• Sonuç bulunamadı

Genel Olarak Manipülasyon 12

II. FİNANSAL BİLGİ MANİPÜLASYONU VE YÖNTEMLERİ

II.1. Genel Olarak Manipülasyon 12

İKİNCİ BÖLÜM

Manipülatör, diğer kimselerin aleyhine olacak fiktif fiyatı yaratarak, bir kayıptan kaçınmayı veya kazanç sağlamayı umar. Bir faaliyete manipülatif karakter kazandıran öğe, onun yasadışı oluşu değil, fiyatın yapay şekilde kontrolüdür. Öyle ki, bazı borsalarda hisse senetlerinin halka arzlarında karşılaşılabilen ve yasal olan manipülatif uygulamalar bulunabilmektedir (Özbay, 1990).

Manipülasyonun Amacı. Manipülasyonda genel olarak üç amaç güdülür;

• İlkinde menkul kıymetin fiyatını yükseltmek için alım-satım işlemlerinde bulunmak ve menkul kıymeti yükselen fiyattan elden çıkarmak amaçlanır.

• İkinci amaç, menkul kıymet fiyatlarının sürekliliğini ve istikrarını sağlamaktır. Bu tür işlemler menkul kıymetin fiyatını piyasa fiyatının üzerinde bir seviyeye taşımak, böylece potansiyel kazancı artırmak amacıyla yapılır.

• Üçüncü amaç, fiyatların aşağıya çekilmesi yönünde olmaktadır.

Genellikle açığa satışla piyasaya giren ya da vadeli işlem piyasalarında pozisyon alan kimselerce yapılabilmektedir (Jennings, March ve Coffee, 1982; Özbay, 1990).

Manipülasyonun Sınıflandırılması. Allen ve Gale (1992), manipülasyonu üç grupta sınıflandırmaktadır. Bunlar;

i. Hareket bazlı manipülasyon (Action-based manipulation); Menkul kıymetlerin cari fiyatlarını ve dolayısıyla şirket değerini değiştirebilen manipülatif işlemler,

ii. Bilgi bazlı manipülasyon (Information-based manipulation); Yanlış ve yanıltıcı bilgi ve haber yaymak suretiyle gerçekleştirilen manipülatif işlemler,

iii. İşlem bazlı manipülasyon (Trade-based manipulation); Alım ve satım yapmak suretiyle gerçekleştirilen manipülatif işlemlerdir.

i. Hareket Bazlı Manipülasyon (Action-Based Manipulation); Bu türdeki

manipülasyonlar, hisse senetlerinin beklenen gerçek değerlerini etkilemeye yönelik yapılmaktadır. Hisse senedi fiyatları ile şirketin sahip olduğu menkul kıymetlerin cari fiyatlarını dolayısıyla da, piyasa değerini sürekli olarak değiştirmeye yönelik işlemlerdir. Bir menkul kıymetin piyasada alım satıma konu olan kısmının önemli bir bölümünü ele geçirmeyi veya şirket çalışanlarının elinde bulundurdukları şirket hisselerini kendi lehlerine kullanmalarını, ayrıca bazı durumlarda aracı kurumların müşteri emirlerini gerçekleştirmemelerini hareket bazlı manipülasyona örnek olarak gösterebiliriz.

ii. Bilgi Bazlı Manipülasyon (Information-Based Manipulation); Menkul kıymetin fiyatını doğrudan etkileyebilecek nitelikteki bilgilerin kamuya açıklanması sürecinde, bu bilgilerin gerçeğe uygun olmayan şekillerde yansıtılması ile menkul kıymet fiyatlarında dalgalanmalar yaratılması, bilgi

bazlı manipülasyon kapsamındadır. Buna göre, kamuyu aydınlatma ile yatırımcıların korunması ilke ve kuralları çerçevesinde halka açıklanması zorunlu bilgi ve verilere ilişkin olarak; asılsız, yanlış, yanıltıcı ve yetersiz beyanda bulunularak veya açıklama yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınarak eksik açıklama yapılması söz konusudur.

İzleyen bölümde açıklanacak olan finansal bilgi manipülasyonu, bilgi bazlı manipülasyondan farklıdır. Zira, finansal bilgi manipüasyonunda, esas itibariyle şirketin finansal durum, faaliyet ve faaliyet sonuçları hakkında gerçeğe aykırı bilgi açıklanması sözkonusu olup, burada amaçlardan sadece birisi, ilgili menkul kıymetin fiyatını manipüle etmeye yönelik bilgi bazlı manipülasyondur. Diğer taraftan finansal bilgi manipülasyonu, esas itibariyle şirketle ilgili finansal bilgiyi hazırlayarak, düzenlemeler çerçevesinde kamuya açıklamak durumunda olan şirket yöneticileri tarafından çeşitli amaçlarla gerçekleştirilmektedir. Oysa bilgi bazlı manipülasyonda, manipülatör çoğunlukla şirket yönetimi ile ilgili olmayan, şirketle ilişkilendirilemeyecek kişilerdir13.

