• Sonuç bulunamadı

Galat kavramı dahilinde yer alan bütün unsurların açıklanması yönünden üç temel inceleme yolu esas alınması mümkündür. Bunları; 1. galat olarak değerlendirilen unsurun yapısal özelliklerinin tespiti, 2. hangi dile ait olduğunun (kökeninin) tespiti, 3. dilin hangi düzeyindeki gelişmelerden kaynaklandığının tespiti biçiminde

sıralayabiliriz. Bu üç tespit biçiminin tamamını tek bir galat unsur üzerinde uyguladığımızda ise bahsedilen galat unsurun yapısal görünümünü sergilemek mümkündür. Burada bahsedilen yapı (yapısal görünüm) terimi elbette ki bir dil bilgisi terimi olan yapı ile ilişkili olmakla birlikte, bu terimin birincil anlamının ötesinde, galat unsur üzerinde bahsedilen her üç tespitin gerçekleştirilmesini ifade edip, bu bağlamda kullanılmaktadır. Bu da galat unsura yönelik iç dinamiklerin ve değişkenlerin yansıtılmasına yönelik yapısal görünüm olarak ifade edilmiştir. Bu hususu örneklendirerek gösterecek olursak: galat kavramı içerisindeki muḥabbet kelimesinin doğru biçimi “maḥabbet”tir. Bu kelime üzerine bahsedilen üç biçim tespiti gerçekleştirdiğimizde şu sonuca ulaşabiliriz: galat unsur; 1. sözcük yapısında, 2. Arapça kökenli, 3. ses bilgisel düzeyde bir değişim gerçekleşmiş (u < a). Bu üç tespit biçimi bütünleşik olarak uygulandığında galat unsurun yapısal görünümü ortaya çıkmış olmaktadır. Bu anlamda yapısal görünüm kavramı da yalnızca dil bilgisi terimi olan “yapı”nın ifade ettiği kavram değil, daha geniş anlamda, galat unsuru oluşturan değişkenleri yansıtır niteliktedir.

2.1.4.1. Galat Unsurların Yapısal Özellikleri

Bir dil bilgisel bütünlük içerisinde, bir kelime veya söz dizimine bağlı herhangi bir dil birimi, bağlı bulunduğu dil bilgisel düzeylerden ayrı olarak, yapısal özellikleri açısından üç temel yapıda bulunabilmektedir. Bunlar; sözcük yapısı, söz öbeği yapısı ve

cümle yapısı olarak karşımıza çıkmaktadır (bk. Boz: 2012). Bu bakımdan bir kelimenin

yapısal özelliğinin de; basit veya türemiş olabilmesi yönüyle sözcük yapısında (masa, araba; kitaplık, yardımlaşma vb.), çekime girmesi yönüyle de cümle yapısında (öğrenciyim, içeridesin, vardır, bakma, gitmelisin vb.) olabildiği görülmektedir. Söz dizimi açısından ise dizime bağlı olarak ve söz dizimsel özellikler göstermesi bakımından ya söz öbeği yapısında (kahverengi, aslanağzı, alışveriş, bakakal-, katlet- vb.) ya da cümle yapısından kalıplaşmış (albeni, çekyat vb.) olabildiğini söyleyebiliriz. Galat unsurlar incelendiğinde ise KT içerisinde cümle yapısında bir galata rastlanmamakla birlikte, iki temel yapısal özelliğin öne çıktığı görülmektedir. Bunlar, basit veya türemiş biçimler olabilmesi yönüyle sözcük yapısı ve söz dizimsel özellikler göstermeleri yönüyle de söz öbeği yapısı biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Nitekim galatlar üzerine inceleme yapan araştırmacılar da galat unsurları sözcük ve söz öbeği yapıları üzerinden bir incelemeye tabi tutmuşlardır (Yavuz, 1989; Kaçalin 1996; Kültüral, 2008).

