1.3. NAHİV HAKKINDA YAPILAN YENİLİKÇİ VE KOLAYLAŞTIRIC
2.1.1. Lokal Çalışmalar
2.1.1.5. Emîn el-Hûlî
Emîn el-Hûlî (ö.1966) de, nahvin yenilenmesine dair çalışmada bulunmuştur. O, çalışmasının, nahvin ıslahı ve kolaylaştırılması hakkında yapılan dengeli bir adım olduğunu belirtmiştir. Çalışmasında, sadece nahivcilerin uygun gördüğü kurallara dayandığını, onların uygun görmediği kurallardan ise uzak durduğunu vurgulamıştır. Emîn el-Hûlî, şu esaslar çerçevesinde önerilerini sunmuştur:
142
Sa‘îd, Târîhu’d-Da‘veti ilâ’l-‘Âmiyye ve Âsâruhâ fî Mısr s. 121.
143
Bkz. Sa‘ îd, fi İslâhi'n-Nahv...,s.93
144
Mısır Dil Konseyi üyesidir. Mısır Üniversitesi senatosuna tayin edilmiştir. Daha sonra Edebiyat fakültesine 1953 tarihine kadar vekillik yapmıştır. Eserleri arasında Müşkilâtu Hayatina el- Luğaviyye adlı eseri vardır. Bkz. Ziriklî, el-A’lâm, c.2, s.16.
48 1- Nahvin kolaylaştırılması ve düzeltilmesi.
2- Mevcut bütün nahiv ekollerinin birleştirilmesi ve yüzeysellikten uzak durarak dilin anlaşılmasına odaklanılması.
3- Pratik ve öğretimdeki tecrübe ile dilin zorluklarına dair yapılan şikâyetlerin ışığında olmak üzere, dili konuşanların ihtiyaçlarına göre ve toplumun gelişmesine neden olacak metot seçiminin yapılması.
4- Bir konuda sadece bir nahiv okulunun bakışıyla olayı sınırlandırılması, tercih edilmemesi ve onun en doğruymuş gibi algılanmaması.145
el-Hûlî, nahiv ilminin öğretilmesi sürecinde öğrencilerin birçok zorluklara maruz kaldıkları görüşündedir.146
Ona göre zorlukların kaynağı, şu üç faktöre dayanmaktadır.
1- Dilin, iki başlılığa sahip olması.
2- Gramerdeki i’râbın, düzensiz ve karmaşık olması. 3- Gramer kurallarının karmaşıklığı.147
el-Hûlî, sorunu çözme konusuna ilişkin görüşünü ise aşağıdaki kurallara dayandırmıştır:
1- Nahivcilerin belirlediği temel dil kurallarının kaynaklarına dönmek. 2- Kur’ân’da mevcut olan delilleri, merkeze almak.
3- Farklı formlarda olsalar bile dilleri kabul etmek. Eğer, nahvin temel bir kuralı hakkında muhalefet etme zarureti hâsıl olmuşsa, bunu da bir kusur veya eksiklik olarak görmemek gerekir.
145
Emîn el-Huli, Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv ve’l-Belâğa ve’t-Tefsîr ve’l-Edeb, Dâru’l-Ma’rife, Kâhire, 1961, s. 27.
146
Öteden beri süregelen bu sıkıntılar, birçok eserde, gerek yerel gerekse uluslararası ölçekteki panel ve sempozyumlarda dile getirilmektedir. Bkz. Yahya Suzan, Medreselerde Arapça Öğretimi, Medrese ve İlahiyat Kavşağında İslâmî İlimler (Uluslararası Sempozyum): 29 Haziran - 1 Temmuz 2012, Bingöl Üniversitesi Yayınları, 2013, cilt: I, s. 599-614.
147
49
4- İstisnaları ve i’râbın karmaşıklığını en aza indirmek.
