• Sonuç bulunamadı

KANT’IN ERDEM ÖĞRETİSİ

4. BÖLÜM

4.2. ERDEMİN OLANAĞININ SINIRLARI

4.2.2. Dostluk Erdemi

ahlaksal yetkinliğini ‘tam’lık düzeyinde yaşayabilmesi ve bunun sonucunda ‘tam erdem’i gerçekleştirebilmesi iken, Kant etiğinde, ahlaksal yetkinliğini sürekli geliştirme çabasıyla (ki bu çaba hiçbir zaman tam olamaz) erdem idealine doğru istikrarlı bir biçimde yaklaşmaya çalıştığından emin olmasıdır; insanın erdemi en fazla budur.

erdeme dayandığından “en sağlam, en kalıcı ve en güzel olanıdır” (Aristoteles, 2016a:

1209b11). Dolayısıyla erdemli insanların dostluğu iyiye dayalı dostluktur. Aristoteles’e göre, dostluk sadece amacı sevmek olan bir etkinliktir (Aristoteles, 2016a: 1211b17).

Öyleyse dostluk, sevilen kişinin dışında herhangi bir nedene dayanmadan sadece o kişi olduğu için sevmektir. Bu da ancak iyiye dayalı dostlukta söz konusudur. Böylece Aristoteles: “İyi kişilerin ve erdeme uygun olarak birbirine benzer kişilerin dostluğu mükemmeldir” der (Aristoteles, 2007: 1156b 10). Nitekim iyi ya da erdemli insanlar kendi başına, salt anlamda iyi olduklarından ve erdem de kalıcı bir şey olduğundan dostlukları da kalıcıdır.

Aristoteles etiğinde, insanın “tam erdem”i gerçekleştirme olanağına paralel olarak dostluk erdemine de tam olarak sahip olabileceği görülmektedir. Şöyle ki; iyiye dayalı dostluk zaman ve diğer koşullar açısından mükemmeldir ve tam dostlar arasında olması gereken şey, eşitliktir; yani her şeyin eşit bir şekilde karşılıklı olmasıdır. Aslında Kant’ın dostluk anlayışıyla Aristoteles’inki birbirine çok benzerdir. Örneğin, Aristoteles’in iyiye dayalı dostluk türü, Kant’ın ahlaksal dostluğuna karşılık gelmektedir ve diğer dostluk türleri de aynı şekilde örtüşmektedir. Bununla birlikte, genel olarak dostluk hakkında söyledikleri de büyük ölçüde benzerdir. Nitekim Kant’ın dostluk ve dostluk çeşitleri ile ilgili söylediklerine bakıldığında, dostluk (mükemmelliği içinde düşünüldüğünde) iki kişinin eşit olarak karşılıklı sevgi ve saygı aracılığıyla oluşan ilişkisidir. Bunun, diğerinin refahına, onları birleştiren ahlaksal olarak iyi isteme aracılığıyla her katılımın ve paylaşmanın bir düşüncesi olduğu kolayca görülmektedir ve yaşamın tam mutluluğunu oluşturmamasına rağmen onların birbirine karşı yaklaşımlarında bu düşünceyi (dostluk düşüncesini) benimsemeleri onları mutluluğa layık kılar, bu yüzden insanın bir dostluk ödevi vardır (Kant, 1991: 261). Başka deyişle, Kant’a göre, dostluk, insanların eşit şekilde birbirlerine olan karşılıklı sevgi ve saygısına dayanmaktadır. Daha önce de belirtildiği üzere, Aristoteles’te de tam dostluğun oluşabilmesi için temel bileşen eşit bir karşılıklılıktır ve amacı sadece sevmek olan dostluk ilişkisinde, “erdem ve iyiliğin ödülü saygı”dır (Aristoteles, 2007: 1163b).

Dolayısıyla, her iki filozofun dostluk anlayışları, karşılıklı sevgi ve saygıya dayanmaktadır. Başka deyişle, olması gereken şey(ler) karşılıklı olmalıdır.

Ne var ki Aristoteles’in aksine, Kant’a göre, dostluk sadece bir ideal (pratikte zorunlu bir şey olmasına rağmen) ve pratikte ulaşılamaz bir şeydir. Ancak yine de insanların birbirlerine karşı iyi yaklaşımının [good disposition] bir maksimi olarak dostluk için çabalamak akıl tarafından buyurulan bir ödevdir (Kant, 1991: 261). Buradan da anlaşılabileceği üzere, Kant’ın erdem anlayışına göre, hiçbir erdem tam olarak yerine getirilemeyeceği gibi erdem ödevlerinden biri olan dostluk da eksiksiz bir biçimde gerçekleştirilemez. Çünkü bir insan başka bir insanla ilişkisinde dostluk ödevi için her dostunun mizacında bulunan unsurlardan birinin (sevgi ve saygının) eşit olup olmadığını nasıl belirleyebilir? Ya da daha da zoru, aynı insanda bir ödevden gelen duygu ile diğerinden gelen duygu (yardımseverlikten gelen duygu ile saygıdan gelen duygu) arasında ne gibi bir ilişki olduğunu nasıl söyleyebilir? Bir de, eğer birinin sevgisi daha güçlüyse hem sevgiyi hem de saygıyı dostluk için gerekli olan dengede eşit hale getirmek zor olacağı için diğerinin saygısından bir şey kaybetmeyeceğinden nasıl emin olabilir? Çünkü sevgi çekici, saygı ise itici olarak görülebilir ve sevginin ilkesi dostlara daha yakın olmayı söylerken, saygının ilkesi onları birbirinden uygun bir uzaklıkta tutmayı gerektirir (Kant, 1991: 261).

