• Sonuç bulunamadı

2. TURİZM KIRSAL MEKÂN İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA KÖYLÜLÜK VE

2.1. Mekân, “Trialektik Yaklaşım Bağlamında Mekânın Üretimi” ve

2.1.3. Turizm Ekseninde Mekânın Tüketimi

51 yoksun bırakmayla açığa çıkan bir merkeziyet diyalektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca toplumsal ayrım Malezya'nın sömürgeci dönemden kalan toplumsal-ekonomik kutuplaşmanın bir neticesi olduğu belirtilmektedir. Ulusal bağımsızlık sonrası, hükümetin karakteristik planlama politikaları, modernleşme ve mekânın değişim değerini ön plana çıkarmayı kapsarken, ayrıcalıklı toplumsal sınıflar ön plana çıkarılmıştır. Somut mekânın uzamsallaştırılması, sadece toplumsal-ekonomik farklılıkları gözeten piyasalaşma aracılığıyla değil, ayrıca Malay-Müslümanlarını, hırslı orta ve yüksek sınıfla hüviyet olarak bütünleştirmeye çalışan planlama mekanizmaları aracılığıyla gerçekleşmiştir.

Basa (2015) mimari pratik ve sembolik benimsemeleri birbiriyle bağlantılı olarak 1920'lerde Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olarak Ankara'yı mekânsal olarak nasıl ürettiğini araştırmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte Osmanlı Devleti'nin geçmişte kalmasıyla birlikte eski başkent olan İstanbul'da imparatorluk ve islami tarz mimarinin yaygınlığı, cumhuriyetin mekânsal modernliği temsil eden başkent inşa etme amacıyla çelişmektedir. Bununla birlikte o zamanlar rağbet gören Osmanlı döneminin görsel tarzı, yeni cumhuriyetin politik gücünü somutlaştırmak için kullanılmasından uzaktır. Yazar, geriye dönük Osmanlı görsel stili ile cumhuriyetin modernist vizyonu arasındaki çelişkili yapıyı, mekânın yeniden üretimi bağlamında ele alır. Araştırmaya göre, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin mekân üretimini toplumsal bağlamından ayırmak mümkün değildir. Çünkü modern bir ulus devlet inşa etme süreci, mekânın yeniden üretimiyle doğrudan ilintilidir.

Özellikle Ankara'daki ulus devlet yapılaşmasını, Lefevbre'nin üçlü diyalektiğinden mekânın temsiliyle bağdaştırmak mümkündür. Osmanlı görsel stili, modern mimarinin özümsenmesiyle zaman içinde azalmıştır. 1930'larda artan modernizm eğilimiyle tamamen sona ermiştir. Bu durumun en etkili sonucu, mimaride radikal bir şekilde, teori, eğitim ve pratiğin değiştirilmesi olmuştur. Bu dönem Ankara mimarisinde politik otoritenin, mekânın temsili üzerinde güç ve kontrol sahibi olduğunu göstermek amacıyla sembol ve görselleri kullandığını söylemek mümkündür.

52 mahali fiziksel özelliklerine göre deneyimlediğimiz, değer biçtiğimiz ve geliştirdiğimize dikkat çekerler. Bu üretim süreci zamanla değişip, kendi dünyamızın kültürel özelliklerini yansıtırken, mekânı şekillendiren ekonomik güçlere ve özellikle de sermayenin rolüne dikkat çekmede yarar vardır. Bu şekillenme sürecinde sermayenin rolüne ilave olarak, Urry ve diğer yazarların katkılarıyla, tüketim kültürleri, tüketimin toplumsal yapısı ve tüketimin kimlik ve toplumsal etkileşimle bağlantısı gibi tüketim kalıplarını keşfedilerek, mekânların aynı zamanda tüketim alanları olduğu anlayışı geliştirilmiştir (Mansvelt, 2008; Overton, 2010;

752).

Mal ve hizmetlerin pazarlanması ve tüketilmesi genellikle mekânsal ölçütler ve boyutlar kullanılarak ilişkilendirilmektedir. Tüketim bağlamında mekân, artan sayıda çalışmanın odak noktasını oluştururken, tüketim daha çok, turist destinasyonları, tema parkları ve alışveriş merkezleri gibi mekânlarla ilişkilendirilmektedir (Chatzidakis vd. 2017;

