• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

3.2. İnkılâp

Milli Kurtuluş hareketini gerçekleştiren, sömürge ya da yarı sömürgeler için devrim yeni başlamıştır. Bağımsızlığına kavuşan devlet, yeni bir rejimi kurmayı amaçlamakta, bu amacını gerçekleştirmek için de bir dizi inkılâbı gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. 1923 yılında kurulan cumhuriyet, saltanatın kaldırılmasından şapka giyimine kadar pek çok inkılâbı gerçekleştirmiştir, ancak Şevket Süreyya’ya göre inkılâp bitmemiştir.

1923’den beri 10 yıl geçmesine rağmen “devrimin bitmediği” teziyle ortaya çıkan Şevket Süreyya, dönemin düşünürleri arasında da bir tartışma başlatmıştır. Bu düşünürlerden ilki inkılâp kelimesi yerine ihtilâl kelimesinin kullanılmasından yana olan Mahmut Esat Bozkurt’tur. Mahmut Esat, Atatürk İhtilâli ismini verdiği kitabında bu kitaba neden bu ismi verdiğini açıklarken Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen hareketi tanımlamış, ihtilâl teriminin kullanımının doğru, inkılâp teriminin kullanımının ise yanlış olduğunu vurgulamıştır: “ihtilâl, bir şeyin esasından

223 Şevket Süreyya Aydemir, Atatürkçülüğün Ekonomik ve Sosyal Yönü Semineri, 5. Oturum, İstanbul, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin Cumhuriyete 50. Yıl Armağanı, 11-12 Ekim 1973, ss.62-63.

92

değişerek, yerine yepyenisinin kaim olmasıdır. İnkılâp ise bu değildir. İnkılâp, bir şeyin aslını muhafaza ederek başka bir kalıba girmesi, başka bir hale tekallüp etmesidir.”224

İnkılâbın bitip bitmediğinin tespitinden önce inkılâp kelimesinin anlamının üzerinde durmak gerektiğini belirten düşünürlerden biri de Hüseyin Cahit Yalçın’dır.

“…bir inkılâp bitmiş te olabilir, devam da edebilir. İnkılâp denince ne ifade edilmek istendiği tespit olunmadan böyle mübahase etmekte hiçbir fayda görülmez. Umumi telekkaiye göre, ani, şedit, bir taraftan yıkıcı, bir taraftan yapıcı bir hareket, bir değişikliktir; uzun sürmemek kelimenin manasında mündemiçtir… Çok uzun sürecek olursa buna İnkılâp değil Tekâmül(evrim) diyorlar.” 225

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devamlı inkılâp ya da bir tekâmül içerisinde olup olmadığı konusunda kesin bir fikir belirtmeyen Hüseyin Cahit, muhtelif milletlerde içtimai ve siyasi tekâmülün durduğunun söylenemeyeceğini belirtirken aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin tekâmül (evrim) içerisinde olduğunu söylemektedir.

Türk inkılâbını süreklilik arz eden bir hareket olarak gören Hüseyin Cahit, her memleket inkılâbında olduğu gibi Türk inkılâbını da kendi mazisinin ve halinin bir mahsulü olarak görmektedir. Ancak, Şevket Süreyya’nın aksine “nev’i şahsına münhasır” Türk inkılâbının, cihan içinde istikbale şamil bir hareketin “öncüsü”

olduğuna karşı çıkmaktadır:

“Böyle bir şey kabil olabilmek için, o hadise zuhur ettiği cemiyetin hudutlarını aşabilecek bir mahiyeti haiz bulunmalıdır. Bu da “nev-i şahsa münhasır” kalmamak demektir.

224 Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilâli, İstanbul, Bürhaneddin Matbaası, 1940, s.232.

225 Hüseyin Cahit, “Matbuat Hayatı”, Fikir Hareketleri, 29 Teşrinievvel, 1933, Sayı 1, s.18.

93

Başkalarını taklit etmediğimizi iddia ederken, inkılâbımızın tarihimizden doğduğunu pek haklı olarak hatırlamak, fakat sonra da başkalarına bizim numune olacağımızı düşünmek ilk sözlerimizdeki kuvveti kaybettiren bir dalgınlık teşkil eder.”226

Şevket Süreyya’yı destekleyerek inkılâbın devam ettiğini vurgulayan ise Ahmet Hamdi Başar’dır. İnkılâbı “yeni şartlar isteyen cemiyetin, yeni bir müvazeneye geçmesi” olarak tanımlayan Ahmet Hamdi’ye göre, tarih boyunca bütün devletler bir muvazeneden diğerine geçmişlerdir, dolayısıyla inkılâplar devletlerin kendi ürünüdür ve Şevket Süreyya’nın da belirttiği gibi devamlıdırlar.227