Dostluk üzerine sorulan yukarıdaki sorular retorik sorulardır. Nitekim insan kendisindeki dostluk düşüncesine dair bu tür sorgulamalara doğal yapısı gereği kesin bir cevap veremez. Dolayısıyla, Kant’a göre, dostluk sadece bir idealdir, fakat (siyah kuğu gibi) mükemmelliği (tamlığı) içinde burada ve oradadır. Yani dostluk, her insanda düşünsel anlamda eksiksiz bir biçimde bulunur ve insanın ödevi de dostluk fikrine yaklaşma çabası ve bu fikri geliştirmesidir. O halde dostluk, her ne kadar her akıl sahibi varlıkta bir ideal olarak bulunsa da insan bu ideale ulaşamaz. Ancak Aristoteles etiğinde, akıl ve duygunun uyum içinde olmasıyla birlikte teori etkinliğiyle “tam erdem”in insan için ulaşılabilir olması gibi, böyle bir etkinlikte bulunan ve dolayısıyla da (tam) erdemli olan insanlar için de tam (mükemmel) dostluk ulaşılabilirdir. Böyle bir dostluğa insanlar, birbirine karşı eşit bir biçimde karşılıklı sevgi ve saygı ilişkisiyle sahip olabilir.

Ne var ki Kant’a göre, insan, dostluğun temel unsurları olan sevgi ve saygının kendisinde tamamen eşit olarak bulunduğunu bilemez. Yani dostluk ilişkisi içinde olduğu insanlara karşı sevginin mi yoksa saygının mı daha ağır bastığından ya da her

ikisinin de eşit olarak yer aldığından bir kesinlik sağlayamaz. Dolayısıyla, Aristoteles’in aksine, Kant’ta (tam) dostluk pratikte tam olarak gerçekleştirilemez fakat her insanın akıl idesinde eksiksiz bir biçimde (ideal olarak) yer aldığından ona yaklaşmaya çalışmak bir erdem ödevidir. Böylece Kant’ın genel olarak erdemin olanağıyla ilgili söyledikleri bir erdem ödevi olan dostluk için de geçerlidir. Aslında Kant, erdemin olanağının sınırlarına bağlı olarak aynı sınırı erdem ödevleri için de belirlemiştir. Şöyle ki, insanın kendine karşı erdem ödevleri olan “doğal yetkinlik” ve “ahlaksal yetkinlik”i geliştirme, insanın hiçbir zaman eksiksiz olarak yerine getiremeyeceği ödevlerindendir.

Aynı şekilde, başkalarına karşı erdem ödevlerinden olan “başkalarının mutluluğu”

ödevini de tam olarak yerine getiremez. Çünkü Kant’a göre, insanın ödevini yerine getirme isteği tamamen yasanın tasarımından kaynaklansa, yani duyusal güdüden gelmese de, kendinde bu isteği ne zaman hissettiğini bilemez (Kant, 1991: 242).

Bununla birlikte, sevgi ve saygının bir duygulanım mı yoksa bir ilke mi olduğunu da bilemez. Dolayısıyla, genel olarak erdemlerde ve diğer erdem ödevlerinde olduğu gibi dostluğun da pratikte tam karşılığını bulmak mümkün değildir.

Bir erdem ödevi olan dostlukta sevgi ve saygı duygu olarak değil, birer ahlaksal ilke olarak yer almaktadır. Kant, her durumda, dostluktaki sevginin bir duygulanım olamayacağını çünkü duygunun kendi seçiminde kör ve kısa zamanda yok olduğunu ifade etmektedir (Kant, 1991: 262). Buradan da anlaşılabileceği gibi, Kant’ın erdemin ve erdem ödevlerinin insan tarafından hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyeceğini söylemesi duygulara ve eğilimlere olan yaklaşımının bir sonucudur.

