• Sonuç bulunamadı

Hareketlilik Üreten Kent Teknolojileri için Yöntemsel Çerçeve Olarak Eleştirel

3. ELEŞTİREL GERÇEKÇİ SİSTEMATİK GÖZDEN GEÇİRME: YEREL

3.1. Hareketlilik Üreten Kent Teknolojileri için Yöntemsel Çerçeve Olarak Eleştirel

Eleştirel gerçeklikte, gerçeklik karmaşıktır. Gerçekliğin karmaşık, doğrusal olmayan ve çok etkenli olduğu bilgisi açık sistemlerin belirsizliği ile belirlenimciliğin sığlığı arasında becerikli bir seyri mümkün kılmaktadır97 (Tyfield, 2018). Archer, kent ve bölge çalışmalarında gerçekçi yaklaşımın yükselişini, onun zuhur eden toplumsal yapılar, üretici mekanizmalar ve eğilimlere yoğunlaşarak, atomistik biçimde bireyler ve olaylar üzerinden ilerleyen yaklaşımlara güçlü bir alternatif sunmasına bağlamaktadır.

Teoriyi aşan karmaşık bir gerçekliğin varlığını tanıyıp, açıklama çabasıyla eleştirel gerçekliğin kent çalışmaları için elverişliliğine değinmektedir (Archer, 1987).

Eleştirel gerçeklik, gerçekliği, ona ilişkin bilgimizden bağımsız olarak var olduğunu kabul edişi ile ontolojik gerçekliği, bilginin toplumsal olarak üretilen, yanlışlanabilen ve geçici olduğunu ileri süren epistemik görecelilik ile birleştirmektedir.

Her açıklama ve teorinin anlamlı ve kabul edilebilir anlamına gelmediğini söyleyen yargısal akılcılık ile ise dengelemektedir (Bhaskar, 2014). Eleştirel gerçekliğin peşine düştüğü sosyal bilimlerde natüralizmin olanaklığının sahip olduğu ontolojik sınır, en yalın ifadeyle, toplumsal yapıların etkinlik, kavram ve uzam bağımlı olmasıdır.

Epistemolojik sınır ise, inceleme nesnesinin empirik düzenliliklere ulaşmasının mümkün olmadığı açık sistemlere ilişkin olmasıdır. Sosyal bilimlerde, natüralizmin olanaklığının ölçümlemeye ilişkin sınırlılığı ise ontolojik bakımdan indirgenemez ve tersine çevrilemez süreçlerin ölçümlemedense anlaşılmaya uygun bir evreni konu edinmesinden ileri gelmektedir (Bhaskar, 2014). Sosyal bilimin nesnesiyle olan içselliği

97Aynı zamanda sosyo-teknik yörüngeler üzerinde gidişatının kavranıp, yönlendirilmesi için de gerekeli bir yaklaşım olarak/eleştirisel gerçeklik bir anlamda, kır ve kentin ötesinde olduğu kadar aktör ve yapının da ötesinde, kompleks bir gerçekliği incelemeye elverişlidir.

136

de nesneyi değişime maruz kılmaktadır ancak bu insan olmayan nesnelerden farklı olarak, sunduğu iç erişim ile bir kazanım olarak da kavranabilir (Sayer, 2017).

Eleştirel gerçekçilerin kavrayışlarına ilişkin değindikleri bu sınırlılıklar, bir teknik olarak sistematik gözden geçirme bakımından düşünüldüğünde sınırlılık olmaktan çıkmaktadır. Bu, sistematik gözden geçirmenin metin üzerine yoğunlaşan ve sorular sorarak ilerleyen bir yöntem olarak sınırlılıkları içererek aşan açıklayıcı bir çerçeve sunmasından ileri gelmektedir. Eleştirel gerçekçi gözden geçirmenin açığa çıkaracağı etkin kavramsal evreni geliştirme veya dönüştürmeyi amaçlayan kuramsallaştırma çabası, yerleşik ve tayin edici güçte çıkarların ilişkili olduğu uygulamalar ile süreçleri ilgilendirdiğinden dikkat çekicidir. Bu bağlamda, Sayer

“birçok politik mücadele bir anlam rekabetini ayrılmaz bir parça olarak içinde barındırır” demektedir (Sayer, 2017: 117) Sistematik gözden geçirmenin sunduğu anlam rekabetinin neye karşılık gelebileceği metinler boyunca ve metinler arasında anlamanın ve açıklamanın peşinde nesneye ve evrene ilişkin erişilen çıkarımların rekabet içerisinde olan tarafların zayıflatılıp, güçlendirilmesi olasılığında saklıdır.

Eleştirel gerçekçi sistematik gözden geçirmenin kendine has sınırlılıklarına da değinmek gerekir. Sosyal gerçekliğin, bilinebilir ve söylenebilir olana eşit olmayışı sınırlılıklardan biri olarak karşımızda durmaktadır. Sosyal evrenin dilin sınırlarının ötesinde olduğunun kabul edilmesi önemliyken sistematik gözden geçirmenin vaat ettiği, kapsayıcı ve açıklayıcı anlayışın özgürleşimci ve özdüşünümsel niteliğini eksiltmez (Bhaskar, 2014). Sistematik gözden geçirme yanlış fikirlerin ya da bilincin neden “zorunlu” olduğunu açığa çıkarabildiği ölçüde özgürleşimcidir: Farklı bağlamlardan sağlanacak olan görü, ihtiyaçların ve isteklerin tarihsel olarak üretildiğini, insandan değil insan emeğinin organizasyonundan ihtiyaç ve isteklerin yaratılıp, duyumsandığının açıklığa kavuşturulmasını içerir. Böylece, tüm toplumlara uygulanabilir, sosyo-teknik, ekonomik yasalar olduğu yanlış bilincini dağıtabilmeyi

137

amaçlamaktadır (Keat & Urry, 1994). Akademik ve gri yazın üzerine olan gözden geçirme, özünde sosyal bilimin açıklamaya çalıştığı gerçeklikten ayrı düşünülemeyeceği için ise özdüşünümseldir. Eleştirel gerçekçi sistematik gözden geçirme sunduğu görü ile, “semantik değiş-tokuş”un ötesinde, “açıklayıcı bir üretimi” amaç edinmektedir (Bhaskar, 2014: 246). Sistematik gözden geçirme uygulanırken benimsenen eleştirel gerçekçi tutum, empirik gerçekçiliğin, yassı ve ayrımlaşmamış ontolojisinin, gerçeği görünene indirgeyen tutumundan sorduğu sorular ve aradığı cevaplar ile sıyrılmayı amaçlamaktadır (Bhaskar, 2014).