5- Dile hayat veren ve onun kolayca konuşulmasını sağlayan nedenleri tercih etmek.148
Emîn el-Hûlî, yukarıdaki ölçüler ışığında nahivdeki i’râbın karmaşıklığını gidermek için aşağıdaki konuları gündeme getirmiştir:
Esmâu’l-Hamse (Beş isim): el-Hûlî, Esmâu’l-hamse’nin günlük hayatta
konuşulana uygun olarak, bütün hallerde i’râbının “vâv” ile kullanılması uygun olacaktır, demiştir. el-Hûlî, bu konuda, Zemahşerî (ö.538/1143)’nin, el-Keşşâf adlı eserinde zikrettiği)ََّّ بَََّّتََّوٍََّّبََّهََّلَّ وَّ بََّأَّ ادَََّّيَّْتََّتَّ ب( kıraati delil olarak getirmiştir.149 Bu isimler, tesniyede olduğu gibi bütün durumlarda “Elif” harfi ile de kullanılabilir. Böyle olduğunda, beş ismin i’râb çeşitleri azalmış olacaktır. Bu, el-Hûlî’nin ifadesine göre yaygın konuşulan günlük dil ile de çelişmemekte ve Benû’l-Hâris b. Ka‘b kabilesinin diline de uygun düşmektedir.150
Tesniye (İkil) İsimler: Burada, Benû’l-Hâris b. Ka‘b kabilesinin sürekli
telaffuz ettiği “Elif” harfi tercih edilmektedir. Aslında el-Hûlî, halk Arapçasında bütün durumlarda “Ya” harfinin kullanıldığı gibi kullanılmasından yanadır ama dilde buna dair bir delil bulamamıştır.151
Cemi Müzekker Sâlim (Eril Çoğul): Ona göre burada “Ya” harfiyle teleffuz
daha uygundur. Nitekim “Ya” ve “Nûn” harfleriyle telaffuz, onun “Vâv” ve “Nûn” ile yapılan telaffuzdan daha yaygındır. Bu çoğullarda bu kullanımı giderilmediği takdirde onların i‘râbının da, müfred/tekil ismin i’râbı ile yapılan gibi olmalıdır.152
148
Bkz. el-Hûlî, Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv ve’l-Belâğa ve’t-Tefsîr ve’l-Edeb, s. 34-45-47.
149
ez-Zemahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmûd, el-Keşşâf an Hakâiki Ğavâmidi’t-Tenzîl ve ‘Uyûni’l
Ekâvil fî Vucûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût,2. bs., 2009, s. 1227.
150
el-Hûlî, Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv ve’l-Belâğa ve’t-Tefsîr ve’l-Edeb, s. 50.
151
el-Hûlî, Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv...., 50.
152
50
Elif ve Tâ ile yapılan harfiyle Cemilerde: el-Hûlî, cemilerin “Elif” ve “Tâ”
harfleriyle yapılması önerisini, dildeki Kûfe ekolüne dayandırmaktadır. Nitekim bu ekole göre nasbın mutlaka fetha ile yapılması zorunludur.153
Gayr-ı Munsarıf İsimler: Gayr-ı munsarıf, tenvîn ve kesre kabul etmeyen
isimler demektir. el-Hûlî, bütün durumlarda gayr-ı munsarıfların tenvîn ve cerr kabul etmesi gereğine taraftardır.154
Mankûs isimler: bu يَِّضاقَّْلاَّ–َّيَِّكاََّبَّْلا örneklerinde olduğu gibi son harfi “Ya”
olup sondan bir önceki harfin harekesi kesre olan isimlerdir. el-Hûlî, kimi Arapların nasb halinde mankûslarda “Ya” harfini sakin yapmasına dayanarak başında “El” takısı bulunan mankûs kelimelerde “Ya” harfinin atılmasını önermiştir. el-Hûlî, böylece her iki durumda da tavır birlikteliğinin sağlanmasını amaçlamıştır.155
Beş Muzari Fiil: el-Hûlî, bu fiillerin ref, nasb ve cezm hallerinin hepsinde
“Nun” harfinin hazf edilmesini önermiştir. Çünkü bu şekil, telaffuz eden için daha kolay, rahat ve kısa olur.156
el-Hûlî, bu görüşünü şu kıraate dayandırmıştır:
َّ﴿ َّاو لاَق س ا َِّح َِّناَر َّ
﴾َّا َرَهاَظَت “(Bu) ikisi, birbirini destekleyen iki sihirbazdır dediler”157 Sonu İlletli Olan Muzari Fiil: el-Hûlî, bu konuda fiilin cezmi durumunda
bile illet harfinin olduğu gibi kalmasını önermiştir.158
el-Hûlî, gramer kurallarının karmaşıklığı hakkında yaptığı önerilerini, i‘râbın karmaşıklığı hakkında da aynı metotla önerilerini yapmıştır. O, güçlü olan ve olmayan i‘râb uygulamasını aynı seviyede buluştursa da i‘râb uygulamalarını mümkün olduğu kadar aynı kaide altındabirleştirmeye çağrıda bulunmuştur. Böylece kolay olan, daha çabuk anlaşılan ve kullanımda daha yaygın olan i‘râb tercih edilmiş olacaktır. el-Hûlî, bu konuya َّ لاََّخ - َّ ادََّع - اشاََّح edatları ile yapılan i’râbı örnek
getirmiştir. Malum olduğu üzere müstesnanın son harekesinin nasb ve cerr olması caizdir. Cümlenin başında “Mâ” edatı bulunmadığında ise hareke ancak nasb olur,
153
el-Hûlî, , Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv...., s. 53.
