III. ANADOLU MANİLERİNİN DİĞER TÜRLERLE OLAN İLGİSİ
III.XVI. Manilerin Halk Temaşasıyla İlgisi
1. ANADOLU TÜRK MANİLERİNİN TEMATİK AÇIDAN İNCELENMESİ
1.1. Aşk/Sevgi Temi
1.1.1. İdeal Aşk
İdeal aşk olarak ele aldığımız maniler, bir bakıma âşık ile maşukun birbirine karşı beslediği derin his ve muhabbetin olduğu manilerdir. Bu manilerde kavuşmak
vardır, İmkânsız ve karşılıksız aşk yoktur. Sevdiğini “göz izinden” dahi kıskanan ve tanıyan sevgili vardır. Kalbinin tahtına oturttuğu sevgilisi vardır.
A benim bahtıyarım Gönülde tahtı yarım Yüzünde göz izi var
Sana kim baktı yârim (Eset 1944: 16)
Sevgilinin yüzündeki izden bile kıskanan âşık, sevgiliyi aşırı derecede sevmekte ve bunu kıskanarak dile dökmektedir. Sevgiliyi, geleceği ve umudu gibi gören şair, onu gönlünün en yüce yerinde taşır. Bir padişah benzetmesi ile bunu zirveye taşımaktadır. “Aşkın var edici ve bütünleştirici bir duygu olması tüketen zamana ve tükenen hayata karşı insanların direncini artırır.” (Kılınç 2015: 42) Bu bakış açısıyla şair, bütün umudu ve geleceği sevgide ve sevgilide görmektedir.
İncili, fesli yârim Bülbül kafesli yârim Aceb benim olur mu
Padişah nesli yârim (Çatıkkaş 1996: 14)
Sevgilinin fiziksel özellikleri masallarda ve halk hikâyelerinde belirtildiği gibi bir han, hakan, padişah kızı olarak nitelendirilmektedir. Bunun sebebi sevgilinin nazenin, hassas, ulaşılmaz, eşi ve benzerinin olmayacağı fikrinin verilmesidir. Günümüzde bebeklikten itibaren babaların, daha sonra aşığın benzer şekilde prenses ve dünya güzeli nitelemeleri bu düşüncenin devamıdır.
Mektup yazdım acele Al eline hecele
Mektup vekilim olsun
Al koynuna gecele (Çatıkkaş 1996: 66)
Sevgilinin olmadığı yerde “Mektup vekilim olsun” diyerek mektup sayfalarını sevgiliye vekil kılmıştır. Özlemini mektup satırları ile gidermiştir. Mektubunu sevgiliye ulaştırabilen âşık şanslıdır. Mektuba kavuşan sevgili ise âşıktan haberdardır.
Mektup imgesiyle aslında kendini ifade eden âşık, bu yönüyle kendini sevgiliye teslim etmiştir. Dile getiremediği bütün duygularını yazarak ifade eden şair, aslında bütün varlığıyla sevgilinin yanında olmayı arzulamaktadır.
Mektup diğer halk edebiyatı türlerinde farklı imgelerle ifade edilse de özellikle halk hikâyelerinde ocak taşının altı sevgiliye haber vermek için bırakılan bir çevre, yemeni veya mendil, masallarda ise çoğunlukla halı veya bağ şeklinde de görülmektedir.
Harmanda düven sürdüm Aşup giderken gördüm Mendili burda kalmış
Alıp yüzüme sürdüm (Göksu 1970: 194)
Maniler iletişim aracıdır ve gizli ifadeler, semboller kullanılarak haberleşme, sözleşme metinleri haline gelir. Bugün kullanılmayan unutulan mektuplar, manilerde mendil ile sembolize edilir. Sevgilinin kendilik değerlerini taşıyan mendil, derin hislerle âşık ile maşuk arasında önemli değerler taşır. Sevgilinin mendili aşığın yoldaşıdır. “Mendili burada kalmış/alıp yüzüme sürdüm” mısraları bu tarifsiz sevdanın manilerle ilanıdır. Sevgilinin mendiline dokunmak ile heyecanlanmaktadır. Mendil, aşk derdiyle kapanmış gözleri açmaya devadır.
Aşkın ateşidir sinemi yakan Lütfuna irer mi cevrini çeken Kollarım boynuna dolanmış iken
Seni öpmelere kıyamadım ben Âşık Ömer
Her ne kadar manileri anonim olarak değerlendirsek de ilk söyleyicilerinin varlığı göz ardı edilmemelidir. İlk maniyi söyleyen muhtemelen bir âşıktır. Bu görüşümüzü, Âşık Ömer’in dizelerindeki aşkın tanımı ile manilerde yer alan aşkın tanımını karşılaştırılması ile görülmektedir. Âşık olmak aşk derdiyle dolmaktır. Âşık, aşk derdini hem sever, hem de bundan yakınır. (Artun 2010: 68) İdeal aşk dediğimiz tam da budur. Aşk derdiyle hoş olmaktır.