Empirik gözlemcilik, eylemin cereyan ettiği bağlamı kavrayabilmek için zaruri olan devlet, iktidar, sınıf gibi kavramlara olan ilgisizdir. Bhaskar’a göre, empirik gözlemcilik, sosyal hayatın “önceden yapılanmış ve farklılaşmış bireylerin, toplumları oluşturulmuş, içsel olarak ilişkili güç alanları bütünlüklerini yeniden üreten (ve dönüştüren) sosyal etkileşim ve maddi dönüştürüm süreçleri içerisinde kendi muhtelif (ve potansiyel ve fiilen antagonistik) hayat formlarını edimselleştirdikleri (yani eklemleyerek uyguladıkları) bağlam” dan bihaberdir (Bhaskar, 2014: 237). Gerçekliği anlamak için salt empirik gözlemciliğe yaslanılamaz. Ancak buradan eleştirel gerçekliğin, empirik gözlemciliğin sunduğu ampirik düzenliliklerin zorunlu koşullar ve nedensel güçler üzerine sunabileceği nicel görüyü tümüyle dışarıda bırakmayı önerdiği sonucu çıkarılmamalıdır. Daha ziyade nicelliğin tek başına yeterli olmayıp nitel bilgi ile desteklenmesinin gerekliliği üzerine bir vurgu yapılır (Bhaskar, 2014).

Diğer yandan, düzenliliklerdense, ayrışan sonuçların görüldüğü durumlar üzerinden yapılan incelemeler, gerçekliğin nedenleri ve mekanizmalarının karşılaştırılıp kavranılmasını mümkün kılarken, onları “kurucu yapılarına göre daha büyük yapıların parçaları olarak” görebilmeye olanak vermektedir (Sayer, 2017: 155). Tezin sorularına yanıt arayışında farklı yerel, periferik, küçük ve bölgesel havalimanları üzerine akademik ve gri yazının taranması bu türlü bir kavrayışı beraberinde getirecektir.

138

Eleştirel gerçekçi sistematik gözden geçirmede incelenen çalışmaların tasnifinde nitel incelemeyi önceleyen ama niceli de dışarıda bırakmayan bir tutum benimsenecektir.

Kronolojik bir izleği takip eden anlatının ötesine geçen, somutun yapı ve mekanizmalarını teorik kavrayış ve soyutlamalar ile ilişkilendirerek nedenselliği analiz eden bir açıklama amaçlanmaktadır. Eleştirel gerçekçi bu tutum, kimi mekanizmaların yerine yenilerinin önerilmesi için gerekli olan somut ve soyutun bilgisini sağlamak için izlenilmesi gereken yolu işaret etmektedir (Sayer, 2017).

Eleştirel gerçeklik, mekanizmaların reel, olayların somut ve deneyimlerin empirik alana karşılık geldiği üç katmanlı bir gerçeklik kurgulamaktadır. Üç katmanlı gerçekliğe yaslanan ontolojisiyle eleştirel gerçeklik, mekanizmalar, olaylar ve deneyimlerin bir diğerine indirgenerek kavranması mümkün olmayan gerçekliği, yasalar ve doğurgan mekanizmalar üzerinden anlayıp açıklamayı amaçlarken, reel gerçekliğin alanına yoğunlaşmayı önermektedir (Bhaskar, 2014).

Eleştirel gerçekliğin nedensel yasalara ilişkin görüşü, belirlenimcilik ile iradeciliğin sanrılarını eş zamanlı dağıtan, üçlü gerçeklik alanının birbirini kuran ve dönüştüren varlığının farkında olmaya çağıran, gerçekliği görünene indirgeyen görüşleri reddeden bir kavrayışı kurmayı amaçlamaktadır. Çünkü eleştirel gerçekçilere göre,

“nedensel yasaları, şeylerin işlemeksizin sahip olunan ve fark edilmeksizin işleyen ve kuşkusuz insanlar tarafından kavranamamış (ya da fark edilmemiş) olsa da gerçeklik kazanabilecek eğilimleri olarak analiz etmek gerekir” (Bhaskar, 2014: 28-29). Gerçeklik geçişli ve geçişsiz yönleriyle katmanlıdır: Bhaskar su örneği ile gerçekliğin birbiriyle ilişkili üç katmanını şöyle açıklar: suyun hidrojen ve oksijenin girdiği kimyasal tepkime ile oluşan moleküler yapısı algılanabilir yani empiriktir, suyun bileşenleri ve mekanizmaları somut iken doğrudan deneyimlenemeyen ancak bilimsel araştırma ve kuram sayesinde algılanabilen katmanı ise reel katmana karşılık gelmektedir (Hu, 2016). Eleştirel gerçeklik, gerçekliğin bu üç katman arasındaki ilişki irdelenip

