• Sonuç bulunamadı

Geveşt Zengüle

Belgede XV. yüzyılda makamlar (sayfa 169-180)

B. XV YÜZYILDA MAKAMLAR 2.1 Acem

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV yüzyılda ŞDT’da Büzürg-i Şehnâz terkîbine yer verilmemiştir.

2.71. Geveşt Zengüle

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Geveşt Zengüle terkîbine yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Geveşt Zengüle terkîbi sadece AHKE’da bulunmaktadır. Geveşt Zengüle, Abdullahoğlu Hızır’ın “Garîb Terkîbler” adını verdiği terkîbler arasında yüzüçüncü sırada yer almış ve şöyle açıklanmıştır: “Güvâşt-ı Zengüle oldur

Abdullahoğlu Hızır “Garîb Terkîbler” adını verdiği terkîbleri açıklarken, bunların bir makâmla bir âvâzeden oluştuklarını belirtmiştir. Geveşt Zengüle terkîbi de Geveşt âvâzesine Zengüle makâmının eklenmesi ile oluşmuştur.

2.72. Gülistân

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Gülistân makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Gülistân makâmına sadece BAMU’de yer verilmiştir. Bükeoğlu Alişâh’ın yirmisekizinci devir olarak açıkladığı Gülistân makâmı perdeleri, Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki gibi verilmiştir: (Çakır, 1999: 37, 44, 71,152)

A B h H YA YC Yh YH

B T T T C C T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına şöyle aktarabiliriz:

Bükeoğlu Alişâh’a göre Gülistân Makâmı Dizisi

Bu dizi, XV. yüzyılda Bükeoğlu Alişâh’ın tanımladığı Bûselik dörtlüsüne Pençgâh beşlisinin eklenmesiyle meydana gelmiştir.

2.73. Gülizâr

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Gülizâr makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Gülizâr, sadece KRM’de verilmiş ve terkîbler arasında sınıflandırılmıştır. Kırksekiz terkîb arasında kırkıncı olarak yerini almıştır. Kadıoğlu bu terkîbi, sözel seyir tanımı ile şöyle açıklamıştır: “Gül’ızâr oldur ki Hûzi temâm

Kadıoğlu’na göre, Bûselik başlayıp Acem karar veren Hûzî terkîbi ile Gülizâr terkîbi seyrine başlanılır. Hûzî tamamlandıktan sonra yine Dügâh perdesine gelinerek, bu perdede karar verilir.

2.74. Hazân

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Hazân makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyıl başında da edvârlarda Hazân makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyıl ortalarında ilk olarak Ladikli Edvârı’nda Hazân makâmı tanımlanmaya başlanılmıştır. LF’de Hazân, şûbeler arasında sınıflandırılmıştır. Hatırlanacağı gibi, Ladikli makâmları eski ve yeni bilginlere göre sınıflandırmıştır. LF’de eski bilginlere göre yirmidört şûbe tanımlanmıştır. Bunlardan ilkine eski bilginlerin Yegâh, yeni bilginlerin ise Hazân veya “Vasf-ı Yegâh” adını verdikleri belirtilmiştir. Bir tanini aralığını meydana getiren iki perdeden oluşmuştur. Bu perdeler Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki gibi verilmiştir: (Tekin, 1999: 161)

A D T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına şöyle aktarabiliriz:

Ladikli’ye göre Hazân Şûbesi Perdeleri

LF’de Hazân Şûbesi yukarıdaki gibi tanımlanırken, LZE’da Hazân adına, hiçbir oluşum içinde yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Ladikli’den sonra Bükeoğlu Alişâh da, Edvârı’nda Hazân oluşumuna yer vermiştir. Ancak şûbeler arasında sınıflandırmamış, yüzotuzüç devir arasında yirminci olarak vermiştir. BAMU’de Hazân makâmının perdeleri, Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki gibi verilmiştir: (Çakır, 1999: 45, 70, 149)

A D h H YA YC Yh YZ YH T B T T C C C B

Bu perdeleri günümüz nota yazısına aşağıdaki gibi aktarabiliriz:

Bükeoğlu Alişâh’a göre Hazân Makâmı Perdeleri

Yukarıda verilen Hazân makâmı dizisini incelediğimizde, BAMU’de tanımlanan Nevâ dörtlüsüne, Pençgâh-ı Zâid beşlisinin eklenmesiyle meydana geldiğini görmekteyiz.