154
el-Hûlî, , Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv...., s. 53.
155
el-Hûlî, , Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv...., s. 54.
156
el-Hûlî, , Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv...., s. 56.
157
Kasas, 28/48.
158
51
başka olamaz. Emin el-Hûlî, burada söz konusu edatlardan sonra gelen müstesnanın, nasbın bütün hallerde ortak i‘râb olması için daima mansûb olmasını önermektedir.159
Emîn el-Hûlî’nin, nahvin ıslahı ve yenilenmesi alanında yaptığı çalışmayı içeren bu özette de görüldüğü gibi öğrenciler için nahvi kolaylaştırmayı; istisnalara ihtiyaç duymayacak hale getirmeyi; öğrenciler nahivden zevk alsınlar diye nahvi farklı i’râb çeşitlerinden kurtarmayı amaçlamıştır. Ama biz, el-Hûlî’nin, sadece cüzi/lokal değerlendirmelerde bulunmakla yetindiğini, asıl amacına ulaşamadığını, arzulanan kolaylaştırmayı gerçekleştirmediğini görüyoruz. Ayrıca o, yaptığı çalışmada, Mısırdaki ıslâh ve tecdid hareketinin sınırlarını aşmadığı görülmektedir.
Yukarıda geçen çalışmalar, bazı Arap ülkelerinde, özellikle Irak ve Şam bölgelerinde yapılan lokal çalışmaları desteklemekte ve takviye etmektedir. Söz konusu bütün o çalışmaları, fazla olmaları nedeniyle bu çalışmamızda etraflıca vermemiz mümkün değildir. Bize göre, nahvi yenilemeye yönelik yapılan bu çalışmaların kahir ekseriyeti, içerikleri bağlamında Mısır’da nahvin ıslahı ve kolaylaştırılmasına dair yapılan çalışmaları aşamamış ve onlara pek bir şey katmamıştır.
Şam bölgesinde birçok dilbilimci, Arapçayı halk diliyle konuşmaya ve iraptan kurtarmaya da çağırmıştır.160 Onlardan biri olan Enîs Farîha’dan161 (ö.1992) söz etmek istiyoruz. Enîs, Nahve ‘Arabiyye Muyessere adlı eserinde “İrâbın, söze dair bir süs olduğunu; onun dili anlama ve anlatmada bir fonksiyona sahip olmadığını; ilerleme ve yükselmede bir etkisinin bulunmadığını; geriliğe ve bedeviliğe de bir neden olduğunu” belirtmiştir. Enîs, “Eğer i’râb, anlama ve anlatma konusunda zorunlu bir araç olsaydı, varlığını sürdürürdü ve bilinen bütün diller de onu korurdu. Ama i’râb, özünde zorunlu olmadığından dolayı önemini yitirmiştir” görüşünde
159
el-Hûlî, Menâhicu Tecdîd fî’n-Nahv...., s. 59-60.
160
Mârûn Ğusn ve Saîd Akl, onlardan bazılarıdır. Geniş bilgi için bkz. ‘Abdullâh Ahmed Halîl İsmâ‘il, Kiraâtun Cedîde fî Kadiyye’ed-Da‘ve ila’l-‘Amiyye, Mecelletu’l-Câmi‘ati’l-İslâmiyye,
Gazze, 1997, c. 5, S. 2, s. 74.
161
Lübnanlı araştırmacı ve ediptir. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde edebiyat okudu. fi’l-Luğatil- ‘Arabiyye ve Muşkilâtuhâ adlı eseri vardır. Bkz. Nizâr Abâza-Muhammed Riyâd el-Mâlih,
İtmâmu’l-A’lam Zeylun li Kitâbi’l-A’lâm li Hayruddîn ez-Zirikli, Dâru Sâdır, Beyrût, 1999, s.
52
bulunmuştur. Enis, daha sonra ileri sürdüğü görüşlerinin neticesinde, halk Arapçasının zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu ileri sürmüştür. Çünkü ona göre Arapça; canlı, gelişen ve değişen bir lehçedir.162
Irak’ta yapılan çalışmalar arasında en dikkat çekenlerden biri de, patrik Hannâ Rahmânî el-Mavsilî (ö.1969)’nin163 çalışmasıdır. Hannâ, i’râbın dilden atılmasını; kelimelerin sonundaki harekelerin sakin hale getirilmesini ve o sakinlerin, hem telaffuzda hem yazı dilinde kullanılmasını önermiştir.164
2.2.KAPSAMLI ÇALIŞMALAR