• Sonuç bulunamadı

Şairin insanın mücadelesine ve evren ile uyumlu ilişkisine, inancına dair iyimser tavrı, bazen karamsarlığa dönüşür ve bu karamsarlık içinde insanın kaçma isteğini dile getirir. Çözümü kaçmakta bulur:

Uzağa değil, usta Öteye hep öteye gitti;

Yalnızlığı ondandır. (Asaf, 2016b: 381)

Bu karamsarlık içinde şair ayrılığı, ölümü daha çok düşünmeye başlar. Geçmişe özlem duyar. İnsanın en fazla genç iken hissettiği büyük heyecanların, aşkların yerini zaman içinde karamsarlık ve ölüm korkusu duyguları alır:

Geleceğim, bekle dedi, gitti..

Ben beklemedim, o da gelmedi.

Ölüm gibi bir şey oldu..

Ama kimse ölmedi. (Asaf, 2016b: 184)

Şair, 1970’li yıllardaki çizgisinde hayat kavgası ve ölüm üzerine daha çok eğilmeye

başlar. Bu dönemde yapmış olduğu seyahatler de şairin evren üzerine daha çok düşünmesinin bir sonucudur. Ölüm ile yaşam kavramlarını karşılaştırır; bu durumun

bazen metafizik bir çizgiye kaydığı olur. 1975 yılında yayımlanan Çiçekleri Yemeyin

isimli şiir kitabında yer alan ‟Uyumak”isimli şiirinde bu yönelimi görmekteyiz:

Uyku adı altında beni yoklamaz ölüm, Neleri yaşadımsa uyanıklıkta gördüm.

Uyurken geçenlerin sormadım adlarını,

Kaçı kaça böldümse yaşanırlıkta böldüm.. (Asaf, 2016a: 311)

Her insanın duygu ve düşünce evreninde yaşaması olası olan savaştan galip çıkması için dış dünyaya, evrene başvurması kaçınılmazdır. Asaf’ın şiirlerinde de insanın kendi ile muhasebesi, toplum ile muhasebesi ve evren ile muhasebesi çizgisi baştan sona doğru giderek kalınlaşır. Şair insanın iç çatışmaları ile evrendeki unsurların çatışmaları ile benzerlik kurar. Nasıl ki evren devamlılık ilkesi gereği parçaları arasında denge kurmak zorunda ise insan da çatışmalarından galip çıkıp duyguları ve düşünceleri arasında denge kurmak

zorundadır. Şairin insanın evrenin bir parçası olduğunu hissettirdiği ve yukarıda belirttiğimiz benzetmeleri gördüğümüz önemli şiirlerinden biri de “Şiirsel Sibernetik”tir:

Evren’de Bir rastlantı’da Buluşma’nın adıdır Sevi.

Bu benzerlik çerçevesinde kurulan bağ, şiirin devamında aşamalı şekilde devam eder. Şiirin bütününe baktığımızda insan ve evrenin felsefesi üzerine de izler bulmak mümkündür:

Sevi’yi

Bir rastlantının evreni sananlar Unuturlar tükem denen

Bir devi.

Rastlantı’yı

Bir sevinin evreni sananlar Unuturlar insan denen Bir ev’i.

Şair şiiri didaktik bir şekilde bitirirken çoğu şiirinde gördüğümüz gibi kendi düşünce dünyasından hareketle okuyucu zihinsel bir sorgulama sürecinin içine bırakır:

Düşünün derler büyükler küçüklere O zamanki kendilerini unutanlar Düşünmediklerinden

Yarınki bir işlevi. (Asaf, 2016b: 110)

Evrende gördüğümüz ve görmediğimiz varlıklar ya da nesneler üzerine sorgulayış şairin nesirlerinde de vardır. Şairin nesirlerinde sanat yapmaktan daha çok okuyucuyu bir düşün selinin içine çektiğini ve yukarıda da belirttiğimiz gibi zihinsel bir sorgulama sürecine bıraktığını daha açık şekilde görürüz. Çoğu zaman bu süreçte kendi eleştirilerini de aktarır. Yuvarlağın Köşeleri isimli etika örneklerinin olduğu kitabından bir bölüme bakalım:

“Öğretmenlerimizden biri:

—Tanrı o kadar büyük, o kadar büyüktür ki, insan göremez, demişdi.

Başka bir öğretmen de:

—Mikrop o kadar küçük, o kadar küçüktür ki, insan göremez, demişdi.