Benabou ve Laroque (1992), bilgiye dayalı manipülasyon incelemelerinde şu tür bulgular elde etmişlerdir. Eğer bir kişi bir firma hakkında bilgiliyse ve söz konusu kişinin iddiaları yatırımcılar tarafından

13Bununla birlikte, Ülkemizde yapılan manipülasyon incelemelerinde, manipülatörlerle şirket sahip ve yöneticilerinin birlikte hareket ettikleri tespit edilmiştir. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için, http://www.spk.gov.tr adresinde yer alan SPK Haftalık Bültenleri 2001-50 ve 2002-32ye bakılabilir.

dikkate alınıyorsa, o kişi yanlış, yanıltıcı veya yönlendirici duyurular ile alım-satım işlemleri yaparak fiyatları manipüle edebilir. Bu tür girişim diğer yatırımcılar tarafından öğrenilinceye kadar başarılı olabilmektedir.

Tezcanlı’ya (1996) göre, içerideki bilgiye dayalı işlemler sonucunda kazanç temin edilebileceği gibi, hisse senedi fiyatlarını etkileme gücü bulunan piyasa katılımcıları (yazılı basın, dedikoducular, şirket çalışanları) belli bir noktaya kadar hisse senedinin fiyatını düşürücü veya artırıcı açıklamalarda bulunur, ardından alım veya satım işlemleri başlar.

İçeriden öğrendikleri bilgileri kamuya yanlış aktaran bu insanların kamunun gözü önündeki saygınlıkları ve inanılırlıkları gerçek bilgi ortaya çıkınca yok olacaktır. Böyle bir durumda hisse senedinin fiyatındaki manipülasyonun sürdürülebilmesi için içeriden öğrenilen bilginin farklı kişiler tarafından farklı zamanlarda kamuyu yanıltıcı şekilde kullanılması söz konusu olacaktır.

Cherian ve Kuriyan (1992) bilgi bazlı hareket eden manipülatörün işlemlerini takip eden diğer yatırımcıların, manipülatörün sahip olduğu bilgiye sahip olmasalar bile kârlı işlemler yapabileceklerini göstermektedir. Foster ve Viswanathan’a (1993) göre, böyle bir durum karşısında bilgiye sahip olan manipülatör diğer yatırımcıların yaptığı işlemleri yakından takip edecek, yatırımcıların pozisyonlarını kendisine göre aldıklarını hissettiğinde stratejisini değiştirecek ve kendisini izleyen yatırımcıları yanıltmaya çalışacaktır.

Manipülatörün yaptığı işlemleri simetrik olarak takip eden yatırımcılar olduğu gibi, bu işlemlere asimetrik cevap veren yatırımcılar da bulunmaktadır. Bunun nedeni ise, manipülatörün sahip olduğu bilgiye sahip olamamak, farklı motivasyona sahip olmak, farklı alım-satım stratejileri izlemek ve acil paraya ihtiyaç duyup hisse senedini satmak veya hisse senedinin fiyatını yeterince incelemeden alım yapmak olarak açıklanabilir (Kyle, 1984; Glosten ve Milgrom, 1985; Easley ve O’Hara, 1987;

Easterbrook, 1986).

Bhattacharya ve Daouk’un (2000) içeriden öğrenenlerin ticareti üzerine 103 ülkenin hisse senedi piyasalarında yaptıkları çalışmaya göre, 1998 yılı sonu itibariyle 23 gelişmiş ülke borsasının yüzde 100’ü ve 80 gelişmekte olan ülke borsasının yüzde 80’inin içeriden öğrenenlerin ticaretini önleyici düzenlemelere sahip olduğu görülmüştür. Fakat düzenlemelerin uygulanmasının, düzenlemelerin varlığı kadar kuvvetli olmadığı, gelişmiş ülkelerde yargıya intikal ettirilen olayların yüzde 78,3’ü cezalandırılırken, gelişmekte olan ülkelerde bu oranın sadece yüzde 23,2 seviyesinde gerçekleştiği görülmektedir14.

Narayanan’a (1999) göre içeriden öğrenenlerin ticaretini önlemek amacıyla, yöneticilerin şirket hisselerini aktif olarak alıp-satmalarını

14 Türkiye’de yargıya intikal ettirilen 13 içerden öğrenenleri ticareti olayından 1’i mahkumiyetle, 4’ü beraatle sonuçlanmış, 3’ü erteleme kapsamına girmiştir. Daha ayrıntılı bilgi için http://www.spk.gov.tr adresinde; “suç duyurusu ve ceza davaları” bölümüne bakılabilir.

engelleyen düzenlemeler, yöneticilerin şirketleri hakkında kamuya daha az bilgi vermelerine neden olmaktadır.

