• Sonuç bulunamadı

Farklılıklara Saygı Eğitiminde Yer Alan Farklı Boyutlar

1. GİRİŞ

1.7. Araştırmanın Kuramsal Temeli

1.7.5. Farklılıklara Saygı Eğitimi

1.7.5.4. Farklılıklara Saygı Eğitiminde Yer Alan Farklı Boyutlar

katılımıyla yapılacak etkinliklerin daha iyi planlanması için üç aşamalı olması gereklidir. Bunlar:

Ailelere yönelik bilgilendirme ve bilinç yükseltme toplantıları yapılmalıdır.

Böylece aileler ayrımcılık konusunda kendilerini değerlendirebilecek ve geliştirebilecektir.

Aile çalışma grubu oluşturulmalıdır. Bu eğitim kapsamındaki uygulamaların planlanması ve yürütülmesine aktif olarak katılırlar.

Sonuçların izlenmesi sağlanmalıdır. Ailelere uygulamaların sonuçlarını görebilecekleri fırsatlar yaratmak amacıyla, belli aralıklarla takip toplantıları düzenlenebilir veya ailelere haber bültenleri gönderilebilir (KEDV 2006).

Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere uygulanan farklılıklara saygı eğitimi programını tam başarıya ulaşması etkili bir aile katılımına bağlıdır. Zaten erken çocukluk eğitim kurumlarında verilen eğitimde hedeflenen kazanımların elde edilebilmesi okul-aile işbirliğinin ne ölçüde sağlandığı ile doğru orantılı olarak gitmektedir (Ekmişoğlu, 2007).

oluşumunda dilin tüm çocukları etkileyen bir etmen olduğunu söyleyebiliriz. Dilinin yetersiz olduğunu düşünen bir çocuğun kişiliği zayıflayabilir. Bu yüzden önyargıya karşı bilinçli olan okul öncesi eğitim kurumları ve öğretmenler, dili farklı konularda gündemde tutabilirler. Örneğin, çok dilli afişler, farklı dillerde kimlikli bebekler, çeşitli dillerde şarkılar, kitaplar vb. kullanarak bir değil birçok dilin konuşulduğunu ve onlara değer verildiğini anlatabilirler. Böylece her dilin özel olduğunu düşünen çocuklar kişilerin ve ailelerin değerli olduğu düşüncesini geliştirebilir (Üner, 2011).

1.7.5.4.2. Farklılıklara Saygı Eğitimi ve Kültür

Kültürel kimlik sorulduğunda ilk akla gelen milli kültürdür ve bu da Türk, Amerikan, İspanyol veya diğer çocuklarla ilgili genel bir bilgiye sahip olmak demektir. Fakat bu düşünce tek yönlü ve genelleyicidir; birey dikkate alınmaz. Örneğin bütün İtalyanlar pizza yapamaz veya tüm Almanlar dakik değildir (Üner, 2011).

Bireyin hayata ilk başladığı ortamı ailesidir. Her bireyin aile yapıları, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan birbirinden farklı özellikler göstermektedir (Ekmişoğlu, 2007). Anne, baba ve çocuktan meydana gelen, toplumun temelini oluşturan çekirdek aile yapısının yanı sıra tek ebeveynli aileler ve geleneksel ailelerde vardır. Aile yapısında farklılıklar olduğu gibi, aileyi oluşturan bireyler arasında da farklılıklar vardır. Her ailenin gelir durumu, sahip olduğu kültür yapısı, eğitim durumları ve meslek türleri de birbirinden farklılık gösterebilir (KEDV 2006).

Bunlara ek olarak bütün ailelerin kendine ait kuralları, gelenekleri, iletişim şekilleri ve değerleri vardır. Tüm bu faktörler aile kültürünü oluşturur. Çocuk aile kültürü üzerinden kendini tanımlar, iyiyi ve kötüyü ayırt eder, neyin küçümsendiğini ve neyin kabul gördüğünü fark eder. Yani çocuklar neyin kendileri ve aileleri için kabul edilebilir olduğu sonucunu çıkararak kendi görüşü içine kayıt eder (Üner, 2011).

