• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE KIRSAL DÖNÜŞÜM EKSENİNDE MEVSİMLİK TARIM

4.5. Mevsimlik Tarım İşçisi Kadınların Kentsel Mekândaki ve Tarladaki

4.5.1. Kentsel Mekândaki Toplumsal İlişkiler Bağlamında Kadınların

4.5.1.1. Gündelik Yaşamın İşleyişi Açısından Kadınların Toplumsal Hiyerarşi

Hayati Harrani, Osmanlı ve Sırrın Mahalleleri sakinlerinin kırsal dönüşüm süreciyle egemen geleneksel üretim ve emek ilişkilerinin çözülmesiyle kırdan koparak kente göç eden az topraklı ve topraksız köylülerden oluştuğu yukarıda vurgulanmıştı.

Kırdan kente göç ile kentsel mekâna taşınan yoksulluk ve geleneksel, katı ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkileri kadınların kentsel mekândaki var olma pratiklerini şekillendirmektedir. Kadınların toplumsal hiyerarşi içindeki konumlarını kavrayabilmek için ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerine dayalı ayrımları kavramak gerekmektedir.

165 Gündelik yaşam ilişkilerinde kadınlara toplumsal olarak biçilen roller biyolojik farklılıkları temel alan cinsiyetçi kültürel yapılardan beslenerek oluşmaktadır.

Kadın ve erkek olmaya ilişkin kimlikler ve bu kimliklere tekabül eden farklılıklar, hem üzerinde sürekli mücadele edilen hem de çelişkili alanlara denk düşmektedir (Dedeoğlu, 2000: 142). Kadınların toplumsal konumunu ele alabilmek için katı ve dönüşüme dirençli erkek egemen toplumsal yaşamda, kadınlara yönelik sistematik ve kalıplaşmış baskı mekanizmaları hesaba katmak gerekmektedir. Hayati Harrani, Osmanlı ve Sırrın Mahallelerinde mevsimlik tarım işçisi kadınların bir bütün olarak toplumsal yaşamlarındaki konumları benzer toplumsal sınıf ve toplumsal cinsiyet ilişkileriyle örgütlenmektedir. Kent periferindeki bu mahallelerde yaşayan kadınların gündelik-mekânsal deneyimleri katı bir biçimde kadınlara ve erkeklere biçilen toplumsal rollerle keskin bir biçimde ayrılmıştır. Bu ayrım katı bir biçimde toplumsal olarak örgütlenmiş geleneksel ataerkil kültürel yapılardan beslenmektedir.

Erman’ın (2014: 91) da vurguladığı gibi gecekondu mahallelerinde yaşayan kadınlar geleneksel kural ve değerlerin dışına çıkmalarını engelleyen bir rol üstlenmektedirler. Bu bağlamda gecekondu mahalleleri, erkek egemen toplumsal yapının yeniden üretildiği mekânsal örgütlenme biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Her üç mahallede de kırdan kente göç ile birlikte taşınan katı erkek egemen değer ve normların yeniden üretildiği görülmektedir. Mahallelerdeki erkek egemen toplumsal cinsiyet ilişkileri “aynı köyden gelme, aynı aşiretten olma, aynı etnik kimliğe sahip olmak” gibi mekanizmalarla sürdürülmektedir. Dolayısıyla özellikle genç ve bekâr kadınlar gündelik yaşam deneyimlerini bu mekanizmaların belirlediği sınırlılıklarla gerçekleştirmektedir.

Hayati Harrani ve Osmanlı Mahallelerinde yaşayan kadınlar daha katı, dönüşüme ve değişime dirençli ataerkil denetim mekanizmalarıyla sarmalanmıştır. Öte yandan Sırrın Mahallesi’nde toplumsal cinsiyet rollerinin etnik ve mezhepsel kimliğe dayalı olarak farklı örüntülerle sürdürüldüğü görülmektedir.

