• Sonuç bulunamadı

2.2. Etkilenme Açısından Ulûmü’l-hadîs ve el-Muhaddisü’l-fâsıl beyne’r-râvî ve’l-vâî

2.2.3. İçerik Açısından Mukayese

Buraya kadar anlatılanlardan anlaşılacağı üzere İbnü’s-Salâh ve Râmehürmüzî’nin kullanmış oldukları konu başlıkları birbirinden önemli oranda ayrılmaktadır. Bu durumun içerik olarak da farklılaşmaya neden olabileceği düşünülmektedir. Bu düşüncenin netleşmesi için içerik analizi ve karşılaştırması yapma zarureti doğmuştur. Burada müellifler aynı ya da benzer başlık kullanmış olsalar bile İbnü’s-Salâh’ın Râmehürmüzî’den hiç etkilenmediği tespit edilen yerler ile ilk anda etkilenme ihtimali akla gelse bile -içerik ve/veya kanaat açısından farklı olmaları dolayısıyla- İbnü’s-Salâh’ın Râmehürmüzî’den etkilenmediğine dâir kanaat oluşan yerler incelenecektir415. Örneğin hadis talebesinin taşıması gereken özellikler ve edepleri bahsinde Râmehürmüzî ve İbnü’s-Salâh’ın kullandığı başlıklar birbirine yakın olsa da içerik ve metot olarak birbirlerinden fazlasıyla ayrılmaktadırlar. Râmehürmüzî rivayetleri yorumsuz olarak tam isnadla ve birbiri ardına sıralayarak meramını anlatma yolunu tercih etmişken, İbnü’s-Salâh çoğunlukla önce kurallar ve kaideleri sunmuş, akabinde verilen bilgileri desteklemek amacıyla bir iki rivayeti isnadsız olarak aktarmıştır416. Bu husus aynı zamanda iki eserin temel karakteristiğini de yansıtmaktadır. Yine rihlenin önemi meselesi ile âlî ve nâzil isnâddan hangisinin daha evla olduğuna dâir tartışma, her iki müellif tarafından da

415 Etkilenmenin kesin ve kuvvetle muhtemel olduğu yerler, “Râmehürmüzî’den bilgi nakli” başlığı altında ayrıca değerlendirilecektir.

416 Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 185 vd; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 245 vd. Bu bahiste müelliflerin söyledikleri şeyler de birbirinden çok farklıdır. Râmehürmüzî'ye göre hadis öğrencisi, giyim-kuşam ve yeme-içme gibi her işinde mutedil olmalı, ilim için uykusu dâhil birçok konuda fedakârlık yapmalıdır.

