• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE KURAMSAL ARKA PLAN

2.2. GÖÇ TEORİLERİ

son yıllarda bu iki grupta yer alanların birbirine karışmış bulunduğunu dile getirmiştir. Aynı şekilde Betts (2017, s. 18-19) zorunlu göçün çatışmadan kaynaklı, çoğunlukla siyasi temelli, gönüllü göçün ise ekonomik sebeplerden kaynaklandığının düşünüldüğünü, bu ayrımın sorunlu olduğunu, istem ve zorlama arasında ayrım yapmanın kolay olmadığını, uygulamada her iki unsurun da bulunduğunu, göçün hem ekonomik hem de siyasal faktörlerden etkilendiğini dile getirmiştir. Profili en yüksek ve en fazla araştırılan zorunlu göç kategorisinde ise mültecilerin ele alındığını belirtmiştir.

başına amaç olmamakta, bireyler sadece göç etmek amacıyla yer değiştirmemekte, kentte gelişen ekonomi ve ticari olanaklardan faydalanmak için göç etmektedirler. Kentte sanayinin ihtiyaç duyduğu işgücü, göçle karşılanmakta böylelikle gelen göç, sanayi merkezlerince emilmektedir. Göç Zincirleri: Göç alan yer aynı zamanda göç veren yer olmaktadır. Doğrudan Göç:

Uzun mesafeli göçlerde bireyler büyük ticaret ve endüstri merkezlerine gitmektedir. Yukarıda bahsedilenlerden farklı olarak uzun mesafeli, basamaksız ve doğrudan endüstri ve ticaret merkezlerine doğru gerçekleşmektedir (Adıgüzel, 2016, s. 24-25). Kır Kent Yerleşimcileri Farkı: Kent yerlileri kırsal kesim yerlilerine nazaran daha az göç etme eğilimindedirler. Kente yönelik göçün artması, kentteki yerleşikleri çok fazla yerinden oynatmamaktadır (Yalçın, 2004, s. 25). Kadın Erkek Farkı: Kadınlar erkeklere göre daha fazla göç eğilimi taşımaktadırlar (Ravenstein, 1889, s. 261-288). Bu göçlerde kadınlar ev işlerinin uzantısı olan işlerde çalışmak için göç ederler (Ravenstein, 1885, s. 196).

Bu maddelerin ilkinde Ravenstein; göçmenlerin büyük çoğunluğunun yalnızca kısa mesafelere göç ettiğini belirtmiştir (Ravenstein, 1885, s. 198).

Araştırmamızda göç edenlerin büyük bir kısmının Suriye’nin Türkiye’ye yakın bölgesinden göç etmesi bu teorinin göç ve mesafe boyutuyla örtüştüğünü göstermektedir.

2.2.2. Ekonomik Temelli Göç Teorileri

Ekonomi temelli göç teorileri dört farklı başlık altında ele alınmıştır.

Neoklasik Ekonominin Makro Teorisi

Bu kurama göre uluslararası göçün nedeni emek konusunda arz ve talep alanında ortaya çıkan coğrafi farklılıktan kaynaklanmaktadır. Bu teoriye göre emek fazlasına sahip ülkeler, düşük ücret piyasasına sahiptir, buna karşın sermayeye kıyasla sınırlı emek piyasasına sahip ülkelerin ücret düzeyi yüksek olmaktadır. Ücret farklılığından ileri gelen bu açıklık düşük ücretle çalışan işçilerin, yüksek ücretin olduğu ülkelere göç etmesine neden olmaktadır. Göç hareketinin sonucunda emek zengini ülkelerde emek piyasası daraldığı için

ücretler yükselmektedir. Ancak sermaye zengini ülkelerde ücretler düşmekte böylelikle bir denge oluşmaktadır (Abadan-Unat, 2017, s. 53; Güllüpınar, 2012, s. 57-58). Sonuç olarak bu teori uluslararası göçün hacminin ücret farklılıklarının boyutuyla ilgili olduğunu vurgulamaktadır (Güllüpınar, 2012, s. 58).

