• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

5.6. Bireylerin Günlük Enerji ve Besin Ögesi Tüketimi

Amerikan Diyabet Derneği, kilolu ve obez bireylerde, ideal vücut ağırlığına kavuşmanın, özellikle yeni tanı almış bireylerde, glisemik profil, kan basıncı ve lipid profilinde olumlu etkiler gösterebileceğini belirtmekte (A seviye kanıt) ve bu sebeple enerji alımının azaltılması ve fiziksel aktivite düzeyinin arttırılmasını gerektiğini savunmaktadır (A seviye kanıt) (24). Bu çalışmada, bireylerin 3 günlük bireysel besin tüketim kayıtları alınarak ortalama günlük enerji, makro ve mikro besin ögesi alımları değerlendirilmiştir. Yeni tanılı ve eski tanılı diyabetik bireyler ile sağlıklı bireylerin günlük ortalama enerji alımları erkeklerde sırasıyla 1943,8±349,1 kkal;

1971,1±484,3 kkal; 2209,4±278,5 kkal iken kadınlarda sırasıyla 1651,9±313 kkal;

1407±288,1 kkal; ve 1754,6±381,2 kilokaloridir. Erkek bireylerin ortalama enerji alımları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark yokken (p=0,206) (Tablo 4.12);

kadın bireylerde eski tanılı DM hastaları ve kontrol grubu arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,015) (Tablo 4.19). Bu çalışmaya dahil edilen bireylerin enerji alımları ve beden kütle indeksleri beraber değerlendirildiğinde; yeni ve eski tanılı kadın diyabetik bireyler ile yeni tanılı erkek diyabetik bireylerde BKİ ortalamasının 30’un üzerinde olduğu görülmektedir (Tablo 4.9 ve Tablo 4.10). Buna göre bu grupta yer alan bireyler için enerji alımının, enerji dengesini sağlama fazla geldiği yorumu yapılabilir. Her ne kadar yeni ve eski tanılı kadın diyabet hastalarının enerji alımı, kontrol grubuna göre daha düşük olsa da diyabet hastaları, hiperinsülinemi sebebiyle abdominal bölgede yağ depolamaya daha meyilli olduğu için enerji kısıtlı bir diyet uygulamalarına karşın beden kütle indeksleri daha yüksek bulunmuş olabilir.

Enerjinin makro besin ögelerinden gelen oranları konusunda farklı otoritelerin görüş ayrılıkları bulunmaktadır (24,182,183). Amerikan Diyabet Derneği, tüm diyabet hastaları için karbonhidrat, protein ve yağdan gelen enerjinin ideal bir oranının olmadığını (B seviye kanıt), bu sebeple enerjinin makro besin ögelerinden gelen oranlarının, beslenme alışkanlıkları, tercihler ve metabolik hedefler göz önünde bulundurularak bireyselleştirilmesini önermektedir (E seviye kanıt) (24). Avrupa Diyabet Araştırmaları Derneği ve Kanada Diyabet Derneği ise toplam enerji içinde proteinden gelen enerjinin %10-20 aralığında (B seviye kanıt), karbonhidrattan gelen

enerjinin %45-60 aralığında (C seviye kanıt), yağdan gelen enerjinin ise %35’in altında (B seviye kanıt) olması gerektiğini savunmaktadır (182,183). Bu çalışmaya dahil edilen eski ve yeni tanılı diyabet hastaları ile sağlıklı kontrol grubunda enerjinin karbonhidrat, protein ve yağdan gelen oranları, Avrupa Diyabet Araştırmaları Derneği ve Kanada Diyabet Derneği’nin önerilerinin dışında kalmaktadır (%45 – 60 karbonhidrat, %10-20 protein, ˃%30-35 yağ). Üç grupta da enerjinin proteinden gelen oranı için önerilen sınırlar içerisinde kalınsa da karbonhidrat oranı alt sınırda; yağ oranı ise üst sınırın üzerindedir (Tablo 4.12 ve Tablo 4.19). Literatürdeki benzer çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaya benzer şekilde İrlanda ve Amerika’daki tip 2 diyabetli bireylerin de önerilerin dışında kaldığı görülmektedir (184,185). Asya’daki tip 2 diyabetli hastalarda yapılan çalışmalarda ise bu önerilere uyumun daha fazla olduğu göze çarpmaktadır (186,187). Bu çalışmada enerjinin makro besin ögelerinden gelen oranının Amerika ve İrlanda’ya benzer çıkması, Batı diyetinin yaygın etkisi ve yüksek yağ içerikli paketlenmiş gıdalarının tüketiminin artmasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Aksoy ve arkadaşlarının (188) 2015 yılında Türkiye’de yaptığı çalışmada, tip 2 diyabetli hastalarda enerjinin makro besin ögelerinden gelen oranının önerilen sınırlar içerisinde kaldığı görülmektedir. Bu da, yıllar içerisinde beslenme alışkanlıklarımızın ülke bazında değiştiğinin bir göstergesi kabul edilebilir. Bu çalışmada eski ve yeni tanılı diyabet hastaları ile sağlıklı bireylerin diyetlerinde enerjinin makro besin ögelerinden gelen oranları kıyaslandığında erkeklerde üç grup arasında anlamlı bir farkın bulunmadığı (p˃0,05) görülmektedir (Tablo 4.12). Kadın bireylerde ise yalnızca enerjinin proteinden gelen oranı üç grup arasında farklı (p=0,026) olmakla beraber diğer makro besin ögelerinden gelen enerji oranları benzer bulunmuştur. Diyabet hastalarının sağlıklı bireylere göre, yeni tanılı hastaların ise eski tanılı bireylere göre enerjinin protein, karbonhidrat ve yağdan gelen oranlarının önerilere daha uygun olması beklenirdi. Hasta gruplarının diyetinin enerjisinin makro besin ögelerinden gelen oranı aynı zamanda diyete uyumun iyi bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada diyabet hastaları ile kontrol grubunun makro besin ögesi dağılımı arasında anlamlı bir fark bulunmaması diyabet hastalarının kendilerine önerilen diyet tedavisine uymadıklarının ve eski beslenme alışkanlıklarını devam ettirdiklerinin bir göstergesi olabilir. Benzer şekilde yeni ve

