A. Âhiret İnancı
5. Cehennem
Allah’a iman, insan olmanın sorumluluğu ve Âhiret inancını yerleştirmede teşbîhle an-latımın kullanıldığı diğer konu cehennemdir. Cehennemin konu edildiği âyetler, insanı oraya düşmeyi hak etmekten alıkoymak ve dünyadaki her düşünce ve hareketinden sorumlu olması-nın ciddiyetini vurgulamak amacına yönelik olarak, orada yaşanılacak acıklı ve dayanılmaz derecede şiddetli azabın vurgulanması ve tasviri şeklinde karşımıza çıkar. Teşbîh ifadeleriyle, cehennem konusunun işlendiği âyetler, cehennemin korkutuculuğu ve oraya girecek olanların karşılaşacağı azabın, oradakilere has yiyecek ve içecekler bağlamında tasviri şeklindedir.
a. Cehennemin mahiyeti
Cehennemin mahiyeti, nüzûl sıralamasında otuz ikinci sûre olan Mürselât sûresindeki teşbîhlerde ifade edilir. Mürselât sûresinde teşbîh; mürsel mücmel, mufassal ve beliğ teşbîh tarzlarında üç âyette karşımıza çıkmaktadır. Bunlar, hakîkâti yalanlayanların âhirette karşılaşa-cakları azaptan bahsedilen üç âyette ard arda gelir. İnançsızların, dünyada iken yalanladıkları ve karşılaşmayı hiç ummadıkları ölümden sonra diriliş, hesap ve cehennem; kalplerinde korku salmasıyla birlikte sığınılacak başka da bir şey bulamamaları yönüyle üç katlı karanlık gölge diye ifade edildikten sonra karşılaşacakları azapla ilgili olarak şöyle buyrulur:
,
0 'G$z E'WC3I ).R #
,L Ks $* _q ~ #0 'G$z ,L
sD$ 2 ?.d: 1 K$~
,L 0
jG!R K9 ?I ,L
\!@6 \X-k UR ,L
rWC3-!$W KC': S:1 L
“Haydi, yalanlayıp durduğunuz şu (kıyâmete) doğru gidin bakalım!” “Üç katlı gölgeye doğru gidin,” “hiçbir (serinliği) olmayan ve ateşten korumayan (gölgeye),” “(yanan) kütükler gibi (ateşten) kıvılcımlar saçan,” “kızgın dev halatlar gibi!” “O gün vay haline hakîkâti yalanla-yanların!”109 “
jG!R K9 ?I 0
” âyetinde teşbîh-i mürsel mücmel ve “\!@6 \X-k UR
” âyetinde ise teşbîh-i mürsel mufassal vardır.110Açıklamalarına âyetteki lafızları ele almakla başlayan İbn Nâkıyâ, “
jG!
” kelimesinin, saray anlamına geldiğini ve “'9 jG!
” kelimesinin tekili olduğunu ifade ederken; lafzın ağacın kalını anlamındaki “x jG!
” kelimesinin cem‘i olduğunun da söylendiğini nakleder.111 Bundan sonra, diğer âyeti açıklamaya geçen İbn Nâkıyâ, âyetin “\!@6 \ - k UR
” şeklinde, “8Ã
”107 el-İnsan 76/19.
108 es-Sâbûnî, a.g.e., c. III, s. 498.
109 el-Mürselât 77/29–34.
110 es-Sâbûnî, a.g.e., c. III, s. 505.
111 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Zerzur-Dâye), s. 392.
