezemeleşmesi onu işleyen sanatçının, ulusunun sanat anlayışına da bağlı kalmıştır. İşte Arap kûfîsi ile Türk kûfîsi arasındaki ayrılık bu gerçeği aydınlatmaktadır. İspanya’da

26İ. Hakkı Baltacıoğlu, a. g. e., s. 34.

Arap eseri olan Elhamra Sarayı'ndaki kûfî yazıları bezemeye boğulmuştur. Mimarlık eserlerinde bezemeye çok düşkün olan Arap zevki, kûfî yazısından da bir bezeme kaynağı gibi yararlanmak istemiştir. Böylece kûfî, bezeme yapraklarıyla donanmış bir zemin üzerine döşenmiş; elifleri(

ا

), lâm(

ل

) kolları birer direk olarak be(

ب

), cim(

ج

), dal(

د

), rı(

ر

), fe(

ف

), kef(

ك

), he(

ه

) gibi düz harfleri birer taban gibi oturmuş, cim(

ج

), sin(

س

), sat(

ص

), ayın(

ع

), kaf(

ق

), mim(

م

), nun(

ن

), vav(

و

), ye(

ى

) gibi harfleri ayak gibi görevlenmiştir. Dikey kısımların uzanıp dolanmasıyla ulamalar, kanatlar, düğümler, salkımlar meydana gelmiştir. Yerine, panosuna göre bu kûfî kompozisyonları cami, saray kapılarına, mihraplara benzeyen girift gövdelerle kazınmıştır. Yazı sanatçılarının bu işi sonuna kadar götürerek kubbesi, minareleri, minarelerinin tepesinde külâhlarıyla cami siluetleri meydana getirdikleri bile görülmüştür. Kûfî celisi bütün bezeme denemelerinde bu geometrik karakterinden ayrılmamıştır28.

Şark tezyinî sanatları içinde önemli bir yer almış olan Arap yazısı, zirve noktasına Türk hattatları tarafından yükseltilmiştir29. Kûfî celisi, Türk hattatların en çok üzerinde durdukları, çalıştıkları yazı tipidir. Gerçi Türkler de bu yazıları mimarî eserlerini süslemek için kullanmışlardır. Özellikle Selçuk Türkleri bu yazıya mimarî eserlerde çokça yer vermiştir30.

28 İ. Hakkı Baltacıoğlu, a. g. e., s. 35.

29 Melek Celâl, Şeyh Hamdullah, yy, İstanbul, 1948, s. 5.

Fotoğraf 8: Celi Kufi hattı. Ankara Aslanhane Camii, Anadolu Selçuklu dönemi, M. 1290 (Fotoğraf: Çetintaş, 2015).

Arap kûfîsi ile Türk kûfîsi arasında sanat, güzellik anlayışı bakımından ayrılık vardır. Şöyle ki Türk'lerde kûfî anlayışı canlıdan hep kaçan, sanatın alın yazısını hep geometrikte, matematikte bulan bir anlayış değildir. Türk bunun tam tersine olarak kûfîyi elden geldiği kadar eğrileştirmek, organlaştırmak, insanlaştırmak, canlandırmak istemiştir. Türk kûfîlerinde elifler, lâmlar süslemesiz harfler olarak kalmıştır. Kalemin kalınlığından, kalem aralarının darlığından ibaret olan etlilik, sıklılık da Türk kûfî eserlerine sağlamlık, erklilik vermiştir.

Arap ile Türk kûfîleri arasındaki anlayış ayrılığını şu çabalamalar ile daha çok açıklayabiliriz: Arap, sülüsü kûfîleştirirken, Türk kûfîyi sülüsleştirmiştir. Arap'taki mistik anlayışa karşı Türk sürrealist olan zekâsını çalıştırmıştır31.

1. 4. Satrançlı Kûfi: Kûfî yazısındaki bu geometri karakteri sonuna kadar

götürülünce salt dikey, yatay çizgilerden, karelerden oluşan bir yazı tipi meydana gelmektedir. Bu yazıya eskiden "Ma'kıli" denmiştir. Bu yazının özelliklerinden biri düz çizgilerden oluşmasıdır. Özelliklerinden biri de paralel kısımlar arasındaki açıklığın her

yerde yazı kalınlığında olmasıdır. Meselâ dikey olarak lâm(

ل

) ile elif(

ا

) arasındaki açıklık ne ise, dalın yatay olan iki kolu arasındaki açıklık da odur. Satrançlı kûfî kendi soyuna uygun olan istif buluşlarına, istif yaradılışlarına yol açmıştır. İşte İstanbul'da II. Beyazıt Camii'nin minaresinin kaidesi üzerindeki yazı böyle bir buluşa, yaratışa örnektir. Burada yazı kendi gövdesiyle bütün yazı alanını doldurmuştur. Bu eserde ne bir eksiklik ne de bir artıklık görülmemektedir. Yaratıcı imgelemin bu çalışması bakanları şaşırtmakta, herhangi sanat eseri gibi büyülemektedir32

Fotoğraf 9: Satrançlı Kufi (Ma’kıli Yazı) ile İhlâs Sûresi. II. Beyazıt Camii, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu dönemi, M. 1505 (Fotoğraf: Çetintaş, 2014.).

Benzer Belgeler