• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

5.2. Cinsel İşlev ve Menopoz

Örneklemi oluşturan kadınların menopoz yaşı ortalaması 48,01±3,89 (minimum=30, maksimum=57)’dur. Kadınların % 55,1’i 45-49 yaşlarında, % 10,2’si 40-44 yaşlarında, % 32,4’ü de 50 yaş ve üzerinde menopoza girmiştir (Tablo 12). Buna göre menopozdaki kadınların % 12,5’i erken (44 ve öncesi) ve % 85,2’si beklenen normal yaşlarda (45-55), % 2,3’ü 55 yaş üstü menopoza girmiştir.

Türkiye Menopoz Derneği, Türkiye'deki menopoz yaşının 46,4±1,9 olduğunu bildirmektedir.96 Değişik çalışmalardan elde edilen bilgilere göre Türk kadınının menopoz yaşı 45-55 yaşları arasında değişmekte ve genellikle 45-47 yaşları arasında yoğunluk göstermektedir.50,52,60,70,105,135,136,137,138,139,140

Gelişmiş ülkelerde menopoz daha geç yaşlarda (Amerika’da 51, İtalya’da 48)61, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha erken yaşlarda (Mısır’da 46, İran’da 44) görülmektedir.141,142 Bu bakımdan bulgularımız gelişmiş ülkelerin bulguları ile uyumludur. Bu sonuçlara göre farklı iklim ve çevre faktörlerinin, ekonomi ve kültürel özelliklerin ortalama doğal menopoz yaşına etkisinden bahsedilebilir.

176 (% 48,9) kadın menopozda iken, 178 (% 49,4) kadın düzenli adet görüyor, 6 (% 1,7) kadın düzensiz adet görüyordu (Tablo 12).

Menopozda olanlarda cinsel disfonksiyon saptananlar % 69,9 iken, düzenli adet görenlerde CFB % 33,7’dir (p<0,05) (Tablo 41). Araştırma bulgumuza göre menopoz CFB için bir risk faktörü olarak saptandı. Medeni durum ile birlikte menopozun etkisi değerlendirildiğinde, bekar olanlarda menopoz CFB’nu etkilemezken, diğer kadınlarda menopoz etkili bir faktör olarak bulundu (Tablo 42).

Yine yaş faktörünün etkisini kaldırdığımızda 40-49 yaş grubunda menopozun cinsel fonksiyonlar üzerinde etkili olduğunu saptandı (Tablo 46).

Literatüre göre menopoz CFB için önemli bir risk faktörüdür.5, 22, 123, 129

Çayan’ın

menopozlu kadınlarda CFB riski 4 kat daha fazla saptanmış.5 Bu sonuçlar çalışmamıza paraleldir.

Çalışmamızda aylık ilişki sayısı ile menopoz durumu karşılaştırılmış ve hiç ilişkiye girmeyenlerin % 79,6 sı menopozda iken, % 20,4’ ü düzenli adet görüyordu.

Ayda 15 ve üstü ilişkiye girenlerin % 93,3’ü adet gören gruptayken,% 6,7’si menopozlu gruptadır (p<0,001) (Tablo 57). Yapılan çalışmalarda da çalışmamızla uyumlu olarak menopoz sonrası cinsel ilişki sıklığının azaldığı bildirilmiştir.143

Klimakterik dönemde over foksiyonlarındaki azalmaya bağlı hormonal denge değişmekte östrojen ve testesteron düzeylerinin azalmasıyla ortaya çıkan değişiklikler CFB’a neden olabilmektedir.57,144 Kadının menopoz öncesi cinsel aktivite düzeyi menopoz sonrası dönemdeki durumuna ışık tutacağı bildirilmiştir. Menopoz öncesi seksten zevk almayan kadın menopoz sonrası dönemde de cinsel aktiviteden uzak duracaktır. Ayrıca eşi ile ilişkilerinde problem yaşıyorsa menopoz sonrası değişiklikleri gerekçe gösterecek ve bunu eşine karşı kullanarak cinsel ilişkiden kaçınacaktır.54 Erkek yönünden bakılacak olunursa, menopoz sonrası kadında gerçekleşen hormonal değişiklikler nedeniyle erkeğin ilişkiden kaçınması da olasıdır.

