• Sonuç bulunamadı

Hugo Chávez’in İktidara Gelişi: 5. Cumhuriyet ve Bolivarcı Devrim

4. BÖLÜM: VENEZUELA’YA BAKIŞ

4.1. V ENEZUELA T ARİHİ

4.1.4. Hugo Chávez’in İktidara Gelişi: 5. Cumhuriyet ve Bolivarcı Devrim

Hugo Chávez, Caracazo ayaklanmasının ülke geneline yayıldığı yıllarda Venezuela ordusunda teğmen olarak görev yapmaktaydı. Ayaklanma sırasında Perez hükümetinin Venezuela halkına karşı saldırganca tavrına tahammül edemeyen kendisi gibi bir grup devrimci asker ile birlikte, 1992 yılında darbe girişiminde bulunmuş ve bu girişim başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Hükümete bağlı güçlerce yakalandıktan sonra, ordu içerisindeki kendisine bağlı güçlerin geri çekilmesini söylemesi karşılığında televizyon karşısına çıkıp bir dakikalık bir konuşma gerçekleştirmiştir. Yaptığı konuşmada; Perez hükümetine karşı başlattıkları girişimin ‘şimdilik’ başarısızlık ile sonuçlandığını, fakat gelecekte başarılı olmak için yeni fırsatlar doğacağını belirtmiştir.

Başarısız darbe girişimi sonrası Hugo Chávez’in, Venezuela halkı tarafından bilinirliği artmış ve halk kitleleri tarafından sempati duyulan bir karakter haline gelmiştir.

Perez’den sonra iktidara gelen Rafael Caldera’da seçim öncesi kullandığı neo-liberalizm karşıtı söylemlere rağmen, bir taraftan kemer sıkma politikaları uygularken diğer taraftan IMF ile tekrar masaya oturmuştur. Bir yandan IMF ile ikili anlaşmalar yapan Caldera, diğer taraftan içeride demokratik bir hava yaratmaya çalışmış ve bunun sonucu olarak da Hugo Chávez’i ve beraberindeki askerleri serbest bırakmıştır.

72

Aşağıdaki tabloda Venezuela yakın tarihinin kronolojisi bulunmaktadır.

Tablo 2 Venezuela Yakın Tarih Kronolojisi

Yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi, Hugo Chávez cezaevinden çıkar çıkmaz, Beşinci Cumhuriyet Hareketi’ni (MVR) kurmuş ve 8 Aralık 1998 tarihinde yapılan seçimlere bu isim ile katılmıştır. Punto Fijo paktının neo-liberal politikaları sonucu yoksullaşan halk, seçimlerde %56.20 oy ile Hugo Chávez’i başkanlık koltuğuna oturtmuş ve Punto Fijo paktına tarihi bir ders vermiştir. 1998 yılında yapılan seçimler Venezuela’nın bugününü anlamak açısından oldukça öğreticidir. O tarihten itibaren Venezuela siyasi hayatı Punto Fijo ve taraftarları ile Bolivarcı devrim yanlıları arasında mücadele alanına dönüşmüştür. Bu mücadele, Wallerstein’ın tanımlaması ile, yıllardır kurulan pakt aracılığı ile ülke kaynaklarını elinde bulunduran %1 lik elit kesime karşı, Venezuela yoksulları arasındaki mücadele şeklini almıştır. Bu durum Chavez’in iktidara

73

geldiği 199913 yılından önceki ekonomik göstergelerde açık bir şekilde görülmektedir.

1984’te yoksulluk sınırında yaşayanlar nüfusun %36’sını oluştururken, 1997’ye gelindiğinde nüfusun %85’i aşırı yoksulluk sınırında yaşıyordu (Akgemci, 2014b: 219).

İronik bir şekilde, ABD istihbarat servisi CIA de Chavez döneminin hakkını teslim etmektedir. CIA’in resmi internet sitesinde şu ifadeler yer almaktadır: Chavez yönetimi altında yoksulluk 1999 yılından 2011 yılına kadar %50’den %27’lere gerilemiş, okullaşma oranı artmış, bebek ve çocuk ölümleri azalmış ve içme suyuna erişim artmıştır (Central Intelligence Agency, 2019). Hugo Chávez iktidarı öncesi ve sonrasına ilişkin veriler Venezuela halkının yaşamış olduğu dönüşümü göstermesi bakımından oldukça çarpıcıdır.

