• Sonuç bulunamadı

1.6. GREK VE ROMA’DA RÜYA

1.6.1. HOMEROS’A RÜYA

Eseri İlyada’da Homeros, rüyalardan bahsederken karanlık dünyanın tanrılarına özellikle yer vermektedir. Gecenin oğlu olan uyku tanrısı “Hypnos” ve onun ikiz kardeşi ölüm “Thanatos” gibi varlıklardan bahsetmiştir. (Şekil 2.2, 2.3.) 133

Homeros’a göre, tanrı “Hypnos” hükümranlığının Troya yakınlarında Lemnos(Limni) Adasında güzel bir mekânda bulunduğunu söylemiştir. Her iki kardeş beraber çalışarak bazen işbirliği yapmış ve yaralı ve ölü savaşçıların bedenlerini Hades’in diyarına taşımışlardır.134

Buna örnek olan en bilinen sahne ise; Zeus’un ağır yaralı oğlu Sarpedon’u kendinden geçmiş bir rüya içinde bir halde Troya’daki savaş alanından alıp götürmeleridir. (Şekil 2.4.)135

MÖ VIII-VII. yüzyılda yaşamış Hesiodos’un “Theogonia” adlı eserinde de rüyalar gecenin çocukları olarak kişileştirilir: “Gece kin dolu Yıkım’ı ve Kara Hayalet’i

ve Ölümü doğurdu ve aynı zamanda Uyku’yu ve Düşler soyunu doğurdu.” 136

Homeros Döneminde ve İlk Çağ’da düşünce ve duyu organlarının baş, kalp, akciğer ve göğsün içinde yer aldığı ve bütün vücuda dağıtıldığı fikri hâkimdir. Bu organlar doğrudan insanın mantık gücü ya da isteğinin dışı bir biçimde tanrılardan mesaj alabilirdi. Rüyaların, bu dönemde, uyuyan insanların tanrılar tarafından yaratıp zihinlerine gönderildiği inanışı yer almaktaydı.137

132 Christine Walde , “Dream Interpretation in a Prosperous Age? Artemidorus, the Greek Interpreter of Dreams”, Dream Cultures: Explorations in The Comparative History Of Dreaming, (Ed. David Shulman ve G.Guy Stroumsa Oxford, Oxford University Press), 1999, ss. 121-123.

133 Hom., Il. XIV.230-235; XVI.453-455.;XVI.670-675.;XVI.680-683.

134 Hom. Il., XVI.680-683.; Helen Askitopoulo, “Sleep and Dreams: from Myth to Medicine in Ancient Greece”, Journal of Anesthesia History, No. 1(3), 2015, s. 5.

135 Hom., İl., XVI.670-675.

136 Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu, Hesiodos Eseri ve Kaynakları, TTK Yayınları, Ankara, 1977, 210-215.; Miller, a.g.e, s. 45.

Homeros’un bakış açısına göre rüya şu şekilde ele alınmaktaydı: “bir rüyanın

özelliği, gören kişiyi ziyaret eden hayali bir figürün görüntüsü tarafından temsil edilmektedir. Yani bu figürün kendisi rüyanın ta kendisidir.” 138 Bir diğer deyişle; insanlar gibi “düşler” de düş gören kişilerden “bağımsızlardır”. Bu nedenle bilinçaltının bir ürünü değil; kendilerini düş görenlere sunan imgelerdirler.139 Dodds, “The Greeks and Irrational” adlı eserinde, Homeros’un kullandığı “oneiros” kelimesinin rüya deneyiminden ziyade “rüyanın cisme bürünmesi” anlamına geldiğini vurgulamaktadır.140

Homeros’un Odysseia adlı eserinde rüyalar ölülerin kaldıkları yerin çok yakınında, düşsel bir bölgede geçer. Eserin XIV. Kitabı, Penelope’nin vahşice katledilen taliplerinin, onları yaşamdan ayırıp fantastik bir coğrafyaya götüren seyahatlerinin betimlemeleri ile şu şekilde başlamaktadır:141

“(Hermes) onları Okeanos’un gri dalgaları üstünde Nemli yollardan ak kayaya götürdü.

Düş ülkesinin (Demos oneiron) kıyılarını ve güneşin kapılarını geçtiler. Ve Asfodel Çayırına az sonra, dünyanın ucundaki

Orda kalır ruhlar, geçmiş göçmüşlerin görüntüleri.”