diğer âyeti açıklamaya geçen İbn Nâkıyâ, âyetin “
\!@6 \ - k UR
” şeklinde, “8Ã
” kelimesinin cem‘i olarak “v
”in kesriyle de okunduğunu, bu şeklide kelimenin cem‘in cem‘i olduğunu ifade ederek bu kıraatin İbn Kesir, Nâfî, Âsım’dan Ebû Bekir, Ebû Amr ve İbn Âmir’e ait olduğunu belirtir. “8-k
” kelimesinin “” ve “” ile çoğul yapıldığına işaret eder.112 “9
” lafzının da, her yönü kuşatan büyük ateş parçası, anlamına geldiğini söyleyen İbn Nâkıyâ, kelimenin aslı-nın “ortaya çıkmak” olduğunu ifade ederek ateş parçalarıaslı-nın/kıtalarıaslı-nın büyüklük açısından saraya ya da (daha sonraki açıklamalarında ifade ettiği üzere) kalın gövdeli ağaç kütüklerine benzetildiğini; daha sonra gelen “\!@6 \X-k UR
” âyetiyle de büyüklük ve renk açısından bir benzetme yapıldığını ifade eder. Âyetteki “\!@6
” kelimesinin siyah anlamına geldiğini belirtir.113İbn Nâkıyâ’nın, “Ateş kütlesi anlamındaki “
9
” lafzının teşbîhinin, kâfirlerin kendilerini kuşatacak olan ateşten (cehennemden) korkularını te’kid, ateşin büyüklüğünü gösterme ve kâfirleri sonunda karşılaşacakları durum konusunda dehşete düşürme sebebiyle yapıldığı açık-tır.” şeklindeki açıklamalarından, İbn Nâkıyâ’nın âyette ifade edilen sıfatların ateş-cehennem ile ilgili olduğunu düşündüğü anlaşılmaktadır; âyetlerdeki teşbîhin cehennemle ilgili olduğu açık olmakla birlikte, Esed’in mealinde, Mürselât sûresinin 29. âyetinde geçen, kâfirlerin yalanla-dıkları hakîkâtin kıyâmet olduğu şeklindeki parantez içi açıklaması, sûrenin başında yer alan, X$+kV KY': +_U
,L j@! Y'
,L
NV 1 j@! Y': 9 L
şeklindeki âyetlerde geçen “
j@! Y':
” ifadesinin, her zaman “kıyâmet günü”ne işaret etmek üzere kullanıldığı ve burada kronolojik olarak ilk defa geçtiği yer olarak aynı anlamı ifade ede-rek, yeniden dirildiğinde insanın kendisine ve geçmişteki eylem ve tavırlarının gerisindeki se-bep ve saiklere mükemmel, kusursuz bir bakış açısı kazanacağını sık sık tekrarlayan Kur’ânî ifadeye telmîh olduğunu114 ifade etmesi ile tutarlılık arz eder. Ancak, sûrede tekrarlananS:1
':
rWC3-!$W KC
âyetinde ifade edilen “gün”ün, klâsik tefsir kaynaklarımızda, özellikle de İbnAb-bas’ın tefsirinde kıyâmet günü şeklinde açıklanması, incelememize konu olan âyetlerde (Mürselât 77/29–34) ifade edilen kâfirlerin yalanladığı hakîkâtin, kıyâmet günü hakîkâti oldu-ğunu zorunlu kılmaz; aksine, sûrenin devamında, mü’minlerin âhirette ulaşacakları cennet ve nimetlerin söz konusu edilmesini ve Kur’ân’ın üslûbundaki çift yönlülük göz önünde
112 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Zerzur-Dâye), s. 392.
113 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Zerzur-Dâye), s. 393.
114 Esed, a.g.e., s. 1221.
rulduğunda burada bahsedilenin kâfirlerin karşılaşacakları azap/cehennem olduğu açıkça görü-lür. Klâsik tefsir kaynaklarımızda, incelediğimiz teşbîhin yer aldığı âyetlerin öncesinde gelen
, Ks $* _q ~ #0 'G$z ,L
sD$ 2 ?.d: 1 K$~
L
şeklindeki âyetlerde ifade edilen“göl-ge”den kastedilenin de “cehennemin dumanı”115 olduğu şeklindeki açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda konu daha da açıklık kazanmaktadır.
b. Cehennemdeki karşılama
Cehennemle ilgili tasvirlerde teşbîhle anlatımın kullanıldığı diğer konunun, bu azabı hak edenlerin karşılaşacağı azap çeşitlerinden yiyeceğe ihtiyaç duyduklarında kendilerine veri-lecek olan iğrenç ve yemesi ayrı bir azap olan zakkum ve içeceğe ihtiyaç duyduklarında karşı-larına çıkacak olan acı ve aşırı sıcak kaynar su olduğu görülür.
(1) Cehennem yiyeceği
İnkâr edenlerin cehennemde kendisinden başka bir şey bulamayacakları yiyecekten Saffât sûresinin 65. ve Duhân sûresinin 45–46. âyetlerinde teşbîhle bahsedilmektedir.
