• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: BOYLARÜSTÜ BOZKIR DEVLETLERİNİN TEMEL

4.1. İKTİSAT

refahtan öncelikli ve büyük payı onların alması gerekliydi. Hükümdarın bu yapıdaki konumu ülüş, ganimet ve hediye dağıtmak suretiyle refahı bölüştürmesiydi.

Divitçioğlu vergi yoluyla bağlı boyların artık ürünlerine el koyulduğunu yazdı. Tebaanın toplam varlıklarının vergi olarak alınan kısmını artık ürün olarak tanımlamanın doğru olup olmadığı bir kenara bırakılmak kaydıyla bağlı boyların ödedikleri vergilerin başta hükümdar olmak üzere bütün devlet erkânının başlıca gelir kaynağıydı. Toplam vergi miktarıyla refah düzeyi arasında pozitif korelasyon olduğuna, yani bağlı boyların refah düzeyi yükseldikçe ödedikleri vergi miktarı da arttığına göre hükümdarın kurucu boyların refahını öncelese bile bütün tebaanın refah düzeyini yükseltme gereksinimi vardı. Bu hükümdarın da çıkarına uygun olandı. Moğol İmparatorluğu yerleşik tebaanın ekonomik durumunu düzelterek vergi gelirini düzenli duruma getirecek ve arttıracak reformlar yapmaya çalışmıştı (Allsen, 1987, s. 144, 146 ve 152).

Barfield, boylarüstü devletlerin refah düzeyini yükseltmek için Çin’e muhtaç olduğu görüşünü 4 varsayıma dayandırmıştı:

1- Konargöçerlerin ekonomik faaliyetleri hayvancılıkla ve avcılıkla sınırlı olduğu için toplumun tamamı aynı şeyleri üretmekte, bu münasebetle iç ticarete ihtiyaç duymamaktaydı.

2- “Göçebe liderler” tebaasından vergi ve emek toplayamadıkları için yalnız kendi servetlerine yaslanabiliyorlardı ki servetleri sürülerden ibaret olup otlak kapasitesiyle sınırlıydı ve salgın veya başka bir sebepten telef olmaları riski vardı.

3- Sıradan insanların yaşam koşullarını iyileştirecek mal ve ürün çeşitliliğini sağlamak için Çin’in sınır ticaretine izin vermesini sağlamak gerekiyordu.

4- Soylular arasındaki ilişkileri güçlendiren hediyeleşmeye konu prestij mallarının Çin’den haraç yoluyla alınıp hükümdar tarafından paylaştırılması gerekiyordu.

E. A. Thompson Avrupa Hunlarını “asalak çapulcular” diye nitelemiş (Thompson, 1948, s. 177), göçebelerin hepsi aynı malları ürettiğinden iç ticaretten önemsiz olduğu sonucuna ulaşmıştır (Thompson, 1948, s. 171-172). Atilla'ya bağlılığın sebebi sadakati iyi ödüllendirmesiydi (Thompson, 1948, s. 170). Attila'nın takipçilerini zenginleştirmek için 3 kaynağı vardı: haraç, ganimet ve fidye ve ticaret. Konargöçerlerin yerleşiklerle ticaret yapmaya muhtaç olduğu görüşü Thompson’un da çıkış noktasıdır. Hunların ticaret olmadan temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığını yazmıştır (Thompson, 1948, s. 173). Attila en baştan beri Roma'yı ticarete izin vermesi için zorlamıştı (Thompson, 1948, s. 176). Öte yandan Hun sınırları genişledikçe hem Romalı hem de diğer tüccarlar için vazgeçilmez bir pazara dönüşüyordu (Thompson, 1948, s.

175). Konargöçerler at, et, kürk ve köle satıyor; başta tahıl, metal, metal ürünleri, kumaş olmak üzere Elzem ve lüks mallar alıyordu (Thompson, 1948, s. 173).

Konargöçerlerin ticaret yapmaya yerleşiklerden daha istekli olduğu fikri yaygın olduğu gibi yerleşik tüccarların bu ticaretten çok kâr ettikleri için bu ticarete çok istekli oldukları görüşü de aynı derecede yaygındır. İki toplumun da ticaret yapmaya çok yatkın olduğu belli iken konuyu karmaşık hâle getiren araştırmacıların konargöçer ekonomiyi kendine yetersiz görme eğilimidir.

Yerleşik toplumların ekonomilerinin kendine yettiği öncülünden hareketle onların yalnız kâr güdüsüyle ticaret yaptığı konargöçer ekonominin kendine yetemediği öncülünden hareketle de konargöçerlerin temel ihtiyaçlarını karşılayarak hayatta kalmak için ticaret yaptığı fikrine saplanıp kalan araştırmacılar; ticaretin iki tarafın da zenginleşmesini sağladığını yani iki tarafın da ticarete kâr güdüsüyle yöneldiğini kavrayamamaktadır. Ayrıca farklı ekonomik faaliyetler yürüten iki komşu toplumun ticaret aracılığıyla eksikliğini hissettikleri malların karşılıklı ticaretini yaparak bir anlamda birbirlerini ekonomik açıdan tamamladıklarını söylemek çok yanlış olmaz.