Başka öğretmenlerimiz de, iyilik, doğruluk, kahramanlık, yüreklilik, vatan, nüfus... gibi göz ile görülmeyen, el ile tutulmayan kavramlar üzerinde düşünmeye zorlamışlardı.

Sonra, bizlere, görebileceğimiz, tutabileceğimiz, taş, demir, tahta, yaprak, toprak gibi şeyleri gösterip öğrettiler.

Şimdi bakınıyorum da.. Görüp öğrendiklerimizden çok görmediklerimiz bizleri bugün de tartışmalara sürükleyor.

Görülmeyenleri öğretmeye çalışırlarken bizleri görülenlerle mi oyaladılar yoksa!

Yoksa görülenleri öğretmek isterlerken görülmeyeceklerle mi oyaladılar bizi?”(Asaf, 2004: 39)

Asaf, felsefe okumayı ve bilmeyi, kendi sanatının yapı taşlarından biri olarak görür. “Felsefe bilmeyen beni ne övebilir, ne yerebilir.” (Asaf, 2004: 116) diyen şairin şiirlerinin ve nesirlerinin düşünsel bir alt yapısı, felsefesi vardır. Özdemir Asaf’ta varoluşçuluk akımının izlerinden bahseden Gökay Durmuş, şairin bu zengin düşünce dünyasındaki sorgulamaları sonucunda vardığı noktanın egzistansiyalizm (varoluşçuluk) olduğunu söyler: “Özdemir Asaf, felsefî bir sistem olarak egzistansiyalizm’in adını anmamışsa da dikkatli bir okur, onun şiirinde sen’i merkez alırken, egzistansiyalist bir yaklaşım sergilediğini gözlemleyebilir.” (Durmuş, 2013: 62)

Edebiyatta varoluşçuluk;

tamamıyla varoluşçu felsefe üzerine oturtulan ve insanın varoluş problemini edebiyat yoluyla geniş kitlelere aktarmayı esas alan bir sanat/edebiyat akımıdır. Akımın önemli temsilcilerinden J. P. Sartre, egzistansiyalizmi şu sözleriyle açıklar: “İnsan, bütün bir dünyadır; her yerde vardır, her yerde hareket halindedir, her Varoluşçuluğun öncülerinden Sartre

şeyden sorumludur.”(Sartre,1960: 4). Egzistansiyalistlerin bazılarına göre, “Bir kimse soyut bir fert olarak, insanlığını yaşayamaz. O, ancak başkaları vasıtasıyla ve başkalarında var olur; ve karşılıklı insanî bağlarla bir arada bulunma sayesinde existenz‘inin hakikatına erer.” (Magill, 1992: 76) Bu sisteme göre, yaşamını başkalarından ve evrenden soyutlayamayan insanı, hayatta bir mücadele beklemektedir. Asaf’ın “Yanılgı” şiirinde varoluşçuluğun temelini oluşturan bireyin kendinden başkalarına doğru yolculuğu; insanın kararlarında özgür olması gerekirken bir yandan da onu diğer insanlardan ve evrendeki oluşlardan ayrı düşünememe durumu göze çarpar:

Kendimizden bir adadayız,

O eski, o kırmızı kapıdan. (Asaf, 2016a:117)

Varoluşçulukta aslolan insandır, insan dünyaya geldikten sonra özü oluşur fakat insan ve insan dışı evren sık sık mevcut şartlar ekseninde açıklanmıştır. Bu algı ekseninde öyle ki bir kuş veya herhangi bir varlığın var olan algı ile değerlendirilmesi gerektiği ortak bir görüştür. Varlıklar için ortak kader çizgileri vardır. Fakat bu kader çizgilerini şekillendiren asıl varlık insandır: Asaf’ta da bu ortaklığı zaman zaman görürüz:

Doğada ve toplumda ne varsa, canlı cansız, kendilerini bir “gelecek”e hazırlayorlar. “Belirli bir gelecek”e..

Ayrıntı yalnız insanda görülüyor..

Çok kişi kendilerini..

Belirsiz...

Bir gelecek’e...

Saklayorlar... ” (Asaf, 2004: 116)

Varoluşçular insanın teklik ve özgürlük yönünü incelerken, dünyaya atılışının bir sonucu olarak diğer insanlarla ve tabiatla arasındaki ilişkiyi de incelemişler ve insanın kimliğini kazanma sürecinde evrendeki diğer unsurların da payı olduğunu

kabul etmişlerdir. Varoluşçulara göre insanın özünü oluşturması bir süreçtir.