Saffât sûresinde Cennet ve onun güzelliklerinden bahsedildikten sonra cehennem ve onun korkutucu özelliklerinin konu edildiği âyetlerde, oraya girenlerin kendisinden başka bir yiyecek bulamayacağı zakkum/ölümcül meyve ağacından bahsedilen âyetlerde, o ağacın mey-vesi çirkinlik ve tiksindiriciliği bakımından şöyle tanımlanır:
, Y'l/^ xy YV o^[ \B >qV ,L
r-D$W o.A M.!$ k 0 ,L
)]y! 6V ?A vcI Sxy 0 L
, !$u
ru }19 UR L
“Böyle (bir cennet) mi daha iyi bir ağırlamadır, yoksa (cehennemin) zakkum/ölümcül meyve ağacı mı?” “Gerçek şu ki, biz o ağacı zalimler için bir sınama aracı yaptık,” “zira o, (cehennemin) yakıcı ateşinin ortasında büyüyen bir ağaçtır,” “meyvesi şeytanların kellesi gibi (tiksindirici)dir.”116 Âyetteki “
ru }19 UR !$u
” ifadesinde, teşbîh-i mürsel mücmel vardır.Yani, korkunçluk ve çirkinlikte şeytanların başları gibidir, demektir.117
İbn Nâkıyâ, âyeti açıklamasına İbn Abbas’tan “Mekke halkı, çirkin görünüşlü bir dağı kendisine bakıldığındaki çirkin görüntüsü sebebiyle “şeytanların başları” diye isimlendirmişler-di; aynı şekilde zakkum ağacının meyveleri de çirkin/tiksindirici görüntüsü sebebiyle ona
115 et-Taberî, a.g.e., c. XXIII, s. 600, ayrıca bkz. el-Ferrâ, Ebû Zekeriya Yahya b. Ziyâd, Meâni’l-Kur’ân, I-III, c. III, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut, 1980, s. 224; ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, c. IV, s. 667.
116 es-Sâffât 37/62–65.
117 es-Sâbûnî, a.g.e., c. III, s. 41.
zetildi” şeklindeki rivâyetle başlar ve âyetin anlamını, Arapların her tiksindirici çirkin şeyi “Şey-tan” diye isimlendirmeleri geleneğine hamletmenin caiz olduğunu, Arapların şeytan teşbîhini korkutma yolu üzere yaptıklarını ifade eder.118
Cehennem ateşinin her şeyi yok edeceği gerçeğinden hareketle orada nasıl olup da bir ağacın var olabileceğini soranlardan hareketle konuyla ilgili kelâmî probleme de yer veren İbn Nâkıyâ, soruya cevap olarak İsrâ sûresinin
, 1 }.$W o.A DJ0 .:9V ?D :[ .!$ k 1 }. mV >9 DE0 > .!$/ !q01 )A+'c 1 ETG ?A ' !$-! xy
FR F du DJ0 )MQ:^: -A L
“Hani, sana ey Peygamber, “Rabbin (sınırsız kudret ve ilmiyle) insanları kuşatmıştır; bu sana gösterdiğimiz görüntü de, Kur’ân’da lânetlenen cehennem ağacı da insanlar için yalnızca bir sınama olacaktır. Şimdi (cehennemden bahsederek) insanlara korku veren bir uyarıda bulu-nuyoruz, ama (hakkı inkâra niyetli oldukları sürece) bu (uyarı) onların sadece büyüklük taslaya-rak küstahça azgınlık ve taşkınlık yapmalarını artırıyor" demiştik.” şeklindeki 60. âyeti ile Saffât sûresinin
L E'z! . E1w-A . E'$RP ) A ,
“Ve zalimler ondan yemeye ve karınlarını onunla doldurmaya mahkûmdurlar.” şeklindeki 66. âyeti ve Duhân sûresinin, Y'l/^ xy DE0 ,L
)*U! Y u ,L
E'z! ?A ?$d: -!R ,L
)-]! ?!$dR L
“Gerçek şu ki, (öteki dünyada) ölümcül meyve/zakkum ağacı” “Günahkârların gıdası olacaktır:” “Tıpkı karın boşluğunda kaynayan sıvı kurşun gibi,” “Tıpkı kabaran yakıcı ümitsizlik gibi”119 şeklindeki 43–46. âyetlerine yer verir. Âyetteki “
)-]! ?!$dR E'z! ?A ?$d: -!R
” ifade-sinde teşbîh-i mürsel mücmel vardır.120İbn Nâkıyâ, âyette geçen “
Y'l/^
” lafzını, yenildiğinde aşırı tiksinti veren her şeydir, şek-linde açıklar.121 “-!
” lafzının ise, ateşle eriyerek sıvılaşmış maden, anlamına geldiğini belirtir.“
E'z! ?A ?$d:
” ifadesiyle inkâr edenlerin yiyeceklerin aşağılanmış olanlarıyla vasıflandırıldığını ifade eden İbn Nâkıyâ, bu ifadelendirme ile onların dünya hayatında faiz yemeleri ve İslam’a düşmanlık beslemeleri arasında bağlantı kurar. Konuyu işleyişini, “?$d:
” lafzının kıraat118 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Dâye), s. 286.
119 ed-Duhân 44/43–46.