Kant ve Aristoteles’in dostluk kavramıyla kastettikleri iyiye dayalı dostluk ya da ahlaksal dostluktur. Çünkü esas olarak dostluk, bu türden bir dostluktur. Hazza ve çıkara (faydaya) dayalı dostluklar ise, alınan hazza ve sağlanan çıkara göre değiştiği gibi haz ve çıkar ortadan kalkınca dostluk da yok olur. Ancak her iki filozofa göre, iyiye dayalı dostlukta (ahlaksal dostluk) diğer dostluk türlerinin özellikleri de kapsanmaktadır. Nitekim “iyi birinde hem keyif, hem fayda, hem de erdem bulunur”

(Aristoteles, 2016a: 1210b 23). Aynı şekilde Kant da ahlaksal dostlukta diğer dostluk türlerinin, yani hazza ve ihtiyaca dayalı dostlukların yer aldığını ifade etmektedir (Kant, 2007: 235). Ancak ahlaksal ya da iyiye dayalı dostluğun diğer dostluk türlerini içermesi,

onlarla aynı nitelikte olduğu anlamına gelmemektedir. Aristoteles ve Kant’ın söylediklerinden de anlaşılabileceği üzere, burada, ahlaksal (iyiye dayalı) dostluk ilişkisinde de dostların birbirinin ihtiyaçlarını karşılamaları ve (birlikte olmaktan) haz duymaları söz konusudur. Fakat ahlaksal dostluk, ihtiyaca ya da hazza dayanmaz;

bunları sadece (dostluk kavramı gereği) beraberinde getirir.

Dostlukla ilgili tüm bu söylenenlerden de anlaşılabileceği üzere, Kant’ın etik anlayışına göre, insan doğası gereği hiçbir zaman kusursuz bir biçimde erdemli olup “tam erdem”e ulaşamayacağı için “dost”luk ödevini de tam olarak yerine getiremez. Ancak Aristoteles’in etik görüşüne göre, insan için “tam erdem” mümkün olduğu gibi, tek tek erdemlerin yerine getirilmesi de olanaklıdır. Buna bağlı olarak da insan dostluk erdemine tam olarak sahip olabilir. Aristoteles’te dostluk, insanın başka insanlarla ilişkisinde yaşanan bir erdem olmakla birlikte, kendisiyle ilişkisinde de ortaya çıkmaktadır. Nitekim, Aristoteles’e göre, “hem akıl hem de duygular birbiriyle ahenk içinde olduğunda (zira bu şekilde bir olacak), işte o zaman ruh tek bir şey olacak; o halde ruh tek bir şey haline geldiğinde, kişi de kendisiyle dost olacak” tır (Aristoteles, 2016a: 1211a16).

Ne var ki, Kant’ın erdem anlayışına göre, insanın kendisiyle (tam olarak) dost olması mümkün olmasa gerek. Nitekim ahlaki bir durum karşısında, insanın akıl ve duyguları çatışma halindedir; bu yüzden erdem de çatışma halindeki ahlaksal niyet olarak tanımlanmaktadır. Kant’ın bu görüşüne temel olan neden ise, insanın ikili yapısı, yani hem numenal (düşünsel) yapıya hem de fenomenal (duyusal) yapıya sahip olmasıdır; ki bu iki yan ahlaki yaşamda birbiriyle çatışma içindedir. Bununla birlikte, insanın başkalarıyla ilişkilerinde dostluğu tam olarak gerçekleştirememesine paralel olarak kendisiyle de kusursuz olarak dost olamamasını, Kant’ın dostluk ile ilgili açıklamalarında yer verdiği, dostluk ilişkisinin ana bileşenleri olan (insanın kendisinde bulunan) sevgi ve saygıya ilişkin retorik sorularla insanın kendine yönelik yaptığı içsel soruşturmalarında yetersiz olması da doğrulamaktadır. Çünkü Kant’a göre, insan doğal olarak kendine karşı objektif olamaz (Kant, 1991: 242). Bunun da nedeni, Kant etiğinde, “kör” ve “kölece” bir şey olan eğilim ve duygulardır ve insanın bunlarla mücadele etmesi gerekir. Bu mücadelesinde ise hiçbir zaman tam bir başarı sağlayamaz.

Ancak Aristoteles’e göre, insanın kendisiyle dost olması durumunda, yalnızca iyi insan kendisiyle dost olabileceği için böyle birinde ruhun kısımları ayrı düşmediklerinden birbirlerine karşı iyi durumda, uyum halinde olurlar, kötü biri ise hiçbir zaman kendine dost olamaz çünkü böyle biri kendisiyle daima savaş/çatışma halindedir; boyuna kendisiyle çatışır ve zıtlaşır (Aristoteles, 2016a: 1211a 37). Öyleyse, Kant’ın aksine, Aristoteles’te ruhun bölümleri olan “akıl sahibi yan” ile “iştah duyan, arzulayan yan”

arasında tam bir birlik, uyum sağlanarak insanın başkalarıyla ve kendisiyle dost olması olanaklıdır.