Allen ve Gorton (1992) manipülasyon üzerine yaptıkları çalışmada kârlı ve başarılı bir manipülasyonda alıcı tarafının bilgi bazlı, satıcı tarafının ise, bu bilgiden yoksun olduğunu gözlemlemiştir.

Allen ve Gale (1992) bilgi bazlı yatırımcıların ve manipülatörlerin riske karşı duyarsız (risk nötr), pasif yatırımcıların ise riskten kaçınan kişiler olduğunu gözlemlemiştir.

iii. İşlem Bazlı Manipülasyon (Trade-Based Manipulation); İşleme

dayalı manipülasyon yönteminde, menkul kıymetlerin alım-satım işlemleri sonucunda hisse senedi fiyatında değişimler olmaktadır. Bu türdeki manipülasyonlarda diğerlerinden farklı olarak, hisse senedine ilişkin bilgilerin kamuya açıklanmasında eksik ve yanlış bilgilere göre hareket etmek yerine, sadece alım-satım işlemleri ile piyasayı yanıltma amaçlı faaliyetler görülmektedir. Örneğin bir manipülatör, hisse senedinin değerini etkileyebilecek olaylar ve bilgileri göz ardı ederek menkul kıymet alım-satım işlemleri ile bir piyasa hareketi gerçekleştirebilmektedir (Tezcanlı, 1996).

Kumar ve Seppi (1992), işleme dayalı manipülasyon incelemelerinde manipülatörlerin, başlangıç safhalarında fiyatların hiç kimse tarafından bilinmediği ve dolayısıyla etkilenmediği bir durumda vadeli işlem

piyasalarında harekete geçtiklerini gözlemlemiştir. Buna göre, manipülatör bilgili bir yatırımcı ile anlaşır ve menkul kıymet piyasasında fiyatları değiştirir.

Jarrow (1992), işleme dayalı manipülasyonu incelerken bu tür manipülasyonu gerçekleştiren yatırımcıların pazar fiyatını etkileyebilecek kadar önemli bir servete sahip olmaları gerektiğini söylemektedir.

Jarrow’a (1992) göre, işlem bazlı manipülasyon yapabilmesi için manipülatörün varlıklı olması gerekmekte olup, fiyatların manipülatörün geçmişte yaptığı işlemlere göre şekillenmektedir.

Fischel ve Ross’a (1991) göre, işlem bazlı manipülasyon, bilgi bazlı manipülasyonla desteklenmezse işlem çok kârlı olmaz. İşlem bazlı manipülasyonun kârlı olabilmesi için yanlış beyanlar, hayali ve danışıklı alım-satım işlemlerinin gerçekleşmesi gerekir.

Mahoney’e (1999) göre, işlem bazlı manipülasyonun kârlı olabilmesi için manipülatörün hisse senedinden yüklü miktarda alış gerçekleştirmesi ve fiyatın bu alışlarla beraber artması, ardından diğer yatırımcılar hisse senedinin fiyatını tekrar değerlendirip alıma geçerken, manipülatörün hisse senetlerini elinden çıkarmaya başlaması gerekmektedir.

Allen ve Gorton’a (1992) göre, pazarda bulunan bir yatırımcı hisse senedinin fiyatını alım emirleriyle kolayca ve hızlıca üst fiyat adımlarına çıkarıp, ardından satışa geçerek kâr yapabilir. Bu işlemi yapmak için ayrıca

bir bilgiye sahip olması gerekmez. Fakat bu işlemin satış yönlü olanından kâr sağlamak her zaman mümkün değildir. Yatırımcının hisse senedi satışlarıyla hisse senedinin fiyatını alt fiyat adımlarına indirmesi hem kolay değildir, hem de zaman alıcıdır. Bu yüzden önce satışa başlayıp ardından alışa geçmek her zaman kârlı sonuçlar doğurmaz.

