• Sonuç bulunamadı

Kitabının imanla ilgili bölümünde ilk olarak imanın tanımını yapmaya çalışan Nesefî, geleneğini devam ettirdiği silsilenin ilk hocası olan Ebû Hanîfe’nin iman tarifini kabul ettiğini beyan etmiştir. Bu tarife göre iman, tasdiktir. Nesefî’nin işaret ettiği üzere İmam Mâtürîdî, İmam Eş‘arî458 ve mütekellimlerden bir grup daha bu tarifi benimsemiştir.459 Nesefî, başka bir yerde de aynı âlimlere nispet ederek imanın kalp ile tasdik460 olduğunu söylemiştir.461 Ayrıca, Nesefî, İmam Eş‘arî’ye göre namazın, orucun ve bunun dışındaki ibadet ve ayinlerin de imana dahil olmadığını462 belirtmiştir.463

Nesefî, sözün burasında İmam Eş‘arî’nin bazı kitaplarında Ebü’l-Hüseyn es- Sâlihî’nin iman tarifini kabul ettiğini zikrettiğini ancak onun meşhur olan mezhebin az evvel naklettiğimiz gibi imanı tasdik olarak tanımladığı görüş olduğunu ifade etmiştir.464

Burada Sâlihî’nin iman tanımını zikretmek gerektiğini düşünüyoruz. İbn Fûrek’in, İmam Eş‘arî’nin kitaplarından aktardığı kadarıyla o, imanı tek bir haslet olarak görmektedir. Buna göre o haslet, Allah’ın birliğini, hiçbir şeye benzemediğini, ibadetin yalnızca O’na has kılınması gerektiğini, itaat için O’ndan daha layık bir varlık olmadığını bilmektir. Yani buna göre iman, marifetullah ve buna bina olan bilgilerdir. Aksi olan küfür de yine tek bir haslettir. Bu da Allah’ı bilmemektir. İmanın da küfrün de mahalli kalptir. Devamında İbn Fûrek, İmam Eş‘arî’nin bazı kitaplarında iman hakkında Sâlihî ile aynı görüşte olduğunu belirttiğini ifade etmiştir.465

Biz de araştırmalarımızda Sâlîhî hakkında pek fazla bilgi bulamadık. Bazı kaynaklar onu Mu‘tezile âlimleri arasında sayarken466 diğer kaynaklar muhtemelen

458 Nesefî’nin Eş‘arî’ye nispet ettiği bu tanım için bkz. Eş‘arî, el-Lüma‘, s. 125; Ayrıca bkz. İbn Fûrek,

Makalât, s. 25, 153.

459 Nesefî, Tebsıra I, 154.

460 Eş‘arî’nin ilgili tarifi için bkz. İbn Fûrek, Makalât, s. 153. 461 Nesefî, Tebsıra, II, 1077.

462 İbn Fûrek, Makalât, s. 150, 160. 463 Nesefî, Tebsıra II, 1077. 464 Nesefî, Tebsıra, II, 1077. 465 İbn Fûrek, Makalât, s. 151.

110

iman konusunda tutumu sebebiyle Mürcie arasında değerlendirmiştir.467 Bunun yanında onu, Kaderiyye mezhebine mensup sayanlar da olmuştur.468

Teftâzânî, Sâlihî’nin iman hakkındaki görüşü için şunları söylemiştir: “Kaderiyye’den Sâlihî, Şîa ve Cehm b. Safvân imanı, Allah’ı, O’nun vahdaniyetini ve O’nun tenzih edilmesi gereken diğer şeyleri bilmek olarak tanımlamışlardır”. Devamında Teftâzânî, Eş‘arî’nin de bu görüşe meyil etmiş olabileceğini söyler.469