Neoklasik Ekonominin Mikro Teorisi

Bu teoriye göre göçe neden olan faktör, iş piyasalarındaki makro olgularla birlikte özellikle bireyin kendisidir. Göç sürecini başlatan, daha yüksek kazanç elde etmeyi planlayan bireydir (Güllüpınar, 2012, s.59). Göçün yarar ve maliyetlerinin analizinden sonra, tüm gerçeklerin bilincinde olarak göç kararı birey tarafından gönüllü olarak alınmaktadır (Toksöz, 2006, s. 17). Ancak göç sonucunda elde edecekleri kazanca ulaşmadan önce yolculuk ve taşınma masrafı, yeni bir dil öğrenme, uyumu sağlama sürecinde kabullenilecek psikolojik sıkıntılar türünden yatırımlar yapmak zorundadır (Abadan-Unat, 2017, s. 54). Bu teori temel olarak bireyi ele almakta ve yalnızca bireyin kar ve zarar maliyetini hesaba katarak göçün gerçekleştiğini öne sürmektedir. Ancak göç hareketi sadece bireyin istek ve arzuları çerçevesinde değil çevresel etkenler de ele alınarak değerlendirilmelidir.

Yeni Ekonomi Teorisi

Bu teoriye göre, göç kararı sadece bireyler tarafından değil, gruplar tarafından verilmekte, özellikle aile ve hane halkı etkili olmakta ve göç bir aile stratejisi olarak görülmektedir (Güllüpınar, 2012, s. 62). Bu şekilde alınan kararlar beklenen gelirin en üst düzeye çıkarılmasının yanı sıra gelirle ilgili rizikoların azaltılması ve yerel piyasaların başarısızlıkları aşamasında etkili olmaktadır (Abadan-Unat, 2017, s. 55). Evin bireyleri ekonomik bunalımlar karşısında değişik stratejiler benimsemektedirler. Kimi yerel ekonomide iş bulmakta, kimi aynı ülkenin başka bölgesinde çalışmakta, kimi yurt dışında çalışma imkânı bulmaktadır. Anayurdun ekonomik dengesi bozulunca, evin gelirini göç eden bireylerin yolladıkları paralarla dengelemektedirler (Güllüpınar, 2012, s. 62).

İkiye Bölünmüş Emek Piyasası Teorisi

Uluslararası göç hareketi gelişmiş ülkelerin ekonomik yapısının temel öğesi olan sürekli işgücü talebinden kaynaklanmakta, gönderen ülkenin işsizlik ya da düşük ücret gibi itici faktörlerden değil kabul eden ülkelerin ihtiyaç duydukları düşük ücretli işgücü gereksiniminden ileri gelmektedir (Abadan-Unat, 2017, s.

57-58). Gelişmiş ekonomilerde iş gücü piyasasının genelinde ve işletme düzeyinde sermaye yoğun sektörler ve işler ile emek yoğun sektörler ve işlerin varlığına bağlı olarak işgücü piyasasında ikili (tabakalı) bir yapı bulunmaktadır.

Sermaye yoğun birincil sektörde işçiler ileri teknoloji donanımla çalışmaktadırlar, yaptıkları işler yoğun yetenek ve maharet gerektiren vasıflı işlerdir. İşverenler bu işçilere yatırım yaparak onları eğittiği için onlardan kolayca vazgeçip işten çıkarmazlar. İstikrarsız istihdam koşullarının olduğu ikincil sektörde ise işçiler vasıfsız işleri yapmaktadırlar ve ekonomik kriz döneminde işlerine kolayca son verilebilmektedir. Çalışma koşullarının ağır olması ve işçilerin bu işlerde ilerleme imkânına sahip olmaması yerli işçilerin bu işlerde çalışmayı kabul etmelerini zorlaştırmaktadır. Kendi ülkelerindeki ücretler ikincil sektör işlerinkinden daha düşük olduğu ve ülkelerine kaynak aktarma fırsatı sunduğu için göçmen işçiler bu işleri kabul etmektedirler (Toksöz, 2006, s. 17-18).

2.2.3. Kesişen Fırsatlar Teorisi

İlk kez 1940 yılında Stouffer “kesişen fırsatlardan” bahsetmektedir (Yalçın, 2004, s. 28; Çağlayan, 2006, s. 77). Bu teori, göç konusunda bireylerin kararı ve bu karara iten sebepler üzerine yoğunlaşmakta ve göçmeni ön plana çıkarmaktadır (Çağlayan, 2006, s. 77).

Bu teori, göç eden insanların sayısı ile gidilen yerdeki fırsatların çokluğu arasında bir oran olduğuna vurgu yapmaktadır. Yani gidilecek yerde iş bulma olanağı fazla ise oraya göç edecek insan sayısının da fazla olacağını belirtmektedir (Bayraklı, 2007, s.10). Çağlayan (2006, s. 78) bu teorinin çok geniş kapsamlı ve yaygın kullanılan bir kavram olduğunu belirtmekle beraber, özellikle ekonomik temelli göçlerde ve işçi göçü çalışmalarında daha sıklıkla kullanılabileceğini dile getirmiştir. Buna göre bir bölgede yaratılan iş fırsatı ve bu

fırsatların yarattığı cazibe, kuramın temel işleyiş biçimini oluşturmaktadır. Bu teori daha çok işçi göçünü kapsadığı için araştırmanın esas konusu olan Suriyelilerin zorunlu göç etme sebeplerine ekonomik etkenlerin dışında bir açıklama getirememektedir.