2). Britton (1991), önde gelen ekonomik uygulamalar olarak turizmin farklı bölgelerde sermaye birikimini ve rekabeti etkilediğini belirtmektedir. Turizmin yeni yatırımları teşvik etmek, gelirleri arttırmak ve farklı alanlarda toplumsal-ekonomik gelişmeyi kolaylaştırmak için etkili bir yol olarak görülmüştür. Turizm ekonomisinin egemenliği altında, pek çok mekân, uluslararası ve bölgesel ziyaretçilerin talebini karşılayan, ürünler olarak takdim edilmiştir. Herhangi bir mal gibi, turistik mekânlar da potansiyel ziyaretçilere kâr için paketlenmekte, tanıtılmakta ve satılmaktadır. Modern yaşamdan kaçış olarak turizm anlayışına uygun olarak egemenlik arz eden mekânlarda, egzotik ve uzak yerleşim bölgelerine benzetilmekte ve kamusal hayal gücüne ilham veren bir hayal dünyasına dönüştürülmektedir (Brown, 2013; Lau, 2010).

Turistik mekânlar ekonomik üretime ve tüketime tabidir. Britton (1991; 451), turizm endüstrisinde zaman zaman görsellerin, sermaye birikim sürecine açıkça dâhil edilmek üzere standartlaştırılması gerektiğini iddia etmektedir. Turizm şirketleri ve işletmecileri dışında, hükümetler politika oluşturma, planlama, reklam kampanyaları, sergiler, tanıtım ve benzeri yollarla destinasyonun temsil edilmesine ve tanıtımına aktif olarak katılır (Erkuş-Öztürk ve Terhost, 2013; 460; Geary, 2013). Dolayısıyla turistlerin ziyaret etme arzusunu güdülemek ve farklı destinasyonların bölgesel rekabetlerinin teşviki için, bir dizi mekânsal imgenin yaratılmasının, turizm endüstrisinin işleyişinde önemli stratejilerden birisi olduğunu

53 söylemek mümkündür. Bu duruma Baltık ülkelerinden Üçüncü dünya ülkelerine doğru, hem bölgeler arası rekabetin turist destinasyonlarının çekiciliğini artıracak şekilde düzenlenmesi hem de eşitsiz coğrafik gelişmeler bağlamında üretilen ikinci ev (yazlık ev) pratikleri doğrultusunda turistik beşeri akışlar ve turistik sermaye akışları örnek gösterilebilir (Back ve Marjavaara; 2017).

Pek çok kırsal ve çevresel alan, turizm için sermayeye dönüştürülebilen, doğal ve kültürel varlıklara sahiptir. Bu yerlerin birçoğu gelişme kısıtlarıyla mücadele ederken, toplumsal-ekonomik, kültürel ya da fiziksel çevre birimlerinden oluşan özellikler, turistik değer ve ekonomik potansiyel ile mekân özelliklerini oluşturabilir. Bu nedenle, turizmin kırsal ekonomileri çeşitlendirmek ve işsizlik, olumsuz nüfus projeksiyonları ve nüfusun yaşlanması gibi konuları ele almak için bir strateji olarak görüldüğü çok sayıda örnek vardır.

Bu bağlamda, birçok kırsal turizm destinasyonunda peyzaj merkezidir. Turizm için, hem doğal hem de kültürel kaynaklar sağlayabilir ve dolaylı olarak turizmin, kendi bölgesel gelişimi ve sektörel büyümesi için kullanılabileceği temeli çerçeveler (Stoffelen ve Vanneste, 2015; 544-545).

Ayrıca peyzajla ilişkili bu kaynakların varlığı Salazar’ın (2012; 865) belirttiği,

“turizmin hayal ve fantezi dünyasının” daha somut bir temelde şekillenmesine neden olur.

Benzer şekilde destinasyon yönergelerindeki peyzaj temsili, turistin somut peyzaja ulaşmasına dek, destinasyonu daha çekici hale getirebilir. Young’ında (1999; 375) belirttiği gibi peyzajın temsili, “pazarlanan belirli bir mekân veya ürün değil, bir mekânın yansıtılmış bir yorumlanması ya da aracılık edilmiş bir görüntüsü”dür. Ayrıca bu durumu detaylı bir şekilde açıklayan Edensor’a (1998; 11) göre,

Temsiller turizm ve turizm endüstrisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Semboller, resimler, işaretler, öbekler ve anlatılar metalaşma ve tüketimi körükleyen fikirleri sunar. Temsiller, hediyelik eşyalar, seyahat rehberleri, kartpostallar, seyahat hesapları, fotoğraf, rehber kitaplar, seyahat programları ve televizyon ve sinema gibi drama, haber bültenleri ve yaşam tarzı dergileri gibi popüler kültürel formlar tarafından dağıtılır.