Asaf’ta insanın doğa ile uyumunu, doğa unsurları ile benzer yönlerini ve evren içinde doğa ile insanın ayrı düşünülemeyeceği düşüncesini gördüğümüz kadar, insanın tabiattaki yerini sorgulayışını da görürüz:

Tabiatın üstüne çıkmak! Bu olur bir şey değil! Tabiatın içine dalmak!.. Ben tabiata rahat rahat sığarım. Ama tabiat bana yeter mi?

Tabiatı yadsımak!

Bu hiç akıllıca bir iş değil.

Tabiata tüm uymak. Bu da hiç insanca bir iş değil. (Asaf,2004:170)

Bu düşünme ve sorgulama süreci sadece evrende görülen âlem üzerine değildir.

Şairin yazılarında, göremediğimiz fakat varlığından haberdar olduğumuz sonsuzluk âleminin kavramlarına da rastlarız. Bu kavramlar üzerinden insanı, insanın iyi ve kötü yanlarını, toplumun insana aksettirdiği bilgileri ironik bir şekilde sorgular:

— Cennetin kapısı neye sımsıkı kapalı böyle?

—İçindekiler kaçmasın deye.

Öyleyse neden bize başka türlü bellettiler: içindekiler üşümesin diyedir dediler.

—Cehennemin kapıları neye ardına kadar açık, kaçmayorlar mı?

—Kaçanlar olmadı değil, ama çabuk döndüler.

Oysa, onu da bize oraya kimse isteyerek gitmez diye sunmuşlardı.

Kilidin görevini yeni yeni anlayorum. Bu arada anlamını da.

Öncekiler bizden yalnız saklamamışlar, şaşırtmacaya da başvurmuşlar.(Asaf, 2004: 278)

Evren çok büyük ve karmaşıktır. İnsan bu büyüklükte ve karmaşıklıkta, mücadele ederek ve evrenin diğer unsurları ile bir denge kurarak kendi özgürlüğünü ve düzenini kurmalıdır. Bu karmaşıklığı en aza indirecek yegâne varlık insandır.

Varoluşçu yazarlardan Bollnow bu durumu şu cümlesi ile açıklamıştır: “İnsan gözlerin idrak etmekten aciz kaldığı bir kaos denizinde bu düzensizlikten zahmet ve meşakkatle aparılan küçücük bir düzen adacığıdır.” (Bollnow, 2004, 43).

Özdemir Asaf da insanın kendi dünyasının dışındaki dünyanın farkındadır. Şaire göre de insan, ben’den ayrı diğer şahısların dünyası ve evrendeki diğer unsurlar ile arasında bir denge kurmak zorundadır. Fakat öncelikle birey bu dünyaya gönderildiği andaki kendi’ne bir şeyler katmalı, kendi dünyasındaki merdivenleri

aşmaya çalışmalıdır. Özdemir Asaf’ça isimli deneme türündeki kitabının “İstenen Konu – Dünya” bölümünde bu durumu şöyle dile getirir:

Olduğu -gibi- kendi kalmayı kolay sanıp, üstüne hiçbir şey bile eklemeyenlere hiçbir şey acımasın. Onların çokluk-ağırlığı yüzünden parçalanmıştır. (Asaf, 2004b: 202)

Şaire göre hayat bir anlam taşımalı, insan evreni paylaştığı her unsur üzerine düşünmelidir. Bu düşünme eylemine öncelikle kendi dünyası ile başlamalıdır.

Öncelikle ben’in yaşanmışlıklarından çıkarak sen’e kendini tanıma, sorgulama ve kurallarını belirlemeye yönelik rehber olmaya çalışan şair, zamanla sen-ben ikilemini bir paydada bütün kılar, bu paydada doğru ve güzel olana yönelme ile bütün evrenin gerçeğini kucaklayacağını düşünür. Bu gerçeğe sadece duyguları ile değil düşünceleri ile sorgulayarak ulaşacağını dile getirir.

Sonuç

Özdemir Asaf, insanı doğumundan ölümüne çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık olmak üzere farklı dönemleri ile ele almış; insanı, her dönemde yaşadıkları ve yaşayabilecekleri, bu dönemlerin getirdiği kimlik ve kişilik özellikleri ile incelemiştir.