139

kavranarak, açıklanabilir olduğunu söylemektedir. Eleştirel gerçeklik, sunduğu ontolojik derinlik ile gerçekliğin salt empirik alan üzerinden kavranamayacağını göstererek, pozitivizm ve yorumbilim (hermeneutics) arasında savrulan sosyal bilimlere sağlam bir seçenek sunmaktadır. Gerçekliğin katmanlı yapısı şu örnekler üzerinden açıklığa kavuşmaktadır: Reel alanda olup hiç işlerlik kazanamayan ya da işlerlik kazanan ama diğer mekanizmalarca baskılanan mekanizmalar, her iki durumda da somut katmanda olaylar açığa çıkarmazken, tabakalamış gerçekliğin karmaşık doğasından ötürü somut alanda gerçekleşen olayların, mekanizmaları empirik alanda gözlemlenmeyebilir. Somut katman, reelin bir alt kümesi gibidir, sadece işleyen mekanizmaların, nedensel güçlerin ve yapıların açığa çıkardığı olaylara karşılık gelmektedir. Empirik katman ise somut katmanın bir alt kümesidir, sadece gözlenip deneyimlenebilen olaylara karşılık gelmektedir. Sosyal bilimlerin odaklandığı açık sistemlerde, her şeyi gözlemleyebilmek mümkün olmayabilir, onun için empirik katmana, gözlenen ve duyumsanana temkinli yaklaşmak gereklidir. Eleştirel gerçekçiler, mekanizmaların her zaman işlemeyebileceğini, böyle zamanlarda olayların meydana gelmeyebileceğini söylemektedir. Ortaya çıkan olaylar kadar, gerçekleşmeyenlerden de kavrayışı güçlendirmektedir: Gerçekliğe ilişkin idrakin gerçekleşmeyen üzerinden de beslenebileceğini, gerçekleşmeyenin gerçeklikteki yerini kavramayı önemseyen bir kavrayıştır. Örneğin, Hu’nun Çin üzerine yaptığı eleştirel gerçekçi çalışması, bazı girişimcilerin belirli fırsatları yakalayamamasının nedenlerine dair kavrayışın, açıklamayı derinleştirdiğine değinirken, gerçekleşmeyenin gerçeklikteki yerini göstermektedir (Hu, 2016).

Diğer yandan, eleştirel gerçeklik, tezin ilk bölümünde değinilen kentsel teknoloji belirlenimciliğine karşı çoklu bir panzehir olarak ileri sürülebilir. Eleştirel gerçekliğin aktör- yapı üzerine sunduğu ontolojik görü ve aktör-yapı etkileşimlerine dair geliştirdiği epistemolojik kavrayış ile kentsel teknoloji belirlenimciliği sınanmaktadır. Bu noktada,

140

belirlenimciliğin nasıl çözüldüğü meselesini açarak ilerlemek anlam taşımaktadır.

Eleştirel gerçekçi Sayer’in mutlaklık ile görecelilik için bir alternatif olarak sunduğu

“pratik uygunluk”98, hem kentsel teknoloji belirlenimciliğine hem de tüm fikirlerin aynı oranda geçerli olabileceğini savunan naif ve bir o kadar çarpıtıcı yaklaşımlara bir yanıt sunmaktadır (Sayer, 2017). Bu bağlamda, bilginin doğruluğunun ve yanlışlığının yerine pratiğe uygunluğunun araştırılması önerilir. Belirlenimcilerin, kentsel teknoloji belirlenimcilerince de paylaşılan, kimi savları evrenselleştirmeye yönelik içinde bulundukları “emperyalist çaba”nın karşısına eleştirel gerçekçiliğin pratik uygunluk üzerine düşünme önerisi panzehirlerden biridir. Bu bağlamda, sosyal bilimin nesnesini ilgilendiren tüm metinleri yarışan ve ters düşenleri de içerir biçimde incelemenin neticesinde edinilecek olan kavrayışın, pratiğe uygunluk arayışına katkısı, sistematik gözden geçirmenin anlamlılığı da desteklemektedir (Sayer, 2017: 113). Çünkü, sistematik gözden geçirme tam da Sayer’in eleştirel gerçekçi bu önerisine karşılık gelen bir çabadır. Tezin birinci ve ikinci bölümde sunulan dayanak noktalarından ilerleyerek, yerel havalimanlarından hareketliliği tartışmaya açarken metinlerin sağlayacağı uzam-zamansal görü ile nedensel bağlam göz önüne serilerek, pratik uygunluğun aranması imkanlı hale gelecektir. Harvey, gerçekçilik üzerine kaleme aldığı makalesinde, genel geçer yasa benzeri çıkarımların sosyal dünyaya ilişkin olanaklılığı ve olanaksızlığı üzerine yürüttüğü tartışmada, süreçlere ilişkin yasa benzeri bir kavrayışın geliştirelebilirliğine ve bu kavrayışın biricik olayları açıklayıvermede kullanışlılığına değinmektedir. Bunu da Marx’ın yasa benzeri söylemlerinin sermaye birikim süreci vb.

gibi süreçlere ilişkin oluşu ile örnekler. Bunun gibi kapitalizmin işleyen süreçlerince

98 Sayer, Sosyal Bilimde Yöntem Realist Bir Yaklaşım üzerine kitabında, “doğru” kavramının yerine

“pratik uygunluk” kavramını koymayı önermektedir (Sayer, 2017: 101). Sayer burada, D. Sayer’in Marx’s Method: Science and Critique in Capital’ın Marx’ın metodu üzerine yürüttüğü tartışmadaki

“pratical adequacy” kavramsallaştırmasından ilham almaktadır. Burada pratik (uygulamada) uygunluğa ulaşmanın yolunun görünenin ardındaki ilişkilere ve şartlara odaklanarak mümkün olduğuna değinilmektedir (Sayer, 1979: 41-42).

141

üretilen somut soyutlamalar ise insanların gündelik yaşamına çökelmektedir, örneğin kent bu somut soyutlamalardan biridir (Harvey, 1987).