Hugo Chávez 1998 seçimleri öncesinde ve seçim çalışmaları boyunca, yürürlükte bulunan Anayasanın değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Göreve başladıktan kısa bir süre sonra, 19 Nisan 1999 tarihinde, yapılan referandumda anayasa yapımının ön adımı niteliğinde olan Kurucu Meclis’in 131 üyesi doğrudan halk oylaması ve salt çoğunluk ile seçilmiştir. Tabloda-1’de görülebileceği gibi Kurucu meclis tarafından hazırlanan Anayasa taslağı 1999 yılının aralık ayında yapılan referandumda % 70 lik bir oran ile kabul edilmiştir. Yeni anayasa ile birlikte pek çok alanda değişiklik yapılmış olmakla birlikte en dikkat çekici değişiklik “Venezuela Cumhuriyeti” olan ülkenin adının

“Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesidir (Wilpert, 2007). Bu değişiklik, kıta tarihinin sömürgeciliğe karşı mücadelesinde en önemli figürlerden birisi olan Simon Bolivar’a duyulan saygının yanı sıra günümüz yeni sömürgecilerine verilen cevap niteliği de taşımaktaydı. Yeni anayasaya göre başkanın yeniden seçilmesi ve kabinenin yeniden oluşturulması gerekiyordu. Bu sebeple Temmuz 2000’de yapılan seçim ile cumhurbaşkanı, ulusal ve bölgesel kongre üyeleri ile belediye başkanları ve

13 Chavez’i iktidara taşıyan seçimler 8 Aralık 1998 yılında yapılmıştır fakat Chavez’in göreve başlama tarihi 2 Şubat 1999’dur. Bu sebeple bazı kaynaklar 1998 yılını veri alırkan bazıları 1999 yılını kullanmaktadır.

74

belediye meclis üyelerinin seçileceği bir “mega-seçim” yapılmıştır. Carter Merkezinin gözlemci olarak katılmış olduğu ve 2000 seçimleri ile ilgili olarak hazırlamış olduğu rapora göre, seçime katılım oranı %58 iken Chavez %59 oy ile tekrar başkan seçilmiş ve en yakın rakibi Arias Cárdenas % 37 oy alabilmiştir. Diğer taraftan bu seçim ile birlikte Chavez, Venezuela Ulusal Meclisindeki 165 sandalyenin 101’ini kazanarak daha sonraki yıllarda çıkaracak olduğu sosyal ve ekonomik kararnameler ile ilgili avantaj da elde etmiştir (Neuman ve McCoy, 2001). Aynı seçimde 23 valiliğin 14’ünü kazanan Chavez, ülke genelinde siyasi gücünü arttırmanın verdiği moral üstünlükle birlikte neo-liberal politikalara karşı bir takım önlemler almaya başlamıştır14. Bu dönem, yıllarca Venezuela petrolleri üzerinde dolaylı da olsa söz sahibi olan İngiliz ve ABD emperyalizmi ile Bolivarcı hükümet arasında zıtlaşmaların yaşandığı ve uluslararası basında Hugo Chávez karşıtı kampanyaların yoğunlaştığı dönemdir. Aynı dönemde Hugo Chávez’in partisi MVR içerisinden tanınmış kişiler tarafından da Hugo Chávez’e ağır eleştiriler yöneltilmiş ve bir grup yönetici partiden ayrılarak muhalefet kanadına geçmiştir. Punto Fijo paktı ile MVR’den ayrılan grup 2001-2002 yılında petrol üretim tesislerinde bir grev örgütleyerek petrol üretimini durma noktasına getirmiştir. Bu noktada Wallerstein’a yeniden dönmekte fayda bulunmaktadır. Wallerstein’a göre dünya-ekonomi içerisinde var olan kurumlardan birisi olan Pazarlarda yapılan üretim eksenel iş bölümü çerçevesinde belirlenmektedir.