Peyzaj gibi belirli ve nesnel bir özgünlüğü varsaymak yerine, Cohen (1988),

“otantiklik” kavramıyla, turistlerin kendi kültürel sistemlerini toplumsal olarak inşa ettiğini öne sürer. Otantik deneyimleri zaman içinde turistler tarafından yavaş yavaş fark edilen

54

“özgünlük” olarak görür. Gerçekliğin toplumsal inşası, aslında farklı turizm destinasyonlarının markalarını oluşturmak için etkili bir strateji olarak sıkça kullanılmaktadır. Wang’e (1999) göre, “otantiklik” kavramı öznel ve duygusal deneyimlerden kaynaklanır. Yani, özgünlük, bireysel his ve bireyler-arası etkileşim yoluyla ve öznellik inşasıyla ilişkili olarak gerçekleştirilir. Bireylerin duyguları, deneyimleri, etkileşimleri, “gerçeklik” ve “otantiklik” algılarını önemli ölçüde etkiler. Brown (2013; 179) ayrıca, otantikliğin sadece tatil sırasında inşa edilmediğini ve turizmin “seyahatin ötesinde otantik bir hayatın benimsenmesi” için bir katalizör olduğunu öne sürmektedir.

Mekân imgelemleri devlet yönetişimi ve turizm endüstrisi tarafından inşa edilmiş olsa da, turistler hiçbir şekilde, bu devlet ve turizm endüstrisi tarafından inşa edilen imgelerin pasif alıcıları değildir veya turistlerin mekânsal hareketliliği, "otantik" mekânları ve insanları belirli biçimde tüketmeyle sınırlı değildir (Chen ve Chen, 2017; 12). Chang’in (2010), Malezya ve Singapur'daki turizm peyzajı çalışmasında, turistlerin mekân anlamlarını tüketme ve yerel kültürün özgün bir deneyimi olarak tarihsel butik otellerin yöresel mimari tarzlarını değerlendirmesinin kendi yolları vardır. Doğu Afrika'daki safari turizmi incelemesinde, Norton (1996), turistlerin, turizm deneyimlerinin öz yansıması yoluyla değerlendirmeler yapıp gelecekteki turistik tüketimi değiştirebileceğini belirtmektedir.

Ziyaretçilerin yaptığı turistik yerlerin yeniden yorumu, bazen belirlenen mekân temsileriyle çelişmektedir. Light’ın (2007), Romanya turizmiyle ilgili çalışmasında, devletin, Dracula'nın gizemli yanılsamalarının ötesinde ülkenin yeni bir imajını oluşturmaya çalışmasına rağmen, turistler mekânın önemini kendi yöntemleriyle görselleştirmekte ve yorumlamaktadır.

Dolayısıyla mekânsal anlamlar egemen söylemler tarafından belirlenmek yerine, turizm pratiklerinde ve hareketliliklerinde ortaya çıkmakta ve farklı insanlar tarafından çeşitli şekillerde değiştirilmektedir.

Ayrıca otantiklik ve turizm organlarının yanı sıra mekân anlamları da daha geniş toplumsal-mekânsal bağlamlarda incelenmiştir. İsveç'teki destinasyon geliştirme çalışmasında Hultman ve Hall (2012), destinasyon inşasının çeşitli uygulamalarla bağlamsallaştırıldığını ve bayağılaştırıldığını ileri sürmektedir. Davis (2005; 612), belirli bir mahal için üretilen "mekân-mit"inin, mekân gibi bir alanın kendisinden daha “ötesi” olduğu düşünülen diğer mekân hikâyeleri ve görüntüleri ile çok daha fazla ilgili olabileceğini

55 savunmaktadır. Zira pratikte, birçok destinasyon genellikle diğerlerinin başarılı deneyimlerinden öğrenmekte ve planlama, yönetim ve pazarlamaya yönelik benzer yaklaşımları ve teknikleri uygulamaktadır. Çoğu durumda, anlam inşası daha geniş politik ağlara gömülüdür. Mekân görüntülerinin üretilmesi de dâhil olmak üzere turizm gelişimi, genellikle devlet yönetişimi ve toplumsal ilerlemeyle ilişkilidir. Oakes ve Sutton (2010), gelir elde etmenin yanı sıra, Çin'deki boş zaman tüketiminin, “uygar” yurttaşlar yetiştirmek ve nüfusun “kalitesini” yükseltmek için devlet destekli projelerle yakından ilişkili olduğunu ileri sürmektedir. Bu nedenle, Favero (2000; 1), turizm deneyimlerinin ve mekân imgelerinin

“kültürel olarak biçimlendirilmiş ve bağlamsal olarak konumlandırılmış” olduğunu dolayısıyla belirli bağlamlarda incelenmesi gerektiğini iddia etmektedir.