Her üç mahallede de yapılan görüşmelerde kadınların gündelik yaşam ilişkilerinin hiyerarşiklendirilmiş yapısında toplumsal olarak inşa edilmiş “kadınlık ve erkeklik”

rollerine dayalı olarak “kadına özgü” olan davranışların içselleştirildiği görülmektedir.

Özellikle Hayati Harrani ve Osmanlı Mahallelerinde kadınların, hanedeki erkek üyelerinin yanında konuşmaması ve onların izni dışında konuşmaya katılmamaları, katı ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerinin gündelik yaşam ilişkilerinde homojenleştiğini

166 gösteren en bariz örneklerdendir. Kadınların hiyerarşiklendirilmiş gündelik yaşam ilişkilerinin homojenleştiği toplumsal yaşamda, bu katı cinsiyet eşitsiz yapıyı

“içselleştirmeleri” bazı kaynak kişilerin ifadelerine de net bir biçimde yansımaktadır:

Kadınlar, kocalarının her dediğini yapmalı. Kocasının lafı, sözü dışına çıkmamalı. Evinde oturmalı ki sorun, sıkıntı çıkmasın (H10).

H10 kodlu kaynak kişi, erkek egemen toplumsal mekân ve gündelik yaşamın belirlediği normlar ve kurallar dışına çıkılırsa “sorun ve sıkıntı yaşanacağına” dair öngörüsü eril tahakkümün (Bourdieu, 2016b) yeniden üretilmesinde etkili olmaktadır.

Kadınların gündelik yaşamlarında, eril düzenin değerlerine ve kurallarına bağlı kalmaları bu düzenin “sorunsuz ve sıkıntısız” bir şekilde işleyişini sağlamaktadır. Böylece kadınların gündelik yaşamlarında aile içindeki “sorumluluklarını” bilip, buna göre davranışlarını sergilemeleri yönünde herhangi bir aksaklık gerçekleşmeyecektir.

Katı ve geleneksel ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerine dayanarak kadınların toplumsal konumlarının “ikincil bir konumda” olduklarının en çarpıcı örnekleri berdel, başlık parası ve çok eşlilik gibi geleneksel olarak kurumsallaşmış olguların varlığı üzerinden görülmektedir. Bu kurumsallaşmış yapıların varlığı saha araştırması boyunca özellikle Arap ve Kürt kökenli ailelerde yaygın bir biçimde görülmüştür. Gündelik yaşam ilişkilerinin ve kadınların toplumsal hiyerarşi içindeki toplumsal konumlarının yeniden üretimi, “hem maddi hem de sembolik bir nitelik taşıyan kültürel sermayenin aktarımını sağlamaktadır” (Bourdieu, 2017). Başka bir ifadeyle berdel, başlık parası ve çok eşlilik gibi olguların varlığı kültürel sermayenin bir tahakküm aracı olarak işlemesine neden olmaktadır. Bir bakıma bu kültürel olguların varlıkları, kadınların toplumsal konumları üzerinden bedenlerine işlenmiş yatkınlıklarını belirler. Saha araştırmasına kaynaklık eden kadınların büyük bir çoğunluğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde berdel, başlık parası ve çok eşlilik gibi olgularla gerçekleşen evlilik süreçlerinin herhangi bir aşamasında söz sahibi olamamaktadır. Kadınların herhangi bir aşamalarına dâhil edilmedikleri evlilik süreçlerinde nikâh şeklinin ise tamamen erkeklerin inisiyatifinde olduğu ve resmi nikâhların sonradan yapıldığı ya da sonradan yapılacağı belirtilmiştir (H14, H8, H12, H16,

H18, O2, O11, O4, O16, S12, S18, S8). Hayati Harrani Mahallesi’nde Arap kökenli, birinci, ikinci ve üçüncü kuşakların birlikte yaşadığı bir hanede H10 ve H18 kodlu kaynak kişilerin başlık parasının evlilik sürecindeki rolüne yönelik ifadeleri şu şekildedir:

167

Bu sene kadınlar pahalı. Geçen sene ağabeyimi 27.000 TL’ye evlendirdik.