eski tanılı diyabet hastalarında diyetin enerjisinin makro besin ögelerinden gelen oranları arasında da klinik açıdan anlamlı bir fark bulunamamıştır (Tablo 4.12 ve Tablo 4.19). Japonya Diyabet Komplikasyonları çalışmasında (JDCS) diyabet süresine göre enerji ve besin ögesi alımı değerlendirilmiştir. Çalışmada diyabet süresi on yılın altında ve on yılın üzerinde olan bireylerin enerji ve besin ögesi alımları kıyaslanmıştır. Bu çalışmaya benzer şekilde, JDCS çalışmasında (187) da eski ve yeni tanılı diyabet gruplarının enerjinin makro besin ögelerinden gelen oranları arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir (p˃0,05). Bu iki çalışmanın sonuçları dikkate alındığında, diyabetli hastalarda diyabet süresinin, diyete uyum, enerji ve makro besin ögesi alımı için belirleyici bir faktör olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Besin tüketim kayıtlarına göre erkek bireylerin mikro besin ögesi alımları değerlendirildiğinde, üç grup arasında hiçbir besin ögesi için anlamlı bir fark bulunmamıştır (p˃0,05) (Tablo 4.12). Kadın bireylerde ise; B1 vitamini, B2 vitamini, niasin ve B12 vitaminleri ile selenyum, çinko, bakır, magnezyum, demir ve kalsiyum alımının üç grup arasında istatistiksel açıdan farklı olduğu görülmektedir (p<0,05) (Tablo 4.19). B2 vitamini, niasin, selenyum, çinko, bakır, magnezyum ve kalsiyum alımı, yeni tanılı diyabet hastalarında ve kontrol grubunda, eski tanılı diyabet hastalarından fazla bulunmuştur. B1 vitamini ve demir alımı ise yeni tanılı diyabet hastalarında, eski tanılı diyabet hastalarına göre daha fazladır. Bu farklılıklar genel olarak bireylerin farklı besin gruplarını tüketim miktarları arasındaki farkla ilişkilendirilebilir. Niasin, B12 vitamini, selenyum, çinko, bakır, magnezyum ve demir için kırmızı et, yumurta, balık ve sakatatlar iyi kaynaklardır. Yine magnezyum ve kalsiyumun zengin kaynakları arasında süt ve süt ürünleri sayılabilir. Üç günlük besin tüketim kayıtlarına göre farklı besin gruplarının tüketim miktarları değerlendirildiğinde, sakatat, balık, süt ve yoğurt tüketim miktarlarının, kontrol grubunda, eski tanılı DM hastalarına göre istatistiksel açıdan daha fazla olduğu görülmektedir (p<0,05) (Tablo 4.27). Ek olarak kırmızı et tüketimi de kontrol grubunda, eski tanılı DM hastalarına göre daha fazladır, ancak aradaki yaklaşık 30 gramlık fark klinik açıdan anlamlı olsa da istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır.