Bu iş bölümünün neticesinde kazanan taraf her zaman merkez ülkeler olurken, çevre ülkeler her zaman kaybetmektedir. Venezuela’da Chavez’in iktidara gelmesi eksenel iş bölümü içerisinde bir gedik açılmasına neden olmuştur. Kaynakların merkezden çevreye doğru kanalize edilmesi ancak merkez ülkeler ile eşgüdümlü çalışan yönetici sınıflar aracılığı ile gerçekleştirilebilir. İktidara gelir gelmez petrol sektöründe gerçekleştirilen grev ve lokavtlar, Chavez’in oyunu bu kurallara göre oynamamasının sonucudur.

14 2001 yılında 49 adet neo-liberalizm karşıtı yasa çıkarılmıştır.

75

2001 yılından günümüze kadar Venezuela’da yaşanan sokak gösterileri temel olarak sağ kanadı temsil eden Punto Fijo paktı ile neo-liberalizm karşıtı politikalardan memnuniyetsizlik duyan eski Hugo Chávez yanlıları tarafından organize edilmektedir.

Bu nokta da belirtilmesi gerekir ki, var olan siyasi çatışma iki farklı dünya görüşü arasındaki çatışmadır. Bir tarafta, ülkeyi yıllarca neo-liberal politikalara göre yönetmiş ve ülke kaynaklarını belirli bir elit tabaka arasında pay etmiş neo-liberal politikaların uygulayıcısı Venezuela oligarşisi; diğer tarafta, ülke kaynaklarını yoksul kesimler için kullanan ve neo-liberal politikalara cepheden karşı duran devrimci güçler. Ülke sermayesinin toplumsal kesimler arasındaki dağılımına baktığımızda bu durum açık olarak görülmektedir. Andrea Domínguez’e göre “Chávez’in iktidara geldiği 1999’da en zengin yüzde 20’lik kesim, toplam gelirin yüzde 54’ünü elinde tutarken, 2011’e gelindiğinde bu oran yüzde 44’e düştü. Ayrıca Latin Amerika ve Karayipler Ekonomi Komisyonu’na göre (ECLAC) gelir dağılımdaki adaletsizliği gösteren GINI katsayısı, Venezuela’da 0,3 ile bölgedeki en düşük seviyededir (Akgemci, 2014b: 221).

Özellikle geçtiğimiz birkaç yıl boyunca uluslararası basında Chavez’in iktidara geldiği ilk günlerden itibaren Bolivarcı Hükümete karşı gerçekleştirilen protestolardan yola çıkarak hükümet karşıtı bir kampanya yürütülmektedir. Tezin ilerleyen bölümlerinde bu durumun nedenlerine ilişkin saptamalar yapılacak olsa da Hugo Chávez öncesi dönemi tekrar hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. 1989 yılında gerçekleştirilen Carazco ayaklanmasından Chavez’in iktidara geldiği 1999 yılına kadar geçen 10 yıllık süre içerisinde uygulanan IMF politikaları ile özelleştirmelere hız verilmiş, kamu harcamaları daraltılmış ve bunun sonucunda işsizlik, yoksulluk ve eşitsizlik hızla artmıştır. Uygulanan neo-liberal politikalar nedeniyle şiddet olaylarında patlama yaşanmış, adam kaçırma ve cinayet gibi şiddet olayları olağan hale gelmiştir. Bu durum, ülkeyi yöneten elit tabakanın güvenlik kaygısını arttırmış, zengin ve yoksullar arasındaki psikolojik uçurumu gittikçe derinleştirmiştir. Ülke elitlerinin bu konuda almış olduğu önlemler yoksullar ile zenginler

76

arasında gelişen uçurumu göstermesi bakımından ilginçtir. “1997’de Caracas’ta 522 özel güvenlik şirketi ve bu sektörde çalışan 20 bin kişi vardı ki, kentteki polis kuvvetleri sayısının 14 bin olduğu düşünüldüğünde Doğu Caracas’ın kendi güvenlik güçlerine sahip yarı- özerk bir bölge haline geldiği açıkça ortaya çıkıyordu” (Akgemci, 2014b: 222).