Şimdi bayağı pahalılaşmış başlık parası (H10).

Görücü usulü evlendirildim. Evlendiğimde babamgil bayağı başlık parası aldı.

Buralarda başlık parasız evlilik olmaz ki (H18).

Cinsiyetler arası eşitsiz güç ilişkileri erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünün sistematik bir biçimde işlemesini sağlarken, bu eşitsizliğin kurumsallaşarak bir dizi özellikler de kazanmasına neden olmaktadır. Toplumsal olarak inşa edilen kadınlık kategorisi, geleneksel ataerkil yapıyı tamamlayan kültürel değerlerle yeniden üretilmektedir. Kadınları temelde bir “meta” olarak gören ve bu cinsiyet kalıpları içinde erkek egemen toplumsal yapı, meşruiyetini sağlamaktadır. Erkek egemen toplumsal yapıda kadınların gündelik yaşamın sürekliliği içinde “ev kadınlığı” toplumsal olarak inşa edilmiştir. Kadınların ev kadınlığı kapsamında sergiledikleri hane içi yeniden üretim faaliyetleri, kadınlar arasında yaşa dayalı hiyerarşik ilişkilerle de farklılaşmaktadır. Bu farklılık bizlere erkek egemen toplumda tek bir kadınlık kategorisinin olmadığını kadınlar arasında da gündelik yaşam ilişkileri içerisinde saklı çok katmanlı bir yapı olduğunu göstermektedir. Bu hiyerarşik yapının ilk katmanında baba/kayınbaba/eş ve her yaştan erkek kayınlar/erkek kardeşler ve erkek çocuklar bulunurken, ikinci katmanında kaynana/anne, gelinler ile ailedeki bekâr kadınlar ve kız çocukları yer almaktadır.

Çok geniş aile yapılarının yer aldığı Hayati Harrani ve Osmanlı Mahallelerinde katı toplumsal cinsiyet ilişkilerine ve yaşa dayalı hiyerarşik yapı gündelik yaşamın her alanına yansımaktadır. O17, H12, H18 ve H21 kodlu kaynak kişilerin ifadelerinden de anlaşılacağı ve Bora’nın (2016: 53) da vurguladığı gibi gündelik yaşamda kadınlık deneyimleri birbiri karşısında kurulan ve birbirini “ötekileştiren” çok sayıda öznelliğe de işaret etmektedir.

Bu farklılıklar, toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet ayrımının yanı sıra hem yaşa dayanan iktidar ilişkilerini hem de kadınlar arasındaki diğer hiyerarşik ilişkilerin yapısal temellerinin olduğunu görmemizi kolaylaştırır.

Ailede en çok kayınbabamın sözü geçer. Onun sözü üstüne söz olmaz. Ondan sonra da kaynanamın sözü geçer. Mesela bizim evimiz üç katlı. Bir katında kayınbabamlar oturur. Diğer katlarında biz ve yeni evlenen kaynımgil otururlar. Diyelim ki kendi evimize bir şey alacağımızda önce kayınbabama sonra da kaynanama söyleriz. Onlardan izinsiz bir şey yapamaz eşim. Onlara danışır, onlar kabul ederlerse o eşyayı ya alırız ya da almayız (O17).

Mesela ben yeni evliyim, bir yıl oldu evleneli. Ama haftanın bir günü annemlere gitmeme izin veriyor kaynanam. Gittiğim zaman da ona haber vermezsem asla olmaz. İlla bir sorun çıkar (H12).

168

Aynı evde yaşıyoruz kaynanamlarla. O ne derse yapmak zorundayız (H18).

Kumamla aynı evde yaşıyoruz. Her işimizi birlikte yaparız (H21).