Firma Yönlü Manipülasyon. Chatterjea ve Cherian (1993) finansal yönetim açısından manipülasyonu incelemiş, şirket yönetimlerinin hangi durumlarda hisse senetlerinin piyasa fiyatını manipüle etmek istediklerini ve hangi durumlarda piyasadaki manipülatörlerden hisse senetlerini korumak için harekete geçtiklerini araştırmıştır. Halka açık bir şirketin hisse senetlerinin büyük bir oranı küçük yatırımcılar tarafından sermaye kazancı sağlaması için talep görüyorsa, bu durumda firma yönetiminin hisse senetleri fiyatını yatırımcının arzu ettiği seviyelerde tutmaya çalışması doğaldır. Bu fikir Jarrow’un (1992) bireysel yatırımcının, servetinin değerini artırabilmek için firmanın hisse senetlerinin fiyatını yükseltmeye çalışması fikrinden biraz farklılık göstermektedir. Chatterjea ve Cherian, hisse senedinin fiyatı, yatırımcısını memnun etmek isteyen, firma tarafından manipüle edilebilir derken, Jarrow, hisse senedi fiyatının manipüle edilmesinin temelinde yatan unsuru, yatırımcının yaptığı manipülatif hareketlere bağlamaktadır.

Bagnoli ve Lipman (1996) şirket ele geçirmelerini incelerken, varlıklı bir yatırımcının şirketin hisse senedi fiyatını manipüle etmek için şirketi ele geçirmek istediğini söyleyerek fiyatları etkilediğini göstermiştir.

Manipülasyon Açısından İstanbul Menkul Kıymetler Borsası.

İMKB’de gerçekleşen işlemlere ilişkin olarak, SPK tarafından gerçekleştirilen incelemelerde, özellikle sığ hisse senetlerinde çok sayıda manipülatif işlem tespit edilmiş olup, manipülatörler hakkında SPK tarafından 1992-2004 Ağustos tarihleri arasında, 394 olayla ilgili olarak suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu suç duyuruları üzerine açılan davaların 9’u mahkumiyetle, 12’si beraatla sonuçlanmış, 164’ü erteleme kapsamına girmiştir15.

Özbay (1999), İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda gerçekleşen manipülasyonların nedenini şu tür etkenlere bağlamaktadır.

• Eğitim düzeyi yetersiz ve küçük-bireysel yatırımcı ağırlıklı katılımcı kitlesi,

• Ara ve yardımcı kuruluşların yeterli ölçekte olmaması ve bu kuruluşlarda meslek geleneklerinin oluşmamış olması,

• Komisyon ve kredi piyasasında aşırı rekabet,

• Halka açıklık oranlarının düşük olması nedeniyle, hisse senedi fiyatlarının şirketlerin sermaye maliyetlerini ve idari kontrolünü etkileme potansiyelini pek yansıtmaması ve

• Soruşturmalarda manipülatörlerin caydırılmasını sağlayacak ilave tedbirlerin yeterli olmayışı.

15 Bu konuda ayrıntılı bilgi ; http://www.spk.gov.tr adresinde; “suç duyurusu ve ceza davaları” ve

“işlem yasaklılar” bölümleri ile “SPK haftalık bültenleri”nden edinilebilir.

Manipülasyon Suçuna İlişkin Yasal Düzenlemeler; Manipülasyon fiili esas itibariyle Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47/A-2 ve 47/A-3 hükümlerinde düzenlenmiş olup manipülasyon;

“Yapay olarak sermaye piyasası araçlarının, arz ve talebini etkilemek, aktif bir piyasanın varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatlarını aynı seviyede tutmak, artırmak veya azaltmak amacıyla alım ve satımını yapan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri ve bunlarla birlikte hareket edenler”

“Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi veren; haber yayan; yorum yapan ya da açıklamakla yükümlü oldukları bilgileri açıklamayan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri ve bunlarla birlikte hareket edenler”

şeklinde tanımlanmış ve bu fiiller aynı Kanunun 47’nci maddesinde;

“Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi veren; haber yayan; yorum yapan ya da açıklamakla yükümlü oldukları bilgileri açıklamayan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri ve bunlarla birlikte hareket edenler ...Fiilin mahiyet ve önemine göre birlikte veya ayrı ayrı hükmolunmak üzere 2 ila 5 sene arasında hapis, 10 Milyar TL’ndan 25 Milyar TL’na kadar ağır para cezası ile cezalandırılır16. Suçun işlenmesinde bu bentte yazılı hallerden iki veya daha fazlası birleşirse hapis cezasının asgari haddi 3, azami haddi 6 yıldır…”

16Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47’nci maddesi 2’inci fıkra hükmüne göre; bu fiiller için verilecek ağır para cezaları üst sınırla bağlı olmaksızın suçun işlenmesi suretiyle temin edilen menfaatin üç katından az olamaz. Aynı maddenin son fıkrasına göre ise, bu cezaların verilmesini gerektiren fiillerin tekrarı halinde, verilen cezalar yarı oranında artırılmaktadır.

şeklinde müeyyideye bağlanmıştır17.

Bununla beraber, Türk Ceza Kanunu’nun 358, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Yönetmeliği’nin 24. maddesi hükümleri de benzer fiilleri suç veya yasak kapsamında değerlendirmektedir18.

