• Sonuç bulunamadı

performansı pozitif etkilediği konusunda yaygın görüş birliği bulunsa da aynı durum kısa dönemdeki etkisi üzerine geçerli olmamaktadır. Keynesyen yaklaşıma göre; harcama azalışı ya da vergi artışı kısa dönemde ekonomik aktiviteleri yavaşlatarak büyümeyi azaltır. Ancak kısa dönemde bütçe açığını kapatan mali daralmanın, ekonomik büyümeyi artırdığı yaklaşımı bazı ampirik çalışmalarla desteklenmektedir. Bu yaklaşım literatürde

“Genişletici Mali Daralma Hipotezi” olarak bilinmektedir. Genişletici mali daralmalar, hükümet borç ödeme gücünü artırdığı için kişilerin ve iş çevrelerinin güvenini artırarak ekonomik faaliyetler üzerinde genişletici etkiler yaratır (IMF, 2010: 93).

Danimarka ve İrlanda’daki iç talep ve yatırımlarda görülen artış nedenleri ise, faiz dışı açığı azaltmaya yönelik kamu harcama kesintilerinin ve geçici vergi artışlarının ilk başta özel tüketimi azaltarak beklenen enflasyonda düşüşü sağlaması, kamu borcunun milli gelire oranının azalması, faiz oranlarının düşmesi ve gelecekte daha düşük vergi beklentisi ve harcanabilir gelirde artışıyla alınan kredilerin yatırımlara kanalize edilmesi olarak açıklanmıştır (Giavazzi ve Pagano, 1990: 75-122).

Blanchard ve Fischer, genişletici mali daralama hipotezinin Giavazzi ve Pagano’

nun çalışmasında tam anlamıyla çalıştığını belirtiyorlar. Hatta; Danimarka’da faiz dışı açığın %10 ve toplam kamu harcamalarının %3 azalmasına karşılık özel tüketim ve yatırım harcamalarında artış olması durumunu uygulanan mali disiplin programının tüketici güvenini artırmasına ve varlık fiyatlarındaki yükselmeyle görülen “servet etkisine” dayandırıyorlar. Fakat İrlanda’ da Danimarka’ya göre tüketim üzerinde aynı güçlü etkinin görülmediğini belirtirken bunun sebebini ise; büyük ölçüde artırılan vergilere ve iki ülkedeki tüketim davranış farklılığına dayandırıyorlar (Blanchard ve Fischer, 1990: 3-4).

Bergman ve Hutchinson, 1983 yılındaki Danimarka mali daralmasındaki, reformlardan elde ettikleri verilerle, maliye politikasındaki değişimlerin üretim ve tüketim üzerindeki etkilerini VAR yönetimiyle analiz etmişlerdir. Bergman ve Hutchinson, 1983’teki Danimarka mali daralmasını; kamu sektörü harcamaları, vergileri ve ücretlerinin dahil edilmesi sebebiyle geniş kapsamlı ve aynı zamanda OECD’de alanında gerçekleştirilmiş olan en başarılı mali daralma örneği olarak nitelemekteler.

Mali daralma sonucunda Danimarka’nın fiili bütçe açığı, GSYH’nin %12,5’i oranında azalırken daralmanın son yılında bütçe açığı GSYH’nin %3,4’ü oranında bütçe fazlasına dönüşmüştür. Bergman ve Hutchinson, yaptıkları analize göre; 1983-1986’daki bütçe açığındaki düzelmenin, GSYH’nin %7’si kadar artan gelirler ve GSYH’nin %5,5’i kadar azalan harcamalarla sağlandığını belirtiyorlar.

Harcama azalışları, kamu sektöründeki ücretlerin ve sosyal ödemelerin sınırlandırılmasıyla sağlanırken gelir artışları ise; “kalıcı” vergi artışları, sosyal güvenlik primi artışları ve yüksek getirili emekli maaşlarının vergilendirilmesiyle sağlanmıştır.

Harcamalardaki azalışlar ve kalıcı vergi artışları gelecekti vergi beklentilerini iyileştirerek harcanabilir gelir artışı yaratmıştır. Mali daralma sürecinde reel harcanabilir gelir artışı yıllık %1,2’ye ulaşmıştır. Mali daralmanın genişletici etkileri ise; üretim, tüketim ve reel GSYH’de güçlü bir artış, işsizlikte ise azalış olarak görülmüştür. Daralma

sürecinde ortalama %4 reel GSYH artışı sağlanırken, işsizlik %2,2 oranında azalmıştır.