Boylarüstü bozkır devletlerinin ithalat kalemleri ipek, diğer kumaşlar, ham metal yahut metal ürünleri, şarap ve tahıldır. Bunların karşısında at, koyun, et ve süt ürünleri, kürk, deri, köle ihraç edilir. Konargöçer ekonominin kendine yeter olmadığı fikri ihraç ürünleri konusunda yeniden belirir. Konargöçerlerin yerleşik toplumlara yerleşiklerin ürettiği malları değil konargöçer ekonomiye özgü malları satıyor olması ekonominin kendine yeter olmadığına kanıt gösterilir.

Çin'in üretemediği yahut yeterince üretemediği malları ithal ettiği açık ve doğrudur. Hatta Michael Drompp bunda bir İroni görmüştür:

“Çinlilerin atı çoğunlukla askerî tehdit oluşturarak atı gerekli kılan halklardan ithal etmek zorunda kalması tarihin bir ironisidir” (Drompp, 2005a, s. 11).

Bağımlılık fikrinin beslendiği bir kaynak Çin’in zaman zaman stratejik önem atfettiği malların ihracatını yasaklaması veya devlet tekeline almasıdır. Bazı araştırmacılar Çin’in bu hamlelerinin konargöçerleri sefalete düşürdüğünü düşünmektedir. Bunun arkasında konargöçerlerin yalnızca Çinlilerle ticaret yaptığı gibi tuhaf bir varsayım bulunur. Oysa konargöçerlerin her komşu toplumla ticaret yaptığı biliniyor. Drompp, Gök Türklerin ticaret kaygıları münasebetiyle önce Sasanilerle ittifak edip Akhunlara saldırdığını ve sonra Sasanilerin ticaret teklifini reddetmesi üzerine Bizans ile birleşerek Sasanilere savaş açtığını hatırlatarak Çin dışında ticaret partneri olmayan bir toplumun ticaretle ilgili beklentileri yoksa neden bunca külfete katlandığını sorar (Drompp, 2005b, s. 104). Daha önce değinildiği üzere Thompson da Hunların yalnız Romalılarla ticaret yapmadığını, ama diğer toplumlarla yaptıkları ticarete dair belge bulmaktaki zorluğun

konuyu karanlıkta bıraktığını yazmıştır. Barthold ise konargöçerlerin batıda Harezm, İran ve diğer yerleşik toplumlarla ticaret yaptığını yazmıştı. Konargöçerlerin tek ticaret partnerinin Çin olmamasının yanında, Çin’in ihracatını yasakladığı ürünler arasında tarım ve zanaat ürünlerinin hiçbir zaman sayılmadığına dikkat çekmek gerekir. Çünkü konargöçerlerin Çin’e bağımlılığı görüşü büyük oranda tarım ve zanaat ürünleri üzerinden şekillendirilen bir görüştür. Bağımlılık ilişkisine yorulabilecek yegâne yasak metal ve metal ürünlerinin ticaretine koyulandır.

Bozkırlıların metal ithal etmeye mecbur oldukları vakıadır, ama yerleşiklerle kurdukları ticaret ilişkilerinin yalnız bir parçasıdır.

Boylarüstü devletlerin hükümdarları kurucu boylardan aldıkları güçle bütün ülkede ticareti mümkün, hızlı ve verimli kılan kuralları tespit eder ve uygulardı. Boylar arasındaki çatışmaların bitirilmesi, barış ortamı ve ticaret yollarında güvenlik önlemleri alınması ticaret hacmini genişletiyordu. Moğol İmparatorluğu’nun yol yapımına, yolların açık tutulmasına ve tüccarların güvenliğinin sağlanmasına önem atfettiği biliniyor. Bozkır devletlerinde genel bir ticaret modeli olan ortak sistemi de bunun ayrıcalıklı bir parçasıydı. Ortak olan tüccarlar hükümdardan özel izin ve bazı muafiyetler alıyor, ayrıca kârı ortak olarak bölüşüyorlardı.

Bozkır devletinin sınırları içinde oluşturduğu barış ortamı dahi refah kaynağıydı. Çatışmaların ve savaşların bitmesi, ek olarak siyasal iktidarın denetiminde şekillenen düzen, insanların günlük işlerine ve ekonomik faaliyetlerine yoğunlaşmalarını sağlıyordu. Böylece üretim artıyordu. Artan üretim ve güvenli ticaret fırsatı iç ticareti tetikliyordu. Hun İmparatorluğu’nun kurulmasından sonra bozkırın maddî kültürünün ortaklaşması, iç ticaretin gelişmesiyle ülkenin farklı bölgelerinde üretilen malların dolaşıma girmesinin neticesiydi.