Diğer yandan, tezin birinci ve ikinci bölümünde bahsedilen süreçlerin sahip olduğu uzamsal esneklik99, bağlamların farklılaşmasına rağmen karşımıza çıkan benzerlikler üzerinden izlenebilir (Sayer, 2017). Ancak uzamsal esnekliğin görünümü olan benzerliklerin varlığı bir yana, eleştirel gerçekliğin, kentsel teknoloji belirlenimciliğine karşı bir diğer panzehiri şurada saklıdır: “Sosyal yapılar bir uzam zaman konumundan başka bir uzam zaman konumuna sadece insan praksisi içinde ve sayesinde taşınabilirler” (Bhaskar, 2014: 263). Süreçlerin uzamsal esnekliği insan praksisinin merkeziliğini dışlayamaz.

Eleştirel gerçeklik, insan praksisi üzerine vurgusunda, toplumsal yapıların bilişsel düzeyden kişiler arasına, oradan uluslararası düzeye uzanan ölçeklerde üretildiği ve etkileşim içerisinde olduğunu söylerken, yapıların etkinlik bağımlı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu eleştirel gerçekliğin sosyal yapıların yön verdiği etkinliklerden bağımsız olarak var olduğu saptamasıyla çelişmemektedir. Yapıların etkinliklerden bağımsız oluşu, yapılarca yönlendirilen etkinliklerin yapıların devamlılığını sağlayanlardan farklı etkinlikler olabilmesinden ileri gelmektedir. Ayrıca yapıların insan praksisinin yeniden üretip dönüştürdüğü diğer yapılar ile içsel ilişkilerinin, mercek altındaki etkinliklerden onları bağımsız kılabilmesi de belirleyicidir. Yapıların etkinlik bağımlı olması, yapılara dair bilginin gözlemlenen gündelik, olağan olay ve nesnelerden gerivarımlama ile elde edilebileceğin ifadesidir100 (Bhaskar, 2014).

Diğer yandan, eleştirel gerçeklik, nedenlerin gözlenebilen olgular olan “olaylar”

üzerinden kavramanın mümkün olmadığını ortaya koyarak, belirlenimciliğin sıklıkla

99 Tezin Birinci ve İkinci Bölümlerinde uzamsal esnekliğe karşılık olarak “gezegensel” tanımlamasının benimsendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

100 Gezegensel bir ölçekte yaygın ne de yoğun açıklamaların tek başına yeterli olamayacağını birbirlerini tamamlayıcı oldukları görülebilir (Sayer, 2017).

142

düştüğü tek nedenli açıklamaların yanıltıcılığından kaçınmaya imkân vermektedir.

Nedenlerin eğilimler olarak kavranışı, birbirini güçlendiren veya tesirsiz bırakan nedenlerin etkileşiminden oluşan nedensel eğilimin bir olayın ortaya çıkıp çıkmayışında belirleyici olmasını ifade etmektedir. Burada bahsedilen eğilimin dinamikliği, eleştirel gerçekliğin, kentsel teknoloji belirlenimciliğine düştüğü yanlışa bir diğer panzehir olarak okunabilir (Næss & Jensen, 2002). Keat ve Urry’e göre, toplumsal ürünlere, insanların etkinliklerden bağımsızmışçasına yaklaşmak, insanın toplumu ve tarihi nasıl kurduğunu göz ardı eden ideolojik bir tutumdur. Bu yaklaşım topluma sirayet ederek destek bulmakta ve hakim sınıfların devamlılığını üretmektedir Bu devamlılık ise bu türlü inançların yerleşikliğini pekiştirmektedir (Keat & Urry, 1994).

Tezin ikinci bölümünün üstlendiği bir toplumsal ürün olan havalimanının tanımlanıp, açıklanması, havalimanının sahip olduğu nedensel güçler ile kapasitelere göndermelerden oluşmaktadır. Yerel havalimanları için de sahip oldukları kapasiteyi işaret eden mal ve insan hareketliliği üzerinden incelenmek anlamlıdır. Bu noktada, havalimanın sahip olduğu nedensel güç ve kapasitelerin türlü biçimlerde dolayımlandığı ve bu sebeple farklılaşan etkiler ürettiğinin görülmesi önemlidir. Eleştirel gerçekçiliğin, olumsal olarak bağlantılı olan koşulların âtıl kabul edilemeyeceğini söyleyişi, toplumsal ürünün sahip olduğu nedensel güç ve mekanizmaların yanı sıra olumsal olarak bağlantılı olan koşulların sahip olduğu nedensel güç ve mekanizmaları da dikkate almaktadır. Bu, söz konusu toplumsal ürünün, tarihsel özgüllüğünün yanı sıra coğrafi özgüllüğünü ve bu özgüllük üzerinden bir kavrayışın gerekliliğini ifade etmektedir. Bu yol izlenerek, halihazırda sahip olunan teori rehberliğinde yapılan değerlendirmeler ile teorinin geliştirilip, dönüştürülmesi olanaklı hale gelir. Bu çerçevede sistematik gözden geçirme, olumsal ilişkiler üzerine agnostik olan kuramları sınamak için koşullar ve bağlamı da içeren, zamansız bir soyutlama ve öngörülebilir bir kesinlik arayışının yerine açıklamalar üretmenin bir tekniği olarak belirmektedir (Sayer, 2017).