(Bergman ve Hutchinson, 2010: 71-85).

Mali daralmalar genellikle faiz oranlarını düşürerek hisse senedi, tahvil ve gayrimenkullerin değerini yükseltir ve bu sayede toplam talebi teşvik eder. Giavazzi vd.’e (2000) göre; mali daralmaların genişletici olma ihtimali, yüksek ve hızla artan kamu borcu durumunda daha yüksek olmaktadır. Bu ihtimalin bazı çalışmalarda mali daralmanın büyüklüğüne ve kalıcılığına bazılarında ise, vergi-harcama bileşimindeki değişimlere göre daha yüksek olabileceği açıklanmıştır. Kısacası, mali daralmanın genişletici etkilerinin hangi koşullarda çalışıp çalışmayacağına dair literatürde fikir birliği bulunmasa da ortak bir görüş; mali daralmaların kamu kesiminin temerrüt olasılığını azaltması, maliye politikasına ilişkin güveni artırması sayesinde özel tüketimi ve yatırımı teşvik etmesidir.

Giavazzi vd., OECD ülkelerini veri alarak yaptıkları çalışmada net vergilerdeki artışların, ulusal tasarruflar üzerindeki etkilerini analiz etmişlerdir. Net vergi artışları, faiz oranlarını düşürdüğü için servet etkisiyle tüketim ve yatırım patlamasını tetikler ve ulusal tasarrufların azalmasına yol açar. IS-LM modelinde ise net vergi artışları, özel tüketim ve tasarrufları baskılar fakat bunun ulusal tasarruflar üzerindeki etkisi belirsizdir. Sınırlı yaşam modeline göre; kamu borcu düşük olduğunda net vergilerin artırılması ulusal tasarrufları artırırken tersi durumda azaltır. Maliye politikasının “sürdürülemez” olduğu durumda ise; net vergilerin artırılması, kamu borcunun temerrüt riskini ve buna bağlı maliyetleri azaltacağı için beklenen ömür boyu gelirde artış yaratır ve özel tüketimi artırır.

Bunun sonucunda ulusal tasarruflar düşer. Ulusal tasarrufların vergilerdeki değişimden etkilenmesi, mali daralma sürecinden çok, borcun hızla yükselmeye başladığı süreçte gerçekleşir (Giavazzi vd., 2000: 1260-1265).

Guajardo vd., (2014), 1978-2009 dönemi için 17 OECD ülkesindeki maliye politikası değişimlerinin ekonomik etkilerini analiz etmişlerdir. 173 tane mali düzeltme örneğinden elde edilen sonuçlara göre; mali daralma sırasında isteğe bağlı olan maliye politikası değişimleri kısa vadede özel tüketimin artmasına neden olmuştur. Bu sonuç, literatürde belirtildiği gibi genişletici mali daralma hipoteziyle örtüşmektedir. Fakat geleneksel faiz dışı dengedeki değişimleri ölçen yöntem yerine; yapısal faiz dışı bütçe dengesini ölçen “Cyclically Adjusted Primary Budget Balance” (CAPB)3 yöntemine

3 CAPB yöntemi, O. J. Blanchard (1990) tarafından geliştirilen bir yöntemdir. Literatürde ise; Blanchard Yöntemi ya da Blanchard Mali Etki Yöntemi şeklinde bahsedilmektedir. Bu yöntemle, kamu harcamalarında ve vergilerde meydana değişimlerin sonunda yapısal faiz dışı bütçe dengesinde meydana

göre yapılan ölçümde bulunan sonuçlar ise, genişletici mali daralma hipoteziyle çelişmektedir. CAPB yöntemindeki sonuçlara göre; mali daralmaların, özel tüketim ve GSYH üzerinde daraltıcı olduğu tespit edilmiştir (Guajardo vd., 2014: 949-968).

Ülke borcunun yüksekliği, gelecekte borç edinebilmeyi zorlaştıracak veya kamu harcamalarının gerçekleştirilmesine engel teşkil edecek seviyeye yükseldiğinde, genellikle vergiler artırılarak veya kamu harcamaları azaltılarak mali daralma patikasına girilmektedir. Yüksek borç seviyesinde vergi artışı veya harcama azalışı, çıktı ve tüketim kanalı üzerinden genişletici olabilir. Fakat borç seviyesi düşük olduğunda yapılan mali daralma, Keynesyen etkiler göstererek çıktı ve tüketim üzerinden daraltıcı olabilir.

