• Sonuç bulunamadı

B. 2) Hegel'in Felsefe Dizgesine Bakış

Dizgenin içeriği tümel tarafından belirlenmiştir. Biçim ise yöntem olarak anılır.

İçerik sürekli genişlerken biçim daima sabittir. Bu yüzden Hegel yöntemi mutlak biçim olarak tanımlar, çünkü yöntem dizgenin bütününe yayılmıştır. Hegel'in yöntemi mutlak biçim olarak adlandırmasının temelinde bu görüş yatmaktadır.

Hegel'in dizgesini incelediğimizde bunu daha kolay anlarız, çünkü bu dizge kendisini üçlemeler şeklinde ortaya koyar33. Dizgenin kendisi de üçleme biçimindedir: Mantık (Logik), Doğa (Natur) ve Tin (Geist). Hegel'in evreni dizge şeklinde açıklamaktaki amacı evrende gözlemlenen değişimin arkasında değişmeden kalan bir varlığın bulunduğunu gösterebilmektir. Bu varlık doğaya ve tine şekil vermektedir, ancak Hegel'e göre bu varlığın varolduğunu söylemek onu açıklamak için yeterli değildir.

Onun bilinebilir olduğunu söylemek ve bu bilinebilirliği ispatlamak gerekmektedir.

33 Bu üçlemelere internet üzerinden ulaşabilmek için bakınız: http://www.hegel.net/

Hegel'e göre dünya-tarihi bilim ile gerçeklik arasındaki ayrımın aşıldığı bir döneme girmiştir. Bu dönemde gerçeklikten bahsetmek bilim yapmak ile özdeştir, çünkü gerçeklik Us'u bütünüyle açığa çıkarmıştır. Bu yüzden Hegel bilimin gerçekliğin içinde olduğunu hatta gerçekliğin kendisi olduğunu söylemiştir (Hegel, 1976: 118). O yüzden bilim yapmanın gerçekliği olduğu gibi dile getirmek olduğunu iddia etmiştir. Gerçekliği olduğu gibi dile getirmek için öncelikle mevcut gerçekliğin temelinde yatan yasaları açığa çıkarmak ve doğa ile tin alanlarında bu yasaların nasıl işlediğini göstermek gerekmektedir. Bu yüzden Hegel dizgesini Mantık ile başlatır.

Ona göre mantık, evrende değişmeden kalan varlığın yani Us'un tanınmasıdır. Us'u tanımak, onun varoluş biçimini oluşturan yasaları bilmek demektir. Bu yasaların bilinmesiyle başlamak zorunludur, çünkü bu yasalar Doğa'nın ve Tin'in temelinde yer alırlar. Doğa Us'un kendisini dışlaştırdığı, tin ise tekrar kendine döndüğü alan olduğu için Us'un yasalarını bilmeden açıklanamazlar. Bu yüzden doğayı ve tini bu temelden hareketle incelemek gerekmektedir. Doğanın ve tinin incelenmesi sayesinde hem Us'un kendisini nasıl gerçekleştirdiği hem de bu gerçekleştirmenin ne anlama geldiği açıklığa kavuşturabilir.

Çalışmamın bu bölümünün kalanında Mantık üzerinde duracağım. Bundaki amacım Doğa'nın ve Tin'in temelinde yer alan düzeni anlaşılır kılmaktır. Doğa ile Tin, Hegel'in tarih anlayışı üzerine yoğunlaştığım bölümde ele alınacaktır. Mantık Us'u tanımak, yani Us'u meydana getiren varlık ile bilme arasındaki özdeşliği kavramaktır. Mantık'ta varlık Varlık öğretisi, bilme ise Kavram öğretisi aracılığıyla dile getirilir. Varlık öğretisi ile Kavram öğretisinin özdeşliğini sağlayan orta terim ise Öz öğretisidir. Bu yüzden Mantık'ı meydana getiren üçlü yapı “Varlık (Sein) – Öz

91

(Wesen) – Kavram (Begriff)”dır. Mantık'ın başlangıç kısmı Us'u başkaları ile bağlantı halinde ele alır, ancak onu bağlantılı olduğu başkalarından bağımsız olarak inceler. Us başlangıç aşamasında Varlık olarak ele alınır. Varlık başlangıçtır yani soyut tümeldir ve dolaysızdır. Bu bölümde Varlık'ın kendindeliği ele alınır yani varolan şeylerin varlık kısmıyla ilgilenir, nasıl varolduğu sorusu dışlanır. İkinci bölüm yani Öz ise soyut tümelin yani Varlık'ın olumsuzlanması sonucunda ortaya çıkar. Öz, Varlık'ın başkaları ile bağlantılı olarak değil de Hegel'in deyimiyle

“kendisine dönmüş” haliyle yani kendi kendisi ile bağlantısı içinde ele alınmasıdır.