143

Eleştirel gerçekliğin hareketlilik çalışmaları için uygunluğu, merceği özneden ilişkilere kaydıran tutumundan kaynaklanmaktadır. Burada kastedilen ilişkinin, özneler arası olan ilişkilerin yanı sıra yerleşik pratiklerin birbirleriyle, insanların doğa ve diğer sosyal ürünler ile ilişkilerini de kapsar biçimde geniş bir karşılığı vardır. Bu sosyal ürünler arasında havalimanı da yer almaktadır (Bhaskar, 2014). Eleştirel gerçekliğin önerdiği dönüşümsel sosyal etkinlik modeli de nesnenin ilişkisel olarak ele alınışını salık verirken, ilişkilerin toplamına karşılık gelen bir toplum kavrayışına sahiptir. Bu bağlamda Birinci Bölümde değinilen “tüm toplumsal ilişkilerin hareketsel olduğu”101 vurgusu ile düşünüldüğünde, hareketlilik üzerine bir araştırma için yöntemsel bir çerçeve olarak eleştirel gerçekliğin uygunluğu açığa çıkmaktadır. Urry ve Keat de gerçekçi için toplumsal yapının, gözlemlenebilen toplumsal ilişkiler ile toplumsal bilinç örüntüsünün temelindeki ilişkiler dizgesine bakışla kavranabileceğini söyleyerek, ilişkilere yönelmeyi salık verirler. Dahası, gerçekçi bilim adamını, tarihsel olarak özgün düzenli ilişkilere nedensel açıklamalar getiren teoriler geliştirmeye çağırmaktadırlar (Keat & Urry, 1994).

Eleştirel gerçeklik aktör-yapı üzerine yaklaşımı ile, tezin ilk bölümünde Bourdieu’nun ekonomik, sosyal ve kültürel sermaye, Urry ve Kauffman’ın ise sırasıyla ağ sermayesi ve hareketlilik sermayesine ilişkin kavramsallaştırmalarında “bir öncelik, bir kısıtlılık, bir olmazsa olmaz” olarak sunulan ekonomik sermayenin tayin ediciliğini kavramaya yardımcıdır. Bhaskar aktör yapı üzerine eleştirel gerçekliğin konumunu açıklarken, Marx’tan şu alıntıya başvurur: “Kişiler tarih yaparlar ancak seçtikleri koşullar altında değil.” İnsan etkinliği, failliğin sınırını ve dönüştürücülüğünün ekseni ve olanaklılığını biçimlendirirken, Bhaskar “eylemin, yapısal koşullarını teşkil eden üretken kaynaklarla kurdukları farklı farklı (mülkiyet, erişim vs.) ilişkiler aracılığıyla

101 Tezin Birinci Bölümü’nde 36. sayfada tüm toplumsal ilişkilerin hareketsel, toplumsal süreçlerin ise mekânsal olduğuna değinilmektedir.

144

belirlendiğini” söylemektedir (Bhaskar, 2014: 69). Eleştirel gerçekliğin, erişim ve ilişki üzerine vurgusu bir üretken kaynak olarak kurguladığımız hareketliliğin türü, hızı, menzili, sıklığı üzerinden bir aktör yapı okumasını anlamlı kılmaktadır. Dahası, eleştirel gerçekliğin üretken kaynakların yalnız ekonomik kaynaklarla sınırlanmaması gerektiğini vurgulayan çağrısı, bir sermaye olarak hareketliliği, üretken bir kaynak olarak ele alma düşüncesiyle örtüşmektedir. Bu bağlamda, eleştirel gerçekliğe dayanarak geliştirdiği, stratejik ilişkisel yaklaşımda Jessop, eylemi yapı, yapıyı eylem ile ilişkilendirir. Yapıların biçim, içerik ve operasyonların stratejik olarak seçici olduğunun, eylemlerin yapısal olarak kısıtlandırıldığının ve az ya da çok bağlam duyarlı olduklarının görülmesiyle, yapıların stratejik olarak seçiciliğinin izinin sürülmesinin, mevcut yapı içerisinde hangi aktörlerin, kimliklerin, stratejilerin, hangi mekânsal ve zamansal eylemlerin diğerlerinden üstün olduğuna bakılmasının gerektiğine dikkati çekmektedir. Nitekim, bu yaklaşım tezin birinci bölümünde altyapı devleti konusunda yürütülen tartışmaya da içkindir (Jessop, 2005).

Hareketliliğin ilişkiselliği göz önünde bulundurulduğunda, Bhaskar’ın konum-pratik sistemi olarak isimlendirdiği ilişkisel görü de mekânsal hareketlilik çalışması için eleştirel gerçekliğin elverişli paralelliğini pekiştirmektedir. Bu sistem, insanın yer aldığı, varsaydığı, temsil ettiği konumlarda yaptıkları, yapmadıkları veya yapamadıkları üzerine kurulu bir sistemi işaret etmektedir. Burada konum, yalnız yerleri değil tabi olunan kuralları, sahip olunan hakları da içeren bir konumsallıktır (Bhaskar, 2014).

Diğer yandan, eleştirel gerçeklik, farklı konumlar ve mekânsal uğrakların yanı sıra, farklı zamansal uğraklarda bir kavrayış için gereken süreklilik arayışının da ilişkilere yoğunlaşan bir yaklaşım ile mümkün olduğunu ileri sürmektedir. İnsanların birbirileriyle, insanların doğayla ve diğer toplumsal ürünler ile olan ilişkileri ve onlar arasındaki çok yönlü etkileşimler, toplumsal yaşamın kavranması için aranılan istikrarı vaat etmektedir. Bu bölümde uygulanacak olan sistematik gözden geçime, iş

145

bölümünün, üretimin ve yeniden üretimin mekânsal olarak yayılıp, derinleştiği, gezegensel kentleşme evresinde, dağılımın anlaşılıp, açıklanması için toplumsal bir ürün olan havalimanına bakarken, konum-pratiksel etkiler ile insanların yerel havalimanıyla ilişkileri ve etkileşimlerine dairdir (Bhaskar, 2014).

Eleştirel gerçekçi Jesssop’un stratejik ilişkisel yaklaşımı da yapı ve aktör arasındaki karmaşık ilişkiye yönelerek, onların mekân zamansal niteliklerine odaklanmaktadır. Jessop’un mekânsal ve zamansal vurgusu, tezin konusu olan hareketliliğin bizatihi mekân-zamansal bir olgu olmasından ötürü çarpıcıdır. Çünkü, Jessop’un “yalnız, aktör ve yapının zaman mekânsal koordinatları ve uzantısının değil, aynı zamanda, onların içkin mekân-zamansal nitelikleri, mekân-zamansal seçicilikleri ve mekan-zamansal eylem ve tesirlerinin ufuklarının” üzerinde durma çağrısı, ilk bölümde değinilen konumsallık, yapısal kısıtlılıklar ve dahası hareketliliğin bir sermaye olarak kavranmasına uzanan yaklaşımı beslemektedir (Jessop, 2005: 49).