17 Sermaye Piyasası Kanunu’nun 46/I maddesi ile, manipülasyon suçunu işleyenler için, yukarıda belirtilen müeyyideler yanında; “… fiillere doğrudan veya dolaylı olarak iştirak ettikleri Sermaye Piyasası Kurulu’nca tespit edilen gerçek ya da tüzel kişilerin, borsalar ve teşkilatlanmış diğer piyasalarda geçici veya sürekli olarak işlem yapmalarının önlenmesini teminen gerekli tedbirleri almaya” Sermaye Piyasası Kurulu’nu yetkili kılınmış olup, Sermaye Piyasası Kurulu, 18.08.2003 tarihi itibariyle, 308 olayla ilgili olarak suç duyurusunda bulunmuş olup, bu suç duyurularından 4’ü mahkumiyetle, 3’ü beraatla sonuçlanmıış, 156’sı erteleme kapsamına girmiştir. 145 olayla ilgili yargılama ise devam etmektedir. Diğer taraftan, bu olaylarla ilgili olarak 20.08.2003 tarihi itibariyle 389 kişi hakkında işlem yasağı koymuş ve bunu kamuoyuna duyurmuştur. Bu konuda ayrıntılı bilgi için;

http://www.spk.gov.tr adresinde “işlem yasaklılar” , “suç duyurusu ve ceza davaları” ve “haftalık bültenler” bölümlerine bakılabilir.

18 Türk Ceza Kanunu’nun 358. maddende manipülasyon; “Her kim yalan havadis neşir ve işaasıyla veya sair hileli vasıtalar ile esham borsalarına kabul edilen evrak ve senedat piyasasının artıp eksilmesine sebebiyet verirse üç aydan üç seneye kadar hapis ve …kadar ağır cezayı nakdi ile cezalandırılır.” Şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca, İMKB Yönetmeliğinin 24’üncü maddesinde İMKB üyelerinin yapamayacağı, manipülasyon kapsamındaki fiiller sayılmıştır.

II.2. Finansal Bilgi Manipülasyonu

Şirketlerin bir toplumda refah üretmek ve bunu dağıtmak için varoldukları kabul edildiğinde finansal bilgi, şirketlerin bu faaliyetlerinin sonuçlarını başta şirket ortakları olmak üzere, şirketle ilgili bütün taraflara, diğer bir ifade ile finansal bilgi kullanıcılarına iletmektedir.

Bu bilgiler, gerek şirket yönetiminin yatırım kararlarında, gerekse şirketle ilgilenenlerin bu şirketle ilgili kararlarında etkili olmaktadır. Alınan bu kararlar esas itibariyle bir ekonomideki kaynakların tahsisi ile ilgili kararlardır.

Dolayısıyla, doğru finansal bilgilere dayalı olarak, zamanında verilen kararlar ekonomideki kaynak tahsisinin etkin bir şekilde gerçekleşmesi ile sonuçlanarak ekonomik büyümeye (gelişmeye) katkı sağlarken, yanlış ya da eksik finansal bilgiye dayalı olarak alınan kararlar da ekonomide kaynak israfına neden olmaktadır.

Şirketler tarafından esas itibariyle ortakları için bilgi üretilen finansal raporlama sürecine, “toplumun bir ferdi olan ortaklar için iyi olan toplumun tümü için de iyidir” görüşü çerçevesinde toplum da müdahele etmektedir. Bu düşünce tarzına paralel olarak, şirket ortaklarının kendi menfaatleri çerçevesinde şirket faaliyetleri ile ilgilenmeleri, bu faaliyetlerle toplumun tamamının ilgilenmesi sonucunu doğurmaktadır. Sonuç olarak, şirket tarafından finansal tabloların nasıl üretildiği, bu kapsamda finansal bilgi manipülasyonu uygulamasına gidilip gidilmediği toplumun tamamı açısından

da önemlidir. Dolayısıyla, finansal bilgi manipülasyonu uygulaması, toplumun tamamını dolandırmak anlamına gelir (Stolowy ve Breton, 2000).

Liberal ekonominin bu temel varsayımı çerçevesinde, finansal bilgi ilgili şirketler hakkında daha iyi karar alınmasını dolayısıyla, kaynakların daha etkin olarak tahsisini sağlamaktadır. Kaynakların etkin dağılımı ise bir ekonomik sistemin temel amacıdır. Bu mantıkla hareket ettiğimizde, taraflı, doğru olmayan bilgi, diğer bir ifade ile finansal bilgi manipülasyonu kaynakların etkin tahsis edilememesine, dolayısıyla kaynakların israf edilmesine neden olmaktadır (Stolowy ve Breton, 2000:28).

Finansal bilgi finansal tablo ve raporlar halinde ilgililere sunulmaktadır.