Besin gruplarını tüketim miktarları arasındaki fark, eski tanılı diyabet hastalarının eşlik eden komplikasyonları (kardiyovasküler hastalıklar, dislipidemi, böbrek

hastalıkları vb.) sebebiyle kırmızı et ve sakatatlar gibi zengin protein ve mineral kaynaklarını, sağlıklı bireyler kadar sık tüketemiyor olmalarıyla ilişkili olabilir. Yine, eski tanılı DM hastalarının bu besinleri tüketim miktarlarının kontrol grubuna göre daha az olması, bireylerin sosyo-ekonomik düzeyleri ile de ilişkili olabilir. Kontrol grubundaki bireylerin çoğu herhangi bir işte çalışıyor iken, eski tanılı diyabet hastalarında emekli ve ev hanımı oranı daha fazladır. Bu durum haneye giren geliri ve alım gücünü de etkileyebileceğinden bu bireylerin zengin protein kaynaklarına ve dolaylı olarak zengin protein kaynaklarının içerdiği vitamin-minerallere ulaşımı ve tüketimi daha sınırlı olabilir. Diyabetik bireylerde özellikle vücutta antioksidan etkileri bulunan selenyum, çinko, bakır ve magnezyum gibi mikro besin ögelerinin alımının daha az olması, istenilen bir durum değildir. Hiperglisemi kaynaklı oksidatif stresin kümülatif etkisini hafifletebilmek için, antioksidan vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alımını sağlamak bu hasta grubu için kritiktir. Aksi takdirde bu hastalarda ilerleyici oksidatif hasar diyabetik komplikasyonların gelişimine sebep olabilir. Kaur ve arkadaşlarının (189) derleme çalışmasında antioksidan vitamin ve minerallerin serum seviyelerini diyabetli ve sağlıklı bireylerde karşılaştıran çalışmalar özetlenmiştir. Antioksidan mikro besin ögelerinin serum seviyelerinin pek çok çalışmada diyabet hastalarında sağlıklı kontrollere göre daha düşük olduğu görülmüştür (190–192). Düşük serum seviyelerini kompanse edebilmek adına bu kırılgan grubun antioksidan besin ögesi tüketimini arttırması gereklidir.

Erkek bireylerin öğün bazında tüketimleri değerlendirildiğinde kahvaltı öğününde yalnızca kolesterol ve enerjinin karbonhidrattan gelen oranı arasında fark olduğu görülmektedir. Kahvaltı öğününde eski tanılı diyabet hastalarının kolesterol (g) alımı, kontrol grubuna göre daha fazla iken; kontrol grubunun karbonhidrat yüzdesinin eski tanılı DM grubuna göre daha fazla olduğu görülmektedir (Tablo 4.13). Bu durum bireylerin kahvaltı öğünündeki besin tercihlerinin farklı olmasından kaynaklanabilir. Erkek bireylerin kuşluk ve ikindi tüketimine bakıldığında ise, pek çok besin ögesinin tüketiminin eski tanılı DM hastalarında, yeni tanılı DM hastaları ve kontrol grubundan fazla olduğu göze çarpmaktadır. Diyabetik bireyler, kan glikozundaki dalgalanmaları regüle etmek amacıyla gün içerisinde sık sık ara öğün tüketmek durumundadır. Özellikle eski tanılı DM hastalarında insülin kullanımının da daha yaygın olması sebebiyle (kullanılan insülin cinsine göre değişebilmekle

birlikte) ara öğün tüketimi zorlayıcı olabilmektedir. Diyabetli hasta gruplarında ara öğünlerde enerji, karbonhidrat, vitamin ve mineral içeriği bakımından dengeli öğünlerin oluşturulması açısından genel olarak süt grubu ile meyvelerin beraber tüketimi önerilmektedir. Bu çalışmaya dahil edilen diyabetli bireyler de ara öğünlerde en sık süt grubu ile meyveleri tükettiklerini beyan etmiştir (Tablo 4.3).

Makro ve mikro besin ögesi alımları, eski tanılı DM hastalarında bu alışkanlıklarına paralel olarak yeni tanılı DM hastaları ve kontrol grubundan daha fazla bulunmuştur.

Kadın bireylerin öğün bazında tüketimleri değerlendirildiğinde ise özellikle ana öğünlerdeki protein tüketimleri farklı bulunmuştur. Kontrol grubundaki bireylerin protein tüketimi, öğle ve akşam öğünlerinde yeni ve eski tanılı kontrol grubunun tüketiminden fazladır (p˃0,05) (Tablo 4.24,26). Besinlerin protein tüketimindeki farklılıklara bağlı olarak öğle öğününde selenyum ve çinko; akşam öğününde ise sadece selenyum alımları açısından anlamlı fark bulunmuştur. Eski ve yeni tanılı diyabetik bireylerin öğün bazında enerji ve besin ögesi alımları ise ara ve ana öğünlerde benzer bulunmuştur.