Eleştirel gerçeklik, hareketli olmasa dahi, hareketlilik sağlayan kent teknolojisini arzulayan yerel sakinleri çözebilmeye yarayacak insan failliğinin sebeplerine dair değerlendirmeler de sunmaktadır. Bhaskar, insan davranışına neden olan sebepler üzerine yürüttüğü tartışmada, “homojenlikten yoksun ve psikolojik olmayan mekanizmaların” etkili olduğuna değinmektedir. Bu tarih dışı bir psikoloji anlayışına meydan okumadır ve psikolojiyi uzam-zamansal referanslar ışığında anlamayı önermektedir. İnançların yaşamın olağan gidişatında üretilmesi, bireyin yapmasa dahi yapmaya eğilimli olduğu, bazı koşulların varlığı ile çarpışan sebeplerin yokluğu şartına bağlıdır. Bu yaklaşım, kimliği tarifleyen bir unsur olan hareketliliğinin sebepleri ve ona dair inançlara ilişkin aydınlatıcıdır. Böylelikle hiçbir zaman uçmasa ve uçamayacak olsa dahi havalimanı isteyen yerel sakinler de anlaşılabilir (Bhaskar, 2014).

Eleştirel gerçekliğin sunduğu alet çantasında, tümevarım ve tümdengelime alternatif olarak sunulan gerivarım (retroduction) öne çıkmaktadır. Bhaskar önerdiği bu

146

yöntemi şöyle tarihlemektedir: “C’nin ardından genellikle E’nin geldiğini bilmek yetmez. C’nin eğer öyleyse E’yi ürettiği kesintisiz süreci anlamak isteriz. Olayları, onları üretmeye yetenekli mekanizmaları ortaya atarak ve tanımlayarak açıklayan bu çıkarım tarzı gerivarımdır” (Sayer, 2017: 144). Kısaca, olayların onları üreten, yaratan, zorlayan mekanizmalar ile açıklanması biçiminde tanımlanabilecek olan gerivarım, kar, rant ve faizin ortaya çıkmasının artık değeri koşul olarak gerektirmesi örneği verilerek kavranabilir (Næss & Jensen, 2002).

Bu bağlamda, kuramların varoluşsal varsayımlarının olağan olay ve nesnelerden gerivarımlama ile üretildiğinin kavranması, örneğin uluslararası iş bölümünün var olduğunun ancak gerivarımlama ile anlaşılabilineceğinin idrak edilebilmesi için önemlidir (Sayer, 2017). Ancak, eleştirel gerçeklik toplumsal yapıların sahip olduğu mekanizmaların, deneye dayalı biçimde gözlenebilen olduğu kadar gözlenmeyen olaylar da ürettiği bir dünya öngörmektedir. Eleştirel gerçekçiliğim gözlenemeyene vurgusu, niceliksel yaklaşımların nedensel ve yapısal açıklamalara varmak için yetersizliği düşünüldüğünde, gerivarımlamanın niteliksel akıl yürütme ile teori ve kavramlara dayanma ihtiyacını aydınlatmaktadır (Næss & Jensen, 2002). Harvey’e göre, salt bir ayna olarak işlev görmenin ötesine geçerek, iç bağlantıların ipinin tutulabilmesi ancak bu türlü bir ele alışla mümkün olacaktır (Harvey, 1987: 372).

Diğer yandan eleştirel gerçekliğin, gerivarımsal akıl yürütmeyi besleyen bir diğer unsuru, “karşı olgusal düşünme” önerisidir. Karşı olgusal düşünme, “bu, şunlar olmadığında nasıl olurdu?” gibi sorgulamalar biçimimde düşünmeyi ifade etmektedir.

Psikolojide “geçmişi zihinde yapma-bozma”, “olabilecekleri hayal etmek için geçmişin bir yönünü zihinde bozma, değiştirme” olarak tariflenen karşıolgusal düşünme, deneyim ve bilgimizi kullanarak, soyut biçimde olmayan ama olabilecek olan üzerine düşünmeyi ifade etmektedir (Næss & Jensen, 2002). Bir akıl yürütme yöntemi olarak, gerivarımlama ise şu türlü soruların cevabının aranışı ile uygulanabilir: “X’i mümkün

147

kılan nedir? X’in mevcut biçimde olabilmesi için hangi özelliklerin var olması gereklidir? Bu nesnenin ya da pratiğin varlığı neyi/neleri koşul olarak gerektirir? A nesnesi B nesnesi olmadan var olabilir mi?” (Sorrell, 2018). Bu sorular sistematik gözden geçirme boyunca sorularak gerivarımlama işletilecektir. Mekân-zamansal özelliklerin en iyi gerivarımlama ile keşfedildiğini söyleyen Jessop, hareketliliğin bizatihi mekân-zamansal oluşu göz önünde bulundurulduğunda, hareketlilikleri anlayıp, açıklamada gerivarımlamanın bir alet olarak kullanışlılığını teyit etmiş olmaktadır (Jessop, 2005).