120 es-Sâbûnî, a.g.e., c. III, s. 179.
121 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Zerzur-Dâye), s. 249.
larına değinerek tamamlayan yazar, lafzı, İbn Kesir, Abdullah b. Âmir ve Âsım’dan Hafs’ın
“
_
” ile “?$d:
” şeklinde, diğerlerinin ise, “” ile “?$d I
” şeklinde okuduğunu nakleder.122 (2) Cehennem içeceğiAllah’ın gönderdiği hakîkâti reddederek inkâr durumunda olan kimselerin, bu tercihle-rinin bir neticesi olarak âhirette karşılaşacakları durum ve maruz kalacakları azaptan bahsedi-len ayette onların susuzluktan yandıkları bir anda kendilerine su olarak verilecek içeceğin du-rumu Kehf sûresinin 29. âyetinde şöyle ifade edilmektedir:
,
!$A O 2-A )3+9 2 [n]! /1 '*d: 'd;: E01 /N( ) mV F9 r-D$ Q%V 0 @!3!$A O 21 2w
oG@I O(1 ! 5'k'! _': -!R O-
L
“Ve de ki: ‘(Bu) Hakk, Rabbinizden (gelmiş)tir: Artık ona dileyen inansın, dileyen red-detsin.’ Gerçek şu ki, Biz, (sunduğumuz hakîkâti teperek kendi kendilerine) yazık edenler için dalga dalga yükselen alev katmanlarıyla onları çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırladık; öyle ki, onlar su istediklerinde erimiş kurşunu andıran ve yüzlerini kavuran bir su verilecek onlara: ne korkunç bir içecektir o ve ne kötü bir duraktır orası!”123
Âyetteki “
5'k'! _': -!R O-
” ifadesinde teşbîh vardır ve buradaki teşbîh edât-ı teşbîh ve vech-i şebehin zikredilmesi sebebiyle mürsel mufassal olarak isimlendirilir.124İbn Nâkıyâ “
-!
” lafzını, rivâyetlere başvurarak, İbn Mes‘ud’dan rivâyetle, sıvılaşana kadar ateşte eritilen maden türündeki her şeydir; İbn Abbas’tan rivâyetle, yağın dibine çöken tortudur ve Said b. Cübeyr’den rivâyetle madenin sıcaklığı sona ermiş halidir şeklinde açıklar.“
)-m
” lafzının da benzer manaya geldiğini ifade eden İbn Nâkıyâ, Muhammed sûresinin 15.âyetini bu kullanıma örnek gösterir.125
,
Q%1 ?D .y! r9$W KxDCD K-B 2+ \9 V1 - u d: )D K2D 2 \9 V1 K2(T p O 2+ \9 V A E'G-!
)+9 2+ Sx@d1 -D WR 2 A )1 #@j[ K;% 2+ \9 V1 9. ?A \QB 'M 2-R
)MO V DzGA F--m O 'G(1 L
“Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlara vaad edilmiş olan cennet örneği -(bir cennet ki) içinde zamanın bozamadığı sudan ırmaklar, tadı hiç değişmeyen sütten ırmaklar, içene lez-zet veren şaraptan ırmaklar ve saf süzme baldan ırmaklar var ve içinde (yaptıkları güzel işlerin)
122 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Zerzur-Dâye), s. 250.
123 el-Kehf 18/29.
124 es-Sâbûnî, a.g.e., c. II, s. 195.
125 İbn Nâkıyâ, el-Cümân (Dâye), s. 158.
bütün meyvelerini ve Rablerinin mağfiretini tadabilme (imkânı) var: İşte bu (cennet), ateşi mes-ken edinenlerin ve bağırsaklarını parçalaması için yakıcı ümitsizlik sularını içmeye mahkûm edilenlerin (hak ettikleri karşılık) ile bir olur mu?”126 şeklindeki âyette geçen “
! 5'k'! _':
” ifadesini, içilmeye başlandığında sıcaklığı sebebiyle yüzü kavuran/yakan anlamınagel-diğini belirten İbn Nâkıyâ, suyun bu şekilde isimlendirilmesinde iki te’vîl bulunduğuna işaret ederek, ilk te’vîle göre burada kastedilenin mutlak su olduğunu ve ifadede içen kimsenin aza-bını arttıran bir vasıflandırma bulunduğunu; ikinci te’vîle göre ise ifadenin, İbrahim sûresinin 16. âyetinde yer alan “
KQ:Q6 O 2 #G;:1
” şeklindeki tanımlamada olduğu gibi suyun ismine müsteâr kılınmasının da caiz olduğunu ifade eder.127Âyetteki “