Finansal tablo ve raporların üretildiği muhasebe sistemi, pek çok farklı duruma uygulanabilirliği sağlamak için bazı esneklikler içermektedir. Bu durum, düzenleme alanındaki şirketlerin faaliyet gösterdikleri çevre ve koşulların aynı sektörde faaliyet gösteren şirketler için bile farklı ve çeşitli olmasından kaynaklanmaktadır ve bu nedenlerden dolayı da gereklidir.

Muhasebe standartlarındaki bu gerekli esneklik, şirketlerin finansal durum ve faaliyet sonuçları hakkında bu bilgileri kullananları yanıltmalarına neden olmamalıdır (Mulford ve Comiskey, 2002:19,20).

Muhasebe standartlarındaki (sistemindeki) esneklik iş hayatının yeniliklere uyum sağlaması içindir. Ancak bu esnekliğin kötüye kullanılması halinde kar yönetimi (finansal bilgi manipülasyonu) gibi suiistimaller (abuses)

sözkonusu olmaktadır. Buradaki trik ya da hile gerçek finansal dalgalanmayı ve bunun kamuya açıklanmasını önlemek için yapılmaktadır. Bu durum yöneticilerin kararlarının gerçek sonuçlarının ortaya çıkmasını maskelemektedir (Levitt, 1998).

Şirket yöneticilerinin kamuya açıklanan kar rakamlarını kendi menfaatleri doğrultusunda değiştirdikleri konusunda yapılan çalışmalarda muhasebe politikaları ile ilgili alternatifler arasında yapılacak seçimi neyin belirlediği konusu 1970’ler ve 1980’lerde üzerinde en çok durulan konu olmuştur. Bu çalışmalar yöneticilerin muhasebe politikalarını, kamuya açıklanan karın düzenlemeler ve şirketlerin taraf olduğu sözleşmeler çerçevesinde kendileri açısından en faydalı olacak şekilde seçtiklerine ilişkin çok önemli bulgular ortaya koymuşlardır. 1980’lerin ortalarından sonra yapılan çalışmalar yöneticilerin karı değiştirmek üzere tahakkuk esası çerçevesinde oluşturulan gelir-gider ile alacak-borç üzerinde yoğunlaştıklarını göstermektedir.

Yöneticilerin kar yönetimi için tahakkuk esası üzerinde yoğunlaşması konusunda yapılan çalışmalardaki artışın üç nedenden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki, tahakkukların genel kabul görmüş muhasebe prensiplerinin (standartlarının) temel ürünü olması ve eğer kar yönetilecekse, bunun karın nakit akımı kısmında değil tahakkuklar kısmında gerçekleşeceğidir. İkincisi, tahakkuklar üzerinde yoğunlaşmak ya da çalışmak, kar üzerinde etkili olan değişik muhasebe politikaları tercihlerinin

ölçülmesindeki sorunları azaltmaktadır (Watts ve Zimmerman, 1990).

Üçüncüsü, eğer kar yönetimi tahakkukların gözlenemeyen (unobservable) bir parçası ile gerçekleşmişse, bu durumda yatırımcılar açısından kar yönetiminin açıklanan kar üzerindeki etkisini anlayabilmek pek ihtimal dahilinde olmayacaktır (Beneish, 2001:3).

Bir şirkette muhasebe, bir taraftan yasal bir çerçeveye, diğer taraftan şirket yönetiminin stratejiler konusundaki değerlendirmelerine dayanır.

Şirketlerin bazı işlemlerine ilişkin muhasebeleştirme kuralları çok net olarak ortaya konmuş olduğundan bu işlemlere ilişkin rakamları manipüle etmek pek mümkün değildir, oysa finansal tablolarda yer alan; stok değerlemesi, çeşitli karşılıklar, giderlerin ertelenmesi (deferment of charges), varlıkların amortismanı, faiz giderlerinin aktifleştirilmesi, yazılım gelirlerinin muhasebeleştirilmesi ve maddi olmayan duran varlıkların itfa süresi gibi bazı kalemler, alternatif ölçü ve potansiyel olarak birbiri ile çelişkili değerlendirmelerle yöneticilerin karar alanlarına girmektedir.

Herhangi bir zamanda bir muhasebe standardının uygulanması, bir aktifle ilgili risk düzeyi ve faydalı ömrün belirlenmesi açısından bir değerlendirme (tutar ya da miktarın belirlenmesini) gerektirir ki, bu değerlendirme manipülasyon için açık bir kapıdır. Bunun yanında bazı ülkelerde, örneğin konsolidasyon konusunda standardın olmaması, finansal basının “kendi karını, muhasebe bilgilerini kendin oluştur (cooking the books)” terimini kullanmasına neden olmaktadır (Stolowy ve Breton, 2000:2).