Usulüne uygun Kur’ân okumayı bilmeli, âhireti dünyaya tercih etmelidir. Hocalarına karşı mütevazı olmalı, kendisinden üstün birine rastladığında ilim öğrenmenin yolarını aramalı, kendisinden ilim yönünden aşağı birini bulduğunda ona tevazu ile ilim öğretmeye çalışmalı, kendisiyle aynı seviyede biriyle karşılaşırsa da karşılıklı müzakere yapmalıdır. Gerçek bir hadis âlimi olmak istiyorsa şaz ile uğraşmamalı, her işittiğini –ölçüp biçmeden- nakle kalkışmamalı, herkesten ilim alınmayacağını bilmelidir. Ne dünyaya ne de ahirete faydası olan uğraşları terk etmelidir. Bkz. Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 185-191. İbnü’s-Salâh’a göre ise öğrenci, öncelikle ihlâsı kuşanmalıdır. İlmi/hadisi sırf Allâh rızası için öğrenmeli, dünyalık elde etme peşinde koşmamalıdır. Her daim Allah'tan yardım ve destek istemeli, güzel ahlak sahibi olmalıdır. Hadis alımına kendi memleketinin en iyisinden başlamalı, sonra başka memleketlere yolculuk/rihle yapmalıdır. Hırsına yenilip aç gözlülük yaparak -çokça hadis toplama ve meşhur olma gayesiyle- hadis alım ve aktarımında gevşeklik göstermemelidir. Öğrendiği hadisleri amel sahasına taşımalıdır. Hem hocalarına hem de talebelerine karşı alçak gönüllü olmalı, onları sıkmamaya özen göstermelidir. Öğrendiklerini kendine saklamamalı, paylaşmalıdır. Utangaçlık ya da kibirlenme gibi haller, ilim öğrenmesine ve araştırma-soruşturma yapmasına engel olmamalıdır. Kendisinden üstün olan veya küçük olan hatta eşit olandan bile ilim/hadis alabilmelidir. Bir cüz ya da kitap bulduğunda tamamını almalı, zaman darlığı gibi sebepler dışında seçme yolunu tutmamalıdır. Haklı sebeplerle seçim yapması gerektiğinde, kendisi ehil değilse mutlaka bir bilenden yardım almalıdır. Aldığı hadisleri anlamalı ve kavramalıdır, anlamıyorsa bu işi bırakmalıdır. İlk önceliği Sahîhayn ve Sünen-i erbaa gibi güvenilir kaynaklara vermeli, sonrasında ilel, tarih ve ricâl kitaplarına geçmeli, hadis usulünde de mahir olmalıdır. Kuru ravilikten kaçınmalı;

sürekli araştırma halinde olmalı; bilmediği şeyleri derhal öğrenme yoluna düşmeli; ilmin parça parça öğrenildiğini aklından çıkarmamalıdır. Aldığı hadisleri ve bilgileri iyice kavramadan diğerine geçmemelidir.

Buna yardımcı olması hasebiyle ilmî müzakereler büyük önem arz etmektedir. Kendini yetiştirdiğine kanaat getirdiğinde mutlaka kitap telif ve tasnif etmeli; tasnifini ilel ve ricâl bilgisi ile desteklemeli, iyice kontrol edip gözden geçirmeden halka arz etmemelidir. Bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 245-255.

işlenmektedir. Konuyu işlerken birleştikleri tek nokta, âlî isnad elde etmenin faydalı bir iş olduğudur. Âlî isnad aramanın hükmüne (sünnet-i bâliğa), faydalarına, kısımlarına ve nâzil isnadın da aynı âlî isnad gibi beş kısım olduğuna Râmehürmüzî hiç değinmemişken, İbnü’s-Salâh bu konuları detaylarıyla beraber işlemiştir. Ayrıca Râmehürmüzî'nin bu konuları işlemedeki asıl amacı, rihleden yola çıkarak hadisçilerin üstünlüğünü ortaya koymak iken İbnü’s-Salâh, meselenin bu boyutuna çok kısa değinmiş, işin teknik boyutlarıyla daha fazla meşgul olmuştur417.

Konuların işlenişi ve benimsenen kanaatlerin farklılığını çok iyi gösteren bir örneği buraya almak istiyoruz. Şöyle ki; el-Muhaddisü’l-fâsıl’da başta sahâbe nesli olmak üzere tâbiîn ve tebe-i tâbiîn neslinden hadislerin yazıya geçirilmesi ile ilgili olumlu ve olumsuz görüş bildiren birçok rivayet aktarılmış418, karşıt görüşler arasından hadislerin yazımına izin veren rivayetler, (Râmehürmüzî tarafından) daha uygun bulunmuştur. Hatta o, hadislerin yazımıyla ilgili emir sığasıyla gelen rivayetlere419 bakarak hadislerin yazımının vacip olduğunu söylemiştir420. Râmehürmüzî’ye göre hadislerin yazımına izin vermeyen rivayetler, kuvvetle muhtemel ki hadis ile meşgul olunurken Kur’ân’ın ihmal edileceği endişesinden kaynaklanmıştır421. İbnü’s-Salâh, hadislerin yazımı ile alakalı münakaşalara Râmehürmüzî kadar yer ayırmamış, Râmehürmüzî’nin kitabına aldığı rivayetler arasından bir iki rivayeti nakletmekle yetinmiş, doğrudan sonuca gitmeyi daha sağlıklı bulmuştur. Ona göre hadislerin

417 Krş. Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, 201 vd; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 255 vd.