Buradan yola çıkarak Varlık'ın kendisini şeylerde nasıl ortaya koyduğu ve şeyleri nasıl biçimlendirdiği üzerinde durulur. Bu Varlık'ın kendi içinliğidir. Üçüncü bölüm ise Varlık'ın bilinmesini konu eder. Hegel, Varlık'ın kavramlar aracılığıyla bilindiğini söyler. Bu aşamanın ortaya koyduğu şey, bilinenle bilenin yani Varlık ile Kavram'ın özdeş olduğudur. Böylece Varlık'a geri dönülmüş olur, ancak bu Varlık kendinde ve kendi için olan Varlık'tır. Hegel bunu mutlak İde olarak adlandırır. Varlık ile mutlak İde arasındaki bağın daha iyi anlaşılması için yukarıda kısa özetini verdiğim Mantık'ı daha yakından inceleyeceğim, ancak bunu yaparken Hegel'in tarih anlayışını açıklamakta kullanacağım hususları öne çıkaracak diğer kısımlar üzerinde yoğunlaşmayacağım.

Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi Mantık34 Us'u tanımaya onu Varlık olarak ele almakla başlar. Hegel, Varlık'ın tek belirleniminin olmak (sein) olduğunu

34 Burada Hegel'in Mantık'ı ile ilgili değerlendirmelerimi Mantık Bilimi (Hegel, 2004b) adlı kitaba dayanarak gerçekleştirdim.

belirtir35. Varlık, gerçekliğin tümünün ortak noktasını yani olmayı kapsayan soyut tümeldir. Varlık gerçekliğin ortak noktasını yani olmayı kapsar ancak bu ortak noktanın somutlanış biçimlerini açıklamaz. Bu yüzden, olan şeylerin tümünü belirsiz bir biçimde kapsamaktadır. Başlangıçta ele alındığı şekliyle olmanın dışında hiçbir içeriğe sahip değildir. Bu yüzden Hegel, Mantığın başlangıcının “boş Varlık”

olduğunu belirtir ve Varlık'ı “salt kendinde Kavram” olarak tanımlar. Başlangıç olarak belirlenen Varlık, kendinden sonra gelen bütün belirlenimlerin temelini meydana getirir, çünkü tüm bu belirlenimlerin ortak paydasıdır. Kendinden sonra gelen tüm belirlenimler onun hakikati olarak değerlendirilirler. Bunlardan ilki soyut tümelin dolayımını meydana getiren terimdir, Hegel bunu Hiçlik olarak adlandırır.

Hiçlik (Nichtsein), Varlık'ın yadsınmasıyla ortaya çıkmıştır, Varlık'ın olumsuzudur.

Varlık'ı içinde barındırmaktadır. Hegel'in deyimiyle Varlık'ın hakikatidir. Varlık'ın, hakikatini Hiçlik'te bulmasının nedeni, Varlık'ın soyut bir tümel olmasıdır. Varlık, olmanın soyutlanmasıdır, bunun dışında hiçbir belirlenimi yoktur. Varolduğu bilinir ama bu varoluşun nelerden meydana gelindiği bilinemez. Bu yüzden katıksızlıktır yani mutlak boşluktur, eşdeyişle boşluğun varlığıdır yani Hiçlik'tir.

Böylece Varlık, Hiçlik olarak belirir ki, Hegel bunun zorunlu bir beliriş olduğunu düşünür. Hegel'e göre “Varlık vardır” demek Us'u tanımak için hiç de yeterli bir yargı değildir. Us'u tanıyabilmek için Varlık'ın kendi olmayanını yani Hiçlik'i kapsadığını da kanıtlamak gerekmektedir. Hegel için başlangıçta dolaysız olarak ele alınan Varlık'tan yola çıkarak gerçekliği açıklamanın yolu, Varlık ile Hiçlik arasındaki çelişkinin dinamizmini kavramaktan geçer. Bu yüzden Varlık'ın

35 Küçük bir hatırlatma yapmak gerekirse Hegel varolan herşeyin yani gerçekliğin ussal olduğunu dile getirmiştir. Bu düşünceyi Us'un Varlık olarak tanımlanmasından yola çıkarak geliştirdiğini söyleyebiliriz.