Bu noktada Sayer’in, kimi nesneler ve pratiklerin içsel olup olmadıkları üzerine bir ele alışı salık verdiğini belirtmek gerekir. Bu ele alış, nesne ve pratiklerin ilişkilerinin yapılanmasının içsel oldukları nesne ve pratikleri gerektirdiğini ve birinin diğeri olmaksızın varlık gösteremeyeceğinin fark edilmesinin açıklayıcı gücünü ortaya koymaktadır. Burada usta köle, sermayedar ve ücretli işgücü ilişkilerinden bahsedilebilir. Bir diğer ifadeyle, eğer A ile B var oldukları biçimde ilişkili olmasaydı, a özü itibariyle bambaşka oluyor ise bu ilişki içsel bir ilişkidir. Eğer B de A ile ilişkili olmadığı durumda başkalaşıp özünü kaybediyorsa, o zaman simetrik bir içsel ilişkiden bahsedilebilir. Toplumsal yapıların neler olduğu belirlendiğinde, mümeyyiz güçler eğilimler ve mekanizmaların neler olduğu görünür olmaktadır. Bu nedenle değer yasası sermayedar ve ücretli işçi arasında gerekli olan ilişkinin varlığı düşünüldüğünde, kapitalizm bir firmayı belirli bir yönde davranmaya itmektedir (Archer, 1987). Burada, belirli eylemlerin ve olayların belirli ilişkilerin yapılanmış olmasından kaynaklandığı görülebilir.

Buradan anlaşılacağı gibi, iyi bir teori, nesne ve pratiklere ilişkin içsel ve dışsal ilişkilerin neler olduğuna ışık tutmalıdır. Yapılması gereken, Sayer’in ileri sürdüğü gibi, gerçekliğin karmaşasından bu ilişkilerin soyutlanarak çıkarılmasıdır (Sayer, 2017). Bir toplumsal teorinin üstüne düşen, gerekli ilişkileri, toplumsal yapıları ve eğilimleri,

148

gözlemlenebilen nesneler ve pratikler yığınından çıkararak ortaya koymaktır. Böylelikle yapısal ve nedensel mekanizmalar gün ışığına çıkarken gerçeklik açıklanabilir olur.

Gereklilikler ile olumsallıkların ancak teorinin içinden bir bakış ile kavranabilir olduğunun idraki, tarihin özgülüğü ve coğrafyanın özelliklerinin anlaşılıp açıklanmasında yol göstericidir (Archer, 1987: 393).

Diğer yandan, eleştirel gerçeklik, gerçekliği anlayıp, kavramak için bir nesneyi bileşenlerine ayırmanın yeterli olamayacağını “mümeyyiz güç”102 kavramı ile tarif etmektedir. En yalın haliyle, eleştirel gerçekçilerin sıklıkla başvurduğu, su örneği üzerinden mümeyyiz gücün tarifi, suyun ateşi söndürücü gücünün suyun bileşenleri, oksijen ve hidrojen üzerinden kavranamaz olmasıdır. Suyun yakıcı bileşenlerinin ilişkiselliğinin ateşi söndürücü bir güce dönüşümü, nesnelerin bileşenlerine indirgenerek kavranamayacak bir kabiliyetinin açığa çıkabileceğini göstermektedir. Böylelikle, görüngü evreninin farklılaşmış olmasının yanı sıra tabakalaşmış da olduğu açığa çıkmaktadır. Sosyal evren düşünüldüğünde iç bağlantılı olan nesnelerin açığa çıkardığı mümeyyiz güç, sosyal yapıların insanlarca oluşturulan ama insanlara indirgenemeyecek olan varlığını ifade etmektedir. Örneğin, kiracı ve ev sahibinin ortaya çıkardığı mümeyyiz güç, ev sahibinin kendi kendine kira geliri elde edemeyeceği, kiracının kendi kendine kira ödeyemeyeceğinde ifade bulmaktadır. Bu kurucu parçalar arasında olan içsel ilişkilerden açığa çıkan, ama tek tek kurucu parçalarca içerilmeyen özgül ve dinamik bir niteliğin ifadesidir (Sayer, 2017). Bu sebeple, eleştirel gerçekçiler eylemlerin anlaşılıp açıklanabilmesi için ortaya çıktıkları sosyal yapılara bir geri dönüşün gerekli olduğuna değinmektedirler. Örneğin, sosyo-teknik sistemlerin teknolojiler, altyapılar, şirketler gibi birbirleriyle ilişkili çok sayıda alt katmandan oluştuğu bilinmektedir. Sorrell’in sosyo-teknik sistemler üzerine eleştirel gerçekçi

102 Sayer’in Sosyal Bilimlerde Yöntem, Realist bir Yaklaşım kitabında derinlemesine açıklanan mümeyyiz güç, emergent properties (power)’ın tercümesidir (Sayer, 2017: 157-161).

149

değerlendirmesinde sosyo-teknik sistemin kurucu parçalarının her birinin kendilerine has nedensel güçlerinin yanı sıra birbirleriyle girdikleri ilişki ve etkileşimlerle, sosyo-teknik sistemin etkin bir şekilde işlemesini ve devamlılığını sağlayan yeni bir güç ortaya çıkardıklarına dikkat çekmektedir. Sosyo-teknik sistemin kurucu parçalardan birinin sahip olduğu nedensel güce indirgenemeyecek bu özgül güç, parçaların birbirleriyle ilişki ve etkileşiminin yokluğunda çözülür. Bu sebeple sosyo-teknik sistemlerin gelişimi, istikrarı ve değişiminin açıklanması ancak mümeyyiz güçlerin kavranması ile mümkün gözükmektedir (Sorrell, 2018).

Mümeyyiz güçler kurallar ve normlardan oluşan bir rejim ile maddi ve toplumsal ilişkilerin oluşturduğu sistemin kurucu parçaları arasındaki ilişki ve etkileşimlerin açığa çıkardığı güçleri ifade eder. Kısacası, herhangi bir toplumsal olay, alt kademelerde içsel olarak ilişkili olan varlıkların yapılaşıp belirli bir yönde hareket etmesi ile oluşan nedensel güç ve mekanizmalar vasıtasıyla bu etkileri üretmektedir (Hu, 2016). Bir diğer ifadeyle, Archer’ın (1995: 15) söylediği gibi, bir şeylerin neden başka türlü değil de olduğu gibi olduğunu anlamak için, onların nedensel olarak nasıl birbirini etkilediklerini anlamak şarttır (Hu, 2016).