Aile yapısındaki bu farklılıklar zaman zaman ayrımcılığa neden olabilmektedir. Bu sebeple farklılıklara saygı eğitiminde yer verilmesi gereken önemli konulardan biri de bu çeşitliliktir (Ekmişoğlu, 2007). Farklı kültürden insanlarla çalışmak ve bir arada yaşamak durumunda olan günümüz çocuklarının eğitilme sürecinin, kültürler arası farkındalık ve yaşam biçimini de kapsaması gerekir (Polat, 2013). Okul öncesi eğitim kurumları farklı kültürlerin dikkate alındığı ortamlar haline getirildiğinde, çocuklar bir gruba aidiyetlerini sağlayarak kendi kişiliklerine olumlu özellikler kazandırabilirler. Bunun içinde aile duvarları oluşturularak her ailenin

resimleri sergilenebilir, aile ile ilgili hikayeler anlatılabilir, ailenin dili ve değerlerinden bahsedilebilir (Üner, 2011). Çocuklarla yürütülecek bu tarz etkinliklerde; herkesin bir kültüre sahip olduğu, kültürler arasında benzerlikler ve farklılıklar olabileceği, kültürlerin birbirlerinden üstün olmadığı, hiç bir kültürün davranış kalıplarının yanlış olmadığı vurgulanmalıdır (Ekmişoğlu, 2007). Farklı ülkeleri ve kültürleri öğrenmenin, gelecek kuşakları oluşturan çocukların tüm dünyayı kavramaya çalışan daha geniş bir bakış açısı kazanmaları açısından da anlamlı olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden bu eğitime erken başlamanın geleceğin kuşaklarının kendi kimliklerini kazanırken, farklı kimliklere de saygılı bireyler yetişmeleri açısından önemi büyüktür (Polat, 2013).

1.7.5.4.3. Farklılıklara Saygı Eğitimi ve Engellilik

Bir kişiye sahip olduğu engel durumu sebebiyle tutum, eylem ya da geleneksel davranışlarla ikinci sınıf insan gibi davranmaya engellik (Handicappism) denmektedir (Derman-Sparks 2010).

Çocuklar, cinsiyet ve dış görünüşe karşı farkındalıklarını geliştirdikçe engel durumlarını fark etmeye başlarlar. Mesela, iki yaşındaki bir çocuk tekerlekli sandalyeden faydalanan bir insanı rahatlıkla fark eder. Üç yaşına yaklaşırken, bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ifade eder ve bu engel durumunun kendisine de geçebileceğini düşünerek önyargı geliştirir (Ekmişoğlu, 2007).

Genellikle engeli olmayan ya da çevresinde engelli kişi bulunmayan bireylerin, engellilere yönelik önyargıları olduğu görülmektedir. Bu yüzden engelli kişiler yok sayılma, görmezden gelme, acıma ve sadece engel durumlarının görüldüğü tutum ve davranışlarla karşı karşıya kalırlar. Bu yüzden okul öncesi eğitim kurumlarında kaynaştırma eğitimi veren öğretmenler farklılıklara saygı eğitim programı içinde ilerlemelidirler. Böylece engelli çocuklara büyük bir yarar sağlanırken, diğer çocukların da eğitimlerinden geri kalmamaları sağlanır ve çocuklara engel durumuna bakılmaksızın birbirlerinin farklılıklarına saygı duymayı öğretir (KEDV, 2006). Fakat sadece çocukları bir araya getirmek ve çocuklarla engellilik hakkında konuşma, çocukların engelli bir bireyle karşılaştığında hissettiği rahatsızlığı ortadan kaldırmayacaktır (KEDV, 2006). Bu bağlamda farklılıklara saygı eğitiminde; engelliliğin doğuştan ya da sonradan olabileceği, engelli çocukların eğitim ve gelişme haklarından yararlanmaları gerektiği, engelli bireylerin de herkes

gibi yapabilecekleri ve yapamayacakları şeylerin olduğu, birçok beceriye sahip oluğu vurgulanarak engelli durumuna dayalı ayrımcılığın yapılmaması sağlanmalıdır (Ekmişoğlu, 2007).