Bu tartışmaların ekseni, mekânın otantikliğinin, destinasyonun, peyzaj temsili ve somut peyzajı arasındaki beklenti düzeylerindeki farklılaşmayı azaltmaya yardımcı olduğu savunulurken, Burry’e (2008; 315) göre, turist destinasyonlarına erişimde ulusal veya bölgesel güvenlik sorunları, mekânın otantikliğinin doğrudan kaybına neden olarak, mekânın turist çekiciliğini yitirmesine, dolayısıyla mekânın turizmle ilişkili yapılı peyzajının aynı zamanda mekânı tüketmesine neden olabilmektedir. İlave olarak Biddulph’a (2017; 28) göre, turizm coğrafyalarının otantikliğinin artması dolayısıyla, kitle destinasyon merkezlerinin, emek ücretlerini ve konaklama fiyatlarını düşüren ayrıca yerel girişimleri mekânsal olarak dışlayan uluslararası sermaye ağına takılması muhtemeldir. Araştırmacıların bağımlılık teorisine göre turizmi potansiyel ekonomik gelişimde ilerici olarak gördükleri yerlerde bile, turizm balonlarının yerel ekonomik aktörleri yerinden etmeleri ve özellikle de yerel arazi sahiplerinin turizm gelişiminin erken dönemlerinde dış spekülatörlere arazi satma olasılıklarının yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

Overton (2010), bazı şarap üretim bölgelerinin, şarap kalitesi ve fiyatı açısından farklılıklarını tanımlamak aynı zamanda şarap kalite ve fiyat dengesini mevcut durumdan daha öteye taşımak amacıyla geliştirilen Yeni Zelanda şarap endüstrisinin mekânsal stratejilerini araştırmaktadır. Endüstrinin gelişimindeki mekânsal stratejiler, sermayenin ayırt edici rolünü yansıtırken, diğer taraftan mekânsal stratejiler şarap ürünlerindeki fiyatların ve bu ürünlerin pazarlanabilirliğini dengelemeyi içermektedir. Ancak mekânın yeniden üretimi sürecinde toprak değerlerindeki balonlaşma, endüstrideki ileri büyümeleri kısıtlamaktadır.

56 Overton (2010), toprak, sermaye ve mekân arasında karmaşık ilişkiler içeren mekânın tüketimi sorununu, mekânın yeniden üretiminde temel stratejinin şarap ürünlerindeki kalite ve fiyat artışına dayanması dolayısıyla topraktaki rantın balonlaşmasına dayandırmaktadır.

Dolayısıyla mübadele alanında balonlaşan toprak rantı mekânı tüketmektedir.

Osman vd. (2014), küreselleşmiş marka konaklama mekânlarının, turistlerin deneyimlerinde oynayabileceği çoklu rollere odaklanmaktadır. Çalışmanın özgünlüğü ticari konuk ağırlama hizmetlerinin, mekânlarda turistlerin deneyimlerini nasıl etkilediğinin gözlemlenmesi üzerine kuruludur. Bu çalışmada, turistlerin konuk mekânlarını nasıl algıladıkları ve yabancı destinasyonlarla küreselleşmiş marka konuk mekânları aracılığıyla nasıl etkileşime girdiği tartışılmaktadır. McDonald’s ve benzer küreselleşmiş marka konuk mekânlarının pazarlanması ve yönetimi sürecinde ortaya çıkan uluslararası turist hareketlilikleri, aynı zamanda mekânın tüketimi kalıplarını ortaya çıkarmaktadır.

Geng vd. (2010), Çin şehirleri hızla, sermaye ve beşeri baskı ekseninde tüketim mekânlarına dönüşmektedir. Çin’deki alışveriş merkezlerinin inşa edildiği mekânlardaki tüketim mekânları ve tüketicilerin toplumsal katmanları arasındaki ilişkiyi araştırmaktadır.