Kadınların postmenopozal dönemdeki ortalama süreleri ise 7,33 ± 4,87 yıldır (Tablo 12). Postmenopoz dönemindeki kadınların 53’ü (% 30,1) 5-9 yıl ve 41’i (% 23,3) 10-14 yıldır postmenopozal dönemde yer almaktadır. Semptomlara HRT tedavisinin en fazla yanıt verdiği dönem olan 5 yıl altı dönemde bulunan kadın sayısı 62’dir (% 35,2). Menopozun kronik döneme ait sorunlarının ağırlık kazandığı 15 yıl ve üstü dönemde bulunan kadın sayısı ise 20 (% 11,4)’dir.

Menopoz süresi ile CFB arasındaki ilişkiye baktığımızda menopozun ilk 4 yılında CFB % 71,0 iken, bu oran 5-9. yıllarda % 66,0, 10-14. yıllarda % 63,4, 15 yıl ve üstü dönemde % 90,0 olarak saptandı (Tablo 41). Çalışmamızda menopoz süresi CFB arasında anlamlı bir ilişkili saptanamadı (p>0,05). 15 yıl üstü dönemde yaş, eş kaybı ve sağlık problemleri nedeniyle CFB değerlerinin diğer yıllara oranla daha yüksek bulunduğu düşünüldü.

Özerdoğan ve ark. çalışmasında menopoza girenlerin 58 (% 46,4) ’inin 4 yıl ve daha az, 33 (% 12,3) ’ünün 5-9 yıl, 34 (% 12,6)’ünün ise 10 ve daha fazla yıldır menopozda olduğunu bildirdi.114 Bizim çalışmamıza paralel olarak bu çalışma grubunda menopoz süresi CFB ile ilişkili bulunmadı.

Araştırmamıza katılan menopoza girmiş 176 kadının % 96,0’sı doğal yolla,

% 4,0’ü cerrahi yolla menopoza girmiştir. Menopoza giriş şekli cerrahi yolla olan kadınların sayıları istatistiksel analiz açısından yetersiz olduğundan KCFÖ ve Beck ölçeği ile karşılaştırılamadı (Tablo 12).

Postmenopozal dönemdeki 176 kadının 61’i (% 34,7) şikayetleri nedeni menopoz döneminde HRT almıştır. HRT alan kadınların 22’si (% 36,1) bu dönemde eksilen hormon nedeniyle, 34’ü (% 55,7) osteoporoz nedeniyle, 55’i (% 90,2) ateş basması gibi vazomotor semptomlar nedeniyle ilaç tedavisi gördüklerini belirtmiştir (Tablo 12).

Tokuç ve arkadaşları, kadınların % 18,9’unun, Erdem % 17’sinin, Güngör, kadınların % 12,3’ünün HRT aldıklarını bildirmişlerdir.50, 70, 79

Timur, HRT kullanma oranının % 10,3 olduğunu bulmuştur.145 Buna karşın Kızıltepe HRT kullanan kadınların oranını % 26,7, Hotun Şahin ve Coşkun, % 31,8 ve Varma ve ark. ise % 40 olarak bildirmiştir. 21, 69, 139

Günümüzde HRT’nin kullanım süresinde zorunlu bir kısıtlama olmadığı, devam etme kararının her kadının bireysel ihtiyaçlarına göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.80

Örneklemin HRT kullanma oranı Tokuç ve ark., Güngör ve Timur, Kızıltepe, Hotun Şahin ve Coşkun’un bildirdiğinden biraz yüksek, buna karşın Varma ve ark.’nın bildirdiğinden ise daha düşük bulunmuştur. 21, 50, 69, 70, 139, 145