Urry ve Keat somutu üreten yapı ile mekanizmaların toplumsal gerçekliği anlayıp açıklayabilmede merkezi olduğuna değinirler (Keat & Urry, 1994). Nesnelerin ve şeylerin sahip olduğu nedensel gücün ve kapasitenin yapısı, etkinleşmesi ve çözülüp duraksaması olumsal koşullara bağlıdır. Bir başka deyişle, nedensel gücün açığa çıkması için tabiatı gereği ona sahip olan nesnenin varlığı yeterli olmaz, olumsal koşulların varlığı da şarttır. Eleştirel gerçekçilerin sıkça başvurduğu, bir işte çalışabilecek olmanın, işin varlığı koşuluna bağlı olması örneği, olumsal koşulların varlığı şartını kavramayı kolaylaştırıcı bir örnektir103. Diğer yandan, nedensel

103 Bhaskar, Keat ve Urry’nin gerçekçiliğinde mekanizmalar sıklıkla gözlenemez mekanizmalardır; Sayer ise nedensel güç ve mekanizmaların gözlenebilir de olabileceklerini söylemektedir.

150

mekanizmaların açığa çıkması gibi bizatihi açığa çıkardığı etkiler de koşullara bağlıdır, değişir ve olumsaldır. Bu, belirlenimcilerin nedensel mekanizmaların ürettiği etkilerin değişmez, her yerde ve zamanda aynı olduğu fikrinin yanıltıcılığı göstermektedir.

Mekanizmalar koşullara göre değişkenlik göstererek, farklı etkiler açığa çıkarırken, farklı mekanizmalar da aynı sonuçları açığa çıkarabilmektedirler. Eleştirel gerçeklik sunduğu bu kavrayış ile ortodoks nedensellik anlayışını kırarken düzenliliğin, ardışıklığın yerine karmaşık sosyal evreni anlamayı olanaklı kılacak bir nedenselliği yerleştirmekte, mekanizmaların düzenliliği aşan sonuçlar ürettiğini öngörmektedir (Archer, 1987).

Jessop, aktör yapı üzerine değerlendirmesinde, aktörlerin kimlikleri, çıkarları, arzuları ve etkileyiciliklerinin farklılaşmasının yanı sıra, kabiliyet ve malumatlarının da değiştiğine, dolayısıyla yapının benzer biçimde yeniden üretileceğine ilişkin kanının yanıltıcı olduğuna değinmektedir. Yapısal eğilimlerin yeniden üretilmesi, türlü eylemlerin yeniden üretilmesi ile seçiciliklerine bağlı olduğundan, yapının dönüşüp farklılaşması kaçınılmazdır. Aktörlerin, zaman boyunca türlü mekânsal ölçeklerde etkinlikleri ile mekânsal yapısal kısıtlılıklar ve konjonktürel fırsatların da stratejik ilişkisel biçimde belirleyiciliklerini kavramak önemlidir (Jessop, 2005).

Sayer yasa konusunu, değer yasası bakımından açıklarken, olumsal olarak bağlantılı olan koşulların tesirsiz olduğunun düşünülemeyeceğini şöyle açıklamaktadır:

“sermayenin sahip olduğu mekanizmalarla zorunlu olarak ilgilenen yasa, mevcut belli teknoloji türleri, sermaye ve emeğin göreceli gücü ve devlet müdahalesi gibi şeylerle dolayımlanan etkiler üretir” (Sayer, 2017: 182). Böylelikle, eleştirel gerçeklik, bilginin doğası ve gerçekliğin olanaklılığına dair “şaşmaz ve saf apriori” bir arayıştan ve neden-sonuç üzerinden bir düzenlilik ve öngörü arayışından sıyrılmayı önermektedir. Bunun yerine nedensel savlar ve mekanizmaları kavrayarak, toplumsal yaşamda değişikliklerin üretilmesine önlenmesine yöneltmektedir. Eleştirel gerçeklik yapılara ve şartlara ilişkin

151

soyut bilgi olmaksızın herhangi bir değişim ve dönüşümün mümkün olmadığını vurgulamaktadır. Bağlamın salt bir arka plan olmanın ötesinde, nasıl oluştuğu ve neleri nasıl oluşturduğunun anlaşılmasıyla ise açıklama güçlenip, gerçekleşebilir. Bu katmanlı gerçekliği anlamayı da olanaklı kılmaktadır (Sayer, 2017: 183).

Zaman boyunca genellemelere varma sorunsalı, çalışmaların zaman alması ile belirli bir zamansal bağlamın durmaksızın değişiyor olmasından ileri gelir; erişilen döneme ilişkin edinilen veri ve sonuçlar erişildiği anda dahi değişmiş olmaktadır. Yine de gerçekliği ararken incelenen nesne ve süreçlerin sahip olduğu mekânsal özgüllüğünün yanı sıra tarihsel olarak da özgül olmaları, safi iç ve zorunlu ilişkilerine bakarak erişilen açıklamanın yeterli olamayışının nedenidir. Sayer, bir zamanlar özel mülkiyetin olmadığı hapishanenin bulunmadığı toplumlar gibi çarpıcı örneklerle tarihsel özgüllüğün toplumsal yapıların olumsal niteliğinin bir sağlaması olduğunu göstermektedir (Sayer, 2017). Tarihsel özgüllüğün olumsal karakterinin etkisini içerebilmek tezin ilk bölümünde tartışılan gezegensel dönüşümün etkilerini dahil edebilmek için, gözden geçirmenin tarihi 2000 yılı sonrası yayınlar ile sınırlanmıştır. Bu mekânsal özgüllük tüm ağırlığı ile saklıdır ve çalışmaların bir incelenmesi ile bu tezde açığa çıkarılmıştır.