1.7.5.4.4. Farklılıklara Saygı Eğitimi ve Cinsel Kimlik

Erken çocukluk dönemleri incelendiğinde, çocuklarda en erken oluşan farkındalığın cinsiyet kavramı olduğu görülmektedir. Çocuklar kendilerini kız ya da erkek yapan şeyin ne olduğunu tam olarak anlayamazlar ve büyüdüklerinde cinsiyetlerinin değişip değişmeyeceğini merak ederler. Çocuklar cinsiyet değişmezliğini ise en erken beş yaşlarında fark etmelerine rağmen, büyümenin cinsel organlar üzerinde yarattığı değişikliği kavrayamazlar (Williams ve Best, 1990).

Cinsiyete bağlı ayrımcılığın toplum ve aile kültürü ile bağlantılı genel bir sorun olduğu düşünülmekte ve toplumda bu tür davranışlar sergilediği görülmektedir.

Ailelere kız çocuk ve erkek çocuk sahibi olmanın avantajları ve dezavantajları sorulduğunda beklentilerin genellikle cinsiyetle ilgili olduğu görülmüştür. Örneğin aileler erkek çocuklarının ileride yönetici veya mühendislik gibi mesleklere sahip olmalarını isterken, kızların ise öğretmen olmalarını istemektedirler. Bu tutum kız çocuklarının ve kadınların haklarının hayata geçirilmesinde engel olmaktadır (Üner, 2011). Toplumsal cinsiyet normlarında cinsel kimliğin gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Toplumda doğum anından itibaren kız ve erkek çocuklara farklı davranılması gözlenmektedir. Kız bebeklere pembe, erkek bebeklere mavi giysinin seçilmesi, kız çocuklarının güzelliklerini, erkek çocuklarının zekâsının övülmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bunlara ek olarak yapılan birçok araştırmada;

kız çocuklarının ev eşyaları gibi oyuncaklarla oynamayı tercih ettiği, erkek çocuklarının ise araba ve tamir oyuncaklarıyla oynamayı tercih ettiği görülmektedir. Aynı zamanda birçok erkek çocuğun çeşitli şekillerde çevrelerinde gördükleri erkeklerin davranışlarını benimseyip, çevrelerindeki kadınların davranışlarını reddettiği fark edilmiştir. Kız çocukların ise her iki cinsiyetinde davranışlarını kabul ettiği, hatta erkeklerin davranışlarını daha ilginç ve heyecan verici buldukları görülmüştür. Bu tarz stereotipik davranışlar üzerine yapılan çalışmalarda varılan ortak sonuç, erkeksel stereotipik davranışların ve erkek cinsiyet rollerinin küçük çocuklarda daha çabuk gelişmeye başladıkları ve kadınsal stereotipik davranışlardan ve kadınsal cinsiyet rollerinden daha güçlü olduklarıdır

(Bee, 1992). Başka bir araştırmada ise karma gruplardaki erkek çocukların kız çocuklara göre daha fazla konuşmaya, konuşanların sözünü kesmeye ve daha fazla saldırgan olmaya meyilli oldukları fark edilmiştir. Kız çocuklarının ise birbirlerini ve diğer kişileri dinlemeye ve fikirlerini anlamaya daha meyilli olduğu görülmüştür (Edward, 1995).

Tüm bunlar dikkate alındığında farklılıklara saygı eğitimi ile birlikte çocuklara; bir çocuğu kız ya da erkek yapan şeyin onun saçının uzunluğu, giysilerinin rengi ya da duygularını dile getirme biçimi olmadığı, bunun sadece çocuğun anatomisi ile ilgili olduğu vurgulanarak, toplumlarda cinsiyet normlarının kültüre göre değişebileceği anlatılmalıdır. Ayrıca kız çocuklarının her alanda başarılı olabileceği onlara hissettirilmelidir. Erkek çocuklarının da kız çocuklarına karşı üstünlük hissetmeden başarılı olabileceklerini fark etmeleri sağlanmalıdır. Yani kısa ve basit bilgiler çocukların bilgi edinmesine ve sağlıklı bir cinsel kimlik oluşturmaları için ihtiyaç duydukları duygusal kabullenmeye yardımcı olabilir (KEDV, 2006).