• Sonuç bulunamadı

Hadis Türleri Dışındaki Terimler

2.3. Etkilenme Açısından Ulûmü’l-hadîs ve Ma‘rifetü ulûmi’l-hadîs

3.1.2. Farklar

3.1.2.2. Hadis Türleri Dışındaki Terimler

de kullanılabilmektedir676. İbn Hacer’e göre ise müsned hadis: “sahâbenin, dış görünüm itibariyle muttasıl bir isnadla merfû‘ olarak riayet ettiği hadislerdir.” Bu tanıma göre müsned diye hem merfû‘ hem de muttasıl olan hadislere denilmektedir. Bu durumda mevkûf ve maktû‘

haberler muttasıl da olsalar İbn Hacer’e göre müsned tanımına girmez677.

Sahâbî terimi: İbnü’s-Salâh kendisi bir sahâbe tanımı oluşturmak yerine başka âlimlere ait sahâbe tanımlarını zikretmekle yetinmiştir685. Verdiği muhtelif tanımları cem ve telif ederek kendisi yeni bir tanım ortaya koymamıştır. İbn Hacer’e gelince o, Mukaddime’de geçmeyen muhtemelen kendi oluşturduğu yeni bir tanım zikretmiştir686. Ona göre Sahâbî, Peygamberliğine iman etmiş olduğu halde Hz. Peygamber (a.s.) ile karşılaşan ve Müslüman olarak ölen kişidir. En doğru görüşe göre bir ara dinden dönmüş (mürted) olsa bile bu onun sahâbîliğine zarar vermez687. Mukaddime’de İbn Hacer’in yaptığı bu tanımla birebir uyuşan herhangi bir tanım yoktur.

İbnü’s-Salâh’a göre bir kişinin sahâbî olduğu, dört yoldan biriyle bilinir: a) tevâtür yoluyla, b) tevâtür derecesine varmayan istifâza yoluyla, c) sahâbeden birinin “falanca sahâbîdir diye” haber vermesiyle, d) âdil olduğunu sabit olma koşuluyla kişinin kendi ihbarıyla. Bu dört yoldan ayrı İbn Hacer’e göre sika bir tabiî’nin haber vermesiyle de sahâbîlik tespit olunabilir688. Ayrıca İbn Hacer, yukarıdaki istifâza kelimesinin yanına “veya şöhret yoluyla689” ifadesini de eklemiştir. Sonuç itibariyle İbn Hacer, yeni bir tanım oluşturarak ve İbnü’s-Salâh’ın verilerine ilave yaparak hadis usulüne farklı katkılar sunmuştur.

Tâbiî terimi: İbnü’s-Salâh’ın tercih ettiği görüşe göre tâbiî: “sahâbî ile arkadaşlık eden kimsedir690.” Bu tanımda kullanılan “arkadaşlık etme” ifadesinden sadece görmenin yeterli olmadığı, bir süre vakit geçirerek arkadaşlık etmenin gerekli olduğu anlamını çıkarmak mümkündür. Zira bir kişiyi görmek ile onunla arkadaşlık etmek aynı şey değildir. İbn Hacer’e göre ise bir kişinin tâbiî sayılması için tıpkı sahâbî sayılmakta olduğu gibi likâ (yani herhangi bir sahâbî ile karşılaşmış olma) yeterlidir. Uzun süre arkadaşlık etmek ya da herhangi bir sahâbîden hadis işitmiş olmak gibi bir şart yoktur691.

hem ferd, azîz ve meşhûr hadis taksimine almamış hem de âlî isnad bahsinde onlardan hiç bahsetmemiştir. İbn Hacer, İbnü’s-Salâh’ın aksine zayıf haberlerin de âlî olabileceğinden bahsetmişse de bu âlîliğin sadece görüntüden ibaret olduğunu söyleyerek hadise bir kıymet kazandırmadığını da eklemiştir. Dolayısıyla zayıf hadislerin âlî-nâzil taksimine alınması sadece sözde/zahirde kalmış, gerçekte İbnü’s-Salâh ile aynı görüş paylaşılmıştır. Krş. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 256; İbn Hacer, Nüzhe, s. 122-3.

685 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 293-4. Sahâbe konusunun tamamı için bkz. a.g.e. 291-301.

686 İbn Hacer’in kendisinin oluşturduğu düşünülen bu tanımın orijinal olarak kendisine mi ait olduğu, yoksa başka kaynaklar da aynı ya da benzer bir tanımın geçip geçmediğinin araştırılması icap etmektedir. Bu çalışmada İbn Hacer’in İbnü’s-Salâh ile birleştikleri ve ayrıldıkları noktalar tespit olunmaya çalışıldığı için ve vakit darlığı nedeniyle tanımın orijinalliği tartışmasına girilmemiştir.

687 İbn Hacer, Nüzhe, s. 116-9.

688 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 294; İbn Hacer, Nüzhe, s. 119.

689 “veya şöhret” ibaresi sadece İbn Hacer’de geçmektedir. Bkz. İbn Hacer, Nüzhe, s. 119.

690 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 302.

691 Likâ kelimesinin özellikle tercih edilmiş olmasına bakarak sahâbî ya da tabii sayılmak için görmenin gerekli olmadığı, âmâların da bu tanımlara katıldığı anlaşılmaktadır. İbn Hacer, Nüzhe, s. 120.