2.75. Hazrâ

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da adından söz edilmediği belirtilen Hazrâ makâmı, XV. yüzyılda sadece BAMU’de karşımıza çıkmıştır. Bükeoğlu Alişâh, eserinde yüzonyedinci devir olarak açıkladığı Hazrâ için, sözel bir tanıma yer vermemiş, Ebced nota yazısı ile Hazrâ Makâmı perdelerini aşağıdaki gibi göstermiştir: (Çakır, 1999: 42, 75)

A C h H Y YC YV YH C C T C T T C

Bu diziyi günümüz nota yazısına şöyle aktarabiliriz:

Bükeoğlu Alişâh’a göre Hazrâ Makâmı Dizisi

XV. yüzyılda sadece BAMU’de tanımlanan Hazrâ makâmı dizisi, Nevrûz dörtlüsüne Muhâlifek beşlisinin eklenmesi ile meydana gelmiştir.

2.76. Hicâz

XIII. yüzyılda USKE’da Hicâz makâmı, oniki makâm arasında onikinci olarak verilmiştir. Urmiyeli’ye göre Hicâz makâmı dizisini oluşturan dörtlü ve beşli, yine Urmiyeli’nin tanımladığı, Nevrûz dörtlüsü ve Irâk dörtlüsüne bir tanini ilavesiyle meydana gelen beşlidir. Bu dörtlü daha sonra XV. yüzyılda Ladikli ve Bükeoğlu Alişâh’a göre yine Nevrûz dörtlüsü olarak anılmıştır. Bu dörtlüye eklenen beşli, Ladikli’ye göre Hicâzî, Bükeoğlu Alişâh’a göre Uzzâl beşlisi olarak adlandırılmıştır. Arel-Ezgi kuramına göre ise Uşşâk dörtlüsü ile Hicâz beşlisidir. Bu dörtlü ve beşli Arel-Ezgi kuramına göre, Karcığar makâmı dizisini oluşturmaktadır. USKE’da bu dizinin kenarına “Hicâzî” ismi eklenmiştir. (Uygun, 1999: 198)

USKE’da ellidördüncü devir olarak açıklanan Hicâzî makâmı dizisi, USŞ’de de aynı perdelerle verilmiş ve Ebced nota yazısı simgeleriyle şöyle gösterilmiştir: (Arslan, 2007: 86)

A C h H Y YC Yh YH

C C T C T C T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına aktaracak olursak;

Urmiyeli’ye göre Hicâz Makâmı Dizisi

Urmiyeli ayrıca her iki eserinde de Irâk dörtlüsü ile Irâk dörtlüsüne bir tanini ilavesiyle meydana gelen beşlinin birleştirilmesinden meydana gelen, eskilerce Hicâzî olarak adlandırılan bir diziden daha bahsetmektedir. Bu dizi, Urmiyeli’nin verdiği Irâk devri ile benzerlik göstermektedir. (Uygun, 1999: 204; Arslan, 2007: 83, 86)

Bu dizinin Ebced nota yazısı simgeleri ve günümüz nota yazısı ile gösterimi şöyledir:

A C V H Y YC Yh YH C T C C T C T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına aktaracak olursak;

Urmiyeli’ye göre Hicâz Makâmı Dizisi

XIV. yüzyılda ŞDT’da, Hicâz makâmı dizisi için “A C h H Y YD Yh YH” perdeleri verilmiştir. Şirazlı’nın Hicâz makâmı için verdiği bu dizi, Urmiyeli’nin verdiği Hicâz makâmı dizisinden bir tek perde ile ayrılmaktadır. (Levendoğlu, 2002: 82) Şirazlı’nın dizisindeki altıncı derece Urmiyeli’nin verdiği dizinin altıncı derecesinden daha tizdir. Şirazlı bu iki perde arasındaki aralık için de Edvârı’nda hiçbir açıklamaya yer vermemiştir. Bu sebeple “Y” ve “YD” perdelerinin oluşturduğu aralıkla ilgili herhangi bir yorum yapamıyoruz. Bu perdelerin günümüz nota yazısına aktarımı ise aşağıdaki gibidir:

Şirazlı’ya göre Hicâz Makâmı Dizisi

XV. yüzyılda Maragalı’nın, eserlerinde oniki makâm arasında altıncı sırada “Hicâzî” adı ile verdiği dizi Urmiyeli’nin verdiği ilk dizi ile aynıdır. Ayrıca MACE’da “Irâk Hicâzî Makâmı” adı ile bir dizi daha tanımlanmıştır ki o da yine Urmiyeli’nin verdiği ikinci dizi ile aynıdır.

Maragalı’ya göre Irâk Hicâzî Makâmı Dizisi (Kutluğ, 2000: 176)

AŞEM’’de Hicâz makâmına oniki makâm arasında onikinci olarak yer verilmiştir. Ellidördüncü daire olarak açıklanmış ve perdeleri Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki gibi verilmiştir: (Kamiloğlu, 2007: 91, 92, 131)

A C h H Y YC Yh YH

C C T C T C T

Bu dizi Urmiyeli ve Maragalı’nın verdiği dizi ile aynıdır.

KYRM’de dokuzuncu sırada verilen Hicâz makâmı daire üzerinde gösterilmiş, ayrıca sözel bir tanıma yer verilmemiştir. (Doğrusöz, 1997: 18)

Kırşehirli ayrıca sazların düzenlerinden söz ettiği bölümde, Çargâh perdesini yarım perde tizleştirerek, Hicâz dizisinin elde edileceğini belirtmiştir. (Levendoğlu, 2002: 84)

KE’da tıpkı Kırşehirli’de olduğu gibi Hicâz makâmı, yine dokuzuncu sırada verilmiş ve daire üzerinde gösterilmiştir. Perdeleriyle ilgili herhangi bir sözel açıklama yapılmamıştır. (Cevher, 2004a: 39)

RP’de ise Hicâz makâmı sekizinci sırada verilmiş ancak başka herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. (Cevher, 2004b: 9)

BDM, AHKE ve K’da oniki makâm arasında dokuzuncu makâm olarak yerini alan Hicâz makâmı için açıklayıcı bilgi verilmemiştir. (Özçimi, 1989: 141; Ceyhan, 1997: 726; Cevher, 2009: 4)

ŞFMM ve LZE’da Hicâz makâmı oniki makâm arasında dokuzuncu, LF’de ise eski bilginlere göre onikinci sırada Hicâzî adı ile verilmiştir. Bu dizi Urmiyeli’nin verdiği birinci dizi ile aynıdır. (Akdoğan, 1996: 223; (Tekin, 1999: 149 )

Ladikli ayrıca Edvârı’nda Hicâz makâmı için “üç aralığı kapsayan dört

tanımlardan farklı bir tanım sunmuştur. “Yeni bilginlere göre Hicâzî” ifadesiyle tanımladığı perdeler aşağıdaki gibidir: (Dalkıran, 1983: 38)

A C Z H Son

C Ah B Başlangıç

Bu dörtlüyü günümüz nota yazısına şöyle aktarmak mümkündür:

Ladikli’ye göre Hicâz Dörtlüsü

BAMU’de Hicâz makâmı, oniki makâm arasında sekizinci ve yine Hicâzî adıyla verilmiştir. Bükeoğlu Alişâh Hicâzi makâmı için kendinden önceki kuramcılardan farklı bir açıklama getirmemiştir. Urmiyeli’den itibaren verilen ilk dizinin yanı sıra, ikinci diziye de yer vermiş ve bu diziyi “eskilerin Hicâzı” olarak anmıştır. Dizilerin seyirlerini anlattığı bölümde de “Hicâzî orta taraftan seyre

başlar” diyerek, Hicâz makâmının seyrine nereden başlanılacağı konusuna da açıklık

getirmiştir. (Çakır, 1999: 161, 166, 192)

A C V H Y YC Yh YH

C T C C T C T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına aktaracak olursak;

Bükeoğlu Alişâh’a göre Eski Bilginlerin Hicâz Makâmı Dizisi

SEM’da oniki makâm arasında onuncu makâm olarak verilen Hicâz makâmı, şöyle açıklanmıştır:

“Hurûc it perde-i Pençgâh’dan iy yâr

Dügâhun hânesinde şeş otur yâr.” (Arısoy, 1988: 109)

Bu açıklamasıyla Seydî, Hicâz makâmının başlangıç perdesinin Pençgâh, karar perdesinin de Dügâh olduğu bilgisini vermiştir.