İnkılâbın coşku içerisinde devamı Türk devriminin ana vasfıdır. Siyasi iktidarın ve aydının görevi ise bu coşkuyu sürekli canlı tutmaktır. O dönemde gerçekleştirilmekte olan inkılâplar ise coşkuyu canlı tutmaktan öte söndürmeye yöneliktir. Şevket Süreyya, inkılâpların “Çankaya’da yerleşen insan”ın isteği doğrultusunda Meclisten çıkarılan kanunlar ile yapılmasını ve Şapka Kanununda olduğu gibi hızlı değişimlerin bir anda bir kanun maddesi ile gerçekleştiriliyor olmasını eleştirmiş ve durumu, Heine’nın “Almanya’da inkılâp olmaz. Çünkü kanunen memnudur!” sözünü “Türkiye’de inkılâp olur, fakat ancak kanun yoluyla…” şeklinde değiştirerek özetlemiştir. Ancak, inkılâp isteğinin halktan gelmemiş olmasında “Çankaya’da yerleşen insan”ı sorumlu bulmamıştır, Şevket Süreyya’ya göre, milletimizin iradesini hakan, şef ya da kurultay vasıtası ile ortaya koyması ve tüm hayat nizamı değişse bile buna ses çıkarmaması, inkılâp isteğinin halktan gelmesinin önündeki en büyük engeldir.228

226 Hüseyin Cahit, “Matbuat Hayatı”, Fikir Hareketleri, 29 Teşrinievvel, 1933, Sayı 1, s.19.

227 Ahmet Hamdi, “İnkılâpçılık ve Türk İnkılâbı”, Kooperatif, Mart 1934, Sayı 22, ss.1-2

228 Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, s.375.

94

Şevket Süreyya, inkılâba ilgisizliği nedeniyle halkı eleştirirken, yeni devlet kadrolarının inkılâbı anlamlandıramadıklarını ve Ankara’da inkılâba ilişkin iki farklı yorum olduğunu belirtir. Bunlardan ilki inkılâbın bittiği, ikincisi ise inkılâbın devam ettiğine ilişkindir. İnkılâbın devam ettiği ve dünya ölçeğinde emsal teşkil etmesi düşüncesi, inkılâbın beynelmilel bir karaktere bürünmesinden endişe duyulmasına da neden olmuş ve “biz bize benzeriz” sloganlarının üretilmesine yol açmıştır. Şevket Süreyya bu sözü açıklarken Halk Partisi Eski Genel Sekreteri Saffet Arıkan’dan şu alıntıya yer verir:

“Azizim! Türkiye bir yumurtaya benzer. Her şeyimiz bu yumurtanın içindedir. Bu içerideki şeylerin dışarıdakilerle hiçbir ilişkisi yoktur. İnkılâplarımız, davamız, hep bu yumurtanın içinde! ...”229

Bu yumurtanın içinde davayı yürütecek olansa kadrodur. Şevket Süreyya’ya göre bu kadro devrimin ideolojisini belirleyecek ve inkılâbı sürekli kılacaktır. Kadro, bu görevini yerine getirirken çoğunluğun yöntemi olarak tanımlanan demokrasiyi değil, “ona taraftar olanların iradelerine, taraftar olmıyan iradelerin bila kayt ve şart ve ‘cebir ve zor’ ile bağlanması” 230 olarak tanımlanan inkılâp kavramını temel alacaktır.

“Halka rağmen fakat halk için” gerçekleştirilen Türk inkılâbı, “bitaraf bir nizam” değildir. İnkılâp ona taraftar olsun ya da olmasın, içinde yaşayanların intibak etmesi gereken bir süreçtir ve kayıtsız, şartsız bağlanmayı beraberinde getirmektedir.

Bu bağlılık, inkılâbı sürekli kılacak coşkunun da alt yapısını oluşturmaktadır.

İnkılâba bağlılığı sağlayacak unsurların varlığı aynı zamanda inkılâbı da canlı

229 A.g.e, s.422.

230 Şevket Süreyya, İnkılâp ve Kadro, ss.2-3.

95

kılacaktır. İnkılâbı sürekli ve canlı kılacaksa kuşkusuz gelecek nesillerin varlığıdır.