Finansal raporlama sürecindeki bu esneklik ile finansal piyasalardaki gelişmelere uygun muhasebe standartlarının hazırlanma sürecindeki boşluk veya gecikme, yasal düzenlemelere aykırı uygulamalar dahil pek çok yöntem kullanılarak, Şirket yetkilileri tarafından, finansal tablo ve raporlarda yer alan veriler üzerinde zaman zaman oynanması sonucunu doğurmaktadır.

Kar yönetimi (earnings management), karın istikrarlı hale getirilmesi (income smoothing), aldatıcı finansal raporlama (fraudulent financial reporting), yaratıcı muhasebe uygulamaları (creative accounting practices), agresif muhasebe (aggressive accounting), muhasebe usulsüzlükleri (accounting irregularities) ve muhasebe manipülasyonu (account manipulation) olarak değişik ifadelerle tanımlanan ve esas itibariyle

“Şirketlerin finansal tablo ve raporlarında yer alan verilerin yöneticilerin istekleri ile uyumlu olmasını sağlamak amacıyla, finansal raporlama sürecine (muhasebe standartları çerçevesinde ya da bunun dışında) müdahalede bulunulması” olarak tanımlanabilen finansal bilgi manipülasyonu ile şirketlerin finansal durumu, faaliyetleri ve faaliyet sonuçları hakkında ilgililere gerçeğe aykırı bir bilgi sunulabilmektedir.

Finansal bilgi manipülasyonu çeşitli araştırmalara, tartışmalara hatta ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya ve Fransa gibi ülkeler arasında ihtilaflara neden olmuş, değişik yönleri ile değişik yöntemlerle araştırılmış ve değişik karakterleri ortaya konmuştur. Bu kapsamda, kar yönetimi, karın istikrarlı hale

getirilmesi, yaratıcı muhasebe, makyajlama (window dressing) ve büyük temizlik muhasebesi (big bath accounting) olarak adlandırılmış, klasife edilmiştir (Stolowy ve Breton, 2000:2).

Finansal bilgilerin manipüle edilebileceği hususu yeni bir olgu değildir.

Copeland’ın (1968:2) “bazı gözlemciler şirket yöneticilerinin, muhasebedeki (muhasebe standartlarındaki) alternatifleri karı manipüle etmek üzere kullandıklarını ileri sürmektedirler” ifadesi de bu olgunun 1960’larda da gündeme getirildiğini ortaya koymaktadır.

Finansal bilgi manipülasyonunun çeşitli yöntemleri, görünümleri ve tanımları olmakla birlikte çok temel bir amacı bulunmakta olup, bu amaç;

Şirketle ilgili risk hakkında piyasa katılımcılarındaki izlenimi ya da algıyı ve şirketin vurgulanması gereken farklılıklarını etkileme arzusudur (Stolowy ve Breton, 2000:3).

Günümüz şirket yöneticilerinin, bağımsız denetim komitesi üyelerinin hemen her akşam karşılaşabileceği ve gittikçe büyüyen sorun muhasebe usulsüzlükleridir. Bununla kastedilen, finansal sonuçların kasıtlı olarak kamuoyuna yanlış açıklanmasıdır (Young, 2002:2).

Şirketler tarafından piyasaya sunulan bilgilerin, finansal bilgi manipülasyonu nedeniyle, şirketlerin gerçek finansal durumlarını ve faaliyet sonuçlarını yansıtmaması, bir taraftan bu şirketlerin menkul kıymetlerine yatırım yapan yatırımcıların zarara uğramasına ve sisteme olan güvenlerinin

sarsılmasına, diğer taraftan yanlış bilgi üzerine alınan menkul kıymet alım-satım kararları nedeniyle de kaynakların (fonların) yanlış ve verimsiz alanlara tahsis edilmesine, dolayısıyla ekonomiye ek bir maliyet (alternatif maliyet) yüklenmesine neden olmaktadır. Buna ilişkin önemli gelişmeler 1990’lı ve 2000’li yıllarda başta ABD’de olmak üzere Ülkemizde ve diğer ülkelerde yaşanmıştır.

ABD sermaye piyasaları ve genelde ABD ekonomisi, piyasa mekanizmasının en iyi çalıştığı ekonomi olarak kabul edilmekte, dolayısıyla da sermaye piyasaları dünyanın en etkin sermaye piyasası olarak bilinmektedir. ABD sermaye piyasaları ile ilgili olarak yapılan araştırmalar da bu genel kanıyı doğrular sonuçlar ortaya koymaktadır19.