Bir tiyatro oyunu misali her sahnesi ile “yaşam”ı izlemeye ve anlamlandırmaya çalışan şair, bu süreci sanatının ana teması yapmıştır. Duygularının yanı sıra bir düşünce sistemi ile ele aldığı, kendine has dil ve üslûp özellikleri ile süslediği, bazen çok kısa bazen de uzun sözleri ile okuyucusuna mesajlar vermiştir. Yazmaktan önce okumaya ve araştırmaya çok önem veren şair sadece Türk edebiyatını değil, Dünya edebiyatını ve düşünce akımları ile felsefi sistemleri yakından takip etmiştir. Okuyup sorguladıklarını, izleyip yaşayıp anlamlandırdıklarını kendi potasında eriten şair kimi zaman nükteli-mizahi, kimi zaman hicivsel-didaktik bir üslupla okuyucunun kendine göre bir anlam çıkarmasını ister.

İnsanı bireysel olarak ele alırken zamanla bütünselliğe ulaşan şair, dış dünyada objeleri ve evrenin tüm unsurlarını kullanarak duyguları ve düşünceleri tasvir eder. Birçok eserde, evren ve parçaları konusunu görmemiz mümkündür. Dış dünya, sanatçıların sorgulayıp, anlamlandırmaya çalışıp kaleme almayı tercih ettiği konular arasındadır. Özdemir Asaf’ın evren konusunu salt şekilde ele aldığını söylememiz yanlış olur. Fakat yukarıda örneklerle anlattığımız gibi bireyin kendi’sinden sen’e, biz olma yolculuğu çerçevesinde, bir parçası olduğu doğayı daha geniş kapsamla dünyayı ve evreni incelemiş; bu geniş âlemdeki denge ve dengesizlikleri, uyum ve uyumsuzlukları ortaya koymuş, özünde insan olan sanatını evrenden ayrı düşünmemiştir. Bunu yaparken hem lirik hem de düşünsel bir anlatım kullanan sanatçı, her ne kadar şair kimliği ile bilinse de bilhassa düşünce

dünyasını daha açık gördüğümüz nesirleri ve eserlerinde kullandığı kendine has yapı ve içerik özellikleri ile bugün de hâlâ okuruna ulaşabilen ve rağbet gören bir sanatçı olmuştur.

KAYNAKÇA

AKALIN, Şükrü H.(haz.), (2011), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları.

ASAF, Özdemir, (2004a), Dün Yağmur Yağacak, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

ASAF, Özdemir, (2004b), Özdemir Asaf’ça, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

ASAF, Özdemir, (2004c), Yuvarlağın Köşeleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

ASAF, Özdemir, (2016a), Çiçek Senfonisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

ASAF, Özdemir, (2016b), Benden Sonra Mutluluk, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

BOLLNOW, Otto Friedrich,(2004), Varoluş Felsefesi, (Der ve Ter. Medeni Beyaztaş), Efkâr Yayınları, İstanbul.

DURMUŞ, Gökay (2012), Doktora Tezi: Özdemir Asaf (Şair, Hikâye Yazarı ve Denemeci Olarak), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

DURMUŞ, Gökay (2013), ‟Özdemir Asaf Şiirinde Egzistansiyalist Ögeler ve ‟Kendi”lik Kavramı”, Turkish Studies, S:8(1) s.1269-1290.

KIZILKAYA, Elif, (2016), Yüksek Lisans Tezi:Özdemir Asaf’ın Şiirlerinde ve Nesirlerinde Kelime Grupları, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

KIZILKAYA, Elif, (2016), Özdemir Asaf’ın Şiirlerinde ve Nesirlerinde Sıfat Tamlamaları, Türük Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi S:8 s:29-43

MAGİLL, Frank, (1992), Egzistansiyalist Felsefenin Beş Klasiği, ( Çev. Vahap Mutal), Dergâh Yayınları, İstanbul.

SARTRE, Jean P, (1960), Varoluşçuluk, Exıstentıalısme, (Çev. Asım Bezirci), Ataç Kitabevi, İstanbul.

yüzünün çizgileri varılmak için hakikatin sırrına

boyun damarlarından bir geçit benimle geliyor

gidelim

büyük şiirler yazılmışlardır büyük metinler okunmuşlardır sağda solda anlamları

sağda solda lakırtıları daha yüce bir söylem daha yüce tanımlar kavramlar ve karmaşalar

birlikte bir şey anlayalım bundan

bütün bahçeler sende toplanmış* demek istiyorum

“gül müsün nesin?”

böyle dersem gülersin -evrende yeni odalar açılır- üç beş bir şey ezberlersin iadeyi itibara ama

-bunların hiçbiri sana yazılmadı- varılmış yoldan geri kalınmadı