Postmenopozal semptom ve bulguların temelinde östrojen hormonunun yetersizliği yatmaktadır. Bu nedenle, bu semptom ve bulguların tedavisinde temel amaç, kayıp östrojen hormonunu yerine koymaktır. Menopozal belirtiler ve genitoüriner atrofi için günümüzde halen hormon tedavisi seçeneği kadar etkili başka bir seçenek bulunmamaktadır. Postmenopozal kadınların, hormon tedavisinde kâr-zarar dengesi ve maliyet düşünülmelidir. 65 yaş ve üzerinde östrojen-progesteron ya da yalnızca östrojen tedavisi alan kadınlarda, hafif kognitif bozukluklara karşı koruyuculuk olmadığı gibi, artmış demans riski vardır. Bu verilerin ışığında, postmenopozal kadında hormon tedavisi uygulamasının, “kişiye özgü” yapılması önerilmektedir. Tedavi almayı planlayan ya da almakta olan kadınlarda olası riskler ve yararlar tartışılmalıdır.146

Çalışmada kadınların HRT kullanmama nedenleri sorgulanmamakla birlikte, yapılan çalışmalarda elde edilen bulgular, kadınların HRT ve HRT’nin uzun süreli

147

MSDÖ puan ortalaması 10,08±6.65 olarak bulunmuş ve kadınların % 45’i bu ortalama değerden daha fazla puan almıştır (Tablo 60). Bu da kadınların yarıya yakının daha fazla menopozal semptom yaşadığını göstermektedir.

Somatik şikayetler alt ölçeğinden alınan puan ortalaması 4,01±2,56 olarak bulunmuş ve kadınların % 34,6’sı bu değerden daha yüksek puan almışlardır.

Dolayısıyla her üç kadından birinin somatik semptomları daha yoğun yaşadığı söylenebilir.

Psikolojik şikayetler alt ölçeğinin ortalama puanı 3,82±3,12 olarak bulunmuş, kadınların yaklaşık % 36,8’inin ortalamanın üzerinde puan aldığı ve daha fazla psikolojik semptom yaşadığı görülmüştür.

MSDÖ’nün üçüncü alt ölçeği olan ürogenital şikayetlerin aritmetik ortalama değeri 2,26±2,11’dir. Kadınların % 24,7’si bu değerin üstünde puan aldığı, dolayısıyla ürogenital semptomları daha yoğun olarak yaşadıkları tespit edilmiştir (Tablo 60).

Tokuç ve ark., kadınların menopozal semptomları önemli ölçülerde yaşadıklarını ve buna bağlı yaşam kaliteleri ile beden ve ruh sağlıklarının olumsuz yönde yaşandığını belirtmektedir.70 Araştırmacı MSDÖ puan ortalamalarını genel ölçek için 15,32±8,14, somatik şikayetler alt ölçeği için 6,02±3,28, psikolojik şikayetler alt ölçeği için 6,87±3,89 ve ürogenital şikayetler alt ölçeği için de 2,43±2,18 bulmuştur. Çoban ve ark.

kadınların toplam ölçekten 18,0±8,7, somatik şikayetler alt ölçeğinden 6,6±3,8, psikolojik şikayetler alt ölçeğinden 7,6±4,0 ve ürogenital şikayetler alt ölçeğinden 3,7±2,9 puan aldıklarını saptamışlardır.105

Monterrosa ve ark., bizim çalışmamıza benzer bir şekilde MSDÖ puanını Kolombiyalı kadınlarda daha düşük (ortalama=10,6±6,7) bulmuştur.148 Heinemann ve ark., yaş ortalaması 49,8±6,4 ve % 51,9’u perimenopozal, % 48,1’i de postmenopozal evrede olan kadınlarla gerçekleştirdikleri çalışmada, MSDÖ puanını 11,0±8,2, somatik şikayetler alt ölçeği puan ortalamasını 4,2±3,2, psikolojik şikayetler alt ölçeği puan ortalamasını 4,5±4,1 ve ürogenital şikayetler alt ölçeği puan ortalamasını 2,3±2,6 bulmuşlardır.149