Şevket Süreyya, bu durumu inkılâbın derinleşmesi olarak tanımlamaktadır:

“İnkılâbın derinleşmesi demek, her şeyden evvel, bu prensiplerin ve onların ifadesi olan inkılâp ahlak ve disiplininin, ileri kadronun dimağından genç neslin, şehir halkının ve köylünün dimağına inmesi ve yerleşmesi demektir.”231

İnkılâbın derinleşmesini yani tüm halkın dimağına inmesini sağlayacak olansa “inkılâp şevki=Antuzyazm”dır. Şevket Süreyya’ya göre, cemiyetler bir ruh hastalığı olan bezginlikten uzak durmalı ve bunun yerine inkılâp heyecanını öne çıkarmalıdır.232 Bu heyecan öne çıkartılırken de bütün vasıtalar kayıtsız ve şartsız inkılâbın hizmetine girmelidirler. Şevket Süreyya, bu ortamda muhalif herhangi bir hareketi kabul etmemekte, “şuurlu fakat müsamahasız bir disiplin” olarak gördüğü inkılâp nizamında “kontrolsüz ve anarşik bir matbuat sistemine”233 de karşı çıkmaktadır.

Muhalefetin inkılâp karşıtlığı olarak adlandırılabildiği bu dönemde inkılâp heyecanı/şevki üzerine söz söyleyen sadece Şevket Süreyya değildir. CHF da inkılâbın gelecek nesillere aktarılmasından yanadır. Fırka Genel Sekreteri Recep Peker, 1934-35 yılları arasında Ankara ve İstanbul üniversitelerinde verdiği “İnkılâp Dersleri”nde, derslerin amacını, inkılâp heyecanının genç nesillere aşılanması olarak tanımlamıştır. Genç nesillere yapılacak aktarımlarla, hem inkılâbın heyecanı hem de sürekliliği sağlanacaktır:

231 Şevket Süreyya Aydemir, “Kadro”, Kadro, Ocak 1932, Sayı:1, s.1.

232 Şevket Süreyya Aydemir, “İnkılâp Heyecanı (Antuziasm)”, Kadro, Şubat 1932, Sayı:2, ss.7-8.

233 Şevket Süreyya Aydemir, a.g.e., s.2.

96

“Her büyük fikir hareketi, tesiri evrensel olan her inkılâb, ileri gidiş esnasında, nesiller, zamanlar geçtikçe, şefler değiştirdikçe hız ve heyecanının kaybeder. Bu safhalarda yavaş yavaş ana fikirlerden gerilemeler görülür. Bu heyecan hayat boyunca-insan hayatı değil- bir ulusun hayatı boyunca nesilden nesile aynı hızı, aynı canlılığı muhafaza etmezse feragatler başlar, ana inanışlardan kaybedilir. İnkılâbı yok etmek, kayalara çarptırmak isteyen unsurlar bu hızı eksiltebilirler. Buna yol vermemek için biz kurtuluş ve kuruluş devrimizin sıcaklığını nesilden nesile nakletmeliyiz.”234

Recep Peker, heyecan ile gelecek nesillere aktarılacak inkılâpların toplum tarafından benimsenmesi konusunda da Şevket Süreyya ile benzerlik göstermektedir.

İnkılâba taraftar olmayanların, inkılâbı kabulü siyasi iktidar için bir gerekliliktir. Bu gerekliliğin yerine getirilmesi sırasında zor kullanılması ve halkın çoğunluğunun iradesinin göz ardı edilmesi ise kabul edilebilir yöntemlerdir.235

Şevket Süreyya ve CHF yönetimi inkılâbın sürekliliği, heyecanı konusunda hem fikirken, inkılâbı sürekli kılacak, canlı tutacak ve inkılâba bağlılığı sağlayacak

“kadro”nun varlığı konusunda ayrışmaktadır. Recep Peker’in sosyal bünyede var olan “geri, eğri, fena, eski, haksız ve zararlı” unsurların yerine “ileri, yeni, iyi, doğru ve faydalı” unsurları koymak olarak tanımladığı inkılâp, sökülen şeylerin geri gelmemesi ve yeni sistemin kurulmasıdır. 236 Ancak, Recep Peker, neyin eski, geri, zararlı olduğuna ya da kim tarafından zararlı unsurların yerine yenilerinin konulacağına değinmemiştir. Kısacası Şevket Süreyya’nın inkılâpların bir kadro tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği vurgusu Recep Peker’de yer almamıştır.

234 Recep Peker, İnkılâp Dersleri, Ankara, Ulus Basımevi, 1935, s.2.

235 A.g.e., s.8.

236 A.g.e., s.7.

97

“Orjinalite”nin inkılâbın niteliği olarak genel kabul gördüğü ortamda, Şevket Süreyya’ya göre bu orjinaliteyi şekillendirecek ve topluma anlatacak olan ise

“Kadro”dur.