KRM’de Hicâz, oniki makâm arasında dokuzuncu olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Hicâz oldur ki ağaz hânesi Pençgâh hânesidir ve karârgâhı Dügâh

hânesidir ve târik budur ki Çargâh hânesine karîb idüb Pençgâh hânesinden ağaz idüb aşağa gidüb ol perdeye uğrayub andan Segâh hânesinden inüb Dügâh hânesinde karâr idersin.” (Tezel, 1996: 29,45)

Yukarıdaki açıklamasından anlaşılacağı gibi Kadıoğlu’na göre Hicâz makâmının başlangıç ve karar perdeleri SEM’daki ile aynıdır. Pençgâh perdesinden başlayan seyir Dügâh perdesine inerken farklı bir perde tanımlamıştır; “Çargâh

hânesin Pençgâh hânesine karîb idüb” ifadesiyle belirttiği perde ki bu perde,

Kırşehirli’nin bahsettiği Çargâh perdesini yarım perde tizleştirerek elde edilen perdedir. Bu perdeden sonra da Segâh perdesine de uğrayıp daha sonra Dügâh perdesinde karar verdiği belirtilmiştir. (Tezel, 1996: 29)

Kadıoğlu’nun yukarıda sözel seyir tanımıyla verdiği perdeleri günümüz nota yazısına şöyle aktarabiliriz:

Kadıoğlu’na göre Hicâz Makâmı Perdeleri

Daha önce ki açıklamalarımızda belirttiğimiz gibi mücennep aralığı XV. yüzyılda “C” simgesi ile gösterilmiştir. Ezginin seyrine göre bu perdenin seslendirilmesinde değişiklikler yapıldığı edvârlarda belirtilmiştir. XIII. yüzyıldan XV. yüzyıl sonlarına kadar geçen süre içinde yetişen mûsikîciler “C” aralığını farklı olarak uygulamışlardır. Çünkü Urmiyeli ve Maragalı’nın ve hatta onları izleyen kuramcıların kabul ettiği ve icrada uyguladığı mücennep aralığı, tanini aralığı içinde, tıpkı bakiye aralığı gibi ve fakat ondan daha geniş bir bölgeyi kapsıyordu. Bu sebeple kuramcılar uygulamalarında kimi zaman bakiye, kimi zaman tanini aralığına

yaklaşarak, aynı perdeyi icabına göre biraz pest ya da biraz tiz bastıkları ve makâmın istediği sesi bulup icraya devam ettikleri belirtilmiştir. (Kutluğ, 2000: 178)

İşte bu sebepledir ki, Hicâz makâmı içinde kullanılan Segâh perdesi de değişiklikler göstererek, bazen Segâh, bazen Dik Kürdi şeklinde icra olunmuştur.

Görülüyor ki, XIII. yüzyıldan itibaren XV. yüzyıl sonuna kadar tanımlanan Hicâz makâmı dizilerinde farklılıklar olmasına rağmen, genel olarak kabul edilen görüş, günümüze kadar gelen Hicâz makâmı dizisinden çok da farklı değildir. XV. yüzyıl sonunda verilen sözel seyir tanımlarında da makâmın seyrine Pençgâh perdesinden başlanıldığı ve Dügâh perdesinde karar verildiği vurgulanmıştır.