Üç aylık evliyim. Ben evlendiğim için çok pişmanım. Kaynanamla yaşıyorum ama her şey çok zor. Beni çok sıkıyor kaynanam, yapamıyorum. Bilmiyorum nasıl olacak (O4).

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine dayanan gündelik yaşam deneyimlerinin kavranışına ilişkin bir diğer olgu cinsiyetçi iş bölümüdür. Üretim ve yeniden üretim faaliyetleri bağlamında cinsiyetçi işbölümü, Lefebvre’in (2015c; 2016b) parçalanmış gündelik yaşam ilişkileri içinde yer alan bir olgudur. Bu ilişkiler, gündelik yaşam pratiklerinin cinsiyetlere biçilen toplumsal roller uyarınca ayrılması, bölünmesi ve ayrışmasıyla parçalanarak meydana gelmektedir. Gündelik yaşam pratiklerinde cinsiyetçi işbölümü, ataerkil toplumsal cinsiyet mekanizmalarının sürekliliğine ve doğallaşmasına neden olmaktadır. Böylece gündelik yaşam alanlarında “kadınlık ve erkeklik”

kategorilerine bağlı olarak inşa edilen farklılıkları ve eşitsizlikleri görmek kolaylaşacaktır. Aynı zamanda kadınların gündelik edimlerine ve gündelik konuşmalarına da yansıyan bu yapı, eril toplumsal kuralların içselleştirildiğini göstermektedir. Özellikle gündelik yaşam ilişkilerinde kadınların “ailenin temelini oluşturmak, annelik yapmak, sebatkâr olmak ve eşinin söylediklerini alttan almak” gibi kuralların kadınlığın asli görevi olarak görülmesi, eril toplumsal düzenin gücünü ve kendini yeniden üretme dinamiklerini nasıl oluşturulduğunu gözler önüne sermektedir.

Bir kadının görevi evini derleyip toplayacak. Hanım hanımcık olacak, işte çalışsa da. Eşinin kıymetini bilecek (S11).

Annelik yapmak, kadının en temel görevidir. Kadınlar çocuklarının derslerini, yemeklerini, sağlığını her şeylerini düşünmek zorundadır. Hem biz niye bu kadar isot işine girelim. Her şey onlar için (S13).

S11 ve S13’ün ifadelerine de yansıdığı üzere, Sırrın Mahallesi’nde kadınların toplumsal hiyerarşi içerisindeki konumları katı bir şekilde ataerkil toplumsal cinsiyet ilişkilerine dayanmaktadır. Öte yandan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin eşitsiz rejiminde kadınlar arasında yaşa dayalı hiyerarşiye dayanan bir statünün varlığını da eklemek gerekmektedir. Dolayısıyla kadınların gündelik yaşamın işleyişi açısından toplumsal hiyerarşi içindeki konumları ve bu konumlara bağlı olan yatkınlıklar arasında güçlü bir ilişki olduğunu görülmektedir. Bourdieu’nün (2017: 171-172) de vurguladığı gibi toplumsal konumla ilişkilendirilen yatkınlıkların türdeşliği ve toplumsal konumda kayıtlı bulunan zorunluluklara uyumu söz konusudur. Bu uyum, önceden uygunlaştırılmış

169 bireylerin konumlarını yönlendiren mekanizmalar ile yatkınlıklar, konumlar, beklentiler ve icraatlar arasında kurulan diyalektiğin ürünüdür. Bu toplumsal yapı içinde gündelik yaşam ilişkilerinin işleyişi kadınların ve toplumsal olarak belirlenmiş kadınlık kategorilerinin gündelik yaşamın her alanına katı bir şekilde nüfuz etmesinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan kadınların gündelik yaşamın işleyişi içindeki toplumsal konumlarının yeniden üretim süreci geleneksel etnik ve kültürel toplumsal yapı dinamiklerinden beslenmektedir.

4.5.1.2. Kadınların Gündelik Yaşamın Zorunlu İşlevlerinin Üretimindeki