2.2.4. İtme Çekme Teorisi

Göçmenden çok göçe odaklanılan ancak göçmenin de göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanan (Çağlayan, 2006, s. 72; Adıgüzel, 2016, s. 25) bu teorinin dayanak noktası itme-çekme teorisidir. Lee’ye (1966, s. 49-50) göre göç kararında hem köken ülke hem de hedef ülkeyle ilgili faktörler rol oynamaktadır.

Bu da itme çekme faktörünün temel işleyişini oluşturmaktadır. Lee bazı faktörlerin çoğu insanı aynı şekilde etkilediği gibi, bazılarının da farklı şekilde etkilediğini dile getirmiştir.

İtme-çekme kuramlarıyla uğraşan bir diğer teorisyen de Petesen’dir. Petersen (1958, s. 259) itme çekme teorisini ilkel, zorlama, yöneltilmiş, serbest ve kitlesel adı altında beş geniş göç kategorisinde ele almıştır. Buna göre; İlkel Göçler:

Kuraklık kötü hava şartları gibi fiziksel zorluklardan kaynaklanan doğal çevrenin yarattığı itme etkisiyle oluşan göçlerdir. Zorlama ile Yapılan Göçler: İlkinde ayırt edici özellik olarak doğanın yarattığı baskı belirtilirken, ikincisi olan zoraki göçte sosyal durumun yarattığı baskıyı ayırt edici özellik olarak kullanmaktadır.

Birincisinde göçmen az çok göç sürecini kontrol ederken, ikincisinde göç süreci tamamen göçmenin iradesi dışındadır. Serbest Göç: Göç kararına bireyin kendisinin karar vermesi olarak dile getirilmiştir. Bir başka ülkeye veya kente çalışmak için giden, emek göçü gerçekleştirilen işçiler bu göç tipine örnek gösterilmektedir (Adıgüzel, 2016, s. 27). Yöneltilmiş Göçler: Göç etmesi istenen topluluğun tercih hakkına sahip olmasıdır. Bu göç tipine, 1933-38 yıllarında Almanya Yahudilerinin çeşitli kanunlarla göçe özendirilmesi örnek verilebilir (Yalçın, 2004, s. 34). Kitlesel Göçler: Petersen kitlesel göçleri, serbest göçlerin bir sonucu olarak değerlendirmektedir. Başka bir ülkeye serbest göç ile giden göçmenler, gittikleri ülkenin hayat tarzını ve maddi kazançlarını geldikleri yerdeki diğer kişilere anlatarak zincirleme göç dalgası başlatmaktadırlar. Yeni

ulaşım ve iletişim imkânlarıyla öncü göçmenlerin kurdukları göçmen ağları, yeni göçmenleri göç etme konusunda cesaretlendirmekte ve kitlesel göçü başlatabilmektedir (Adıgüzel, 2016, s. 27). İtme çekme faktörlerinin hem iç göçlerde hem de dış göçlerde etkili olduğu görülmektedir (Çağlayan, 2006, s.

75). Suriyelilerin zorunlu göçleri itme çekme teorisi bağlamında ele alındığında;

Suriye savaşı ve neden olduğu ekonomik-sosyal olumsuzluklar göçün itici etkenlerini, Türkiye’nin savaştan uzak yaşam koşulları ve açık kapı politikası çekici etkenlerini oluşturmaktadır denilebilir.

2.2.5. Dünya Sistemi (Merkez-Çevre) Teorisi

Bu kurama göre göçün yönü gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerden (çevre), gelişmiş kapitalist Batı ülkelerine (merkez) doğrudur. Göçler az gelişmiş ülkelerin iş gücünün gelişmiş ülkelere kullandırılmasına yaramaktadır. Ancak göçmenlerin ülkelerine gönderdikleri işçi dövizleri, ülkenin gelişimine katkı sağlamaktan çok sosyo ekonomik gelişmelerini daha da olumsuz etkilemektedir (Adıgüzel, 2016, s. 30). Yani göç gelişmemiş ülkeleri modernliğe götürmekten çok, yoksulluğun ve kaynakların tüketilmesini daha da şiddetlendiren bir güç olarak görülmektedir (Yalçın, 2004, s. 37). Bu teorinin varsayımları Suriyeli kadınların zorunlu göç etme sebeplerinin toplumsal boyutunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Suriye ve Türkiye arasında merkez çevre ilişkisi olmadığı gibi, zorunlu göç edenler sadece ekonomi amaçlı göç kararı vermemişlerdir. Bu nedenle çalışmayı bu teori bağlamında ele almak kapsayıcı olmayacaktır.