Bununla birlikte; ekonomik durgunluk döneminde mali daralmaya gitme ihtiyacı hissedilirse bu genellikle karar vericiler tarafından istenilmez. Çünkü ekonomik durgunluktan çıkmak için gerekli olan toplam talep artışı, uygulanacak olan mali daralma nedeniyle gerçekleşmeyebilir.

Genişletici Mali Daralma Hipotezi, ağır bir borç yükü altında olan ekonomide uygulanan daraltıcı mali tedbirlerin çıktı ve tüketim artışını destekleyeceğini iddia etmektedir. Nie, çalışmasında 1978-2014 dönemi aralığında belirli OECD ülkelerinden örneklem oluşturarak ülke borcu seviyesinin yüksek olduğu durumda mali daralmaların genişletici olup olmadığını incelemiştir. Çalışmadaki analizini yüksek borç rejimi altındaki ekonomi şeklinde modelleyen Nie, ekonomi yüksek borç rejimindeyken vergilerde yapılan 1 puanlık artış karşısında toplam çıktının 75 baz puan ve tüketimin %1 oranında arttığı sonucuna ulaşmıştır. Yine ekonomi yüksek borç rejimi altındayken kamu harcamalarının %1 oranında azaltılması karşısında tüketimin 69 baz puan arttığı sonucuna ulaşmıştır. Nie’nin ulaştığı sonuçlar genişletici mali daralma hipotezini destekler niteliktedir. Çünkü, yüksek borç seviyesinde vergilerde yapılan artışın dahi genişletici olabileceği ya da en azından daraltıcı olmayacağı anlaşılmaktadır (Nie, 2020: 1-23).

Barry ve Devereux (1995), Giavazzi ve Pagano’nun (1990) çalışmalarında inceledikleri Danimarka ve İrlanda daralmalarının tüketim, yatırım, istihdam ve cari denge üzerindeki etkilerini değerlendirmişlerdir. Onlara göre; “kalıcı” mali daralmalar özel tüketim ve yatırımlar üzerinde genişletici etkiler oluştururken, “geçici” mali daralmalar istihdamı ve üretimi azaltmaktadır. Özel tüketim ve cari denge ise değişmemektedir. Onlara göre; maliye politikasının tüketim ve çıktı üzerindeki etkisini analiz edebilmek için zamanlararası bir model gerekmektedir. Çünkü Giavazzi ve

gelen değişimler ölçülür (Alesina ve Ardagna, 2009: 7, Blanchard, 1990: 5-22, Çoban ve Deyneli, 2019:

67, & IMF, 2010: 95).

Pagano’nun ürettiği mekanizma, gelecekte beklenen vergi yükündeki azalmaya göre çalışmaktadır. Ayrıca, hipotezde beklentiler çok önemli olduğu için ücret ve fiyat sertlikleri de modele dahil edilmektedir. Analiz sonuçlarına göre; kalıcı daralmalarda ücret ve fiyat sertlikleri sebebiyle bazı sektörlerde yatırımlar azaldığı için tüketim mallarına daha fazla harcama yapıldığı ve bu sayede özel tüketim artışı görülmüştür. Dışa açık ekonomide yatırımdaki azalmalar, cari dengeyi iyileştirirken ücret ve fiyat sertlikleri sebebiyle kalıcı mali daralmaların işsizliği daha da artırdığı sonucuna ulaşılmıştır. (Barry ve Devereux, 1995: 249-258). Özetle, mali daralmaların, özel sektör tüketimini her koşulda artırdığı ancak yatırımlarda ve cari dengedeki değişimlerin belirli koşullara bağlı olduğu fakat istihdamı her koşulda olumsuz etkilediği ifade edilmiştir.

Keynesyen modele göre; vergi indirimleri ve harcama artışları çarpan etkisiyle genişletici olurken bunun tam tersi durumda yine aynı etkiyle daraltıcı olur. Bu, Keynesyen modelin ekonomiye talep yönlü olarak bakışıyla da yakından ilintilidir. Fakat vergi-harcama kompozisyonunda yapılacak olan düzenlemeler, ekonomide her zaman Keynesyen modelin önerdiği gibi etkiler yaratmaz. Alesina vd.’e göre; mali daralmalar hem arz hem de talep tarafında etkili olurken talep üzerindeki etkisini iki kanaldan gösterir. Bunlardan ilki “servetin” tüketim üzerindeki etkisi ikincisi ise “kredibilitenin”

faiz oranları üzerindeki etkisidir.