93

Hiçlik ile özdeş olarak belirlenmesi somuta doğru atılmış “olumlu” bir adımdır, ancak bu noktada kalınamaz, çünkü Hiçlik de tek başına gerçekliği açıklayamaz.

Gerçeklik Varlık ile Hiçlik'in birliğidir. Böylece ilk iki terimin birliği olan Oluş (Werden) meydana gelir. Oluş, Hiçlik'ten tekrar Varlık'a dönmektir. Hiçlik'i yani boş Varlık'ı referans alır ve bu noktadan hareketle gerçekliğin ortaya çıkışını kapsar. Bu yüzden hem Varlık'ın hem de Hiçlik'in hakikatini oluşturmaktadır.

Hegel gerçekliği oluş biçiminde kavramaktadır. Bu yüzden gerçekliği oluşturan herşeyi varoluş (Dasein) olarak adlandırır. Mantık'ın ilk kısmını varoluş olgusu içindeki Varlık'a ayırır. Varlık burada nitelik, nicelik ve ölçü biçiminde ele alınır.

Mantık'ın ikinci kısmı ise Varlık'ı Öz olarak açıklar. Öz, Varlık'ı incelemenin daha ileri bir aşamasını oluşturur, çünkü Varlık'ı Öz olarak ele almak onu öncekinin tersine, sadece kendisi ile ilişkisi açısından ele almak demektir. Öz'ün, Varlık'ın kendisi ile ilişkisi açısından ele alınması olduğunu söylemek, Öz'ün Varlık'ın doğası olduğunu söylemek anlamına gelmektedir. Hegel'e göre Varlık'ın doğası yani Öz, varoluşun sebebidir, diğer bir deyişle varoluşun temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden varoluşu Öz'ün görüngüsü (Phänomenon) olarak ele alır. Şimdi elimizde iki belirlenim bulunmaktadır. Varoluşun sebebi olan Öz ve bu sebep üzerinde temellenen görüngü alemi. Hegel bu iki belirlenim birliğini üçüncü bir terim aracılığıyla ifade eder. Bu terim edimselliktir. Edimsellik, Öz'ün görüngüleri ortaya çıkarmasıdır. Hegel Öz ile görüngüler arasındaki ilişkiyi töz – ilinek ilişkisi olarak kavrar. Buna göre Öz görüngülerin varlık nedenidir, ancak bu basit bir neden-sonuç ilişkisi olarak kavranmamalıdır. Öz varoluşun sebebi olduğu için tüm görüngülerin temelinde yer alır. Diğer bir deyişle bu görüngülerin varlık nedenidir ve aynı

zamanda causa suidir, yani kendisinin nedenidir. Hegel bu noktada açıkça Spinoza'ya gönderme yaparak, Varlık'ın tüm varoluşun temelini meydana getiren Öz olarak kavranması gerektiğini ve Öz'ün varoluşu ortaya çıkaran ediminin de tözsellik olduğunu belirtmiştir. Varlık, Öz olarak tüm varoluşun temelinde yer alır, varolan şeylerin “oluşa uğrama”larına neden olur yani onların varolup - yok olmalarının sebebini teşkil eder ve o tüm bu süreç içinde değişmeden kalan cevherdir (tr. Töz, alm. Substanz). Bu cevher kendi dışında yer alan bir çok belirlenimi kapsamaktadır.

Bu belirlenimlere ilinek denir. İlinekler Töz'de kapsandıkları halleriyle potansiyel bir güç olarak varolurlar. Tözün sahip olduğu bu potansiyel gücün gerçekleşmesi ile varoluş ortaya çıkar. İşte Öz'ün edimselliğinin anlamı budur. Töz kapsadığı ilineklerin gerçekleşmesi sonucunda bütün varoluşun nedeni halini alır. Bu süreçte varoluşun nedeni olarak Töz'ün ortaya koyduğu içerik, Hegel tarafından etki olarak adlandırılır. Varoluşun bu etki sonucunda gerçekleştirdiği eylem ise tepkidir. Töz, Öz'ün edimselliğini etki – tepki mekanizmasıyla gerçekleştirir. Sonuçta başlangıcı oluşturan soyut temel olarak Varlık, artık kendinde taşıdığı belirlenimleri Töz36 sayesinde yani kendi doğasını oluşturan Öz'ün edimselliği sayesinde tanımaya başlar.

Bu tanıma yani Varlık'ın kendi kendisini bilmesi Kavram öğretisinin yani öznel Mantık'ın konusudur.