Hatırlanacağı gibi XV. yüzyılda kuramcıların, makâmlarla âvâzeleri birleştirerek, yeni terkîbler meydana getirdiklerinden söz etmiştik. Özellikle Abdullahoğlu Hızır’ın “Garîb Terkîbler” adını verdiği terkîbler, döneme damgasını vuracak çokluktadır. Bu terkîblerin yanı sıra, XV. yüzyıl kuramcıları bir makâmla bir terkîbi ya da iki makâmı birleştirerek de yeni terkîbler oluşturmuşlardır. Gerek Abdullahoğlu Hızır, gerekse diğer kuramcıların edvârlarında yer verdiği bu terkîbler arasında, Hicâz makâmı da kullanılarak oluşturulan terkîbler vardır. Bunlar dokuz adettir ve adları aşağıdaki gibi verilmiştir:

1. Hicâz Acem 2. Hicâz Büzürg 3. Hicâz Gerdâniye 4. Hicâz Geveşt 5. Hicâz Irâk 6. Hicâz Mâye 7. Hicâz Nevrûz 8. Hicâz Selmek 9. Hicâz Şehnâz 2.77. Hicâz Acem

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Hicâz Acem terkîbine yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda adını Maragalı’nın eserlerinde de bulamadığımız Hicâz Acem terkîbi, ilk olarak karşımıza AŞEM’de çıkmıştır. Ahmedoğlu Şükrullah, Edvârı’nda

ellidokuz terkîb arasında ellidördüncü olarak vermiş ve şöyle açıklamıştır: “Hicâz

Acem oldur ki Hicâz başlana Acem karâr ide.” (Kamiloğlu, 2007: 169)

KYRM’de Hicâz Acem, ellialtı terkîb arasında elliikinci olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Hicâz-ı Acem oldur kim Hicâz âğâzz ide Irâk yüzinden yine

Dügâh karâr ide.” (Demir, 1985: 62)

KE’da ellisekiz terkîb arasında ellidördüncü olarak verilmiş ve şöyle tanımlanmıştır: “Hicâz-ı Acem oldur kim Hicâz âğâz ide döne Irâk yüzinden yine

Dügâh karâr ide.” (Cevher, 2004a: 15, 49)

RP’de ise elli terkîb arasında kırkyedinci olarak verilmiş ve şöyle tanımlanmıştır: “Hicâz-Acem oldur ki Hicâz idüp Mâye karâr eyleye.” (Cevher, 2004b: 18, 40)

BDM’de Hicâz Acem, ellidört terkîb arasında ellibirinci olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır:

“Hicâz itse âğâz otursa Acem Diyemem adını ki bile ecem Hicâz-ı Acem bilsün adın anun

Ki bozmayalar itikâdın anun” (Ceyhan, 1997: 740)

AHKE’de Hicâz Acem, ellisekiz terkîb arasında elliyedinci olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Hicâz-ı Acem oldur ki Hicâz âğâz ide döne Irâk yüzünden yine

Dügâh karâr ide.” (Özçimi, 1989: 208)

ŞFMM’da Hicâz Acem terkîbine yer verilmemiştir.

K’da Hicâz Acem, ellidört terkîb arasında ellibirinci olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır:

“ Hicâz itse âğâz öttürse Acem

Anınçün direm kim bilesin hâcem…” (Cevher, 2009: 18)

LF ve LZE ve BAMU’da Hicâz Acem terkîbine yer verilmemiştir.

SEM’da Hicâz Acem ellisekiz terkîb arasında ellinci olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır:

“ Hicâz âğâz it in Rûy-i Irâkdan Dügâhda it karârı bakma Irâkdan Hicâz bâ Acem dirler buna bil

Şular kim işbu fende oldu kâmil.” (Arısoy, 1988: 159)

KRM’de ise Hicâz Acem terkîbine yer verilmemiştir.

Hicâz Acem terkîbi, XV. yüzyılda AŞEM ile kuram kitaplarında yerini almaya başlamıştır. Terkîb, Maragalı, Şirvanlı, Ladikli, Bükeoğlu Alişâh ve Kadıoğlu Edvârları dışındaki edvârlarda, aynı görüşlerle açıklanmıştır. XV. yüzyılın terkîb anlayışına uygun olarak, seyrine Hicâz makâmı ile başlanılması ve Acem terkîbi ile karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ahmedoğlu Şükrullah’dan sonra gelen kuramcılar, terkîbin karar perdesini de Dügâh perdesi olarak vurgulamışlardır ki bu perde zaten Acem makâmının da karar perdesidir.

Belgede XV. yüzyılda makamlar (sayfa 169-180)