Çalışmamızda menopozal semptomların ağırlıklı olarak hafif şiddette yaşandığı bulunmuştur. Somatik şikayetler grubunda bulunan sıcak basması ve terleme şikayetinin tüm kadınlar tarafından en çok yaşanan semptom olduğu (ortalama= 1,22±0,94) ve

kadınların % 77,5’inin bunu hafif şiddetten, çok şiddetliye doğru çeşitli aşamalarda yaşadığı saptanmıştır.

Somatik grupta yer alan eklem ve kas rahatsızlıkları (ortalama= 0,98±0,96) kadınların % 63,2’si, uyku sorunları (ortalama= 0,90±0,89) % 62,1’i ve kalpte sıkışma, tekleme ve çarpıntı hissi (ortalama= 0,92±0,79) % 69,7’si tarafından hafif şiddetten, çok şiddetliye doğru çeşitli aşamalarda yaşanmaktadır (Tablo 60).

Psikolojik şikayetler içinde kadınların % 65,4’ü sinirliliği (ortalama=1,01±0,89),

% 64,8’i keyifsizliği (ortalama=0,96±0,87), % 58,2’si fiziksel ve zihinsel yorgunluğu (ortalama=0,90±0,95), endişe/kaygıyı (ortalama= 0,95±0,94) % 62,1’i hafif şiddetten, çok şiddetliye doğru çeşitli aşamalarda yaşamaktadır (Tablo 60).

Ürogenital semptomlar olarak cinsel sorunlar (ortalama=0,81±0,92) kadınların % 52,7’si, idrar sorunları (ortalama=0,73±0,83) % 50,5’i ve vajinal kuruluk (ortalama=0,72±0,82) % 51,1’i tarafından hafif şiddetten, çok şiddetliye doğru çeşitli aşamalarda yaşanmaktadır (Tablo 60).

Nappi ve Nijland menopoz döneminde kadınların % 52’sinin sıcak basması,

% 44’ünün uykusuzluk, % 37’sinin ruhsal dalgalanmalar, % 25’inin depresyon ve

% 21’inin vajinal kuruluk yaşadıklarını bildirmişlerdir.67 Krajewska ve ark. Belarus, Polonya ve Yunanistan’da 45 yaş üzeri kadınlarda yaptıkları çalışmada üç ülkede de kadınların en çok yakındıkları menopoz semptomunun sıcak basması/terleme şikayeti olduğunu (Belarus % 60, Polonya % 54,4 ve Yunanistan % 70,6), ancak orta şiddette yaşandığını saptamışlardır. Ayrıca, kadınların en az oranda eklem ve kas sorunlarını yaşadıkları bulunmuştur (Belarus’ta % 64, Polonya’da % 63,6 ve Yunanistan’da

% 51,8).68 Monterrosa ve ark, siyah ırkta kalp rahatsızlıkları ve eklem-kas ağrıları gibi somatik menopozal semptomların beyaz ırktan daha az (% 26,8 ve % 38,8), buna karşın ürogenital semptomların ise daha fazla (% 24,9 - % 14,9) yaşandığını saptamışlardır.148 Wijewardena ve ark kadınların eklem ve kas ağrıları (% 74,7), fiziksel ve zihinsel yorgunluk (% 53,9) ve sıcak basması (% 39,1) şikayetlerini yaşadıklarını, ayrıca sıcak basması, uyku problemleri ve eklem ve kas ağrılarının postmenopozal kadınlarda premenopozal kadınlara göre daha fazla yaşandığını bulmuşlardır.150