Kavram öğretisinin konusu gerçekliğin bilinmesidir. Gerçekliğin içeriğini Varlık ve Öz öğretileri oluşturmaktadır. Kavram öğretisi Varlık ve Öz öğretilerinin ortaya koyduğu gerçekliği tanımaya ve bu gerçekliği kavramsallaştırmaya çalışır. Burada

36 Töz, kendisine dönen Varlık'ın yani Öz'ün edimselliğidir. Burada ele aldığımız Varlık, Us'un Mantık kategorileri çerçevesinde ele alınışı olduğu için, Varlık'ın edimselliğinin düşünsel bir içeriğe ve biçime sahip olması kaçınılmazdır. Hegel de bu durumu Varlık'ın kendisini Kavram olarak tanıdığını söyleyerek açıklamaya çalışmıştır.

95

ikili bir yapının mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Varlık ve Öz öğretilerinin oluşturduğu gerçeklik ve bunun tanınmasını sağlayan Kavram öğretisi. Vurgulamaya çalıştığım ayrım Hegel tarafından teyit edilmiştir. Hegel, Varlık ve Öz öğretilerinin birliğini nesnel Mantık, Kavram öğretisini ise öznel Mantık olarak adlandırmıştır. Bu adlandırma tesadüf eseri ortaya çıkmamıştır. Hegel, Varlık ile Öz'ün gerçekliğin farklı yönlerini oluşturarak birbirlerini tamamladıklarını iddia etmiştir37. Varlık'ın ve Öz'ün bir araya gelerek oluşturdukları bütünlüğü nesne olarak adlandırmıştır, çünkü bu bütünlüğün bilinç tarafından tanınmadan gerçeklik olarak adlandırılamayacağını düşünmektedir. Gerçeklik bilincin nesnesi konumuna yükseltilmeden varolamaz.

Varlığı yani gerçekliği bilinç için varlık haline getiren özne ise Kavram'dır. Kavram, Varlık'ın bilinçteki varlığıdır. Bu yüzden Varlık ve Öz öğretilerinin bütünlüğü nesnel Mantık olarak adlandırılırken, Kavram öğretisi öznel Mantık olarak adlandırılmıştır.

Gerçeklik kavramlar aracılığıyla dile getirilir. Kavramlar gerçekliğin yargılar (Urteil) biçiminde ifade edilmesini sağlarlar. Kavramın gelişimiyle yargılar arasında kıyas yapma olanağı doğar ve bu sayede yargılardan yola çıkılarak tasıma (Schluß) ulaşılır. Tasım, birbirleri ile çelişikmiş gibi görünse de aslında gerçeği ifade eden yargıların birararaya getirilmesiyle oluşturulan bütünlüktür. Hegel bu bütünlüğün ereksel bir yapıya sahip olduğunu bildirir. Hegel'in gerçekliği ereksel bir yapı olarak

37 Varlık öğretisi Varlık'ı oluş süreci içinde kavrar. Oluşa uğrayan tüm varlıkların diğer bir deyişle varoluşların temelinde Varlık'ın yer aldığını belirtir. Oluş'tan başlar, varoluşun sebebi olan Varlık'a yani Öz'e kadar gelir. Öz öğretisi ise Varlık'ın doğasından yani varoluşun sebebi olma özelliğinden hareket ederek Öz ile görüngü ilişkisini ele alır. Öz'ün görüngüleri ortaya çıkarışını onun edimselliği olarak görür. Böylece soyut tümelden yani Varlık'tan başlayan süreç, Oluş halinde ele alınarak Varlık'ın başlangıçta kendinde taşıdığı belirlenimlerin ortaya nasıl çıktığı açıklanır.

Kavram öğretisi bu sürecin sonundadır. Süreç tamamlandıktan yani Varlık kendinde taşıdığı belirlenimleri gerçekleştirdikten sonra ortaya çıkar ve bu süreci en sondan başlayarak başa doğru sarar. Böylece Mantık'ın ikili yapısı ikili bir hareket doğurur. Nesnel Mantık'ın ileriye doğru attığı her adım öznel Mantık tarafından geriye doğru sarılmaktadır. Hegel bunun bir döngüsellik olduğunu belirtir. Mantık'ın ortaya koyduğu hareket merkezinde Varlık'ın olduğu dairesel bir harekettir.