İlginç olan Sâlihî’nin bu görüşünün Eş‘arî’nin Makalât kitabında Mürcie grubu içerisine dahil edilerek zikredilmiş olmasıdır. Eş‘arî, Mürcie’den saydığı Sâlihî’ye göre imanın tek bir haslet olduğunu, onun da marifet olduğunu buna mukabil küfrün de cehl yani marifetin zıddı olduğunu ifade etmiştir. Devamında Eş‘arî, bu görüşe göre namazın bir ibadet olmadığını dahası imandan yani marifetten başka bir ibadet bulunmadığını eklemiştir. Bu usûle göre, “Allah üçün üçüncüsüdür” demek de küfür değildir. Ancak bunu söyleyenler sadece kâfirlerdir.470

Her ne kadar Eş‘arî, Makalât’daki hâkim üslûbu gereği bu görüşe herhangi bir yorum yapmasa da bu görüşü Mürcie’ye nispet etmesi dahası namazı bile ibadet olarak saymadıklarını eklemesi, teslisin esasında küfür kelimesi olmadığını söylediklerini eklemesi Eş‘arî’nin bu görüşü savunduğu ihtimalini çok zayıf kılmaktadır. Zira bu görüşlerin yaygın Ehl-i sünnet çizgisine aykırı olduğu aşikârdır. Kaldı ki ömrünün büyük kısmını Mu‘tezilî çizgide geçirdiği için Ehl-i sünnet çizgisinde selefi meşrebe bu kadar tutunan bir âlimin,471 hem de kendini kabul ettirmesi gibi bir problemi varken472 Mürcie, Kaderiyye ve Mu‘tezile mezheplerine mensup addedilen birinin arkasından gitmesi ve bunu açıkça beyan etmesi oldukça güç görünmektedir.

467 Bkz. Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, thk. Mecdi Baslum, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2005, I, 121. 468 Bkz. Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, V, 177; Sadreddin Muhammed b. Alauddin el-Ezraî, Şerhu’l-

Akideti’t-Tahâviyye, thk. Şuayb el-Arnavut ve Abdullah b. Muhassin et-Türkî, Beyrut: Müessetü’r-risale, 1997, II, 460.

469 Bkz. Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd, V, 177. 470 Eş‘arî, Makalâtü’l-İslâmiyyîn, I, 115.

471 Yazıcıoğlu, “Ebû Mansûr Mâturîdî ve Ebu’l-Mu‘în Nesefî, s. 281; İrfan Abdulhamit Fettah, “Ebü’l-

Hasan el-Eş‘arî” DİA, XI, 444.

472 S. Yazıcıoğlu’nun zikrettiğine göre Eş‘arî’nin bu değişimi Bağdat Hanbelî çevresinde önce kuşku ile

karşılanmıştır. O da bu sebeple halkın hoşuna gidecek eserler kaleme almış ve hadisçilerin desteğini kazanmıştır. Yazıcıoğlu bunu siyasî bir tutum olarak nitelendirmektedir. Bkz. Yazıcıoğlu, “Ebû Mansûr Mâturîdî ve Ebu’l-Mu‘în Nesefî”, s. 289, 290; bundan başka İrfan Abdulhamid de Eş‘arî’nin bir politika gereği kendisine itimat edilmesi için Ahmed b. Hanbel’in yolundan gittiğine işaret eden ifadeler kaleme aldığını belirtmiştir bkz. İrfan Abdülhamid, İslâm’da İ’tikadî Mezhepler ve Akaid Esasları, çev. M. Saim Yeprem, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2015, s. 147, 148.

111

Hakikatte İbn Fûrek hem hocasının yukarıda zikrettiğimiz gibi iman hususunda Sâlihî ile aynı fikirde olduğunu söylemiş ancak başka bir yerde de Nesefî’nin belirttiği gibi imanı tasdik olarak gördüğünü ifade etmiştir.473 Eş‘arî ise el-Lüma‘ adlı kitabında imanın tasdik olduğu hususunda dilbilimcilerin icmâı olduğunu, Kur’ân da bu dilde indiği için bu tanımı kabul etmek gerektiğini ifade etmiştir.474

İbn Teymiyye, el-İmanü’l-evsat adlı eserinde Eş‘arî’nin el-Mucez adlı kitabında Sâlihî’nin bu görüşünü zikrettiğini daha sonra Allah’ın isimleri konusunda Sâlihî’nin görüşünü benimsediği belirttiğini söylemiştir.475 Buna göre Eş‘arî, sadece Allah’ın isimleri söz konusu olunca mutlak bir marifetin iman için yeterli olduğunu benimsemiş olmaktadır.