Türkiye’de farklı yerleşim birimlerinde yapılan çalışma sonuçlarına göre en yaygın görülen yakınmalar eklem-kas ağrısı (% 77-% 83), sıcak basması/gece terlemesi

(% 73-% 87), uykusuzluk/yorgunluk (% 71-% 82), sinirlilik/gerginlik (% 71-% 78) ve baş ağrısı/baş dönmesi (% 62-% 73,6) olarak belirlenmiştir.24, 139, 151, 152

Erzurum’da bir sağlık ocağı bölgesindeki kadınlarla yapılan çalışmada, kadınların en yaygın olarak yaşadıkları menopozal yakınmaların uykusuzluk/yorgunluk (% 74,8), baş ağrısı/baş dönmesi (% 74,5), sıcak basması/gece terlemesi (% 72,7), eklem/kas ağrıları (% 69,4), sinirlilik/gerginlik (% 68,5) ve çarpıntı (% 61,1) olduğu belirlenmiştir.72

Güngör, kadınlarda en sık görülen ilk üç şikayeti ateş basması (% 78,1), terleme (% 76,2) ve unutkanlık (% 71,9) olarak saptamıştır.50 Buna karşın Yiğit, doğal menopoza giren kadınlarda sırasıyla en sık sıcak basması-gece terlemesi (% 90), baş ağrısı (% 86,7) ve eklem/kas ağrısı (% 70) şikayetlerinin yaşandığını bulmuştur.

Varma ve ark., kadınların konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik ve gerginlik gibi anksiyete belirtileri (% 60-% 72), yorgunluk-güçsüzlük, mutsuzluk, ağlama nöbetleri, isteksizlik ve çabuk sinirlenme gibi depresif belirtiler (% 52-% 60), sıcak basması, gece terlemesi gibi vazomotor belirtiler (% 54-64) ile cinsel isteksizlik (% 68) ve baş ağrısı (% 50) şikayetlerini yaşadıklarını bildirmişlerdir.69

Erdem, kadınların menopozal dönemde en sık yaşadıkları ilk üç sorunun sırasıyla

% 97 ile vazomotor, % 91 ile emosyonel ve % 79 ile merkezi sinir sistemi, en az yaşadıkları sağlık sorunlarını ise % 65 ile kardiyovasküler, % 52 ile ürogenital ve % 40 ile gastrointestinal sistem sorunları olduğunu bulmuştur. Yazar, ürogenital sorunlar içinde sırasıyla % 55,8 ile sık üriner sistem enfeksiyonu, % 53,8 ile üriner inkontinans ve % 36,5 ile disparanoyaya bağlı cinsel isteksizlik yaşandığını belirtmektedir.79

Güney, kadınların % 46,7’sinin ateş basması ve terleme, sıkıntı ve stres ve baş ve eklem ağrısı problemlerinin üçünü de yaşadığını, ayrıca % 25,4’ünün sadece ateş basması ve terleme, % 15,6’sının sıkıntı ve stres ve % 12,3’ünün de baş ve eklem ağrısı problemlerini yaşadığını, % 5,1’inin ise hiç şikayeti bulunmadığını tespit etmiştir.52

Özgür, sıcak basması, terleme (% 37,6), sinirlilik (% 38,6), eklem ve kas rahatsızlıkları (% 38,0), uyku sorunları (% 27,1), keyifsizlik (% 36,4), fiziksel ve zihinsel yorgunluk (% 35,7), endişe/kaygı (% 36,4) şikayetlerinin orta şiddette, kalpte sıkışma, tekleme, çarpıntı hissi (% 22,0), cinsel sorunlar (% 27,7), idrar sorunları (% 21,4) ve vajinal kuruluk (% 23,6) şikayetlerinin ise hafif düzeyde yaşandığını bildirmiştir.106

Literatürle karşılaştırıldığında araştırmamızdan elde edilen bulgular kadınların en sık dile getirdikleri menopozal semptomların genel olarak benzer olduğunu, ancak daha az şiddette yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu çalışmada en fazla sıcak basması ve terleme şikayetinin yaşandığı, ancak şiddetinin daha az olduğu bulunmuştur. Menopozal semptomların daha az şiddetli olarak yaşanması, örneklemi oluşturan kadınların farklı sosyokültürel özellikte olması ve evlerinde ziyaret edilmiş olması ile açıklanabilir.