kavrıyor olması oldukça önemlidir, çünkü bu onun kurgusal yönteminin temelinde yer alan kabullerden birisidir. Ayrıca tarih söz konusu olduğunda da yöntemin ereksellik vurgusu iyice önplana çıkmaktadır. Hegel ereksellikten kısaca şunu anlamaktadır: eğer dolaylanmış bir gerçekten yani bir sonuçtan bahsediyorsak, bu sonucun aynı zamanda dolaysız olduğunu, başlangıç ve temel olduğunu da kabul etmeliyiz. Sonucun kendi dolaysız biçimini ve dolayımlanma edimini kapsıyor olduğunu varsaymalıyız. Burada dolayımlanma ediminin, temel durumunda bulunan ve bu edimin başlangıcını oluşturan sonucun, kendini gerçekleştirebilmesi için ortaya çıktığını anlamalıyız.

Hegel'in ereksellik anlayışı yöntemi meydana getiren her uğrağın bir ilerleme ve aynı zamanda bir geri dönüş olduğunu açıkça ifade etmektedir. Yöntemin her uğrağı soyut tümelin somutlanması yönündeki bir adım olmakla beraber kendinden önce gelen uğrağı kendi içinde muhafaza etmeye devam etmektedir. Her yöntemsel ilerleme, bir önceki belirlenimin korunarak aşılmasıdır (Aufhebung). Bu sayede Varlık temel olma özelliğini sürdürebilir. Yine bu sayede ereksellikten bahsedebiliriz, çünkü sonucun kendi soyut halini yani ilk belirlenimini ve bu soyut halin somutlanma sürecini kapsadığını, bu aşamaları kendisiyle birlikte ifşa ettiğini biliriz. Gerçekliğin kavramsal bir varoluşu olmasının nedeni de budur. Kavram, Varlık'ı ve Öz'ü aşmıştır, ancak onları kendi bünyesinde barındırmaya devam eder.

Ereksellik bize her şeyin, önceden belirlenmiş bir amacı/ereği yerine getirmek için hareket ettiğini gösterir. Kavram'ın hareketi de bu şekilde tanımlanmalıdır. O da önceden belirlenmiş ancak ne olduğu sonradan anlaşılabilen bir ereği yerine getirmeye çalışır. Hegel'e göre Kavram'ın ereği gerçekliği tanımaktır. Gerçekliği

97

tanımak Kavram'ın temelinde yer alan, Kavram tarafından korunarak aşılmış olan Varlık'ın belirlenmesi ve dolaylanması demektir. Bu yüzden kavram ile gerçeklik arasında uyumun sağlanması olarak da adlandırılabilir. Hegel kavram ile gerçeklik arasında uyumun sağlanmasını mutlak İde olarak adlandırır. Mutlak İde varlığın ve bilmenin özdeşliğidir, çünkü bilen özne yani Kavram ve bilinen nesne yani Varlık'ın özdeşliğidir. Bu yüzden mutlak İde felsefe tarafından kavranılmış biçimiyle Us'tur.

Hegel'e göre mutlak İde'nin bilinebilmesi için onun gerçekleşmiş olması gerekir ve bu önkoşul kendi zamanında yerine gelmiştir. Bu yüzden Hegel, dolaylanmış - somut tümeli yani mutlak İde'yi ele alır. Ona göre tüm felsefenin içeriğini mutlak İde oluşturmaktadır, çünkü mutlak İde varlık ile bilmenin birliğinin oluşturduğu bütündür. Bu yüzden mutlak hakikati dile getirmektedir. Mantık, mutlak İde'nin nasıl ortaya çıktığını düşünsel anlamda kurgular. Bu kurgulama işlemi sırasında ereksellik devrededir. Mutlak İde'yi dolaylanmış tümel olarak yani sonuç olarak ele alır.

Mutlak İde'nin bir dolaysız – soyut bir ilk belirlenime (Varlık) sahip olduğunu varsayar. Daha sonra bu ilk belirlenimin dolaylanma sürecini (Öz'ü ve Öz'ün edimselliği olarak Töz'ü) kurgular ve mutlak İde'yi kendi bünyesinde bu iki belirlenimi taşıyan bütünlük olarak ortaya koyar.

Hegel, Mutlak İde'yi bir kez bu şekilde ele aldıktan sonra, onun bilinebilmesini sağlayan süreci ele alır. Bu süreç Hegel'in felsefe dizgesini oluşturan diğer iki adımdan oluşmaktadır. Bunlar Doğa ve Tin'dir. Tarihi bu süreç içerisinde ele alır. Bu yüzden Doğa ve Tin konusunu sonraki bölümde ele alacağız.