Tabaka terimi: İbnü’s-Salâh bir tabaka tanımı yapmamış, kelimenin sözlük anlamını vermekle yetinmiştir. İbnü’s-Salâh, kelimenin sözlük anlamı ile terim anlamının birbirine yakın olmasına bakarak böyle davranmış olabilir. Sözlükte tabaka: birbirine benzeyen insan topluluğu demektir692. İbn Hacer’in Nüzhe’sinde verdiği terim anlama göre ise tabaka: yaş itibariyle ve görüştükleri hocalar bakımından ortak yönlere sahip olan insan topluluğu demektir693. İbnü’s-Salâh’ın tanım yerine naklettiği tabaka kelimesinin sözlük anlamı çok genel bir ifadedir, hadisçi olsun olmasın bütün insanları içine almaktadır694. Dolayısıyla hadis usûlü açısından İbn Hacer’in tanımı daha isabetli bir görünüm arz etmektedir.

Cehâletü’r-râvî: Daha derli toplu ele aldığı için bu konuyu İbn Hacer’in Nüzhe’sini merkeze alarak işleyeceğiz. İbn Hacer’e göre cehâletü’r-râvî iki kısımdır. Birincisi: isim, künye, lakap, sıfat, meslek veya nesep yönüyle birçok vasfı bulunan bir ravi, isimlerinden biri ya da bir özelliği ile meşhur olmuşken bir amaç gözetilerek çok da bilinmeyen bir vasfı ile anıldığında ortaya çıkan cehâlet [bilin(e)meme] durumudur. Bu kısmın İbnü’s-Salâh’ta karşılığı yoktur. İkinci kısım, az rivayette bulunduğu için kendisinden hadis alanların sayısının da az olması nedeniyle meçhûl kabul edilen ravidir. Bu kısım, her iki eserde de vardır695. İbnü’s-Salâh’ın tercih ettiği görüşe göre meçhullükten kurtulup makbûl raviler arasına girmek için bir ravisi olmak ve tevsik edilmiş (sika olduğuna dâir görüş bildirilmiş) olmak yeterli iken İbn Hacer’e göre iki ravisi olmak ve tevsîk edilmiş olmak lazımdır696.

Sû-i hıfz: Ta’n sebeplerinden sû-i hıfz: hafızanın doğuştan kötü olması, sonradan kötüleşmesi veya ancak kitabından rivayet edebilen bir ravinin kitabını kaybetmesi gibi durumları kapsamaktadır. Bu durum Mukaddime’de “muhtelit raviler” yani “hafızasının zayıflaması veya kitabını kaybetme gibi nedenlerle hadisleri karıştıran raviler” bahsinde işlenmiş697, bir yerde de cerh sebepleri arsında zikredilmiştir698. Bu konu için ayrı bir başlık açılmamıştır. İbn Hacer diğer ta’n sebepleri gibi sû-i hıfzı da ayrı bir başlık altında değerlendirmiştir. Daha derli toplu ele aldığı için bu konu da İbn Hacer’in Nüzhe’si üzerinden

692 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 398-9.

693 İbn Hacer, Nüzhe, s. 142. Tabaka bahsinde dikkat çeken diğer bir husus ise İbnü’s-Salâh’ın zayıf ravilerden rivayette bulunmakla tenkit ettiği “et-Tabakâtü’l-kebîr” sahibi İbn Sa’d’dan, İbn Hacer’in tamamen övgüyle bahsetmesidir. Krş. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 398-9; İbn Hacer, Nüzhe, s. 142.

694 Bununla birlikte konunun hadis olması dolayısıyla İbnü’s-Salâh’ın İbn Hacer’le aynı şeyi kastettiği de söylenebilir.

695 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 111 vd; İbn Hacer, Nüzhe, s. 103-5. Hadis ilmi açısından hiç ismi verilmeyen ravi müphem; ismi verilen ama tanınmayan ravi mechûlü’l-ayn; tanınan ama adaleti (cerh ve ta‘dîl yönünden durumu) bilinmeyen ravi mechûlü’l-hâl ve/veya mestûr adını alır. Sika ya da zayıf olduğu bilinen ravi ise meçhûl olmaktan kurtulur, ma’rûf/tanınmış olur. Krş. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 111-4; İbn Hacer, Nüzhe, s. 104-5.

696 Krş. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 113-4; İbn Hacer, Nüzhe, s. 105.

697 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 391 vd.

698 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 93.

işlenecektir. İbn Hacer’e göre sû-i hıfzı iki kategoride değerlendirmek mümkündür. Birincisi, hafızası sürekli kötü olanlardır. Bazı hadisçilere göre bu ravilerin rivayetleri direkt şâz adını alır699. İbnü’s-Salâh, bu kısma hiç değinmemiştir. İkincisi ise yaşlılık, sonradan kör olma, kitapları yanma veya kitaplarını kaybetme gibi sebeplerle sonradan ortaya çıkan sû-i hıfzdır700. Bu kısım, Mukaddime’de “(yaşlılık veya başka sebeplerle) bunama ve görme yeteneğini kaybetme gibi nedenlerle hadisleri karıştıranlar” diye geçmektedir701.

Sikanın ziyadesi: İbnü’s-Salâh’a göre sika, ilave ettiği şeyde tek kalsa bile sikanın ziyadesi makbuldür. Şâfiî (ö. 204/820) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) gibi bazı âlimlere göre bu tarz ilave bilgilerle amel edilebilir ve delil olarak kullanılabilir. Yalnız sikanın tek başına rivayet ettiği ziyâde diğer sikaların rivayetine muhalif olursa ilave şaz olur ve kabul edilmez702. İbnü’s-Salâh’ın bu ifadelerinden sadece sika ravilerin sahih ilavelerinin kabul edileceği anlaşılmaktadır. İbn Hacer’e göre ise yaptığı rivayetler sahih veya hasen kabul edilen bütün ravilerinin ziyadeleri -kendilerinden daha sika birine muhalefet olmadıkça- makbul sayılır703.