Sonuç olarak alışveriş merkezlerinin, hem meta tüketimini hem de mekânsal tüketimi organize ettiğini ortaya koyarken, araştırma farklı toplumsal sınıfların mekânı farklı biçimlerde tükettikleri odaklanmaktadır. Orta ve üst sınıf tüketiciler için alışveriş merkezlerinin işlevi faydacı tüketim, kimlik teşhiri ve hüviyet inşasına dayanırken, alt sınıflar için zaman geçirmekten zevk almak çerçevesinde gerçekleşmektedir. Tüketim alanlarının sembolizmi, alışveriş merkezlerinin toplumsal yapıcı işlevlere sahip olmasının altında yatan nedendir. Bu çalışmaya göre alışveriş merkezleri, üretken bir tüketim mekânı ve öznelliği sahip bir coğrafik mekândır. Bir alışveriş merkezinin mikro konumu toplumsal yapı fonksiyonuna sahiptir. Sembolik tüketim toplumun sınıfsal yapısının temel unsurlarından birisidir.

Guano (2006), Cenova sokaklarının ve meydanlarının dönüşümünün toplumsal ve mekânsal etkilerini, antika fuarlarında çalışan orta sınıf kadınların marjinalleştirilmesi olarak bulgular. Kültürün tüketimi bir özne olarak tüketimi aynı zamanda mekânı ve mekânda çalışan kadınların kimliğini tüketmektedir. Yeoh (2005), Asya şehirlerinde tüketim ve

57 kültürle ilişkili olarak kentsel yaşamın birçok farklı vizyonunun, heterojenliğinin ve parçalanmışlığının, bir araya getirilmesindeki zorluklara değinmektedir. Torres ve Momsen (2005), Cancun’daki turizm çalışmalarında, kentlerin materyal ve sanal olarak yeniden yapılandırılmasında, tüketim mekânlarının, iktidarın eşitsiz coğrafyasının bir parçası olduğunu belirtir. Perkins (2006), Minesota’da tüketim zevklerinin kırsal ve kentsel yaşam tarzlarıyla bağlantılı olarak, bölgedeki göllerin yönetimi ve metalaşmasını politik ekolojiyle mekânın tüketimi ekseninde açıklar.

Shiau (2016), Starbucks’ın ürettiği boş vakit alanlarına odaklanır. Yazar Tayvan’daki tüketicilerin kahve tüketiminin yanında, ayrıca bir rahatlık ve keyif ortamını, tüketicilerin batı imajındaki görünümlerini ve nihayet mekânı tükettiği sonucuna varır. Mekânın toplumsal olarak üretiminde, bireylerarası ve toplumsal ilişkilerin rolüne dikkat çeker. Sonuç olarak, Tayvan’lıların Starbucks’taki boş vakit aktivitelerinin, geleneksel yerel kimliği tüketmek için geliştirdikleri bir strateji olduğunu öne sürer. Benzer şekilde Maguire ve Hu (2013), Çinli tüketicilerin Starbucks algı ve deneyimlerine odaklanarak, tüketicilerin yabancı markalarla etkileşimde bulunma biçimlerini incelemektedir. Ancak yazarlar, küresel ve yerel anlamlar veya kolektivist ve bireyci değerler arasındaki çelişkili ilişkiye odaklanmaktan ziyade, Çinli tüketicilerin Starbucks’ı tanımlama şekillerinin, aynı zamanda Batılı ürünlerin tüketiminde yerel ve küresel arasındaki etkileşimi tanımlayıcı nitelikte olduğunu öne sürer.

Shacley (2004), turistlerin kutsal bir peyzaj alanını tüketmelerini Dünya mirası listesinde yer alan Avutralya’daki Uluru (Ayers Rock) örneğinde inceler. Uluru, bölgede 30 bin yıllık geçmişi olan Anangu Aborjin halkı için kutsal sayılan bir mekândır. Yılda 350 binden fazla ziyaretçi alan Uluru, Avustralya’daki en çekici turist destinasyonlarından bir tanesidir. Aynı zamanda “kırmızı merkez” olarak tanımlanan bölgede yer alan Uluru ülkenin hem coğrafik hem de toplumsal merkezi olarak tanımlanmaktadır. Avrupalıların Uluru’yla tanışma deneyimleri daha çok, popüler filmlere ve vahşi yaşam belgesellerine dayanırken, aynı zamanda Avrupalıların Uluru’yu destinasyon olarak ziyaret etmeleri, yerel kültür ve mitolojik deneyimler açısından eşsiz tüketim fırsatları sunmaktadır. Yazara göre, ziyaretçiler Uluru peyzajını kutsal bir mekâna uygun olmayacak çeşitli şekillerde tüketirken, tüketim tarzlarından en uygunsuz olanı, Aborjinler tarafından hoş görülmemesine rağmen kutsal anıta

58 ziyaretçilerin tırmanması ve bu süreci kabilenin geleneklerine aykırı olacak şekilde fotoğraflandırarak peyzajın tüketiminin yeniden üretilmesidir.