Görünen o ki, İmam Eş‘arî’nin iman tanımı ya yeterince olgunlaşmamış yahut da öğrencileri tarafından iyice anlaşılmamıştır. Bunun yanında Eş‘arî’nin bir iman tarifi yaptıktan sonra görüşünü değiştirip başka bir tarifi benimsemiş olması da muhtemeldir. İbn Teymiyye’nin de yazdıkları söz önünde bulundurulunca Eş‘arî’nin başka bir yerde Sâlihî’ye katıldığı ancak bunun yanlış anlaşıldığını söylemek de mümkündür. Bizce burada asıl dikkate alınması gereken Eş‘arî’nin el-Lüma‘ adlı kitabında geçen ifadesiyle “iman tasdiktir” sözü olmalıdır. Zira Makalât’da Sâlihî’ye atfettiğini belirttiğimiz sözlerin Ehl-i sünnet çizgisiyle bağdaşmadığı açıktır.

İmanı, salt marifet olarak görmenin tartışılması bir yana, Eş‘arî’nin Sâlihî’ye katılması gerçekten sorunlu görünmektedir. Yoksa sadece imanı hem tasdik hem de marifet olarak tanımlamak Ehl-i sünnet içerisinde türedi bir durum değildir. Zira Bâkıllânî, imanı tasdik olarak ifade emiş sonra da bunun ilim olduğunu söyleyerek ikisini cem etmiştir.476 Bunun gibi Eş‘arî’nin de tasdik ile beraber bir marifeti gerekli görmüş olabileceğini söylemek de mümkündür.

Nesefî’nin iman bahisleri içinde incelediği ve Eş‘arî geleneğe atıf yaptığı bir başka konu da imanı dil ile ikrar etmenin gerekliliği mevzuudur. Nesefî, kendi imamlarına nispetle, yalnızca kalp ile tasdik etmenin mümin ismini hak etmek için yeterli olduğunu vurgulamış, imanı dil ile ikrar etmenin sadece dünyadaki hükümlerin

473 İbn Fûrek, Makalât, s. 25, 153, 151. 474 Eş‘arî, el-Lüma‘, s. 123.

475 İbn Teymiyye, el-İmanü’l-evsat, thk. Muhammed Ebû Sin, Riyad: Dâru’t-tayyibe li’n-neşr, 2001, s.

160.

112

uygulanması açısından kulların bunu bilmesi için gerekli olduğunu yani imanın şartından olmadığını belirtmiştir. Ayrıca Eş‘arî’den bu konuda iki farklı rivayet olduğunu, doğru olan rivayetin477 de bu yönde olduğunu ifade etmiştir.478

Her ne kadar iki ekol arasında zaman zaman imanın tarifi konusunda tartışmalar yaşanmış olsa dahi görüldüğü üzere Nesefî, bu tartışmaları zikretmeyerek hatta Eş‘arî gelenek içindeki farklı görüşleri de almayıp479 sadece İmam Eş‘arî’nin tarifini bize nakletmiştir. Doğrudan kendi imamlarının görüşlerini serdedip geçmek yerine İmam Eş‘arî’nin de aynı görüşte olduğunu belirterek sanki tanımın mesnedini kuvvetlendirmiştir. Ayrıca dikkatimizi çeken bir başka husus da Nesefî’nin imanın tanımı ve dil ile ikrarın imanın şartı olup olmaması hususunda Eş‘arî’den iki farklı rivayet olduğunu belirtip doğru rivayeti zikretmiş olmasıdır. Hatta İbn Fûrek’in dahi hocasına nispet etmekte sorun görmediği problemli bir görüşü Nesefî, Eş‘arî’ye nispet etmekten kaçınmıştır. Bu da onun hem Eş‘arî gelenek söz konusu olsa dahi insaflı davrandığını hem de ilmî titizliğini göstermektedir.