Petrol gelirlerinden aldıkları paylar ile yıllarca Venezuela halkının yoksullaşmasına neden olan Venezuela elitlerinin “yoksullaştırdıkları halktan” korkar hale geldikleri ve kendi yaşam alanlarını güvenli hale getirebilmek için yine neo-liberal bir çözüm ile özel güvenlik şirketlerini kullanmaları Venezuela’nın Hugo Chávez öncesi dönemini anlatması açısından ilginç bir örnektir. Söz konusu elitlerin kendi iktidarları döneminde sokaklarında yürümeye korktukları Venezuela’da, Hugo Chávez iktidarından sonra ülkenin tekrar neo-liberal politikalara geri dönmesi için kafalarını özel güvenlikli evlerinden çıkararak protesto gösterilerine katılmaları ülke tarihinin en trajik vaka’larından birisi gibi görülmektedir.

Hugo Chávez, muhalefetin tüm baskılarına rağmen kamulaştırma politikalarından geri atmamıştır. IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların uyguladıkları politikaların tersine, ülke kaynaklarını yıllarca göz ardı edilen yoksul halk için kullanmaya başlamış ve gelir dağılımında adaleti sağlamaya çalışmıştır. Dünya Bankası verileri de bu fikri desteklemektedir. Söz konusu verilere göre 1998 yılında nüfusun % 55’i yoksulluk sınırında yaşarken 2009 yılında bu oran %26.4’e kadar düşmüştür. Maduro döneminde krizin kendisini hissetirmeye başladığı yıl olan 2015 yılında ise bu oran

%33.1’dir. (Worldbank, 2019) Ayrıca 2008 Dünya Bankası GINI İndeksi verilerine göre (12 Aralık 2016) Venezuela, Latin Amerika kıtasının en düşük oranlı gelir dağılımı eşitsizliğine sahip ülkesi olmuştur (Dinçer, 2017: 40).

Chavez, 2000 yılında başkan olarak seçildikten, 2006 seçimlerine kadar geçen sürede, petrol kaynakları üzerindeki yabancı firmaların etkisini kısıtlamaktan toprak yasasına (2001 yılında çıkarılan toprak yasası ile devlete ait kullanılmayan topraklar

77

küçük köylülere dağıtılmış ve 5000 hektardan fazla araziye sahip büyük çiftçilere üretimi sürdürme zorunluluğu getirilmiştir) ve konut sorununun çözümüne kadar pek çok konuda yapısal düzenlemeler yapmıştır (Karlı, 2006). 2006 yılına gelindiğinde yapılan düzenlemelerin de yarattığı etki ile yoksul kitleler üzerindeki popülerliği artan Chavez, katılımın %74.6 olduğu 2006 yılındaki başkanlık seçimlerinde %62.8 oy alırken, en yakın rakibi Manuel Rosales %36.9 oy alabilmiştir (Fox, 2006). Bu seçimler ile birlikte, Bolivarcı devrim güven tazelemiştir ve 2007 yılına gelindiğinde 2007-2013 yılları arasında uygulanması kararlaştırılan İlk Sosyalist Plan (Primer Plan Socialista/PPS) uygulamaya konulmuştur. Sosyalizme geçişin ilk aşaması niteliğini taşıyan söz konusu plan kapsamında; iletişim, elektrik ve petrol gibi stratejik öneme sahip sektörlerde kamulaştırmalara hız verilerek uluslararası firmaların bu alanlardaki hakimiyeti sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan toprak reformu yolu ile yoksul köylülere toprak dağıtılmaya devam edilmiş olup “petrol gelirleri “misyon” adı verilen projelerle eğitim, sağlık ve barınma gibi alanlarda yoksul halk kesimlerinin ihtiyacını karşılamak ve yaşam standartlarını yükseltmek için kurulan barrio örgütlenmelerine aktarılmıştır”

(Akgemci, 2014a).

Hugo Chávez’in, ölümünden yalnızca bir yıl önce, 5 Kasım 2013 tarihinde girdiği son seçim olan 2012 Başkanlık seçimleri %80 ile ülke tarihinin en yüksek katılımlı seçimlerinden biridir ve Hugo Chávez bu seçimlerde oyların %54’ini alarak tekrar başkan seçilmiştir. Aynı seçimlerde Demokratik Birlik Koalisyonu (MUD) oyların %45’ünü almıştır (Neuman, 2012). Hugo Chávez, başkanlık seçimlerinden kısa bir süre sonra kansere yakalanmış ve 5 Kasım 2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

78