418 Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 370-419.

419 İlgili rivayetler için bkz. Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 370 vd.

420 Râmehürmüzî, başta Allah Rasûlü (a.s.) olmak üzere Hz. Ali, Hz. Ömer ve Câbir (r.a.) gibi sahâbîlerden;

Hasen-i Basrî, Atâ b. Ebî Rebâh, Tâvûs b. Keysân, Saîd b. Cübeyr ve Urve b. Zübeyr gibi tâbiînin büyüklerinden ve sonraki devir âlimlerden nakledilen görüşlerin buna delalet ettiğini söylemektedir. Hâkim’e göre hadisleri olduğu gibi korumak (zabt) için yazmak, hadisleri ezberlemek için gayret göstermek, müzâkere halkaları oluşturmak, hadise ve hadis ilmine dair sorular sormak, raviler hakkında araştırma yapmak ve nakledilen hadislerin ne anlama geldiği ve ne gibi fıkhî incelikler barındırdığı hakkında düşünmekten başka çare yoktur.

Yine Hâkim’e göre hadislerin yazımına sıcak bakmayanlar, ilk dönem İslam âlimleridir. Onlar, Hz. Peygamberin (a.s.) zamanına yakın oldukları ve isnadlar, kolayca hafızada tutulabilecek kısalıkta olduğu için hadis yazımına karşı çıkmışlardır. Ayrıca hadislerin yazılması halinde insanların yazıya itimat edip hafızayı ihmal etmelerinden, böylece hadislerin zihinlerden silinmesinden ve artık hadislerle amel edilmeyeceğinden endişe etmişlerdir.

Râmehürmüzî dönemine (h. IV. yy.) gelindiğinde ise Hz. Peygamber devrinden epey uzaklaşılmış, isnadların başı ile sonu arasındaki mesafe artmıştır. Senedlerdeki ravi sayısı yanında rivayetlerin tarikleri de çoğalmıştır.

Ravilerin isim nesep künye vesaireleri birbirine çok benzediğinden birinin diğeriyle karıştırılma tehlikesi iyice artmıştır. Unutmak ve hata yapmak, her zaman mümkündür. Durum bu olunca artık hadislerin yazılması en uygun ve en doğru görüş haline gelmiş, rivayetlerin yazılmasının vacip olduğuna dair deliller daha kuvvetli bulunmuştur. Bkz. Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 396-7.

421 Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 397. Râmehürmüzî’ye göre hadislerin yazılmasının artık bir ihtiyaç haline gelmesi, ezberlemeden yazıp geçmek olarak algılanmamalıdır. Sadece yazan ve yazdığı şeyleri ezber etmeyen ve anlamayan kişilerin yazdıklarında bir hayır yoktur. Yazmak, sadece ilme ve ilmin muhafazasına yardımcı olmak içindir. Ezber etmiş olmakla kitap bir kenara bırakılmamalı, rivayet esnasında hata yapmamak için kitaba müracaat ihmal edilmemelidir. Bkz. Râmehürmüzî, el-Muhaddisü’l-fâsıl, s. 397-400.

yazımına izin veren rivayetler, unutması muhtemel sahâbîlere yöneliktir. Yasaklayan rivayetler ise yazıya güvenilip ezberin terk edilmesi endişesine dayanmaktadır. Ayrıca yasak, Kur’ân ile hadis metinlerinin birbirine karışması endişesinden de kaynaklanmış olabilir.