Servetin tüketim üzerindeki etkisi; devlet harcama kesintileri kalıcı olduğunda, tüketicilerin vergi yüklerinde azalış ve harcanabilir gelirlerindeki artış beklentisiyle tüketimlerini artırmalarını öngörür. Özel tüketimdeki bu artışın boyutu ise likidite yokluğu çeken tüketicilerin bulunmamasına ve finansal piyasaların verimliliğine bağlıdır.

Aynı şekilde, vergi artışları ekonomide daraltıcı olması beklenirken bazı durumlarda genişletici olabilir. Bugünden yapılan bir vergi artışı mali dengeyi düzeltme ve borcu azaltma amacıyla yapıldığında, tüketiciler gelecekte çok daha yüksek bir vergi artışının gerekli olmayacağını beklerler. Yani, vergi artışı veya harcama kesintisiyle gerçekleştirilen bir daralma eğer ki beklentiler üzerinde güçlü bir servet etkisi oluşturabiliyorsa ekonomide genişletici olabilir. Mali daralma borcun milli gelire oranı yüksek olduğunda yapılıyorsa servet etkisi daha güçlü olur (Alesina vd., 1998: 491).

Mali daralmanın genişletici etkisini gösterdiği ikinci kanal; kredibilitenin faiz oranlarına yansımasıdır. Yüksek seviyede ve hızla büyüyen kamu borcu, borçlanma faizlerini ve temerrüt risk primini yükseltir. Bu durum, devletin yüksek faiz ödemesine neden olur ve ödeme gücünü zorlaştırır. Böyle bir durumda yapılan mali düzeltme kalıcı olursa; borçlanma faiz oranı ve temerrüt risk primi düşer, yatırımcı güveni artar ve

sonuçta özel talep artışı görülür. Ekonomiyi genişleten mali daralmalar, genellikle yüksek seviyedeki borç ve mali dengesizlik zamanında uygulandığında daha etkili sonuçlar doğurabilir (Alesina vd., 1998: 492).

Benzer şekilde; Alesina ve Ardagna, harcama kesintilerine dayanan mali daralmaların vergi artışlarına dayanan mali daralmalara göre devlet borçlarının stabilize edilmesinde ve ekonomik durgunluktan kaçınılmasında daha etkili/başarılı olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Giavazzi ve Pagano’nun (1990), bulguladığı mali daralmanın genişlemeci etkilerine, Alesina ve Ardagna’da değinmekteler. Gelecekte daha büyük ve sert bir mali daralmaya gitme tehlikesini ortadan kaldıran mali düzenlemelerin ve kalıcı olduğu ikna edilen harcama kesintilerinin ekonomide olumlu bir servet etkisi oluşturduğunu belirtmekteler. Kalıcı olduğu ikna edilen vergi/harcama kesintileri sayesinde oluşan bu olumlu servet etkisi ise, kişilerin ömür boyu harcanabilir gelirlerinde kalıcı bir artış beklentisi yaratarak özel tüketim harcamalarının artmasını sağlar.

Maliye politikasının beklentiler üzerindeki diğer bir etkisi ise, faiz oranı üzerinden çalışır. Alesina ve Ardagna’ya göre; ekonomik ajanlar harcama kesintileri sayesinde devlet borçlarının stabilize edildiğine ve devlet borcu üzerindeki temerrüt riskinin ortadan kalktığına inandıkları durumda yani maliye politikasına dair güvenin arttığı durumda, devlet tahvilleri için daha düşük faiz oranı isteyebilirler. Devlet tahvillerine daha düşük faiz oranı istendiği ve bunu takiben tüketicilere ve firmalara uygulanan reel faiz oranlarının azaldığı durumda reel faize duyarlı özel tüketim ve yatırım harcamaları artışa geçebilir. Devlet tahvillerine istenen daha düşük faiz oranının ardından özel talebi uyaran reel faizlerin de azalması durumu aynı zamanda hisse senetlerinin ve tahvillerin değerinin artmasını sağlar. Hisse senetleri ve tahvillerdeki değer artışı ise, ekonomik ajanların finansal servetini artırarak tüketim ve yatırım patlamasını tetikleyebilir (Alesina ve Ardagna 2009: 3-4).

1.8. Faiz Dışı Fazla Temelindeki Mali Disiplinin Ekonomik Büyüme