2.1.4.2. Galat Unsurların Kökenleri

Dünya üzerindeki bütün dillerin ses, biçim ve söz dizim özellikleri açısından (birtakım ortaklıklar sözkonusu olsa da) kendilerine göre bir tipolojiye sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu bağlamda da yine her dilin kendi içinde ve kendisine göre ses, biçim, söz dizimi ve anlam düzeylerinde dil içi (t)üretimler yapabileceği açıktır. Fakat diğer taraftan bir dil içerisinde biçimsel ve birtakım söz dizimsel unsurlar başta olmak üzere farklı dillere ait unsurların bulunabildiği de bir gerçektir (Aksan, 2015: C. I, 137-139). Öyleyse bir dilin varlığını sürdürürken, ya kendi içerisinde farklı dil düzeylerinde (t)üretimler gerçekleştirdiğini, ya da başka dillerden alıntılar yaptığını (Karaağaç, 1998: 103) söyleyebiliriz. Bunların tamamı ise aslında dilin tarih içindeki değişim-dönüşüm süreçlerini yansıtmaktadır. Bu noktada dil, ister kendi içerisinde (t)üretim gerçekleştirmiş olsun, isterse de başka bir dilden alıntılama yapsın, gerçekleşen her husus o dil için yenileri ortaya çıkaracaktır. Yine özellikle dillerin farklı dillerden yaptıkları alıntıları da sesletim açısından kendi söyleyiş özelliklerine uydurma eğilimi, yapılan alıntıların özgün biçimlerinin bozulmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda galat kavramının oluşumunda da, kelimelerin asli biçimlerinin esas alınarak değişime uğramış (bozulmuş) biçimlerin galat olarak görüldüğü dikkate alındığında, daha çok yabancı dillerden giren kelimeler üzerinde durulmasının nedeni anlaşılacaktır. Bu açıdan araştırmacılar galat kavramını daha çok “bir dile başka dillerden biçim ve anlam yönüyle değişikliğe uğrayarak geçen kelimeler” (Kültüral, 2008: III) olarak görmüş ve “bazı değişikliklere uğrayarak Türkçeye yerleşen ve kendini kabul ettiren kelimeler bu değişimlerden dolayı galat (yanlış) kabul edilmiş” (Kaçalin, 1996: 301) biçiminde açıklamışlardır. Fakat durum tam anlamıyla bundan ibaret olmamakla birlikte gerek galatat sözlüklerinde ve gerekse de galatların belirtildiği diğer genel sözlüklerde (KT gibi) Türkçe kelime ve unsurların da birtakım özelliklerden dolayı galat kabul edildikleri göze çarpmaktadır. Bu anlamda Sağol (2002: 143) galatat sözlüklerinde geçen “adaş < addaş, diri < tirig, sıcak < ısıcak” gibi örnekleri göstererek “genellikle bir dile başka dillerden ses, biçim ve anlam yönünden değişik olarak giren şekilleri kapsıyor gibi anlaşılsa da bazı galat sözlüklerinde Türkçe kelime ve şekillere de yer verildiği görülmektedir, yani aslında ister yabancı ister yerli olsun dilde meydana gelen ses, şekil, imlâ ve anlam değişikliklerinin hepsi galat bahsi içinde yer almaktadır” açıklamasında bulunmuştur. Gerçekten de galatlar yalnızca yabancı dillerden alıntılanan

sözcük ve söz öbekleri değil, aynı zamanda Türkçe kökenli unsurlar olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Buna göre galat unsurların, daha çok alıntı kelimeler üzerinde yoğunluk kazanmasının yanında, yalnızca bu alıntı kelimelerin bozulmuş şekillerinin değil, aynı zamanda Türkçe kelime ve öbek yapılarında gerçekleşen değişim-dönüşümler ve bozulmaları da kapsadığını belirtmek gerekir. Yani “Dilimizde ister Türkçe olsun, ister yabancı kökenli olsun orijinal biçiminde yazılıp kullanılmayan kelime veya kelime grupları galat kabul edilmektedir” (Toparlı, 1996: 607).

2.1.4.3. Galat Unsurların Dilsel Düzeyleri

Galatların ortaya çıkışını ve hangi dilsel düzeyde gerçekleştiğini saptamak için öncelikle dil bilgisi alanında birbiriyle içiçe geçmiş olan yapı ve düzey kavramlarının ayrımını yapmak gerekmektedir. Yapı, bir dil bilgisi terimi olarak genel anlamının dışında, özel olarak dilsel ögelerin oluşturduğu, eş zamanlı iç bağlantılardan ve ögelerin işlevlerinden kaynaklanan, özerk nitelikli bir dil birimi bütününü ifade etmektedir. (Vardar, 2002: 218; Karaağaç, 2013: 855). Bu anlamıyla yapı kavramının eklerden başlayarak cümleye, hatta metne (sözce) kadar uzandığını söyleyebiliriz. Fakat yapı kavramına galat unsurlar üzerinden bir sınırlandırma getirilecek olursa, kelimeler ve cümle içi söz dizim unsurlarını ele almak gerekecektir. Bu bakımdan yukarıda da bahsedildiği üzere, sözcük ve söz dizimsel birimler yapısal özellikleri bakımından sözcük yapısı, söz öbeği yapısı ve cümle yapısı olmak üzere üç biçimde bulunabilmektedirler (bk. Boz, 2012). Yani dizim dışı sözlüksel anlamlı bir sözcükbirim olan elma, kitaplık gibi sözcüklerin yapısal özellikleri açısından basit veya türemiş olabilmeleriyle birlikte sözcük yapısında olmalarına karşın; yine ayakkabı,

buzdolabı, gecekondu gibi kelimeler ise bağımsız bir sözcük olmakla birlikte yapısal

