• Sonuç bulunamadı

Mar, Asa, Ef’î, Ejder, Akrep, Tavus

Bilindiği üzere edebiyatta sevgilinin saçı genellikle uzun ve kara olarak hayal edilir. Şekil itibariyle uzun hayal edilen saç çoğu zaman ya yılana ya da asaya benzetilir. Sevgilinin saçının yılan olarak kabul görmesi yüz hazinesinin bu yılana benzer kara zülüfler altında yatması münasebetine de dayanır. Sevgilinin en dikkat çekici özelliği olan uzun saçları aynı zamanda en tehlikeli olandır. Gönül sevgilinin saçlarına dolaşmak onunla oynamak yanağına ulaşmak ister. Fakat bu göz göre göre ölüme meydan okumak gibidir. Zaten aşığın da amacı budur. Sevdası uğruna canından olan âşık hiçlik yolunda başarıya ulaşacak ve vuslat gerçekleşecektir.

Genc-i vaslunı sakınur gibi her gice şehâ Ki yatur mâr-sıfat başun ucında kemerün

Mesîhî D. (G. 128/3) Eski zamanlarda pek kıymetli hazinelerin bekçiliğinin yılanlar tarafından yapıldığına inanılırdı. Hal böyle olunca sevgilin yüzü genc; zülfü de uzunluğu, siyahlığı ve kıvrım kıvrım oluşu sebebiyle yılan (ejder, akrep, ef’î) şeklinde ifade edilmektedir.

Sevgilinin yanağına, dudağına kısacası yüzüne dokunabilen zülüf âşık için en değerli hazinelere ulaşıp zafer kazanmış kara bir yılandır. Bakın Mesîhî’nin hayali nasıl canlanıyor kaleminde:

112 Muzaffer mârdur zülf-i siyâhun

Ki mâlikdür ruhun gencînesine

Mesîhî D. (G. 215/3) 16.yüzyılın en büyük şairi kabul edilen Bâkî zülüf-mâr münasebetini gelenek çerçevesinden çıkmadan sunarak yaygın inanışa katkıda bulunmuştur. Bilindiği üzere çok eskiden insanlar değerli hazinelerin sihirli yılanlar tarafından korunduğuna inanmış, bu inanış etrafında çeşitli efsaneler yaratılmıştır. Günümüzde dahi çoğu anlatmada bu inanıştan faydalanılır. Sadece döneminin değil tüm Divan edebiyatının en mühim şahsiyetlerinden biri olarak kabul edilen Bâkî de yazmış olduğu şiirde bu inanışı devam ettirmiştir.

Ruh-ı zîbâsı bir genc-i güşâde Kemend-i zülfi mâr-ı ser-şikeste

Bâkî D. (G. 473/3) Sevgilinin yüzünün gizli bir hazine olarak hayal edilmesi hem yüzün çok değerli olmasından hem de yüzün üzerinde kıvrılmış duran saçların yılana benzetilmesinden kaynaklanır. Halka halka haliyle çok başlı yılanlara benzetilen (ejderha) saç yüz hazinesine talip olan aşığın canına kasteder.

Genc-i visâl tâlibini ejdehâ-sıfat

Ol halka halka zülf-i ham-ender-ham öldürür

Bâkî D. (G. 133/2) Sevgilinin başı üzerindeki saçının her bir telinin bir ejderha olarak tasvir edildiği bu hayalde saçın çok olması ejderha sayısını artırmıştır.

Dile her mûyu bir ejder görünür ol zülfün Nice bin ejderi bir yerde tahayyül ne belâ

Nef’î D. (G. 5/4) Mübalağaya olan düşkünlüğü ve sivri diliyle 17. Yüzyılın dikkatleri üzerine çeken şairi Nef’i güzel bir leff ü neşr sanatıyla bütünleştirdiği hayalini şöyle sunar:

Fikr-i zülfün dilde tâb-ı sûz-ı aşkın sînede Nârdır külhanda gûyâ mârdır gencînede

113

Sevgiliye ulaşma arzusuyla yanıp tutuşan âşık için vuslat sanıldığı kadar kolay değildir. Zira o gün yüzlü sevgiliyi koruyan zülüf ve hat tehlikeli birer yılan gibi kurbanını beklemektedir.18.yüzyılın şen şairi Nedim âşıklarının hatırını yok sayan bu vefasız sevgiliyi şöyle tasvir eder:

Hayretde koydu hâtır-ı uşşâkı zülf ü hat Gösterdi kâr-ı ef’i-i tiryâkı zülf ü hat

Nedîm D. (G. 55/1) Divan şiiri anlayışında sevgili daima cefakâr hayal edilirken âşık ise her türlü cefaya katlanan, sabır gösteren vefakâr olarak kabul edilir. Çünkü gerçek âşık sabredendir. Âşık sevgisinde samimiyse yani vuslat istiyorsa sevgilinin zülfü belasından kaçmamalıdır. 18.yüzyılda Nedîm tarzında yazmaya çalıştığı şiirleriyle tanınan Sünbülzade Vehbî zülüf-mâr münasebetini gelenek çerçevesinde sunar:

Sevdâ-zede dil zülfün ile buldu tesellî Mâr-ı siyeh olsa ne ‘aceb mâye-i tiryâk

Sünbülzâde Vehbî D. (G. 168/3) Divan şiirinde çoğu zaman sevgiliden gördüğü cevr ü cefaya karşı gösterdiği sonsuz sabır ile işlenen âşık, aşkın işlendiği her yerde anılır.Sevgiliye yakın olma arzusu ve göstermiş olduğu tam teslimiyetle hemen her zaman inleyen, feryad ü figan eden olarak hayal edilen âşık, sevgilinin saçlarının yılana teşbih edildiği bu beyitte korkudan bağıran olarak hayal edilir:

Feryâd ederiz zülf-i siyehkârı görünce Elbet koparır gulguleler mârı görünce

Sünbülzâde Vehbî D. (G. 223/1) Saçlarıyla âşıklarının aklını başından alan, onları türlü dertlere salan sevgili baştan ayağa fitne ve fesadla bezenmiştir. Onun olduğu yerde acı, gam ve gözyaşı eksik olmaz. Her bir kılında binlerce inleyeni olan sevgili tam bir fettandır. İçtenlikle dile getirdiği gazelleriyle 17.yüzyılın saygın şairlerinden kabul edilen Şeyhülislam Yahya sevgiliyi anlattığı bu beyitinde adeta sanatını konuşturmuştur:

114 Her kılı zencîr-i gam her târı bir mâr-ı elem

Böyledür ol zülf-i pür-ham dikkat itdüm mû-be-mû

Şeyhülislâm Yahya D. (G. 302/2) Saçın ejderha ve akrebe benzetilmesi şekil itibariyledir. Ejderha kelime anlamı olarak büyük yılan demektir. Bir inanışa göre yüz yıl yaşayan yılanlar ejderha olurmuş. Ejderhaya dönüşen yılanlar ağızlarından çıkardıkları ateşle diğer mahlûkları yaktıkları için melekler tarafın Kaf dağının ardına hapsedilmiş. Burada yaşamını sürdüren ejderhaların daha sonra başı çoğalır ve ayakları çıkarmış. Bu kelimenin asıl adı Dahakâ olup eski Hind dilinde “ayıp “ anlamında kullanılırdı.

Saç-mâr ilişkisini anlatırken bunun yalnızca şekil benzerliğinden olmadığını ayrıca eski inanışta hazinelerin başlarında bekleyen bekçilerin yılan olduğunu belirtmiştik. Bu inanış ejderha için de geçerlidir. Burada yüzün hazine oluşuna dikkat etmek gerekir. Tılsımlı hazineleri ejderhaların beklediğine inanılır.

Nigehbân eyledüm genc-i gama bir heft-ser ejder Hayâl-i zülfini çün bu dil-i vîrâne tapşurdum

Bâkî D. (G. 341/3) Sevgilinin yüzünün hazine olarak hayal edilmesi saç-yılan münasebetiyle yakından ilişkiliyken diğer bir unsur da aşığın gönlünün viran olarak hayal edilmesidir. Virane, harabe, yıkılmaya yüz tutmuş demektir. Eskiden hazinelerin buralarda gizlenmesi buraların dikkat çekmeyerek güvenli olmasından kaynaklanıyordu. Aşk acısıyla yanıp kavrulan âşığın gönlü de harabeler gibi en gizli hazineyi yani sevgiliyi saklar.

Bâis-i bünyâd-ı hüsnün kalb-i vîrândır senin Zülfün ejder gösteren bu genc-i pinhândır senin

Şeyh Gâlip D. (G. 183/1) Sevgilinin saçları genelde ejderhaya benzetilir. Bunun sebebi sevgilinin kıvrım kıvrım olan saçlarının ejderhayı andırmasıdır. Saçlar bolluğu nedeniyle bin başlı ejderhaya benzetilir.

115 Dile her mûyu bir ejder görünür ol zülfün Nice bin ejderi bir yerde tahayyül ne belâ

Nef’î D. (G. 5/4) Musa peygamber Allah ile konuşması yani kelim vasfı, Allah’ın ona ilk defa bir nur şeklinde görünmesi ve istediği zaman ejderha haline gelen asası vb. gibi mucizeleriyle birçok şair tarafından işlenmiştir. Sevgilinin saçları ejderhaya benzetilince bu mucizeye değinmeden geçmek olmazdı.

Eger bir mû görinse şekl-i pîç-â-pîç-i zülfünden Olur endâm-ı ejderhâ-yı Musa halka-ber-halka

Yenişehirli Avnî D. (G. 398/2) Yüzün güneşe benzetilmesi aydınlık oluşuyla alakalıyken saçların akrebe teşbihi akrebin gökyüzünde bir burc olmasına ve akrebin şekline dayanmaktadır. Bilindiği gibi akrep zehirli bir hayvandır yani tehlikelidir. Fakat bu zehrin altında bile ışıl ışıl parlayan bir yanak vardır.

Burc-ı ‘akrebde güneş gibi ‘ayândır zülf ü ruh Zehrnâk ammâ yine pertev-feşândır zülf ü ruh

Sünbülzâde Vehbî D. (G. 39/1) Sevgilinin güzelliğinin cennete, bağa, bahçeye teşbih edildiği hayallerde saç da bu güzellik içinde gezen, dolaşan, dans eden yani kendini gösteren bir tavus olur.

Turralar boynın burup hüsnin temâşâlanmada Zülfi tâvûsı İrem bâgında cevlân itmede

Bâkî D. (G. 414/2) Bilindiği gibi tavus çok gösterişli bir kuştur. Edebiyatta kanatlarının açılması, rengârenk oluşu, gezip tozması ve salınışı ile sevgiliyle tavus arasında sıkı bir münasebet vardır.

Zülfin tagıdup girince raksa Tâvûs-ı güşâde-bâle döndi

116

Benzer Belgeler