Poliklinik ortamında yapılmış çalışmalarda bu oranların daha yüksek olmasının nedeni polikliniğe başvuran kadınların bu şikayetleri daha yoğun yaşadıkları ve polikliniğe başvurma ihtiyacı hissetmeleri olabilir.

Araştırmada menopozlu ve düzensiz adet gören kadınlarda menopoz şikayetleri nedeniyle doktora başvuru oranı % 37,4 bulundu. Kadınların birden fazla menopozal yakınma nedeniyle doktora başvurdukları saptanmıştır. Menopoz döneminde birinci sırada en sık doktora gitme nedenleri sıcak basması ve terlemedir (% 57,4). Bunu eklem kas ağrısı (% 19,1), adetin aniden kesilmesi ve gebelik korkusu (% 14,7) ve adet düzensizliği (% 4,4) izlemiştir. Ayrıca kalpte sıkışma, tekleme ve çarpıntı hissi (% 2,9), ruhsal sıkıntı ve keyifsizlik hali (% 1,5) de sağlık kuruluşuna başvurma nedenleri arasında yer almaktadır (Tablo 12).

Saha çalışmaları kadınların menopozal şikayetleri için sağlık yardımı alma oranlarının düşük olduğunu göstermektedir.52,49

Güney, Ankara’da bir sağlık ocağı bölgesinde yaptığı çalışmada kadınların menopoz döneminde en çok ateş basması ve terleme şikayeti (% 25,4), daha sonra sıkıntı ve stres (% 15,6) ve baş ve eklem ağrısı (% 12,3) nedeniyle doktora gittiklerini saptamıştır.52

Yücel ise Ankara’da başka bir sağlık ocağı bölgesinde yaptığı çalışmada kadınların idrar sorunları (% 32,5) ve vajinal kuruluk (% 16,8) şikayetlerinin çözümü için doktora gittiklerini ve ilaç kullandıklarını bildirmiştir.49

Özgür, İstanbul’da bir hastanenin menopoz polikliniğine başvuran kadınların sadece ürogenital şikayetleri için doktora başvurduklarını (idrar sorunları % 7,9, vajinal kuruluk % 6,7), vazomotor ve psikolojik alanlardaki sorunları ile kendilerinin baş etmeye çalıştıklarını saptamıştır.106

Çalışmamızda ise kadınların somatik şikayetler başta olmak üzere bazı

literatürlere göre daha düşüktür. Cinsel sorunların dile getirilmemesi olumlu bir bulgudur, ancak yeterli değildir. Bulgular, kadınların menopozal yakınmaları için doktora gitme oranlarındaki düşüklüğü işaret etmekte ve bunun nedeninin kadınların menopoz şikayetlerini çok şiddetli değil de daha hafif yaşadıkları olduğunu göstermesi bakımından olumlu olarak değerlendirilebilir. Ancak, çalışmanın menopoz polikliniğine gelen kadınlar değilde, evlerinde ziyaret edilen kadınlarla yürütülmüş olması da oranların düşük olmasında etkili olabilir.

Özellikle Kadınların bu çalışma kapsamında sorgulanmamış olan menopoz algısındaki olumsuz düşünceler, baş etme yöntemlerindeki yetersizliklerin de etkili olabileceği, bu nedenle menopozal semptomlarla baş etme konusunda eğitim gereksinimlerinin olduğu düşünülmektedir.