ABD sermaye piyasalarının etkinliğinin temelinde, bilgisel anlamda etkenlik olarak da bilinen ve sermaye piyasalarında hisse senetlerine ilişkin olarak gerçekleşen fiyatların, o senet ve onu ihraç eden şirkete ilişkin bütün bilgileri yansıttığı kabulüne dayanan varsayım yatmaktadır. Bu varsayım esas itibariyle, şirketler tarafından sermaye piyasalarına sunulan bilgilerin (bir taraftan çok güçlü olarak uygulandığı kabul edilen muhasebe standartları ve bağımsız denetim mekanizması ile diğer taraftan şirketlerin yanlış bilgi sunulmasına imkan vermeyen kurumsal yapıları sayesinde), şirketlerin gerçek finansal durumlarını ve faaliyet sonuçlarını yansıttığı kabulüne dayanmaktadır.

Bununla birlikte, Price Waterhouse Coopers (PWC), bağımsız denetim kuruluşu tarafından yapılan bir ankete göre, ABD’de muhasebe üsülsüzlükleri olduğuna dair iddialar 1997 yılından 2000 yılına kadar % 25’den % 49’a yükselmiştir. Benzer bir çalışma, 1992’den 1998’e kadar, bağımsız denetimden geçmiş finansal tabloların düzeltilmesine ilişkin davaların sayısının % 750 arttığını göstermektedir. Bunun yanında, finansal tablolarını düzelten ya da yeniden düzenlemek durumunda kalan şirket sayısı 1997’de 116, 1998’de 158, 1999’da 216 ve 2000’de 233’dür. Bunların dışında sadece üst düzey finans yöneticilerine yönelik olarak yapılan ankete göre, bu yöneticilerin 3’de ikisi finansal sonuçların yanlış açıklanması için şirket içinde baskı ile karşılaştıklarını ifade etmektedirler. Yine anket sonuçlarına göre yöneticilerin % 55’i bu baskılara direnmiş, % 12’si ise direnememiştir (Young, 2002:1,2).

Bu kapsamda, ABD’de 1990’lı ve 2000’li yıllarda ard arda ortaya çıkan Lucent Technologies, Microstrategy, Xerox, Lemout & Hauspie, Anicom, Rent-Way, Mercury Finance, Micro Warehouse, BT Office Product, Banker Trust, Enron, Worldcom vb. skandallarla, aslında ABD ekonomisinin en büyük şirketlerinden bazıları tarafından kamuya açıklanan bilgilerin yanlış ve yanıltıcı olabildiği, çeşitli finansal bilgi manipülasyonu yöntemleri ile şirketlerin finansal durum ve faaliyet sonuçlarının olduğundan daha iyi olarak kamuya sunulabildiği ortaya çıkmıştır. Bu durum, ABD ekonomisine ve bu ekonominin gizli eli piyasa mekanizmasına ve bunun kurum ve kuruluşlarına olan güveni

sarsmıştır. Hatta 11 Eylül 2001 günü ABD-New York’ta gerçekleşen ve sadece ABD’yi değil bütün dünyayı sarsan terörist saldırı ile kıyaslanarak, bu olaylardan hangisinin ABD toplumunu, toplumun kendisi hakkındaki algısı açısından, daha olumsuz etkilediği tartışılmıştır.

Konu ile ilgili olarak Krugman (2002) ;

“Şok edici bir olaydı. Amerika’nın gerek dünya, gerekse kendisiyle ilgili algılamaları bir anda değişiverdi.

Hayır hayır, ben 11 Eylül’den bahsetmiyorum. Benim sözünü ettiğim Enron skandalı.

Son ayların klişe sloganı 11 Eylül’ün her şeyi değiştirdiğiydi. Ama ben buna hiç inanmadım. Tek bir olayın her şeyi değiştirebilmesi için, öncelikle sizin kendinize bakışınızı değiştirmeniz gerek. Oysa 11 Eylül bize Vahabilik hakkında çok şey öğrettiği halde, Amerikanizm hakkında yeni bir şey öğrenmiş olmadık.

Enron ise, hiç tartışma götürmeyecek şekilde bizimle, Amerikalılarla ilgili bir vakaydı. Enron skandalı, kendimiz hakkında muhtemelen bildiğimiz, ama görmezlikten geldiğimiz şeyleri açığa çıkardı.

Benim tahminim o ki, yıllar sonra Amerikan toplumunun dönüm noktası olarak anılacak olay 11 Eylül değil, Enron olacaktır.

(...)Amerikalıların çoğu için iş iştir ve Enron tarihteki en büyük skandallardan biridir. Geçmişte büyük ve saygın firmalar batmıştır; bazı firmalar da gayri yasal işler içinde olmuşlardır. Ancak, bu kadar büyük ve saygın bir firmanın gayri yasal işlemler içinde olduğunu düşünemezdik.