Hadislerin yazıya geçirilmesi ile ilgili karşıt görüşler olsa da İslâm âlimleri zaman içinde endişe edilecek bir şey kalmadığına kanaat getirmiş, hadislerin yazımının caiz ve mübâh olduğunda görüş birliği (icmâ‘) etmişlerdir. Kaldı ki hadisler kitaplarda yazılmamış ve toplanmamış olsaydı sonraki asırlarda yok olur giderdi422.

Netice itibariyle el-Muhaddisü’l-fâsıl’da hadislerin yazımının vacip olduğu vurgulanmışken Ulûmü’l-hadîs’te konunun mübâhlığı ve caizliği üzerinde durulmuştur.

Râmehürmüzî tercih edilen görüş olarak kendi kanaatini sunmuşken İbnü’s-Salâh, icmâ‘dan bahsetmiştir. Râmehürmüzî hadisle meşguliyetin Kur’ân’la meşgul olmaya engel olacağı endişesinin hadislerin yazımının yasaklanmasında temel neden olduğunu söylerken İbnü’s-Salâh, hadis malzemesi ile Kur’ân malzemesinin karışacağı endişesini öne sürmüştür. Birkaç rivayet dışında ortak oldukları tek nokta ise hadislerin yazılmaması halinde yok olup gideceği endişesidir423.

Karşılaştırma esnasında dikkat çeken bir diğer husus ise bazen iki eser arasında içerik olarak benzerlik olmasına rağmen İbnü’s-Salâh’ın o konularda Râmehürmüzî’den etkilenmediğine dâir kanaat oluşmasıdır. Örneğin muhaddisin sesini duyan ama yüzünü görmeyen kişinin durumu hakkında Râmehürmüzî’nin aktardığı bir rivayet, aynı manaya gelecek şekilde fakat bazı kelime farklarıyla ve daha uzun bir metinle Ulûmü’l-hadîs’te de geçmektedir. Lafızlarda görülen farklılık ve rivayetin ilave bilgiler de barındırıyor olması, o rivayetin Râmehürmüzî’den alınmadığına dâir kuvvetli bir zan oluşturmaktadır. Râmehürmüzî rivayetinde Şu’be’nin, yüzü görülmeyen kişiden rivayet alınmasını yasaklaması dışında bilgi yoktur. İbnü’s-Salâh’ın naklettiği rivayette ise yasağın nedeni de açıklanmaktadır. Buna göre

422 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 181-183.

423 Râmehürmüzî’nin çok uzun ele aldığı bir tartışmanın İbnü’s-Salâh’ta çok az yer kaplaması, meselenin Râmehürmüzî zamanında henüz canlılığını yitirmemiş iken İbnü’s-Salâh zamanına gelindiğinde artık sıcaklığını kaybetmiş olmasına bağlanabilir. Fakat biz bu ihtimale katılmıyoruz. Zira Râmehürmüzî zamanına gelindiğinde hadis külliyatının önemli bir kısmının tedvin ve tasnif edilmiş olması, bu tartışmanın onun zamanında da çok taze olmadığını göstermektedir. O ana değin onlarca hatta yüzlerce hadis mecmualarının telif edilmiş olması, bunun bir göstergesi sayılabilir. Eğer hadislerin yazımının uygun olduğuna dair genel bir kanaat -İbnü’s-Salâh’ın deyimiyle icmâ- oluşmamış olsaydı müsnedlerden sünen ve mu’cemlere kadar bütün türleriyle hadis eserler i Râmehürmüzî zamanına değin telif edilmemiş olurdu. Sonuç itibariyle bir konunun bir eserde çok diğerinde az yer kaplamasını müelliflerin eser yazım gayelerinde görülen farklılığa bağlamak daha tutarlı görünmektedir.

yüzü görülmeyen kişinin Şeytan (İblîs) olması, hoca şekline bürünüp “haddesenâ” ve

“ahberanâ” diyerek rivayete kalkışması muhtemeldir424.