özellikleri açısından söz öbeği ve cümle yapılarında söz dizimsel bir bütünlük sergilemektedir. Yine sarı kalem, kapının kolu tarzında oluşturulmuş öbek yapıları da aynı zamanda ögeler arası ilişkileri açısından birbirlerine bağlı kelime bütünleridir. Bu bakımdan yapı kavramı bağımlılık-bağımsızlık paradigmasının dışında, sözcükler ve öbeklerin kendi iç bileşenleriyle ilgilidir.

Düzey terimi ise “bir dilin anlatım düzlemi bakımından ya da bildirilerin üretilmesi açısından içerdiği varsayılan katmanların her biri.” (Vardar, 2002: 86) olarak tanımlanabilmektedir. Buna göre dilsel düzeylerin tespitinde temel hareket noktasını

bildirimlerin, başka bir deyişle ise anlamların üretilmesi oluşturmaktadır. Anlamı ise sözlüksel ve dil bilgisel anlam olarak iki ayrı kategoride ele alırsak en küçük anlamlı birimlerin dil bilgisel anlamları açısından ekler, sözlüksel anlamları açısından da sözcükler olduğunu söyleyebilmekteyiz. Yine söz dizimine bağlı olarak sırasıyla öbek ve cümle yapılarının da yeni anlam üretimleri gerçekleştirdikleri görülmektedir. Fakat bahsedilen tüm yapıların oluşumu ise temelde seslere ve seslerin üzerinde uzlaşılmış dizimlerine dayanmaktadır. Bu bakımdan da anlam oluşumunda yer alan en küçük birimlerin de sesler olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim sesler aynı zamanda anlam ayırıcı en küçük birimdirler de. O hâlde, dilde anlamı oluşturan katmanların ses, biçim ve söz dizimi olduğunu söyleyebiliriz. Buna ek olarak ise yine anlamın da tüm bu oluşumlar etrafında başlı başına bir katman oluşturduğunu belirtmek gerekmektedir. Öyleyse anlamın oluşumunda yer alan unsurlar ve dilsel katmanları birer dil düzeyi olarak şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Sessel düzey 2. Biçimsel düzey 3. Söz dizimsel düzey 4. Anlamsal düzey

Dilsel değişim-dönüşüm süreçlerinin bu dört temel düzeyde gerçekleştiği ve özellikle sessel düzeydeki gelişmelere bağlı olarak da yazımda değişiklikler gerçekleştirildiğinden önceki bölümlerde bahsedilmişti (bk. s. 23). Galat kavramının da dilsel değişim-dönüşümler yaşanmasına bağlı olarak ortaya çıkan yeni biçimlerde kendini gösterdiği dikkate alındığında, galatların oluşum alanlarının da bu dil düzeyleri olduğu sonucuna ulaşılacaktır. Bu anlamda galatları sessel, biçimsel, söz dizimsel ve anlamsal düzeylerde meydana gelen değişiklikler üzerinden değerlendirmek isabetli bir yaklaşım olacaktır.

Bu açıklamalardan sonra galatların yapısal görünümlerine tekrar dönecek olursak, yapısal görünümleri açısından galatların çok karmaşık bir görünüm sergilediklerini belirtmek yerinde bir ifade olacaktır. Nitekim herhangi bir galat unsurun incelenmesinde, onun yapısal özellikleri, kökeni ve hangi dil düzeyinde ortaya çıktığı üzerinde değerlendirmeler yapılacaktır. Bu anlamda bir galat unsur, yapısal özellikleri açısından sözcük ya da söz öbeği yapısında; bu yapılar üzerinde ses bilgisel, biçim bilgisel, söz dizimsel ve anlam bilimsel düzeylerde; kökeni itibariyle de yine bu yapı ve

düzeylere bağlı olmakla birlikte Arapça, Farsça, Türkçe veya Batı kökenli kelimeler olarak karşımıza çıkmaktadır.