Eski Yunan halkına göre “Düş Ülkesi” ve “Düş Halkı” olarak da çevrilebilecek olan “demos oneiron” kavramı gerçek dünyayı çevreleyen mitolojik nehir olan Okeanos’un ötesinde yaşamaktadır.142

Herodotos, Epidauros Bölgesi ve Lidya tapınak kayıtlarına göre rüyanın kendisinin cisme bürünüp görenin uykusunda başına dikildiği söylemektedir.143

Homeros’un eserlerinde yeralan rüyalara giren bu kimseler, bedensiz ancak ruhlara sahip bir topluluktur. Akhilleus, rüya halkına giden Patroklos’un tasvirini

138 Kilborne, a.g.e., 1987, s. 483.

139 Miller, a.g.e., s. 40.

140 Dodds, a.g.e., s. 104.

141 Homeros, Od., XXIV.10-14.

142 Lukianos, Verae Historiae- Gerçek Bir Hikâye, ( Çev. Emre Poyraz), Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2020, 2.34.; Homeros, Od., XXIV.10-14.; Miller, a.g.e., ss. 40-45.

vermektedir. İliada’nın XXIII. Kitabında savaşçı Akhilleus, arkadaşı Patroklos’un ölümü üzerinde düzgün bir cenaze töreni ister ve onun ruhunu görür:144

Uyurken geldi zavallı Patroklos’un ruhu, Her şeyi benziyordu ona,

Güzel gözleri, sesi, boyu posu, Gene o rubaları giymişti sırtına, Durdu Akhilleus’un başucunda dedi ki:

“Uyuyorsun demek, Akhilleus beni unuttun gitti Umursardın ben yaşarken, şimdi umursamaz oldun. Durma çabuk göm de, gireyim Hades kapılarından…

Homeros’un uyku ile ilgili fikirleri Orpheus–Pythagoras ekseninde ruh göçü fikrinin de senteziyle tekrar ele alınarak ruh göçü olarak yeniden yorumlanmıştır. Pythagoras geleneğinden etkilenmiş olup ruhun tanrısal kökenine vurgu yaparak ve insanın rüyalardaki edilgenliğini bir kenara koymuş ve insanı etkin bir kılmıştır. Bu bakış açısı artık Homeros’tan farklılaşmaktadır. Buna göre, uyku, beden açısından bir ölüm, ruh açısından ise bedensel arzulardan kurtuluş anlamında bir diriliş durumudur. Pythagoras geleneğine göre, uykuda, ruh bedenden koparak tanrısal vatanına bir dönüş yolculuğuna koyulmaktadır. Bu yolculuk neticesinde “tanrısal gerçek” olan

“mantike-kehanet” erişip amaçlanmaktadır. 145

Odysseia’da, “mantıke”yi arayan Penelope, eşi Odysseus hala kayıpken rüyalardan bahsetmekte ve gördüğü rüyanın gerçekliğini sorgulamaktadır.1. Rüyada boynuz kapılarından geçerek gerçeklere açılmaktayken 2. rüya ise fildışı kapılarından geçerek aldatıcı olgulara dayanmaktadır. Rüyaları şu şekilde bize anlatmaktadır:146

“Ey garip, belli ki düşleri yormak güç ve boştur: Çoğu insanların yorduğu gibi

çıkmaz! Özsüz gölgeler gibi olan düşler iki kapıdan çıkıp bize görünürler; kapının biri

144 Hom. Il., XXIII.65-107.; Miller, a.g.e., s. 42.

145 Ömer Osmanoğlu, “Aristoteles’in Rüya Teorisi ve “Rüyalar Üzerine” Adlı Eserinin Çevirisi”,

Üsküdar University Journal Of Social Sciences, Year: 3, Issue:4, s. 144.

fildişinden, öbürü boynuzdandır. Ufalanıp toz haline konmuş fildişi kapısından gelen düşler insanı gerçekleşmeyen boş laflarla aldatır, cilalanmış boynuz kapısından gelenler ise görenlere gerçeği bildirir. Benim için korkunç olan düşün bu kapıdan geldiğine inanmam: Benim için ve oğlum için bu, fazla büyük bir mutluluk olurdu!”

MÖ 550–MÖ 476 yılları arasında yaşamış Miletoslu tarihçi “Hekataios” ve MÖ 570-480 yıllarında yaşamış “Ksenophanes”, Homeros’un fikirlerini “eskilerin uydurmaları” olarak nitelendirmektedir. Ksenophanes’in “uyku aracılığıyla kehanet” olan “mantike”yi reddettiği rivayet edilmektedir.147