Ah elinden zülf-i kemendim benim Müjen urdı sinem yaralandı gel Güzel başın için ağlatma beni
Dilber gam başımdan aralandı gel Âşık Gevheri (Elçin 1984: 150)
Aşkı “ateş” ile ifade eden şair, sevgiliye dokunmaya kıyamaması sevginin yüceliğini ve dokunulmazlığını ifade eder. Sevgiliyi gözüyle seven âşığın gamı, üzüntüsü ayrılıktan doğar. Âşık, maşuktan ayrı düşer. Aşığın çektiği gam sevgiliye kavuşma isteğinden kaynaklanan gamdır. (Artun 2010: 69) Ne kadar yaralı olsalar da âşıkları diri tutan kavuşma gününün özlemidir.
Koca dere köpürür Sel gelirse götürür Bu işe sevi derler
Ömüre can getirir (Özalp 2006: 17)
Aşk, tazelenmektir. Ruhun yeniden doğuşu, bireysel bir değişim ve dönüşümün ana kaynağıdır. “Bu işe sevi derler/Ömüre can getirir” der diyen âşık ruhunu aşk ile yenilemiştir. Canına can katmıştır. Sevgili yaşama sebebi olmuş, ömrünü bereketlendirmiştir. Sevgilinin dokunuşu, bakışı ve gülüşü aşığa hayat kaynağıdır. Bu açıdan “âşıklar için sevgili, varoluşlarının yeniden yapılandırılması adına yeni bir
dünya ve varoluş şeklidir.” (Deveci 2013: 143) Bu bakımdan sevgili aşığın kendini
bulduğu ve var ettiği mini bir evrendir.
Bağ bana
Bahçe sana bağ bana Değme zincir kar etmez
Zülfün teli bağ bana (Çatıkkaş 1996: 19)
Sevgilinin saçları “kâfir, zalim”, saçlarının kıvrımları da âşığı yakalayıp bu dâra çeken “kemend veya zincir” olarak kabul edilir. (Artun 2010: 71) Âşığın gönlü sevgilinin saçları arasında gizlenmiştir.
Keklik kumda eşinir Eşinir de ötüşür Ela gözlü gül yârim
Şimdi nerde düşünür (Göksu 1970: 245)
Âşık güzele, güzelliğe vurgundur. Bu güzel kimi zaman ala gözlü, kaşı kudret kalemli, siyah zülüflü, ak gerdanlı bir sevgili olur; kimi zaman bir dağ, bir akarsu, bir yayla, bir çiçek ya da yurt köşesi olur.
Her gece rüyam sensin Her günkü hülyam sensin Ben sana kul olmuşum
Ahretim, dünyam sensin (Karaibrahimoğlu 1971: 114)
Âşık için sevgili iki cihan saadetidir. Hem dünyalığı hem de ebedi âlemidir. Rüyaları sevgilidir, hülyaları sevgilidir. Sevgiliye yüklenen misyon sınırları aşmıştır. Âşığın bütün benliğine sahip olan aşk, sevgilinin varlığıyla hem fiziksel hem de ruhsal dünyasını inşa eder.
Çiçekte kanat olmaz, Güzelde inat olmaz Sevgi iki taraflı
Olmayınca tad olmaz (Karaibrahimoğlu 1971: 57)
İdeal aşkı yine âşığın kendisi tarif eder. O duygularının karşılığını bekler, en güzel aşkın karşılıklı olmasını diler. Ancak karşılıklı sevgiyle güzelliklerin, çiçeklerin, kuşların, böceklerin kısaca hayatın, aşkın tadına varır.
Bu dağlar ulu dağlar Etrafı sulu dağlar Hasretler kavuşunca
Göz ağlar bulut ağlar (Özalp 2006: 11)
Bu aşkta ayrılık olmaz. Ne yüce engin dağlar, ne engin deryalar âşıklara hasretlik yaşatamaz. Yan yana olan, birbirine kavuşan âşıklar en ideal aşkı yaşar. Tabiat kavuşmalarına şahitlik eder, gözyaşı döker.
Deveyi düz öldürür Sürmeyi göz öldürür Yiğidi kılıç kesmez
Bir acı söz öldürür (Aydın 2000: 86)
Anadolu insanı sevgiyi herkesten derin hisseder. O sanki önünden dünyayı kaçıran kılıç ve kalkanını, dönüşte sevgilisinin dizlerine fırlatarak ağlamak için, savaşa gider. Düşmana merhametsiz olan âşık, sevgili karşısında çaresizdir. Sevgiliden acı söz duymak istemez. Sevgilinin dilinden çıkan her acı söz aşığı yaralayan ok gibidir.