2.2.6. Göç Sistemleri Teorisi

İki ya da daha fazla ülkenin karşılıklı olarak göçmen değişimi üzerine kurdukları sisteme dayanan ekonomik ve politik temelli bir kuramdır (Adıgüzel, 2016, s.

31). Buna göre göç hareketlerinde genellikle göç alan ve göç veren ülke arasında, göç ilişkisinden önce de bir ilişki biçimi vardı. Bu ilişkilerin temeli kolonyal döneme, kolonyal ilşkilere, ticari ve mali ilişkilere, politik nüfuz ve kültürel bağlara dayanabilir (Çağlayan, 2006, s. 82). Bu teori göç hareketinin makro ve mikro yapıların etkileşiminden kaynaklandığını savunur. Bu kuramın

makro yapısı devletlerarası ilişkiler, göç veren ve alan ülkeler tarafından göç yerleşimini kontrol etmek amacıyla düzenlenen kanunları, yapıları ve uygulamaları kapsamaktadır. Mikro yapılar ise göç ve yerleşme süreciyle başa çıkmak için göçmenlerin kendileri tarafından oluşturulan enformel bağlardır (Castles ve Miller, 2008, s. 36-37). Suriye göçünün ani ve kitlesel olması, göçe dair alan ve veren ülkeler arasında herhangi bir düzenleme yapılamamış olması göçün bu çerçevede ele alınmasını mümkün kılmamaktadır.

2.2.7. İlişkiler Ağı (Network ) Teorisi

Bu ağ; göçmenlerin kısa vadede uyumu, uzun vadede entegrasyonu üzerine odaklanmaktadır. Ancak bu ağlar, göç edenlerin kendi topluluklarıyla bağlarını güçlendirirken, yerel topluluklarla temaslarını sınırlandırabilmektedir (Gurak ve Caces, 1992, s. 153). Benzer biçimde Güllüpınar (2012, s.74) da bu ağın, yeni gelen göçmenlerin uyumunu kolaylaştırmakla beraber bazı durumlarda bunun tam tersine de neden olduğunu, göçmenlerin, var olan ekonomik, siyasal ve sosyal ağları sayesinde, içe kapalı bir toplum olarak yaşadıklarında göç ettikleri ülkedeki yeni hayata geçişi ve uyumunun mümkün olmadığını, bu ağın varlığı sayesinde, tüm ihtiyaçlarını kendi grubu içerisinde karşıladıklarını, kendi grubunun içine kapandıklarını ve göç ettiği ülkedeki halkla temastan kaçındıklarını, yeni topluluktan kendini yalıtma ve kendi grubunun içine kapanma gibi olumsuz yanları bulunduğunu belirtmiştir.

Bu ağ kuramı hem göçe hem de göçmene yaklaşımıyla diğer kuramlardan farklılık göstermektedir. Bu ağ, göçü göçmen ve göçmenlik üzerinden anlamaya ve analiz etmeye fırsat verdiği için diğer göç teorilerinden farklılık göstermektedir (Çağlayan, 2006, s. 85). İlişkiler ağı (network), iç göçlerden çok ulus-ötesi göç hareketlerini aydınlatmakta daha yararlı (Abadan-Unat, 2017, s.

69) görülmektedir.

Günümüzde gerçekleşen göç hareketleri birçok faktörün etkisiyle gerçekleşmektedir. Günümüzde her göç farklı karakteristik özellik barındırması itibariyle, her göç bir yandan kendi yapısı içerisinde incelenirken bir yandan da interdisipliner bir yaklaşım çerçevesinde incelenmelidir (Çağlayan, 2006, s. 85).

Bu kapsamda araştırma; göçmeni yani bireyi ön plana çıkaran, bireysel etkenleri de göç nedeni olarak analize katmayı mümkün kılan ilşkiler ağı (network) teorisi (Çağlayan, 2006, s. 88), itme çekme teorisi ve Ravenstein göç kanunlarından göç ve mesafe boyutunun eklektik olarak birlikte kullanılması ile oluşturulmuştur.